| 
			  | 
          
			 
			İnceleme 
			 
			Orhan Kemal, 1950'lerin sonundan öldüğü 1970 yılına kadar 
			senaryoları ve roman uyarlamalan ile Yeşilçam'daki sinema ortamına 
			katkıda bulundu. Yetmedi Senaryo Tekniği adıyla bir kitap yazdı. 
			Kendi ifadelerine göre Yeşilçam'a yüzlerce senaryo sattı. Çoğuna 
			imza bile atmadı. İmza attığı hemen her film hafızalarda kaldı. 
			Murtaza, Üç Tekerlekli Bisiklet, Gurbet Kuşları... 
			   
			Ölümünden sonra da romanlan filme uyarlandı. 72. Koğuş, Eskici ve 
			Oğulları, Tersine Dünya... Eserlerinin diyaloğa ve sinema tekniğine 
			çok uygun olduğu için sinema dünyasının hep gündeminde oldu.  
			2000'lerden itibaren çıkış yakalayan dizi piyasası da Orhan Kemal'in 
			eserlerine yöneldi. Gurbet Kuşları, Hanımın Çiftliği...  
			Diziler, özellikle Hanımın Çiftliği, usta yazarın tanıtımında 
			büyük bir katkı sağlasa da, eserlerinin nıhnnu yansıtması açısından 
			sıkıntılarla doluydu. Sözgelimi, Türkiye'nin bir dönemini 
			anlatan aslında büyük bir siyasal roman olan Hanınım Çiftliği, TV 
			dizisi olarak başta iyi gitse de, sonlara doğru resmen polisiye bir 
			hale getirildi. Şimdi, Orhan Kemal'in bir başka romanı, Kötü Yol 
			(yazılış tarihi 1966, ilk baskı 1969) özel bir televizyon kanalında 
			dizi olarak izleyici ile buluştu. Nisan Akman'ın yönetiminde 
			hazırlanan dizinin senaryosunda Zülküf Yücel'in imzası var. 
			 
			Dizi, romanın ruhunu yaraladı  
			Maalesef şimdiden Orhan Kemal'in aydınlık gerçekçi çizgisi yara 
			aldı.  
			Romanlarında toplumsal sorunlan gerçekçi bir çizgi aktaran yazar, 
			toplumcu bir yazarlığın sorumluluğu itibariyle her zaman bir çıkış 
			yolu gösterir ve bunu 'erdemli' bir karakterle okuyucuya sunar.  
			Bütün karakterlerin şu ya da bu şekilde insani erdemleri bıraktığı 
			romanda İhsan karakteri yazarın tek olumlu tipidir ve insan onurunu 
			temsü etmektedir. Dizinin basına yansıyan 
 özetinde de izlediğimiz bölümlerinde de İhsan karakteri kardeşi Nuran'ı 
			yüklü bir başlık parası karşılığında Bedir Ağa'ya safar. Bıı yanlışı 
			yazımızın başında belirtip, romanın ruhunu yaralayacak hatalara 
			düşülmemesi için fikirlerimizi belirteceğiz. 
			 
			Umut bezirganı bir sokak: Yeşilçam 
			Yeşilçam, İstanbul'da bir sokağın adı olmakla birlikte, zamanla 
			Türkiye sinemasının karşüığı olan bir olgu ve sinemamızın bir 
			dönemini ifade eden tarihsel bir süreç olarak bir anlam kazandı. 
			Kötü Yol, tam da bu dönemde, Yeşüçam'da yüzlerce filmin üretildiği 
			ve sinemanın özellikle Anadolu'da tek eğlence olduğu dönemde 
			yazıldı.  
			Memleketin gençleri için 'artist' olmak mühim, çok mühim bir şeydi. 
			Ve hiç de film icabı değüdi, her yıl binlerce gencin Yeşilçam 
			Sokak'a dalıp umut peşine düşmesi. Oysa, davulun sesi sadece uzaktan 
			hoş gelirdi. Memleketin diğer işkollarında sömürü çarkı nasıl 
			işliyorsa, Yeşilçam da aynı çarkın dişlisi olarak 
			varlığım idame ettiriyordu. Aracı-tefecibezirgan sınıfının parasıyla 
			üretim yapan sinemamızda, Yeşilçam umut pazarlayan bir bezirgandan 
			başka bir şey değildi.  
			Orhan Kemal, Yeşilçam'ı ve onun yukanda sözünü ettiğimiz işleyişini, 
			ele almaya çalışması açısından edebiyatımızda ilk romanlan yazan 
			yazardır. Yalana Dünya adlı romanının ilk adının Yeşilçam Sokağı 
			olduğunu hatırlatmakta yarar var. Kötü Yol, roman yapısı itibariyle 
			Yeşüçam senaryolarının kolaylıklarım ve basitliklerini taşıyan 
			romanın ilk fazüeti burada aranmalıdır. 
			 
			"Kötü Yol"dakiler 
			Roman, 1960'lann Adana'sında oğlu İhsan ve kızı Nuran'la birlikte 
			yaşayan çamaşırcı bir anneyi anlatıyor. Roman başlarda üç kişilik 
			aileye odaklanmışken, İstanbul'a artist olma hayalleri ile kaçan 
			Nuran'ın acısına dayanamayan annenin ölümüyle, anlatı kardeşinin 
			peşine düşen Ihsan'ın arayışım merkeze alır. Kötü Yol, hem roman 
			adı hem kavram itibariyle çok dikkat çekici. Bir kere, kötü yol, bu 
			toplumda ancak ve ancak kadının başma gelenler için ifade edilir. 
			Erkekler serserilik yapar, kadınlar kötü yola düşer.  
			Çamaşırcı kadm da, kızım kötü yoldan sakınmaktadır. Gelgelelim 
			romanın kahramanlanmn hepsi bu kötü yol hali karşısında acizdir. Tek 
			tek sıraladığımızda "Kim kötü yolda" sorusunu soruyoruz.  
			Nuran ile İhsan'm vefat eden babası, bir üçkâğıtçıdır. Mahallesinin 
			dışmda birilerini söğüşleyerek 'hayatım kazanır'.  
			İhsan'm patronu gençliğini hovardalıkla geçirmiş ama en önemlisi 
			Milli Mücadele döneminde 'gözünü açıp parayı toplamış' biri. Genç 
			bir kadınla evlilik yapıp mutsuz bir hayat sürdürmekte. Patronun 
			karısı, eşinde mutluluk bulamadığı için onu aldatmaktadır. Aşığı 
			Reşat, şehrin en çaplan delikanhlanndandır. Kadınlar onun için 
			sayıdan ibarettir ve para için de yapmayacağı ikiyüzlülük de yoktur.
			 
			Reşat'm İstanbul'daki patronu Osman, gayn meşru bir çetenin 
			reisidir. Onun eşi de, gençliğinde bir günahın peşinden gidip 
			hayatım heder etmiştir. Nuran, gençliğin hayalleri içinde yaşayıp 
			gitmektedir. Sınıf bilincinden yoksun ve rahat ekmeğin peşinde. 
			Geriye kalan kahramanları saydığımızda da insan erdemleri açısından 
			onay görülebilecek tek tip yoktur. İhsan hariç. İhsan, Türkiye'nin 
			emeğiyle ve onuruyla geçinmeye çalışan ve ailesi için güzel bir 
			gelecek kurma telaşmda olan bir emekçisidir. Zor durumdaki Nuran 
			için de bir yol gösterici ve umuttur. Şimdi bir daha soralım: Kim 
			doğru kim kötü yolda? 
			 
			Romanın toplumsal bağlamı 
			Romandaki her karakter yaptığı işle ve döneminin ekonomik 
			gelişmeleri ile bağlantılı ele alınır, önceleri büyük konaklarda 
			çamaşır yıkamaya giden anne, geçiminden şikâyetçi değildir. Ama 
			memlekete giren apartmanlar ve çamaşır makineleri akışı 
			zorlaştırmıştır: "Ne olmuşsa Alman harbinden soma olmuştu bu 
			memlekette! Bir zamanların bin ricadan soma gittiği, tüm pencereleri 
			aydınlık, zengin konakları birer ikişer uçmuş, yerlerini apartmanlar 
			almıştı.  
			Apartmanları sevmiyordu. Eski zengin konaklan yumuşak yüzlüydüler. 
			Üstelik içlerinde kocaman kocaman 'gavur icatlan' taşıyor, çamaşır 
			yıkamakla geçinmeye çalışan fakir fukaranın ekmeğini ellerinden 
			alıyorlardı." İhsan'm patronu savaş döneminin zenginleştirdiği 
			tüccarlardandır: "Aslına bakılırsa, sıfırdan başlamamış, Milli 
			Mücadele sırasmda gözünü açıp parayı toplamıştı. O yıllarda Türk 
			tüccar, müteahhit, hele sanayici nerde? Meydan boş ortalıkta yarım 
			pabuçlar cirit atıyordu. O da kanşmıştı aralarına." Romanın, taşrada 
			(Adana'da) başlayıp İstanbul'a akması günümüz dizüerinin en çok 
			kullandığı yöntemdir. Orhan Kemal, zaten bir kısım kahramanı 
			İstanbul'a taşır ve senaristin işini kolaylaştırır. Burada asıl 
			sorun, Yeşüçam'ın olay örgüsünü taşıyan romanın sosyolojik bağının 
			üstünün çizilmesi tehlikesidir. 
			 
			Adana ve İstanbul  
			Romanın iki kenti var. Biri adı zikredilmese de Adana; diğeri ise 
			ışıklan, sokaklan, kargaşası ve insanlan çiğneyip geçmesiyle 
			İstanbul: "Islak kirpikleriyle gece yansından sonraki İstanbul'a 
			dalgın dalgın baktı: Evet, büyük, güzel, çok güzel bir şehirdi 
			İstanbul. Uçurum kenarlannda bitmiş göz alıcı çiçekler gibi. İnşam 
			kendine çekiyor, sonra da uçuruma yuvarlanışına sadece bakıyordu." 
			İşte, romanın adeta mısraı bercestesi. Bu diziyi çekecek yönetmen 
			bu sözü söyletmeyecekse şimdiden bizce başarısızdır.  
			Adana ise saat kulesi ve sıcağıyla anlatılır. Romanın geçtiği 
			yıllarda ise, sinema işletmecüiğinin taşradaki merkezlerindedir. 
			Taşköprü'sü, kabadayıları, yazlık sinemalan... Hatta dizinin bir 
			yerinde Giritli'nin  
			Kahvesi'nde oturan Orhan Kemal'i görsek. Yılmaz Güney ve arkadaşlan 
			şöyle bir yoldan geçseler.... Hiç fena olmaz değü mi?  
			Kötü Yol başladı. Dileriz iyi bir seyirlik olur ve ustamız 
			Orhan Kemal bir yerlerden tebessüm eder. Bunun için yazının en 
			başında belirttiğimiz hatalardan dönülmesi temennimizdir. 
			 
			 
			TARAF KİTAP - EYLÜL 2012   |