| 
			  | 
          
			 
			
			 “Gördüm 
			ben kurs. Aldım çok sıkı terbiye büyüklerimden. Hem de takdirname. 
			Vazife bir sırasında sakınmam gözümü budaktan. Görmez gözüm 
			evladımı. Demem ciğerparem. Aslanıyım vazifemin.”  
			 
			
			‘Capriccio Italien, Op. 45’. (1880) (Pyotr Ilyich Tchaikovsky) 
			(1.00-1.30 dakikalar arası).  
			
			‘Apteshane Bekçisi Azgın’ı uyurken yakalamış. Neredeyse kavga 
			edecekler.  
			
			Murtaza; “..Utanmazsın bıyığından uyursun vazife bir sırasında horul 
			horul?”  
			
			Azgın; “Kes gayri lan! İki satır uyumuşsak ne olmuş yani, kıyamet mi 
			kopmuş?”  
			
			Murtaza; “..Ayıp derim be, ayıp derim.”  
			
			Azgın; “Neye ayıp lan? Kızın elin oğlanlarıyla sürterken ayıp 
			olmuyor da bana neden ayıp oluyor?”  
			
			Murtaza; “…”  
			
			Azgın; “…”  
			
			Mu rtaza; 
			“Kızım mı? A be benim kızım olamaz sürtük. Olamaz sürtük. Benim 
			kızım olamaz sürtük. Olamaz benim kızım.”  
			(Ama o sinirle eve gidince “A be nerde o sürtük” diye bağıracaktır.)  
			 
			 
			Aynı adlı romanın (1952/68) (Orhan Kemal) (on dördüncü 
			basım-2000-Tekin Yayınevi) ilk Yeşilçam uyarlaması.  
			Türk Don Kişot’u Murtaza. 20’lerdeki mübadele sırasında 
			Yunanistan’dan annesi ve erkek kardeşi Recep ile yurda gelmiş. 
			Çukurova’da, kendilerine verilen birkaç dönüm tarlayı ekip 
			biçmişler. Anne zehirli sıtmadan ölünce kardeşi bir hemşerilerinin 
			yanında çalışmaya başlamış. Murtaza ise şehirde (romanda Adana 
			filmde İstanbul) önce bir fabrikada kantarcılık, sonra mahalle 
			bekçiliği bulmuş kendine.  
			Oğlan dayıya kız halaya derler. Kahramanımız da Balkan Harbi’nde 
			şehit düşen dayısı Kolağası Hasan Bey gibi ‘vazifesinin aslanı’.  
			Film, Murtaza’nın ‘mahalle teftişi’ ile başlıyor. Ceketinde parlak 
			düğmeler, bekçi yıldızı. Palaska, tabanca, toka. Başında eğreti bir 
			şapka, elinde sopa, ağzında düdük. ‘Ayaklarında 45 numara 
			postallar’.  
			Karısı Zümrüt ve 4 (kitapta 6) çocuğu ile bir gecekonduda kalıyor. 
			Bahçede bir kuyu. Kapıda takunyalar. Yoksullukları apaçık. ‘Misafir 
			için bir iskemlecikleri bile yok’. Büyük kızı Selma enstitü 
			öğrencisi. Firdevs ve Hülya dokuma fabrikasında çalışıyorlar. En 
			küçükleri (romanda dayısının adını vermiş; Hasan) ise daha bebek. 
			Komşuları Âkile Hala da muhacir.  
			Görevinde hırsızlara göz açtırmadığı gibi ışık gördüğü evleri “Ne 
			için yatmazsınız gecenin bu saatine kadar... Söndürün lambanızı da 
			yatın” diye uyarıyor.  
			Bu nedenle mahalleli her gün Komiser Mehmet Ilıman’ın karşısında;  
			“Murtaza mıdır nedir bıktık bu adamdan Beyefendi.”  
			“Mahallede bu bekçiden yaka silkmeyen yok.”  
			“Fındıkkabuğunu doldurmayan şeyler için gecenin ortasında insanı 
			tatlı uykusundan uyandırıyor.”  
			“Mahallede bir örfi idare etmediği kaldı. Bekçi değil sanki 
			mahallenin valisi. Zart zurt edip duruyor.”  
			[Filmde mahalle sakinleri çok masum. Romandakiler ise Sübyancı 
			Zinnur, çaptan düşmüş dul karı tavcısı Hamdi Çavuş, evli erkeklere 
			askıntı Lale, erkeğe doyamayan Dul Zühre ve Hırsız Recep gibi 
			Murtaza’nın varlığı ile çıkarları bozulan kişiler (sf. 44).]  
			Şikâyetler artınca Komiser, rica minnet, Murtaza’ya dokuma 
			fabrikasında bir iş ayarlar. Kahramanımız artık kontrol görevlisi. 
			Sol kolunda ‘KONTUROL’ yazılı kolbağı ile ‘bir zaptiye kumandanından 
			farksız’. İşçilerin, ustaların durumunu Fen Müdürü Kamuran Bey’e 
			bildirecek.  
			Fabrikada Nuh adında bir kontrol görevlisi daha var. Bu durumdan pek 
			hoşnut değil. Fen müdürünün hemşerisi olduğu için ‘işe boş 
			veriyordu’. İlk çekişme kimin muavin olacağı için çıkar; “O’na 
			Muhacir Murtaza derlerse bana da Kayserili Nuh derler.” Dünyaları 
			öylesine ayrı ki.  
			Murtaza; “Arkadaş, başladık yeni vazifemize şükür. Duyarsın ne hisli 
			sözler söyler müdürümüz. Der, edeceğiz fabrikaya çok sıkı disiplin. 
			Doğru söyler. Çünkü yaramaz gevşek muamele. Şimdi bilirsin ne 
			yapacağız senle ben? Vereceğiz omuz omuza götüreceğiz fabrikayı 
			ileri.”  
			Nuh; “Yoo, fabrikayı ileri götürmeye kulak asma. Fabrikanın yeri 
			iyi. Hem ben sana bir şey diyeyim mi, bu tatavacılığa boş ver. Daha 
			dün bir bugün iki. Ne üstüne vazife oğlum... Sen al maaşını Allahına 
			şükret bre herif. Deli misin nesin?”  
			Bizimki hâlâ ‘gördüm kurs, aldım çok sıkı terbiye büyüklerimden’ 
			havasında. Bir de fabrikadaki hırsızı yakalayıp ‘aferin alınca tam 
			bir baş belası kesilir’. Özellikle iş sırasında uyuyanlara karşı 
			acımasız. En küçük ihmale bile tahammülü yok.  
			Bağnazlığa varan disiplin aşkı, işçileri kendisine düşman ediyor. 
			Dubara, (filmdeki adını öğrenemeyeceğimiz) Attila Ergün, Apteshane 
			Bekçisi Azgın, Ensiz Veyis ‘bir kumpas kurmak için fırsat 
			kolluyorlar’.  
			“Yalnız benim ol, el yüzüne bakma sakın sen//Kıskan beni göğsünde 
			uyut, yan ateşimden//Aşkın o zehir ateşi kalbimde yanarken//Kıskan 
			beni göğsünde uyut, yan ateşimden.” (1963) (Selahattin Pınar). Bu 
			arada güzel sesli güzel yüzlü Selma’ya ta İzmir’den zengin bir 
			kısmet çıkmış. Amcası Recep “Uğlan ayakkabıcı. Bubası çok zengin. 
			Varimiş konaklari, zeytinlikleri, Manisa’da apartmanları. Hemi de 
			mandıraları. İstermiş namuslu bir kızcağız. Olsun fakir velâkin 
			namuslu” diye anlatıyor. Oysa genç kız bir tamirhanede kâtip olan 
			Ahmet ile sevdalı. Üstelik hamile. Yaşı da henüz 16 olduğu için 
			çaresiz durumdalar.  
			Ahmet, belli ki kimsesi yok, kız istemeye tamirhanedeki ustası ile 
			gelmiş. Murtaza, artık ezberlediğimiz “Gürdü mü kurs? Aldı mı 
			amirlerinden çok sıkı terbiye” sorularının ardından “Veremem kızımı 
			oğlunuza (gelenleri baba oğul zannetti galiba). Çünkü beğenmedim 
			işini” diyor.  
			Sonrasında durum çok kötü. İki kızı sıcağa dayanamayıp çırçırlarda 
			uyumuş. Bunu gören Dubara ve Ensiz, Murtaza’yı “Elin gözündeki çöpü 
			görmekte yavuzsun. Git de kızlarını gör” diye azdırıyorlar. 
			Kahramanımız, o anda, kurşun sıksalar bir damla kanı akmayacak 
			durumdaydı. ‘Bunca yüksek kurs görsün, çok sıkı bir terbiye alsın 
			sonra da böyle iğneli sözler işitsin’. Olacak şey değil. “Yedim 
			dişlerimi hırsımdan. Nasıl uyur, a be nasıl uyur benim kızlarım 
			vazife bir sırasında?” O hırsla ‘ciğerparesine bir tokat aşk eder’. 
			Firdevs başını yere çarpıyor.  
			Nazardır falan deyip kurşun dökmüşler ama durum ‘an be an 
			kötüleşiyor’.  
			Âkile; “Bul bir çare oğlum. Götür doktora.”  
			Murtaza; “Bakmaz ki bedava. İster para.”  
			Âkile; “Ne yapalım be oğlum kız elden gidiyor. Bir çare bulman 
			lazım. Vakit geçirme.”  
			Murtaza; “(Buruşuk bir banknot çıkararak) Yok cebimde bundan başka 
			para be Âkile Hala.”  
			Âkile; “Yeter bu para, yeter bu para.”  
			Doktor Tevfik Soyurgal’a göre ‘hémiplégia’. Tedavi için geç 
			kalınmış. Yardımcısı da “Bu çocuk yolcu” diyor.  
			“Scheherazade Op. 35; I. The Sea and Simbad’s Ship.” (1888) (Andrei 
			Rimsky-Korsakov) (35-41 saniyeler arası). 30 saattir gözünü 
			kırpmamış. Fabrikada dayanamayıp uyur. Fen Müdürü Kamuran Bey, 
			gammazlamaya gelenlerin beklentilerini boşa çıkarıyor. Murtaza’yı üç 
			gün izin ve bir zarf dolusu para ile ödüllendirir.  
			Kahramanımız doktorun yazdığı ilaçlarla geldiğinde kızının üzerinde 
			beyaz örtü ve bir bıçak vardı.  
			Filmdekinin çıtı çıkmıyor. Tiyatrodaki ‘reçeteyi yere çarpar. Ani 
			bir feveranla kasketini çıkarıp atar. Apoletlerini, sırmalarını…’ 
			“Üüüül be Mürteza, gebber be Mürteza, gel kurşumlara!”  
			 
			 
			‘Scheherazade Op. 35; II. The Kalender Prince’. (1888) 
			(Rimsky-Korsakov) (3.20-3.33 dakikalar arası).  
			Ablasının yardımı ile eve kadar gelmiş ve bahçede yere yığılmış.  
			Zümrüt; “Koş be Âkile Hala. Firdevs’im gider elimden.”  
			(Yazan: Murat Çelenligil)  
			 
			Yönetmen Tunç Başaran 
			Senaryo Recep Ekicigil 
			Yapımcı Eşref Ekicigil, Recep Ekicigil 
			Görüntü Yönetmeni Mengü Yeğin 
			Eser Orhan Kemal 
			Süre 101 dk 
			Tür Dram 
			Özellikler Siyah Beyaz 
			Ülke Türkiye 
			Etiketler 1960 Lar, Bekçi, Dürüstlük, Fabrika, Fabrika, 
			Daha Fazlası 
			Oynayanlar Müşfik Kenter , Ayfer Feray , Tunç Oral , Yılmaz Köksal , 
			Mine Sun , Mümtaz Ener , Atilla Ergün , Faik Coşkun , Muammer 
			Gözalan , Asım Nipton , Selahattin İçsel , Altan Günbay , Ahmet 
			Turgutlu , Hayri Caner , Osman Türkoğlu , Hakkı Haktan , Tevfik 
			Urgal , Selahattin Geçgel , Fikri Çöze ,
  |