| 
			  | 
          
			 "Dillerine kurban!" 
			Orhan Kemal, Türk edebiyatındaki yerini hemen her dönemde korumuş 
			bir yazardır. Yaşadığı dönemde yazdıklarıyla evini geçindirmeyi, 
			çocuklarının eğitimini sağlamayı da başarabilmiş olması ona çok 
			farklı bir yer kazandırmıştır. Hem yazınsal duruşu, hem politik 
			seçimleri ile kendi özgün yerini, özgür eleştirel bakışını korumuş, 
			bir sanatçı olarak kimseye ve hiçbir düşünceye kapılanmamış, kendi 
			deyimiyle, “kimsenin arabasına binmemiş“, “hele hele bindiği ya da 
			binmek zorunda kaldığı arabanın da düdüğünü çalmamış“tır… 
			 
			Orhan Kemal'in yapıtları, kimi emperyal medya destekli yazarlar gibi 
			yüz binleri aşmış baskılara ulaşmış olmasa da, iki haneli rakamlara 
			varmış yeni baskılarla, televizyon dizilerindeki kullanımlarıyla 
			güncel kültür ortamımızdaki etkinliğini sürdürmektedir. Onun 
			yapıtlarından esinlenilmiş televizyon dizilerinde milyonlarca kişi 
			onun adıyla tanışıyor… 
			 
			Kültür gündeminde her zaman kendine göre bir yer tutmayı başarmış 
			Orhan Kemal’e yönelik bu farklı sevginin, benimsenişin arkasında 
			nasıl bir güç yattığına ilişkin bir soru şimdiye kadar yeterli yanıt 
			bulamamış görünüyor. Belki bu soruyu soran da olmadı henüz… Hakkında 
			ve yapıtlarıyla ilgili tüm değerlendirmelerde onun övgüsünden, 
			yaşamının özetlenmesinden, ya da yarattığı karakter ve kahramanların 
			tanımından öteye geçilemiyor. 
			 
			Yalnızca bir romancı, bir edebiyat ustası olarak değil, bir kültür 
			insanı olarak görünen Orhan Kemal için öncelikle yapılması gereken 
			yapıtlarındaki arka planı, onlara farklı kılan gizilgücü 
			aydınlatabilme çabası olmalıdır. Orhan Kemal de, artık şöyle böyle 
			tanımlamalardan, kuru övgülerden usanmış olmalıdır. Onun anısını 
			yaşatabilmek için yapılması gereken, onun yapıtlarını çözümleme 
			çabasıdır; onu yeni bakış açılarıyla çoğaltma uğraşıdır. 
			 
			Bu çalışma, Orhan Kemal yazınının aka planını görünür kılmaya, onun 
			yazınla yaşam arasında kurduğu bağlamın ana öğlerine dokunmaya 
			çalışacak, onu farklı kılan noktaları aydınlatmaya uğraşacaktır. 
			 
			Orhan Kemal’i “ölümsüz“ kılan elbette ki, onun dilidir. Orhan Kemal 
			dilinin ana özelliği de, farklı söylemlere bir arada yer verebilmesi 
			olmalıdır. Farklı söylemleri ve söylemsel türleri bir arada anlam 
			dünyamıza taşıyan bu çabası ile, kültürbilimci Mihail Bahtin’in 
			deyimiyle, “toplumun tarihinden dilin tarihine geçişi sağlayan 
			uyarıcı kayış“a devinim sağlar; bugün ile toplumsal geçmiş arasında 
			sürekli yaşayan, çoğalan bir ilişki kurmuş olur... 
			 
			Tüm insanî bilimlerde diyalektiğin özü olan diyalog, Orhan Kemal 
			metinlerinde en canlı örnekleriyle yer alır… Orhan Kemal yazınında 
			yer alan diyaloglarda, arka planda yer alan “üçüncü“ kişi, mutlak 
			gerçekliktir, insanlığını hiç yitirmemiş adaletli bir tarih 
			mahkemesidir… 
			 
			Orhan Kemal metinlerinin kendisini kahraman ve karakterlerle aynı 
			düzlemde tutmayı ana ilke edinmiş anlatıcısı, Orhan Kemal 
			diyaloglarında diyalektiğin gözlemcisi olmuş bu “üçüncü kişi“ yaşama 
			teğet duran alçakgönüllü bir bilge yürek gibidir. 
			 
			Orhan Kemal’in çocukluk anıları bu bilge kişinin içsel kurulumu 
			üzerine önemli ipuçları da vermektedir… Evde özellikle büyük oğlu 
			üzerinde otoriter bir kişilik olarak görünen baba, okul yerine 
			futbola daha çok ilgi gösteren Raşit’i sıkıştırmaktadır; “dünyada 
			herkesin rızkı başka yollardan“ der; “Kimisi bakkal, kimisi 
			kunduracı, kimisi çiftçi, kimisi bey, paşa… (…) Söyle, sen ne olmak 
			istiyorsun? Korkma, fikrini söyle. 
			 
			Uzatmayalım, babama amele olacağımı söylemiş bulundum.“ (Orhan 
			Kemal’in İkbal Kahvesi, s 8) 
			 
			Yazınsal çizgisini yaşama teğet duruşundaki hakyemez ve bilge yerine 
			bağlayabileceğimiz Orhan Kemal, tüm tekil dillerin ve kendini 
			“otorite“ sayan tüm bildirimlerin karşısında yer alır. Onun anlam 
			dünyası, bitip tükenmek bilmeyen bir çoğulluk içinde belirlenir. 
			 
			“(…) filozofun işi sözcüklerin farklı kullanım şekillerini ayırt 
			ederek bizi gizemlerimizden arındırmaktır“ diyen Wittgenstein’in 
			Kral Lear’dan yaptığı bir alıntıyı, Orhan Kemal’in dilinden duyarız: 
			“Size farklılıkları öğreteceğim.“ 
			 
			Alper Akçam 
			Gerçekedebiyat.com  |