Bursa cezaevinde kalıyorlardı...
								
								
								Bir öğle vakti Orhan Kemal ve iki arkadaşı 
								Nazım’ı yemeğe davet ettiler...
								
								
								Yemek maltızda pişirilmiş sucuklu yumurtaydı...
								
								
								Yemeği yediler karınlarını doyurdular...
								
								
								Nazım sordu;
								
								
								-”Siz bu yumurtaları ve sucuğu nereden 
								alıyorsunuz?..”
								
								
								-”Hapishanenin bakkalından...”
								
								
								-”Kaç para veriyorsunuz ben de masrafa 
								katılacağım... Bundan sonra size ortak 
								olacağım... Borcumu aybaşında ödeyeceğim...”
								
								
								***
								
								
								
								Orhan ve arkadaşları Nazım’ın bu sıcak 
								girişiminden çok mutlu oldular... Nazım yine 
								sordu;
								
								
								-”Siz nerede kalıyorsunuz?..”
								
								
								-”Aynı koğuşta...”
								
								
								-”Bana ayrı yer ayırmışlar... Yalnızlığı hiç 
								sevmem... İdareden izin alıp ben de sizin 
								koğuşunuza geçeceğim...”
								
								
								Türk şiirinin efsane ismi Nazım Hikmet’le, Türk 
								öykü ve romanının usta ismi Orhan Kemal 
								arasındaki dostluk böyle başladı...
								
								***
								
								Orhan Kemal o yıllarda kendini “şair” sayıyor ve 
								devrimci şiirler yazıyordu...
								
								
								Hapishane arkadaşları günün birinde Nazım’a 
								Orhan’ın şiirlerinden söz ettiler...
								
								
								Nazım;
								
								
								-”Okuyun da dinleyelim...” dedi...
								
								
								Orhan çekine çekine okumaya başladı...
								
								
								Daha ilk dörtlük bitmeden Nazım;
								
								
								-”Yeter kardeşim yeter...” dedi...
								
								
								Orhan Kemal bir başkasını okurken, Nazım yine 
								sözünü keserek;
								
								
								-”Berbat...” dedi, “Bir başkası lütfen...”
								
								
								Orhan başka bir şiirini okumaya koyuldu...
								
								
								-”Rezalet!.. Kardeşim, bu laf ebeliklerine, bu 
								hokkabazlıklara ne lüzum var... İçtenlik 
								duymadığınız şeyleri niye yazıyorsunuz?..”
								
								***
								
								Orhan buz gibi oldu... Bütün hevesi kırıldı...
								
								
								-”Sizin tahsiliniz nedir?..”
								
								
								-”Okuldan tasdikname aldım, yani atıldım...”
								
								
								-”Yabancı dil biliyor musunuz?..”
								
								
								-”Pek az Fransızca...”
								
								
								-”İlerletmek ister misiniz?..”
								
								
								-”Elbette...”
								
								
								-”Pekala öyleyse... Felsefe deyince ne 
								anlıyorsunuz?..”
								
								
								Orhan aklında kalan tanımlamaları sıraladı...
								
								
								Bunun üzerine Nazım Hikmet;
								
								
								-”Sizinle yakından ilgilenmek istiyorum... Önce 
								Fransızcayı ele alacağız... Sonra da öteki 
								konuları, tahammülünüz var mı?..”
								
								
								-”Var...”
								
								
								-”Pekala bu iş oldu...”
								
								
								Böylece anlaştılar...
								
								
								Nazım sabırlı ve hoşgörülü bir öğretmen gibi 
								Orhan Kemal’le uğraşmaya başladı...
								
								
								Aradan birkaç ay geçti...
								
								
								Orhan, Nazım’dan azarı işittikten sonra şiiri 
								bırakıp, düz yazı denemelerine girişti...
								
								
								Günün birinde onun, bir romana başlangıç olarak 
								yazdığı bir yazıyı arkadaşları Nazım’a 
								gösterdi... Nazım, Orhan’a döndü;
								
								
								-”Siz mi yazdınız bunu?..”
								
								
								-”Evet...”
								
								
								-”Birader neden söylemediniz bunları... Siz 
								düzyazı yazın, düzyazı... Bir küçük hikaye 
								deneyin, göreceksiniz ki başaracaksınız...”
								
								
								Böylece Orhan Kemal cezaevinde tam üçbuçuk yıl 
								Nazım’ın öğrencisi ve en yakın dostu oldu...
								
								***
								
								Bugün anısını yaşatmak için İstanbul Cihangir’de 
								Orhan Kemal Müzesi vardır...
								
								
								1972’den bu yana adına bir roman yarışması 
								(Orhan Kemal Roman Ödülleri) düzenlenir...
								
								
								Bu olayın hemen ertesinde 1944 yılında 
								cezaevinden çıktıktan sonra doğan oğluna Nazım 
								adını vermiştir... Nazım Hikmet’in 111. yaşgünü 
								ise birkaç gün önce, 15 Ocak’ta İstanbul 
								Tarabya’da kutlandı...
								
								
								Son ayak bastığı vatan toprağı Tarabya’da otelin 
								önündeki sahildi...
								
								
								Orada bota binmiş ve Türkiye’den gitmişti...
								
								
								Vasiyeti Anadolu’nun bir yerinde gömülmektir... 
								Vasiyeti halen yerine getirilememiştir...
								
								
								(Nazım Hikmet ile Orhan Kemal arasında 1940 
								yılında Bursa cezaevinde yaşanan diyaloglar 
								Hıfzı Topuz’un ‘Hava Kurşun Gibi Ağır’ isimli 
								kitabından alınmıştır... RM)