Ana Sayfa

 
 

sinematurk.com  - Murat Çelenligil- Aralık 2011

 

 

Murtaza

 

 

 

 

“Gördüm ben kurs. Aldım çok sıkı terbiye büyüklerimden. Hem de takdirname. Vazife bir sırasında sakınmam gözümü budaktan. Görmez gözüm evladımı. Demem ciğerparem. Aslanıyım vazifemin.” 

‘Capriccio Italien, Op. 45’. (1880) (Pyotr Ilyich Tchaikovsky) (1.00-1.30 dakikalar arası). 
‘Apteshane Bekçisi Azgın’ı uyurken yakalamış. Neredeyse kavga edecekler. 
Murtaza; “..Utanmazsın bıyığından uyursun vazife bir sırasında horul horul?” 
Azgın; “Kes gayri lan! İki satır uyumuşsak ne olmuş yani, kıyamet mi kopmuş?” 
Murtaza; “..Ayıp derim be, ayıp derim.” 
Azgın; “Neye ayıp lan? Kızın elin oğlanlarıyla sürterken ayıp olmuyor da bana neden ayıp oluyor?” 
Murtaza; “…” 
Azgın; “…” 
Mu rtaza; “Kızım mı? A be benim kızım olamaz sürtük. Olamaz sürtük. Benim kızım olamaz sürtük. Olamaz benim kızım.” 
(Ama o sinirle eve gidince “A be nerde o sürtük” diye bağıracaktır.) 


Aynı adlı romanın (1952/68) (Orhan Kemal) (on dördüncü basım-2000-Tekin Yayınevi) ilk Yeşilçam uyarlaması. 
Türk Don Kişot’u Murtaza. 20’lerdeki mübadele sırasında Yunanistan’dan annesi ve erkek kardeşi Recep ile yurda gelmiş. Çukurova’da, kendilerine verilen birkaç dönüm tarlayı ekip biçmişler. Anne zehirli sıtmadan ölünce kardeşi bir hemşerilerinin yanında çalışmaya başlamış. Murtaza ise şehirde (romanda Adana filmde İstanbul) önce bir fabrikada kantarcılık, sonra mahalle bekçiliği bulmuş kendine. 
Oğlan dayıya kız halaya derler. Kahramanımız da Balkan Harbi’nde şehit düşen dayısı Kolağası Hasan Bey gibi ‘vazifesinin aslanı’. 
Film, Murtaza’nın ‘mahalle teftişi’ ile başlıyor. Ceketinde parlak düğmeler, bekçi yıldızı. Palaska, tabanca, toka. Başında eğreti bir şapka, elinde sopa, ağzında düdük. ‘Ayaklarında 45 numara postallar’. 
Karısı Zümrüt ve 4 (kitapta 6) çocuğu ile bir gecekonduda kalıyor. Bahçede bir kuyu. Kapıda takunyalar. Yoksullukları apaçık. ‘Misafir için bir iskemlecikleri bile yok’. Büyük kızı Selma enstitü öğrencisi. Firdevs ve Hülya dokuma fabrikasında çalışıyorlar. En küçükleri (romanda dayısının adını vermiş; Hasan) ise daha bebek. Komşuları Âkile Hala da muhacir. 
Görevinde hırsızlara göz açtırmadığı gibi ışık gördüğü evleri “Ne için yatmazsınız gecenin bu saatine kadar... Söndürün lambanızı da yatın” diye uyarıyor. 
Bu nedenle mahalleli her gün Komiser Mehmet Ilıman’ın karşısında; 
“Murtaza mıdır nedir bıktık bu adamdan Beyefendi.” 
“Mahallede bu bekçiden yaka silkmeyen yok.” 
“Fındıkkabuğunu doldurmayan şeyler için gecenin ortasında insanı tatlı uykusundan uyandırıyor.” 
“Mahallede bir örfi idare etmediği kaldı. Bekçi değil sanki mahallenin valisi. Zart zurt edip duruyor.” 
[Filmde mahalle sakinleri çok masum. Romandakiler ise Sübyancı Zinnur, çaptan düşmüş dul karı tavcısı Hamdi Çavuş, evli erkeklere askıntı Lale, erkeğe doyamayan Dul Zühre ve Hırsız Recep gibi Murtaza’nın varlığı ile çıkarları bozulan kişiler (sf. 44).] 
Şikâyetler artınca Komiser, rica minnet, Murtaza’ya dokuma fabrikasında bir iş ayarlar. Kahramanımız artık kontrol görevlisi. Sol kolunda ‘KONTUROL’ yazılı kolbağı ile ‘bir zaptiye kumandanından farksız’. İşçilerin, ustaların durumunu Fen Müdürü Kamuran Bey’e bildirecek. 
Fabrikada Nuh adında bir kontrol görevlisi daha var. Bu durumdan pek hoşnut değil. Fen müdürünün hemşerisi olduğu için ‘işe boş veriyordu’. İlk çekişme kimin muavin olacağı için çıkar; “O’na Muhacir Murtaza derlerse bana da Kayserili Nuh derler.” Dünyaları öylesine ayrı ki. 
Murtaza; “Arkadaş, başladık yeni vazifemize şükür. Duyarsın ne hisli sözler söyler müdürümüz. Der, edeceğiz fabrikaya çok sıkı disiplin. Doğru söyler. Çünkü yaramaz gevşek muamele. Şimdi bilirsin ne yapacağız senle ben? Vereceğiz omuz omuza götüreceğiz fabrikayı ileri.” 
Nuh; “Yoo, fabrikayı ileri götürmeye kulak asma. Fabrikanın yeri iyi. Hem ben sana bir şey diyeyim mi, bu tatavacılığa boş ver. Daha dün bir bugün iki. Ne üstüne vazife oğlum... Sen al maaşını Allahına şükret bre herif. Deli misin nesin?” 
Bizimki hâlâ ‘gördüm kurs, aldım çok sıkı terbiye büyüklerimden’ havasında. Bir de fabrikadaki hırsızı yakalayıp ‘aferin alınca tam bir baş belası kesilir’. Özellikle iş sırasında uyuyanlara karşı acımasız. En küçük ihmale bile tahammülü yok. 
Bağnazlığa varan disiplin aşkı, işçileri kendisine düşman ediyor. Dubara, (filmdeki adını öğrenemeyeceğimiz) Attila Ergün, Apteshane Bekçisi Azgın, Ensiz Veyis ‘bir kumpas kurmak için fırsat kolluyorlar’. 
“Yalnız benim ol, el yüzüne bakma sakın sen//Kıskan beni göğsünde uyut, yan ateşimden//Aşkın o zehir ateşi kalbimde yanarken//Kıskan beni göğsünde uyut, yan ateşimden.” (1963) (Selahattin Pınar). Bu arada güzel sesli güzel yüzlü Selma’ya ta İzmir’den zengin bir kısmet çıkmış. Amcası Recep “Uğlan ayakkabıcı. Bubası çok zengin. Varimiş konaklari, zeytinlikleri, Manisa’da apartmanları. Hemi de mandıraları. İstermiş namuslu bir kızcağız. Olsun fakir velâkin namuslu” diye anlatıyor. Oysa genç kız bir tamirhanede kâtip olan Ahmet ile sevdalı. Üstelik hamile. Yaşı da henüz 16 olduğu için çaresiz durumdalar. 
Ahmet, belli ki kimsesi yok, kız istemeye tamirhanedeki ustası ile gelmiş. Murtaza, artık ezberlediğimiz “Gürdü mü kurs? Aldı mı amirlerinden çok sıkı terbiye” sorularının ardından “Veremem kızımı oğlunuza (gelenleri baba oğul zannetti galiba). Çünkü beğenmedim işini” diyor. 
Sonrasında durum çok kötü. İki kızı sıcağa dayanamayıp çırçırlarda uyumuş. Bunu gören Dubara ve Ensiz, Murtaza’yı “Elin gözündeki çöpü görmekte yavuzsun. Git de kızlarını gör” diye azdırıyorlar. Kahramanımız, o anda, kurşun sıksalar bir damla kanı akmayacak durumdaydı. ‘Bunca yüksek kurs görsün, çok sıkı bir terbiye alsın sonra da böyle iğneli sözler işitsin’. Olacak şey değil. “Yedim dişlerimi hırsımdan. Nasıl uyur, a be nasıl uyur benim kızlarım vazife bir sırasında?” O hırsla ‘ciğerparesine bir tokat aşk eder’. Firdevs başını yere çarpıyor. 
Nazardır falan deyip kurşun dökmüşler ama durum ‘an be an kötüleşiyor’. 
Âkile; “Bul bir çare oğlum. Götür doktora.” 
Murtaza; “Bakmaz ki bedava. İster para.” 
Âkile; “Ne yapalım be oğlum kız elden gidiyor. Bir çare bulman lazım. Vakit geçirme.” 
Murtaza; “(Buruşuk bir banknot çıkararak) Yok cebimde bundan başka para be Âkile Hala.” 
Âkile; “Yeter bu para, yeter bu para.” 
Doktor Tevfik Soyurgal’a göre ‘hémiplégia’. Tedavi için geç kalınmış. Yardımcısı da “Bu çocuk yolcu” diyor. 
“Scheherazade Op. 35; I. The Sea and Simbad’s Ship.” (1888) (Andrei Rimsky-Korsakov) (35-41 saniyeler arası). 30 saattir gözünü kırpmamış. Fabrikada dayanamayıp uyur. Fen Müdürü Kamuran Bey, gammazlamaya gelenlerin beklentilerini boşa çıkarıyor. Murtaza’yı üç gün izin ve bir zarf dolusu para ile ödüllendirir. 
Kahramanımız doktorun yazdığı ilaçlarla geldiğinde kızının üzerinde beyaz örtü ve bir bıçak vardı. 
Filmdekinin çıtı çıkmıyor. Tiyatrodaki ‘reçeteyi yere çarpar. Ani bir feveranla kasketini çıkarıp atar. Apoletlerini, sırmalarını…’ “Üüüül be Mürteza, gebber be Mürteza, gel kurşumlara!” 


‘Scheherazade Op. 35; II. The Kalender Prince’. (1888) (Rimsky-Korsakov) (3.20-3.33 dakikalar arası). 
Ablasının yardımı ile eve kadar gelmiş ve bahçede yere yığılmış. 
Zümrüt; “Koş be Âkile Hala. Firdevs’im gider elimden.” 
(Yazan: Murat Çelenligil) 


Yönetmen Tunç Başaran
Senaryo Recep Ekicigil
Yapımcı Eşref Ekicigil, Recep Ekicigil
Görüntü Yönetmeni Mengü Yeğin
Eser Orhan Kemal
Süre 101 dk
Tür Dram
Özellikler Siyah Beyaz
Ülke Türkiye
Etiketler 1960 Lar, Bekçi, Dürüstlük, Fabrika, Fabrika,
Daha Fazlası
Oynayanlar Müşfik Kenter , Ayfer Feray , Tunç Oral , Yılmaz Köksal , Mine Sun , Mümtaz Ener , Atilla Ergün , Faik Coşkun , Muammer Gözalan , Asım Nipton , Selahattin İçsel , Altan Günbay , Ahmet Turgutlu , Hayri Caner , Osman Türkoğlu , Hakkı Haktan , Tevfik Urgal , Selahattin Geçgel , Fikri Çöze ,

        

info@orhankemal.org