Ana Sayfa

 
 

Ege'de Bugün - Mazlum Vesek - 1 Haziran 2012

 

 

Duydunuz mu arkadaşlar kim girdi içeri / Orhan Kemal

 

          
 

 

"Seslendi ulu çınarın kökü uluca kavağın köküne / Duydunuz mu kardaşlar, / Kim girdi içeri/ Orhan Kemal"

Fazıl Hüsnü Dağlarca arkadaşı Orhan Kemal öldüğünde böyle ağıt yakmıştı. Yarın Türk edebiyatının büyük ustası Orhan Kemal'in 42. ölüm yıldönümü. İlk kitabının yayımlandığı 1949'dan 1970 yılında aramızdan ayrıldığı süreye kadar, roman, öykü, senaryo, eleştiri, röportaj alanlarında eserler veren yazarımızı anıyoruz. Türkiye'de roman-öykü geleneğinin sağlam temellere oturmasında büyük emeği olan ve en önemlisi toplumcu çizgiyi edebiyatımızda kurumsallaştıran Orhan Kemal'i nasıl okumalıyız? Bu makalemizde elden geldiğince bir okuyucunun Orhan Kemal konusunda izlemesi gereken yolu anlattık. 

Türk edebiyatının toplumcu- gerçekçi yazarı Orhan Kemal'in en önemli özelliği üretkenliğidir. Şüphesiz, ekmeğini sadece kaleminden kazanıyor olması bunda etkilidir; ama yazardaki yaratıcılık ve sonsuz gözlem deneyimi bu yoğun üretkenliğini en temel unsurudur. Edebiyatımızda eser sayısı 50'yi geçen yazar çok nadirdir. Çok kitap yazmış olmak bir yazarın başarısı için gösterge midir? Hayır. Ancak, Orhan Kemal'i görünür ve okunur kılan çok sayıda eser vermiş olmasının yanında yazdıklarının niteliğidir. Şunu çok açıkça belirtmek sanırım büyük bir iddia olmaz: Orhan Kemal'in bütün eserleri okunabilecek niteliktedir. Ancak, önümüzde bir sorun var. Yazın hayatına şiirle başlayan, öykü, roman, oyun yazarlığı alanında adını duyuran Orhan Kemal'i okumak ve anlamak için nasıl bir yol izlemeliyiz? Bu konuda doğruya yakın bir yöntem ne olmalıdır? Çalışmamızda bunları ele alacağız. 

ORHAN KEMAL'İN YAZARLIĞININ ANA HATLARI
Orhan Kemal'in yaşamı ve yazarlığı üzerinde etkili olan iki şehirden söz edebiliriz: Adana ve İstanbul. Bunların dışındaki Beyrut sürgün yılları, Kayseri ve Bursa hapishane yılları gibi arada duran dönemler yine bu iki kentin hikayesi etrafında şekillenen dönemlerdir. Orhan Kemal, şiir ve öykü çalışmalarına cezaevinde başlamakla birlikte onun yazarlığını 'kurumsallaştıran'Adana ve İstanbul olmuştur. Dolayısıyla eserlerini okurken bu iki kentin etkisinden sık sık söz edeceğiz.
 

HANGİ KİTAPLA BAŞLAMALI? 
Bu soruya yanıt vermeden önce kitap okumak ve yazar okumak arasındaki farkı ele almak gerekir. Kitap okumak, bir eğelenme, eğitme, dinlenme süreci olarak ele alınabilir. Kitap okuyan kişinin kitaptan beklentisi keyif alma, etkilenme, sürükleyicilik olabilir. 
Kitap bittikten sonra da akılda kalan özlü sözler okuyucuya yeterdir. 
Yazar okumak ise, kapsamı çok daha geniş bir eylemdir. Yazan okumak onun bütün eserlerini ve üretim sürecinin öğrenmeyi kesinlikle kapsar. Bunun dışında, yazar okumak, mutlaka yazarı, yaşamı ve ürettiği dönemi de anlamayı gerektiren bir okuma biçimidir. Orhan Kemal'i okuyup sözünü ettiğimiz verimi ele almak ise, bir okuyucuyu, araştırmacıyı gerçekten zorlamadan yapacağı bir şeydir. 
Çünkü Orhan Kemal, hiçbir eserinde yaşadığı dönemden ve kendi yaşamından kopuk değildir. Bu nedenle izlenecek sıralama doğru yapılırsa Orhan Kemal'i okumak bambaşka bir çalışma olacaktır. 
Biz, yazarın kitaplarının adını ve sayısını yeni baskıları yapan Everest Yayınları'nın katalogunu esas alacağız. 

ORHAN KEMAL'İN OTOBİYOGRAFİK ROMANLARI
Orhan Kemal'in Adana yıllannı anlatan beş romanı mevcut.
 
Baba Evi, Avare Yıllar, Cemile, Dünya Evi ve Arkadaş Islıkları. 
Baba Evi ve Avare Yıllar yazarın birinci ağızdan anlatımıyla doğumundan evliliğine kadarki hayatını anlattığı 'Küçük Adamın Romanı' başlığıyla yazdığı romanlardır. Cemile'de de 1930'lu yılların Adana'smda küçük bir maaşla geçinmeye çalışan Katip Necati'nin Boşnak kızı Cemile'ye olan aşkı anlatılır. Her üç romanda da Adana çok güçlü bir fondan öte adeta romanın en önemli unsurudur. Dünya Evi'nde ise yazarın evliliğinin ilk dönemi anlatılır. Geçim sıkıntısı, muhalif bir babanın oğlu ve yine Adana. Arkadaş Islıkları ise yazarın sözünü ettiğimiz dönemlerde başı boş hallerini anlatan; ama bir yandan da onu bilinçlendiraıeye götüren koşulları anlatan romanıdır. 
Bizce bu beş roman sırasıyla okunması gereken ilk romanlardır. Yazarın, otobiyografik unsurlar içeren diğer romanı "Bir Filiz Vardı" dır. Bu roman yazarın 40'lı yaşlarında yaşadığı bir aşkı anlatan romanıdır. Bu roman ise, yazarın aşağıda sözünü edeceğimiz, İstanbul romanları okunurken ele alınmalıdır. Bu romanın yazıldığı dönemde, Orhan Kemal artık yazarlığının en önemli eserlerini vermiş ve toplumsal gerçekçilik tarzının en önemli kalemlerinden biri haline gelmiştir. Bu roman, yazarın öz yaşam öyküsünün yanı sıra kendisinin geliştirdiği 'aydınlık gerçekçilik' tarzının da ilanını da içerir. Bu nedenle bu romana birazdan sıralamada bir daha değineceğiz. 

MURTAZA Murtaza, Orhan Kemal'in basılan ilk büyük romanıdır. Hem roman örgüsü hem tipler açısından çizgi dışıdır. Murtaza, bugün edebiyatımızın en büyük tiplerinden biri olmakla birlikte 'Murtaza' lık bir olgu haline gelmiştir. Otobiyografik romanların ardından okunması gereken ilk romandır. (Bu kitap önce hacim olarak çok kısadır. Daha sonra yazar, romanı tekrar ele alarak yeniden yazmıştır. Yine de sıralamada ilk hacimli roman olarak ele almayı yanlış bulmuyorum)

GÖÇ VE ÇUKUROVA ROMANLARI Orhan Kemal, Türk edebiyatında göç olgusuna değinen ilk yazarlardandır. 'Bereketli Topraklar Üzerinde' Sivas'tan Çukurova'ya göç eden üç işçiyi anlatır. Romanda bir tarım ve işçi kenti haline gelen Adana çok güçlü resmedilir. Kitabın üç kahramanından sadece İflahsızın Yusuf, muvaffak olarak memleketine döner. 
Göç mevzusunda Çukurova bahsini bu romanla kapatan yazar, yeni bir kuşağı İstanbul'a göç ettirir. İflahsızın Yusuf'un oğlu İflahsızın Memet "Gurbet Kuşları"nda karşımıza çıkar. Orhan Kemal, en az Çukurova kadar İstanbul'u kişileştirir ve adeta sosyolog misali bu kenti aktarır. Bu iki romanın ardı ardına okunmasında yarar vardır. 
Eskici ve Oğulları, Orhan Kemal'in edebiyatımıza kazandırdığı bir başka 'tip'in romanıdır. Trablusgarp gazisi Topal Eskici üzerinden iktisadi, siyasi ve toplumsal değişimin anlatıldığı romanın mekanı yine Adana'dır. Son dönemde Hanımın Çiftliği dizisi ile ünlenen Hanımın Çiftliği serisi (Vukuat Var, Hanımın Çiftliği ve Kaçak) yazarın Çukurova romanları arasında sayılır. Bu üç kitap da ardı sıra okunmalıdır. 

İSTANBUL ROMANLARI Orhan Kemal'in romanları arasındaki devamlılık ve yolları kesişen kahramanlar dikkat çekicidir. Bu romanlardan yine üçlü olarak ele alınabilecek Suçlu, Sokakların Çocuğu ve Sokaklardan Bir Kız sırayla okunmalıdır. İlk kitabın baş kahramanı Cevdet, son kitabın başkahramanı Nuran'la buluşturulur. Her üç roman döneminde ses getirmiş olmakla birlikte; çocuk unsurunun yazarın romanına direk girmesi açısından önemli sayılabilecek eserleridir. 
Türk sinemasına hatırı sayılır bir katkı sunan Orhan Kemal'in romanlarından bazıları dolaysız olarak Yeşilçam filmlerini anımsatır. Ancak, buradaki "Yeşilçam" sadece kurgusal olarak ele alınmalıdır. Orhan Kemal, bu romanlannda dahi gözlemleri ile güçlü bir anlatım sunmuştur. İlk adı 'Yeşilçam Sokakları' olarak hazırlanan 'Yalancı Dünya' bu kapsamda ele alınabilecek bir romandır. Yine 'Kötü Yol' bazı benzerlikleri içermektedir. "Gavurun kızı" ise Yeşilçam'da yaşanan aşk hikayelerine benzer olmakla birlikte, yazarın 'dinsel ve etnik' sorunların bir aşka yansıyışını ele alması açısından özgündür. Yeşilçam etkisine 'El kızı' romanını da ekleyebiliriz. Bu romanlar da birlikte okunması gereken eserlerdir. 

DİĞER ROMANLAR Orhan Kemal'in kent kapitalizminin belirlediği ilişkileri ve aileyi ele aldığı romanlan da birlikte okunmalıdır. Evlerden Biri ve Devlet Kuşu bunlann arasında sayılabilir. Tersine Dünya da absürd bir roman olarak ayrı ele alınmalıdır. Orhan Kemal'in Gogol etkilerini anımsatan Müfettişler Müfettişi ve Üçkağıtçı dizi romanı da ardı ardına okunması gereken romanlarıdır. 

ORHAN KEMAL'İN OYUNLARI Eskici Dükkanı, 72. Koğuş, İspinozlar, Murtaza adlı oyunları daha önce öykü ve roman olarak yayımlanan eserlerinin yazar tarafından oyunlaştmlması ile meydana gelmiştir. Romanlar ve oyunlar arasında elbette farklılıklar var. Yazarın oyun yazarlığının anlaşılması için dönemin eleştirileri ve Orhan Kemal üzerine yazılmış çalışmalara bakılabilir. En önemlisi romanlar ve oyunlar karşılaştırılmalı olarak okunmalıdır. 

ORHAN KEMAL'İN ÖYKÜLERİ Roman kadar öyküde de üretkenlik gösteren yazarın öyküleri eğer bir inceleme yapmak amacı ile okunacaksa ilk basılan öykü kitabı ile başlanması ve devamında gelen kitaplara bakılması yerinde olur. Orhan Kemal'in Baba Evi romanının 'Balık' adlı bir öyküden yola çıkılarak yazıldığını hatırlatmamızda yarar var.
(Sarhoşlar- Nisan 1951, Grev- 1954, Arka-Sokak Nisan 1956, Babil Kulesi- 1957, Kardeş Payı- Temmuz 1957, Dünya da Harp Vardı- 1963, Mahalle Kavgası-1963, Önce Ekmek- Kasım 1968, Yağmur Yüklü Bulutlar Haziran 1974, Kırmızı Küpeler Eylül 1974)

ANILAR VE CEZAEVİ Orhan Kemal'in edebiyatçılığında ailesinin, Nazım Hikmet'in ve cezaevinin etkisi büyüktür. Bu nedenle yazarın, Nazım Hikmet'le Üç Buçuk Yıl, Yazmak Doludizgin, 72. Koğuş kitapları birlikte okunmalı. Orhan Kemal Kültür Merkezi tarafından yayına hazırlanan Orhan Kemal'in Babası Abdülkadir Kemali Bey'in anıları kitabı da mutlaka okunmalı. 

KAYNAK TARAMA Orhan Kemal'le ilgili yapılan araştırmalar iki elin parmağını ya geçti ya geçmedi. İki akademik çalışmanın dışında akademiye konu olduğu yok. Kimi kitaplar da anıya dayanıyor. Bunun dışında ustanın adının geçtiği kaynaklara ulaşmak zor değil. Yazarın ne şekilde ele alındığı görmek açısından bu inceleme de önemli. 

SONUÇ Orhan Kemal'le ilgili yaptığımız bu okuma önerileri şüphesiz eksik ve özneldir. Ancak, çalışmamızın bir yol göstermesi açısından öncü olacağını düşünüyoruz. Orhan Kemallerin daha çok okunduğu bir memleket dileğiyle.... 
 

ORHAN KEMAL'İN YAŞAMI
Roman ve öyküleriyle çağdaş Türk edebiyatında özgün bir yeri olan Orhan Kemal, toplumsal yaşamımızın değişim dönemlerini gerçekçi bir biçimde yapıtlarında dile getirmiştir. Aydınlık gerçekçi bakışıyla insan-toplum ilişkilerini ustalıkla yansıtmıştır. Asıl adı Mehmet Raşit Öğütçü olan Orhan Kemal, 15 Eylül 1914'te Adana'nın Çeyhan ilçesinde doğdu. Babası, 1920-1923 döneminde birinci B.M.M.'de milletvekilliği, 3 Mayıs 1920'de Vekiller Heyeti'nde Adliye Bakanlığı yapan ve 26 Eylül 1930'da Adana'da Ahali Cumhuriyet Fırkası'nı kuran Abdülkadir Kemali Bey'dir. Orhan Kemal'in o günlere ait izlenimleri Baba Evi'nde söyle yer alır: "Ama ben babamı asıl 'fırka' mücadelelerinde tanıdım. Yine böyle günlerdi... Nutuk söyleyenleri niçin alkışladıklarını çok defa bilmeyen sokaklar dolusu insanın kinle, küfür şimşekleriyle yüklü kalabalığı. Kalabalık, kalabalık, hep kalabalık. Aynı parkelere basan iskarpinli, çarıklı veya yalınayakların mahşeri hatırlatan, insanı coşturan müthiş kalabalığı. 
Dar bir sokakta, karşılıklı iki konak hatırlıyorum. 
Becerikli ilkokul öğrencilerinin yaptıkları mukavva konakları hatırlatan bu cumbalı, kafesli, çıkıntılı, tahta saçakları dantela gibi işlemeli konaklardan birisi bizim. Burası aynı zamanda babamın 'Fırka' binasıvdı. Alt kat ağır, beyaz taşlarla döşeliydi. Ben bu alt kattan çok korkardım." Partisinin kapatılması üzerine 1931 'de Suriye'ye kaçan babasının yanına ailece gidince, orta son sınıftaki öğrenimini yarım bıraktı. Ailece Beyrut'tadırlar: "Beyrut'ta Fıstıklı tarafında oturuyorduk. Lübnan teb'ası olmadığımız için, babama avukatlık yaptırmıyorlardı. 
Babam da annemin bileziklerini bozdurdu, on altın lira sennayeyle, Burç Meydanına çıkan aralıklardan birisinde, yüksek bir apartmanın altında, küçük bir lokanta açtı. 
Babam lokantaya pek uğramazdı. Yemekleri Süreyya adında bir Türk mültecisi pişirir, Niyazi'yle ben de lokantanın garsonluğuyla bulaşıkçılığını yapardık. On yedi yaşındaydım ve hayatımın bu tarzından çok memnundum. Memleket, futbol, Cin Memet ve ötekiler silinmişti. Ortalık yeni yeni ağarmaya başlarken, Niyazi'yle birlikte evden çıkardık. 
O saatte Beyrut'un yeşil tramvayları bile seyrek işlerdi. Yalnız işçiler, o, dünyanın her tarafında, herkesten az uyuyan, kadınlı erkekli çoluklu çocuklu kalabalık, onlar kümeler halinde ve yollarda olurlardı. Aralanna katılırdık... 
Tıpkı onlar gibi, ceketlerimiz omuzlanmızda, onlann bastıkları parkelere basmak gururu içinde, iş-güç sahibi insanlardık." Daha sonra burada bir basımevine işçi olarak girdi: "Vazifem, kağıt kesme makinesinde kol çevirmekti. 
Vişne çürüğü fesini daima sol kaşına doğru yıkan ustamsa, zayıf, uzun boylu, dehşetli şakacıydı. 
Herkese takılır, sık sık kahkahalar atardı. (...) Herkesten evvel işbaşı yapıyor, makinenin bir kenarına ilişiyor, evden getirdiğim esmer somunumu birkaç zeytinle yiyordum. Çok geçmeden öteki işçilerle mürettipler de geliyorlardı ve derhal iş başlıyordu." Bir yıl kadar Suriye ve Lübnan'da kaldı. 1932'de Türkiye'ye dönünce, Adana'da çırçır fabrikalarında işçilik, dokumacılık, katiplik, ambar memurluğu yaptı. 5 Mayıs 1937'de evlendi. Nisan 1938'de kızı Yıldız doğdu. 
Aynı günlerde Niğde'de askerlik görevine başladı. 
Burada, "yabancı rejimler lehine propaganda ve isyana muharrik" suçundan yargılanarak, 27 Ocak 1939'da beş yıla hüküm giydi Kayseri, Adana ve Bursa cezaevlerinde yattı. 1940 yılı kışında Bursa Cezaevi'nde Nazım Hikmet'le tanıştı. O tanışma anını anılarında şöyle dile getirir, Orhan Kemal: "Müdürün oda kapısında çevik bir gıcırtı, kapı açıldı. Nefesimi kesmiş, gözlerimi kısmışım... Bir heykel sükunu içinde, azametli bir mermer heykel bekliyorum... Bir an yüzyüze geliyoruz, sonra gözgöze.. Mavi mavi gülüyordu. Bu gülüş muhakkak ki bir çocuğu hatırlatıyor.. Temiz, taze, sıhhatli ve dost! Bir lahza şaşkın, bekledi. Galiba ne yapması lazım geldiğini ölçtü, yahut tanış bir yüz arandı.. Sonra gözüne Necati ilişti herhalde, ona doğru yürümeğe hazırlanırken, Necati ona koştu ve beni tanıttı. El sıkıştık. Ayaklarının topuklarını, hazır oldaki bir er gibi birleştirerek, kendisini teşrifata zorladığı aşikar bir tarzda ciddileşmeye çalışarak: -Ben Nazım Hikmet! Dedi."

Bu tanışma, onun sanat yaşamının belirginleşmesinde bir dönüm noktası oldu: "Benimle inceden inceye uğraşıyordu. O kadar ki, 'yarı aydın'lığımdan, yahut 'küçük burjuvalığımdan gelen 'vıdıvıdıcı' tabiatımla, birtakım huy ve telakkilerime varana kadar her şeyimle.."

26 Eylül 1943'te tahliye olunca Adana'ya döndü. Karataş'ta toprak taşıma işinde bir ay amelelik yaptı. 14 Nisan 1944'te Devlet Demiryollan'nda "muvakkat hamal" olarak çalıştı. Aynı yılın haziranın da Güzel İzmir Nakliyat Ambarı'nda iş buldu. Bir sure sonra bu işten de çıkarıldı. 13 Temmuz 1944'te oğlu Nazım doğdu. 1945 yılı yazında Kilis'e giderek, kalan 35 günlük askerlik görevini tamamladı. Çorum'a sürgüne gönderildi. Babasının, dönemin başbakanı Recep Peker'e telgraf çekmesi üzerine, 26 Ekim 1946'da bırakıldı. Adana'ya dönünce sebze nakliyeciliği, Verem Savaş Derneği'nde katiplik yaptı. Bir süre sonra işsiz kaldı. Aralık 1949'da 3. çocuğu Kemali doğdu. 17 Nisan 1951 'de ailece İstanbul'a yerleşti. Bu göç serüvenini kendisi şöyle anlatmaktadır: "...Adeta itiliyordum İstanbul'a...Yazı işlerine baktığım, bu sayede kıt kanaat geçinmeye çalıştığım çeşitli derneklerdeki işlerime de şıp diye son verilmişti, iktidara yeni geçen Demokrat Parti'liler tarafından.. Sebep politik miydi:.. Yoksa benden açılacak yer ya da yerlere kendi partililerini mi kayıracaklardı bilmiyorum.. Verem Savaş Derneği, Bağ ve Bahçeler derneği, bir de o zaman ki adıyla Etibba Odası'ndan aldığım paraların toplamı, vergiler çıktıktan sonra ya 160 ya da 180 liraydı.. Bu paradan da olmuştum.. Bir de beni bir türlü İstanbul'a salıvermek istemeyen babam ölmüştü.." İstanbul'da geçimini yazarlıkla sağladı. Kasım 1957 de 4.çocuğu Işık doğdu. 7 Mart 1966'da bir ihbar üzerine iki arkadaşıyla birlikte tutuklandı. "Hücre çalışması ve komünizm propagandası' yaptıkları gerekçesiyle tevkif edilerek Sultanahmet Cezaevi'ne gönderildi. 
7 Nisan'da Türk Edebiyatçılar Birliği, Gen-Ar Tiyatrosu'nda 30. sanat yılı nedeniyle bir jübile düzenledi. 
Toplantıda Melih Cevdet Anday, Yaşar Kemal ve James Baldwin birer konuşma yaptı. Bilirkişice verilen; "suç teşkil eden bir cihet bulunmadığı hususunda"ki rapor üzerine 13 Nisan 1966'de serbest bırakıldı. 17 Temmuz 1968'de bu davadan beraat etti. Bulgar Yazarlar Birliği'nin çağırısı üzerine gittiği Sofya'da, tedavi edilmekte olduğu hastanede 2 Haziran 1970'te öldü. 

EDEBİ YAŞAMI
Yazın yaşamına askerdeyken şiirle başladı. İlk şiirleri Raşit Kemali imzasıyla "Yedigün" ve "Yeni Mecmua"da çıktı. Bunlan, hapisteyken "Yeni Ses", "Ses", "Yürüyüş" dergilerinde yayımladıkları izledi.
 
Nazım Hikmet'in etkisiyle düzyazıya yöneldi. İlk düzyazısı, Baba Evi romanının bir bölümü olan "Balık" 1940'ta "Yeni Edebiyat" gazetesinde yayımlandı. İlk öykülerini ise Raşit Kemali ve Orhan Raşit imzalarıyla yine aynı gazetede yayımladı. Bunları, 1942'de ve 1943'lerde, Orhan Kemal imzasıyla "Yürüyüş" ve "İkdam" gazeteleri ile "Yurt ve Dünya" dergisinde çıkan öyküleri izledi. Bu yıllarda şiirlerini de yayımlamakla birlikte, asıl çalışmalannı öyküye yöneltti. Öyküleri "Varlık", "Gün", "Yığın", "Seçilmiş Hikayeler", "Yaprak", "Yeni Başdan", "Yeditepe", "Beraber" gibi dergilerde yayımlanırken; birçok romanı da "Vatan", "Dünya", "Ulus", "Son Havadis" ve "Cumhuriyet" gazetelerinde tefrika edildi. Kardeş Payı ile 1958, Önce Ekmek' le de 1969 Sait Faik Hikaye Armağanı'nı; yine Önce Ekmek kitabıyla 1969 Türk Dil Kurumu Öykü Ödülü'nü kazandı. Öykü ve romanlarının yanı sıra film senaryolan yazdı. 72. Koğuş, Murtaza, Eskici Dükkanı, Kardeş Payı adlı yapıtlarını oyunlaştırdı. İspinozlar oyununu yazdı. Bu oyunlan çeşitli tiyatrolar tarafından sahnelendi. 
72. Koğuş oyunuyla 1967'de Ankara Sanat Severler Derneği'nce en iyi oyun yazarı seçildi. 
İlki 1972'de verilen (Yılmaz Güney, Boynu Bükük Öldüler), her yıl yazann ölüm yıldönümünde verilmek üzere, konulan "Örhan Kemal Roman Armağanı" ailesi tarafından düzenlendi. 


YAPITLARI
Öykü
: Ekmek Kavgası, 1949; Sarhoşlar, 1951; Çamaşırcının kızı, 1952; 72.Koğuş, 1954; Grev, 1954; Arka Sokak, 1956; Kardeş Payı, 1957; Babil Kulesi, 1957; Dünyada Harp Vardı, 1963; Mahalle Kavgası, 1963; İşsiz, 1966; Önce Ekmek, 1968; Küçükler ve Büyükler, (ö.s.), 1971. Ayrıca öykülerinden yapılan derlemeler Bilgi Yayınevi'nce dört cilt olarak yayınlandı: I. Yağmur Yüklü Bulutlar, 1974; II. Kırmızı Küpeler, 1974; III. Oyuncu Kadın, 1975; IV. Serseri Milyoner/İki Damla Gözyaşı, 1976. Arslan Tomson, (ö.s.), 1976; İnci'nin Maceraları, (ö.s.), 1979.
 
Roman: Baba Evi, 1949; Avare Yıllar, 1950; Murtaza, 1952; Cemile, 1952; Bereketli Topraklar Üzerinde, 1954; Suçlu, 1957; Devlet kuşu, 1958; Vukuat Var, 1958; Gavurun kızı, 1959; Küçücük, 1960; Dünya Evi, 1960; El Kızı, 1960; Hanımın Çiftliği, 1961; Eskici ve Oğulları, 1962 ( Eskici Dükkanı adıyla 1970); Gurbet Kuşları, 1962; Sokakların Çocuğu, 1963; Kanlı Topraklar, 1963; Bir Filiz Vardı, 1965; Müfettişler Müfettişi, 1966; Yalancı Dünya, 1966; Evlerden Biri, 1966; Arkadaş Islıkları, 1968; Sokaklardan Bir Kız, 1968; Üç Kağıtçı, 1969; Kötü Yol, 1969; Kaçak, (ö.s.) 1970; Tersine Dünya, (ö.s.) 1986.
 
Oyun: ispinozlar, 1965; 72. Koğuş, 1967. Anı: Nazım Hikmet'le Üç buçuk Yıl, 1965. İnceleme: Senaryo Tekniği ve Senaryoculuğumuzla İlgili Notlar, 1963. Röportaj: İstanbul'dan Çizgiler, (ö.s.) 1971.
 
(www.orhankemal.org ve Everest Yayınları'ndan yararlanılmıştır) 

 

   
   
   
   

info@orhankemal.org