| 
			  | 
          
			 
			
			Orhan Kemal, 
			bizi asla aldatmaz. Bir yazar, eğer samimiyse, sizi kandırmıyorsa, 
			insani değerleri ön planda tutup, herkes kendini orada buluyorsa, 
			toplum kendinden yana olan bu gerçek yazarları unutmaz, toplumsal 
			vefayla bu yazarı alır çağlar aştırır." " 
			
			
			Zamana Karşı 
			Orhan Kemal 
			 
			  
			
			
			Kara gün, kararıp 
			gitmez!  
			
			Orhan 
			Kemal'in oğlu Işık Öğütçü'nün imzasıyla bir kitap düştü kitapçı 
			raflarına: "Zamana Karşı Orhan Kemal". Işık Öğütçü bu çok değerli 
			çalışmasında Orhan Kemal'in eserlerine dair eleştirileri ve yazarın 
			röportajlarını derlemiş. Işık Öğütçü'yle Orhan Kemal Müzesi'nde, bu 
			büyük yazarımızı, onun eserlerini, ustalığını ve hayata dair 
			iyimserliğini konuştuk, iyi okumalar... 
			
			Kitaba 
			geçmeden önce, kitabın adına değinmek istiyorum. "Zamana Karşı Orhan 
			Kemal" aslında her şeyi biraz biraz anlatıyor. Orhan Kemal'in zamana 
			karşı duruşunun evrensel bir değer taşımasıyla ilişkili olduğunu 
			düşünüyorum. Orhan Kemal'in zamana karşı koyan ve evrensel bir değer 
			taşıyan gücünü neye borçlu olduğunu düşünüyorsunuz? 
			
			Tabii, zamanın 
			aşındırıcı bir özelliği var. Bu özellikten dolayı kişileri, olayları 
			akıldan siler ve zaman akmaya devam eder. Fakat Orhan Kemal'de tam 
			tersine işliyor süreç. Geçen bütün yıllar, onun daha çok parlamasını 
			sağlıyor, düşünceleri, insanlığa verdiği değerleri gün ışığına 
			çıkartıyor, böylece daha parlak, daha görünür, daha yaşayan kılıyor. 
			Dickens'ın, Shakespeare'in, Balzac'ın ve Dostoyevski'nin zamana 
			direnmesinin sebebi, sadece çok okunmaları değil, onların gerçek 
			yaratıcı sanatçılar olmasıdır. Ortaya konan eserin gücü, zamana 
			karşı direnmesi ve farklı çağ ve zamanlan kapsamasıyla çok sıkı 
			bağlantılıdır. İşte, üstadın sırrı da buradadır. Bazı edebiyat 
			otoriteleri, "tanrı yazarlar" derler bu tür büyük yazarlara. 
			
			Ne mutlu ki 
			bizim ülkemizde de böyle bir yazarımız var. İşte bu edebiyatçıların 
			değindikleri sosyal konular, insanlara bakışı, sevgileri, onları hep 
			kalıcı kılıyor. Ölümünden 42 yıl sonra, bugün Orhan Kemal 
			gündemdeyse, yaşıyorsa, bu eserlerinin, bu bakışının öneminden 
			kaynaklanıyor. 
			Orhan 
			Kemal'in bu evrensel değeri, bugünün Türkiyesi'nin edebiyatına, 
			tiyatrosuna yön verme arzusunda olan muhafazakâr sanat karşısında 
			nasıl bir tavır almalıdır sizce? Başka bir ifadeyle, Orhan Kemal'in 
			"bereketli toprakları üzerinde" muhafazakâr sanat savunusu kendisine 
			bir yaşam alanı bulabilir mi? 
			
			Orhan Kemal'in 
			sanat anlayışının veyahut bu sanat anlayışının izinden giden oğlu ya 
			da okurları olarak bizlerin de, tabii ki bu tür muhafazakâr sanatla 
			uzaktan yakından bir ilgimiz yok. Onun yazdığı her eserde, her 
			yazınsal metinde, bir devinim var, bir değişim var, akan bir süreç 
			var. Yaşayan ve sürekli değişen insani durumlar, sosyolojik yapılar 
			söz konusu. Burada bir insanın kahramanlaştırılması, yüceltilmesi 
			değil; normal, sıradan, yaşadığımız, her gün gördüğümüz insanların 
			sorunlarının, yaşamlarının söz edilmesi var. Bu açıdan çok önemli, 
			okuyucular kendilerini buldukları için üstadı kalıcı kılıyorlar. 
			Zaman içinde kaldırılıp bir yere atılmıyor. Hâlâ okunuyor. Örneğin 
			Bereketli Topraklar Üzerinde'de bir buğday hasadını görürüz, Eskici 
			ve Oğulları'nda bir pamuk toplama gerçeği var. Bugün belki buğday ve 
			pamuk toplamanın makineyle yapıldığını görüyorsunuz. Belki yalnızca 
			küçük alanlarda yine elle toplanıyor, ama çok büyük bir kesim, 
			mesela fındık toplayıcıları böyle yaşıyorlar. Orhan Kemal'in 
			eserlerindeki insanlar gibi yaşıyorlar. Yazarımız bunları çok 
			önceden yazmış, vurgulamış, seslendirmiş. Seslendirdiği için, bu 
			insanların sorunlarını gündeme getirdiği için, eziyetler çekmiş, 
			hapislere girmiş, düşüncesinden dolayı her aşamada engellenmiş ama 
			duruşunu hiçbir zaman bozmamış. İşte bu, halk ve toplum nezdinde bir 
			değer olarak görülüyor. "Orhan Kemal bizi asla aldatmaz." diyorlar. 
			
			Bir yazar, 
			eğer samimiyse, sizi kandırmıyorsa, insani değerleri ön planda 
			tutup, herkes kendini orada buluyorsa, toplum kendinden yana olan bu 
			gerçek yazarları unutmaz, toplumsal vefayla bu yazarı alır, çağlar 
			aştırır. Bu açıdan Orhan Kemal, hâlâ gündemde olan bir yazar. 
			Günümüzün ve aydınlık yarınımızın bir yazarı. İnanıyorum ki, Orhan 
			Kemal ölümünden 42 yıl sonra yaşıyor, ama bundan 100 yıl sonra yine 
			yaşayacak. 
			Orhan 
			Kemal hakkında yazılan eleştiriler ve üstatla yapılan röportajları 
			derlediğiniz kitabınız, üstadın eserleriyle tanışmış olanlar için 
			onu ve akımı daha yakından tanımak, anlamak isteyenler için harika 
			bir kaynak. Bununla birlikte, henüz Orhan Kemal'le tanışmamış genç 
			arkadaşlara ne tavsiye edersiniz okumaya başlamaları için? 
			
			Benim daha 
			önce hiç okumamış olanlara tavsiyem, onun otobiyografik romanlarını 
			takip etmeleridir. Örnek vereyim; Baba Evi, Avare Yıllar, Cemile, 
			Dünya Evi, Arkadaş Islıkları. Bu beş kitap, üstadın 1914'le 1937 
			yılları arasındaki yaşamını çok güzel yansıtır. Ve orada her çeşit 
			insan, olay, yaşam ve arkadaşlık vardır, kıskançlıklar, 
			çekememezlikler vardır. Kitaplarında insanla ilgili, toplumla ilgili 
			her şey mevcuttur. Bu beşliyi okuyanlar, Orhan Kemal'in izini takip 
			etmeye başlamışlardır. Ondan sonra isterlerse, bizim web sayfasında 
			"Orhan Kemal Kitapları" linkimiz var. Orada kitap okuma öneri 
			listemiz mevcut. O listeyi takip ederek okuyabilirler, ya da tercih 
			ettikleri herhangi bir kitabını alıp okuyabilirler, bu listede 
			öyküler, romanlar vardır. Burada bir parantez açayım, bazı kitapları 
			birbirinin devamıdır. Örneğin: Müfettişler Müfettişi-Üçkâğıtçı, 
			Suçlu-Sokakların Çocuğu-Sokaklardan Bir Kız, Vukuat Var-Hanımın 
			Çiftliği-Kaçak, Bereketli Topraklar Üzerinde-Gurbet Kuşları gibi. 
			Eğer bunları bu sıraladığım şekilde okurlarsa, hem çok büyük keyif 
			alırlar, hem bütünlüğü bozmamış olurlar. Orhan Kemal'in dünyasını 
			daha kolay keşfederler. 
			
			Orhan Kemal'in 
			kitaplarının her birinde umut vardır, iyimserlik vardır. Üstadın çok 
			güzel bir lafi var. Birkaç kitabında da özellikle vurgulamış bunu. 
			"Kara gün, kararıp gitmez!" diyor. Bu söz çok derin anlamlar 
			içeriyor. Avare Yıllar'da, Eskici ve Oğulları'nda da bu geçer. 
			Gençler bunu bir düşünsünler, biraz yorumlasınlar. "Kara gün, 
			kararıp gitmez!"in içinde büyük bir umut vardır. 
			
			 
			"Yıllar 
			sonra ben bu röportajları okurken, babam oturmuş, benimle konuşuyor 
			sanki. Ya da tartışıyoruz. Bu açıdan bu kitabı çok önemsedim. 
			
			Mesela yıllarca atladığım bir konu var. Ben anneme de hiç sormadım. 
			1969 yılında babam ve annem Moskova'ya gittiler. Babam oradaki Nâzım 
			Hikmet Enstitüsü'nün arşivine Nâzım Hikmet'in mektuplarını hediye 
			etti. Çocukluğumda 'Nâzım Hikmet'in mezarına gittiniz mi, gitmediniz 
			mi?' diye soramamışım. Daha sonra da sormak hiç aklıma gelmedi. 
			Benim içimde hep bir meraktı bu. 'Bunu niye babama sormadım, anneme 
			sormadım?' diye daima aklımdaydı. Röportajlarda bu merakımı 
			giderdim. Babam, Nâzım Hikmet'in mezarına gittiğini anlatıyor. Hatta 
			öyle bir ifadeyle anlatıyor ki; öldüğüne, o bildiğim imzasını 
			gördükten sonra inandım diyor." 
			
			Orhan 
			Kemal'in eserleri  
			
			
			Orhan Kemal, 
			geçimini daima kaleminden sağlamayı ilke edinmiş nadir 
			yazarlarımızdandı, bu tercihi üretkenliğini sağlayan etkenlerden 
			biridir. Ancak yoksulluk içinde geçen hayatı ve sosyalist dünya 
			görüşü bizce eserlerindeki zenginliğin asıl kaynağıdır. 
			
			TBMM 1. dönem 
			milletvekillerinden olan babası 1930'da Ahali Cumhuriyet Fırkası'nı 
			kurunca, aile Suriye'ye göç etmek zorunda kalır. Yazarın 
			otobiyografik romanı Baba Evi (1949) Beyrut'ta sürgünde geçen ilk 
			gençlik yıllarını konu alır. Daha sonra doğduğu kent olan Adana'ya 
			döner, pamuk ve dokuma fabrikalarında çalışır. 
			
			Toprak ve 
			sermaye sahipleriyle tarım işçilerinin çelişkilerini anlattığı 
			Vukuat Var (1959), Hanımın Çiftliği (1961), Kanlı Topraklar (1963) 
			ve Kaçak (1970) romanlarının yanısıra, göçmen işçilerin dramını konu 
			alan Bereketli Topraklar Üzerinde (1954) Orhan Kemal'in bu 
			yıllardaki yaşamına ve gözlemlerine dayanır. 
			
			Yine Adana'da 
			ambar memurluğu ve Verem Savaş Derneği'nde katiplik yaparken, 
			Yugoslavya göçmeni bir işçi kadınla evlenir. Hayatının bu dönemini 
			Avare Yıllar (1950), Cemile (1952), Dünya Evi (1960), Arkadaş 
			Islıkları (1968) romanlarında bulabiliriz. 
			
			Askerliğini 
			yaptığı sırada aldığı hapis cezası nedeniyle Bursa Cezaevinde Nâzım 
			Hikmet'le geçirdiği yıllar, sosyalist dünya görüşünün yerleşmesinde 
			etkili olur. Bu yıllarını Nâzım Hikmetle Üç Buçuk Yıl (1965) 
			başlığıyla kitaplaştırdığı anılarında bulabiliriz. Ardından İstanbul 
			yılları gelir. 
			
			Çoğunlukla 
			İkbal Kahvesi'nde her zamanki masasında yazdığı eserlerden Suçlu 
			(1957), El Kızı (1960), Gurbet Kuşları (1962), Sokakların Çocuğu 
			(1963), Yalancı Dünya (1966) köyden kente göçen ırgatların, küçük 
			memurların; o İstanbul'un yoksul semtlerinde hayata tutunmaya 
			çalışan emekçilerin yaşamlarını anlatır. Yazarın 10'dan fazla 
			kitapta toplanan 200 kadar öyküsü de hayatından izler taşır. 
			
			 
			Orhan 
			Kemal'in diğer eserleri  
			
			Öykü: 
			Ekmek Kavgası (1949), Sarhoşlar (1951), Çamaşırcının Kızı (1952), 
			72. Koğuş (1954), Grev (1954), Arka Sokak (1956), Kardeş Payı 
			(1957), Babil Kulesi (1957), Dünyada Harp Vardı (1963), Mahalle 
			Kavgası (1963), İşsiz (1966), Önce Ekmek (1968), Küçükler ve 
			Büyükler (1971). 
			
			Roman: 
			Murtaza (1952), Devlet Kuşu (1958), Gavurun Kızı (1959), Eskici ve 
			Oğulları (1962), Kanlı Topraklar (1963), Bir Filiz Vardı (1965), 
			Müfettişler Müfettişi (1966), Evlerden Biri (1966), Sokaklardan Bir 
			Kız (1968), Üç Kağıtçı (1969), Kötü Yol (1969), Kaçak (1970), 
			Tersine Dünya (1986). 
			
			 
			
			*Orhan 
			Kemal'in bütün eserleri Everest Yayınları tarafından yeniden 
			basılmıştır.  
			   |