| 
			  | 
          
			 ŞAİRİN ÇIKINI  
			Orhan TÜLEYLİOĞLU 
			 
			 
			Kitap sevdalısı bir genç, 1938 yılında Niğde'de askerlik görevini 
			sürdürürken, çarşı iznini bir kütüphanede, kitapların arasında, 
			kitap okuyarak geçirmeye başlar. Tezkere almasına kırk gün kala 
			komünistlik propagandası yapıyor diye ihbar edilir. Bunun üzerine 
			kaldığı koğuşta yapılan aramada, kendi el yazısı ile yazılmış ve 
			Nâzım Hikmet'e hitap eden şiirler, Gorki'nin bir kitabı 
			ve gazetelerden kesilmiş makaleler bulunur.  
			Tutuklanır. Kendi deyimiyle, komünizmin ne olduğunu bilmediği 
			yaşlardadır. Yargılama 5 yıla hüküm giymesiyle sonuçlanır. Kitap 
			sevdalısı bu genç, Mehmet Raşit Öğütçü ya da hepimizin 
			bildiği adıyla Orhan Kemal'den başkası değildir...  
			Edebiyatımızın en önemli yazarlarından Orhan Kemal'in yaşamı baştan 
			sona mücadeleler, didinmeler ve ekmek parasının peşinde koşmakla 
			geçti.  
			İşçilik, garsonluk, hamallık gibi ağır işlere girip çıktı.  
			Ömrünün uzun bölümünü de kalem işçisi olarak geçirdi, geçimini bu 
			yolla sağlamaya çalıştı. Her zaman geçim sıkıntısı çekti.  
			 Edebiyatımızda 
			öncü ve gerçekçi bir yazar olarak ad yapan Orhan Kemal'in yapıtları, 
			televizyon dizisi halinde seyircinin karşısına çıkmaya devam ediyor. 
			Televizyon dizileri, yapıta tam anlamıyla sadık kalınmadığından düş 
			kırıklığı yaşatsa da, yazara ilgi gün geçtikçe artıyor.  
			Çünkü, yapıtlarında sorguladığı sorunlar bugün hâlâ geçerliliğini 
			koruyor.  
			Sosyalist gerçekçi bakışı ile Türkiye tarihini alışılmışın dışında 
			ele alan Orhan Kemal yapıtlarında, yoksul insanları, dar gelirli 
			memurları, işsizleri, fabrikatörleri, hayat kadınlarını, mahpusları, 
			aydınları, çocukları, yaşamın acımasız koşullarında ayakta kalmaya 
			çalışan veya mahvedilmiş insanların serüvenlerini konu edindi. 
			Türkiye'de gelişen kapitalizmin canlı bir portresini çizerken, 
			haksızlık ve ayrımcılık sorunlarını, eşitsiz gelir dağılımının ve 
			büyük şehirlere yapılan göçün sonuçlarını ortaya koydu. Halkın 
			dertlerinin sanat içerisinde yer alması gerektiğini savundu. Ona 
			göre, sanatçının hası, halka önderlik eden, baskılara karşı duran 
			kişiydi, sanatçı hem yapıtlarıyla, hem davranışlarıyla bunu ortaya 
			koymalıydı.  
			Gerçekçilik konusunda şunları söyleyecekti: "Gerçekçilik, içinde 
			yaşadığı topluma yer yer ayna tutmaktan ibaret değil ki... Asıl 
			gerçekçilik, asıl yurtseverlik, içinde yaşadığı toplumun bozuk 
			düzenini görmek, bozukluğun nereden geldiğine akıl erdirmek, sonra 
			da bozuklukları ortadan kaldırmaya çalışmak..." Yapıtlarını 
			sonsuz bir insan sevgisiyle kaleme alan Orhan Kemal, her zaman emek 
			ve emekçinin yanında yer aldı. Askerlik görevi sırasında onu ihbar 
			eden kütüphane memuruydu. Yusuf adlı memurun ifadesi şöyleydi: 
			"Nâzım Hikmet'i takdir ettiğini, eserlerinin büyük bir değeri 
			bulunduğunu ve hatta kütüphanede bulunması lazım geldiğini söyledi." 
			Orhan Kemal'in yaşama bakışı, topluma karşı sorumluluğu ve insani 
			özellikleri herkesi etkiledi.  
			Ardında 12 öykü kitabı, 27 roman bıraktı. Hikâye ve romanlarında hep 
			yaşadığı çevreden kişi ve olayları anlattıysa da, vurguladığı içerik 
			tümüyle evrensel oldu.   |