| 
			  | 
          
			   
			
			
			"Seslendi ulu çınarın kökü uluca kavağın köküne / 
			Duydunuz mu kardaşlar, / Kim girdi içeri/ Orhan Kemal" 
			 
			
			
			Fazıl Hüsnü Dağlarca arkadaşı Orhan Kemal öldüğünde 
			böyle ağıt yakmıştı. 
			Yarın Türk edebiyatının büyük ustası Orhan Kemal'in 42. ölüm 
			yıldönümü. İlk kitabının yayımlandığı 1949'dan 1970 yılında 
			aramızdan ayrıldığı süreye kadar, roman, öykü, senaryo, eleştiri, 
			röportaj alanlarında eserler veren yazarımızı anıyoruz. Türkiye'de 
			roman-öykü geleneğinin sağlam temellere oturmasında büyük emeği olan 
			ve en önemlisi toplumcu çizgiyi edebiyatımızda kurumsallaştıran 
			Orhan Kemal'i nasıl okumalıyız? Bu makalemizde elden geldiğince bir 
			okuyucunun Orhan Kemal konusunda izlemesi gereken yolu anlattık.  
			
			
			Türk edebiyatının toplumcu- gerçekçi yazarı Orhan 
			Kemal'in en önemli özelliği üretkenliğidir. Şüphesiz, ekmeğini 
			sadece kaleminden kazanıyor olması bunda etkilidir; ama yazardaki 
			yaratıcılık ve sonsuz gözlem deneyimi bu yoğun üretkenliğini en 
			temel unsurudur. Edebiyatımızda eser sayısı 50'yi geçen yazar çok 
			nadirdir. Çok kitap yazmış olmak bir yazarın başarısı için gösterge 
			midir? Hayır. Ancak, Orhan Kemal'i görünür ve okunur kılan çok 
			sayıda eser vermiş olmasının yanında yazdıklarının niteliğidir. Şunu 
			çok açıkça belirtmek sanırım büyük bir iddia olmaz: Orhan Kemal'in 
			bütün eserleri okunabilecek niteliktedir. Ancak, önümüzde bir sorun 
			var. Yazın hayatına şiirle başlayan, öykü, roman, oyun yazarlığı 
			alanında adını duyuran Orhan Kemal'i okumak ve anlamak için nasıl 
			bir yol izlemeliyiz? Bu konuda doğruya yakın bir yöntem ne 
			olmalıdır? Çalışmamızda bunları ele alacağız.  
			
			
			ORHAN KEMAL'İN YAZARLIĞININ ANA HATLARI 
			
			 
			Orhan Kemal'in yaşamı ve yazarlığı üzerinde etkili olan iki şehirden 
			söz edebiliriz: Adana ve İstanbul. Bunların dışındaki Beyrut sürgün 
			yılları, Kayseri ve Bursa hapishane yılları gibi arada duran 
			dönemler yine bu iki kentin hikayesi etrafında şekillenen 
			dönemlerdir. Orhan Kemal, şiir ve öykü çalışmalarına cezaevinde 
			başlamakla birlikte onun yazarlığını 'kurumsallaştıran'Adana ve 
			İstanbul olmuştur. Dolayısıyla eserlerini okurken bu iki kentin 
			etkisinden sık sık söz edeceğiz.  
			
			
			HANGİ KİTAPLA BAŞLAMALI?  
			
			
			Bu soruya yanıt vermeden önce kitap okumak ve yazar 
			okumak arasındaki farkı ele almak gerekir. Kitap okumak, bir 
			eğelenme, eğitme, dinlenme süreci olarak ele alınabilir. Kitap 
			okuyan kişinin kitaptan beklentisi keyif alma, etkilenme, 
			sürükleyicilik olabilir.  
			
			
			Kitap bittikten sonra da akılda kalan özlü sözler 
			okuyucuya yeterdir.  
			
			
			Yazar okumak ise, kapsamı çok daha geniş bir 
			eylemdir. Yazan okumak onun bütün eserlerini ve üretim sürecinin 
			öğrenmeyi kesinlikle kapsar. Bunun dışında, yazar okumak, mutlaka 
			yazarı, yaşamı ve ürettiği dönemi de anlamayı gerektiren bir okuma 
			biçimidir. Orhan Kemal'i okuyup sözünü ettiğimiz verimi ele almak 
			ise, bir okuyucuyu, araştırmacıyı gerçekten zorlamadan yapacağı bir 
			şeydir.  
			
			
			Çünkü Orhan Kemal, hiçbir eserinde yaşadığı dönemden 
			ve kendi yaşamından kopuk değildir. Bu nedenle izlenecek sıralama 
			doğru yapılırsa Orhan Kemal'i okumak bambaşka bir çalışma olacaktır.  
			
			
			Biz, yazarın kitaplarının adını ve sayısını yeni 
			baskıları yapan Everest Yayınları'nın 
			katalogunu esas alacağız.  
			
			
			ORHAN KEMAL'İN OTOBİYOGRAFİK ROMANLARI 
			
			 
			Orhan Kemal'in Adana yıllannı anlatan beş romanı mevcut.  
			
			
			Baba Evi, Avare Yıllar, Cemile, Dünya Evi ve Arkadaş 
			Islıkları.  
			
			
			Baba Evi ve Avare Yıllar yazarın birinci ağızdan 
			anlatımıyla doğumundan evliliğine kadarki hayatını anlattığı 'Küçük 
			Adamın Romanı' başlığıyla yazdığı romanlardır. Cemile'de de 1930'lu 
			yılların Adana'smda küçük bir maaşla geçinmeye çalışan Katip 
			Necati'nin Boşnak kızı Cemile'ye olan aşkı anlatılır. Her üç romanda 
			da Adana çok güçlü bir fondan öte adeta romanın en önemli unsurudur. 
			Dünya Evi'nde ise yazarın evliliğinin ilk dönemi anlatılır. Geçim 
			sıkıntısı, muhalif bir babanın oğlu ve yine Adana. Arkadaş Islıkları 
			ise yazarın sözünü ettiğimiz dönemlerde başı boş hallerini anlatan; 
			ama bir yandan da onu bilinçlendiraıeye götüren koşulları anlatan 
			romanıdır.  
			
			
			Bizce bu beş roman sırasıyla okunması gereken ilk 
			romanlardır. Yazarın, otobiyografik unsurlar içeren diğer romanı 
			"Bir Filiz Vardı" dır. Bu roman yazarın 40'lı yaşlarında yaşadığı 
			bir aşkı anlatan romanıdır. Bu roman ise, yazarın aşağıda sözünü 
			edeceğimiz, İstanbul romanları okunurken ele alınmalıdır. Bu romanın 
			yazıldığı dönemde, Orhan Kemal artık yazarlığının en önemli 
			eserlerini vermiş ve toplumsal gerçekçilik tarzının en önemli 
			kalemlerinden biri haline gelmiştir. Bu roman, yazarın öz yaşam 
			öyküsünün yanı sıra kendisinin geliştirdiği 'aydınlık gerçekçilik' 
			tarzının da ilanını da içerir. Bu nedenle bu romana birazdan 
			sıralamada bir daha değineceğiz.  
			
			
			MURTAZA 
			Murtaza, Orhan Kemal'in basılan ilk büyük romanıdır. Hem roman 
			örgüsü hem tipler açısından çizgi dışıdır. Murtaza, bugün 
			edebiyatımızın en büyük tiplerinden biri olmakla birlikte 'Murtaza' 
			lık bir olgu haline gelmiştir. Otobiyografik romanların ardından 
			okunması gereken ilk romandır. (Bu kitap önce hacim olarak çok 
			kısadır. Daha sonra yazar, romanı tekrar ele alarak yeniden 
			yazmıştır. Yine de sıralamada ilk hacimli roman olarak ele almayı 
			yanlış bulmuyorum)  
			
			
			GÖÇ VE ÇUKUROVA ROMANLARI 
			Orhan Kemal, Türk edebiyatında göç olgusuna değinen ilk 
			yazarlardandır. 'Bereketli Topraklar Üzerinde' Sivas'tan Çukurova'ya 
			göç eden üç işçiyi anlatır. Romanda bir tarım ve işçi kenti haline 
			gelen Adana çok güçlü resmedilir. Kitabın üç kahramanından sadece 
			İflahsızın Yusuf, muvaffak olarak memleketine döner.  
			
			
			Göç mevzusunda Çukurova bahsini bu romanla kapatan 
			yazar, yeni bir kuşağı İstanbul'a göç ettirir. İflahsızın Yusuf'un 
			oğlu İflahsızın Memet "Gurbet Kuşları"nda karşımıza çıkar. Orhan 
			Kemal, en az Çukurova kadar İstanbul'u kişileştirir ve adeta 
			sosyolog misali bu kenti aktarır. Bu iki romanın ardı ardına 
			okunmasında yarar vardır.  
			
			
			Eskici ve Oğulları, Orhan Kemal'in edebiyatımıza 
			kazandırdığı bir başka 'tip'in romanıdır. Trablusgarp gazisi Topal 
			Eskici üzerinden iktisadi, siyasi ve toplumsal değişimin anlatıldığı 
			romanın mekanı yine Adana'dır. Son dönemde Hanımın Çiftliği dizisi 
			ile ünlenen Hanımın Çiftliği serisi (Vukuat Var, Hanımın Çiftliği ve 
			Kaçak) yazarın Çukurova romanları arasında sayılır. Bu üç kitap da 
			ardı sıra okunmalıdır.  
			
			
			İSTANBUL ROMANLARI 
			Orhan Kemal'in romanları arasındaki devamlılık ve yolları kesişen 
			kahramanlar dikkat çekicidir. Bu romanlardan yine üçlü olarak ele 
			alınabilecek Suçlu, Sokakların Çocuğu ve Sokaklardan Bir Kız sırayla 
			okunmalıdır. İlk kitabın baş kahramanı Cevdet, son kitabın 
			başkahramanı Nuran'la buluşturulur. Her üç roman döneminde ses 
			getirmiş olmakla birlikte; çocuk unsurunun yazarın romanına direk 
			girmesi açısından önemli sayılabilecek eserleridir.  
			
			
			Türk sinemasına hatırı sayılır bir katkı sunan Orhan 
			Kemal'in romanlarından bazıları dolaysız olarak Yeşilçam filmlerini 
			anımsatır. Ancak, buradaki "Yeşilçam" sadece kurgusal olarak ele 
			alınmalıdır. Orhan Kemal, bu romanlannda dahi gözlemleri ile güçlü 
			bir anlatım sunmuştur. İlk adı 'Yeşilçam Sokakları' olarak 
			hazırlanan 'Yalancı Dünya' bu kapsamda ele alınabilecek bir 
			romandır. Yine 'Kötü Yol' bazı benzerlikleri içermektedir. "Gavurun 
			kızı" ise Yeşilçam'da yaşanan aşk hikayelerine benzer olmakla 
			birlikte, yazarın 'dinsel ve etnik' sorunların bir aşka yansıyışını 
			ele alması açısından özgündür. Yeşilçam etkisine 'El kızı' romanını 
			da ekleyebiliriz. Bu romanlar da birlikte okunması gereken 
			eserlerdir.  
			
			
			DİĞER ROMANLAR 
			Orhan Kemal'in kent kapitalizminin belirlediği ilişkileri ve aileyi 
			ele aldığı romanlan da birlikte okunmalıdır. Evlerden Biri ve Devlet 
			Kuşu bunlann arasında sayılabilir. Tersine Dünya da absürd bir roman 
			olarak ayrı ele alınmalıdır. Orhan Kemal'in Gogol etkilerini 
			anımsatan Müfettişler Müfettişi ve Üçkağıtçı dizi romanı da ardı 
			ardına okunması gereken romanlarıdır.  
			
			
			ORHAN KEMAL'İN OYUNLARI 
			Eskici Dükkanı, 72. Koğuş, İspinozlar, Murtaza adlı oyunları daha 
			önce öykü ve roman olarak yayımlanan eserlerinin yazar tarafından 
			oyunlaştmlması ile meydana gelmiştir. Romanlar ve oyunlar arasında 
			elbette farklılıklar var. Yazarın oyun yazarlığının anlaşılması için 
			dönemin eleştirileri ve Orhan Kemal üzerine yazılmış çalışmalara 
			bakılabilir. En önemlisi romanlar ve oyunlar karşılaştırılmalı 
			olarak okunmalıdır.  
			
			
			ORHAN KEMAL'İN ÖYKÜLERİ 
			Roman kadar öyküde de üretkenlik gösteren yazarın öyküleri eğer bir 
			inceleme yapmak amacı ile okunacaksa ilk basılan öykü kitabı ile 
			başlanması ve devamında gelen kitaplara bakılması yerinde olur. 
			Orhan Kemal'in Baba Evi romanının 'Balık' adlı bir öyküden yola 
			çıkılarak yazıldığını hatırlatmamızda yarar var. 
			
			
			(Sarhoşlar- Nisan 1951, Grev- 1954, Arka-Sokak Nisan 
			1956, Babil Kulesi- 1957, Kardeş Payı- Temmuz 1957, Dünya da Harp 
			Vardı- 1963, Mahalle Kavgası-1963, Önce Ekmek- Kasım 1968, Yağmur 
			Yüklü Bulutlar Haziran 1974, Kırmızı Küpeler Eylül 1974) 
			 
			
			
			ANILAR VE CEZAEVİ 
			Orhan Kemal'in edebiyatçılığında ailesinin, Nazım Hikmet'in ve 
			cezaevinin etkisi büyüktür. Bu nedenle yazarın, Nazım Hikmet'le Üç 
			Buçuk Yıl, Yazmak Doludizgin, 72. Koğuş kitapları birlikte okunmalı. 
			Orhan Kemal Kültür Merkezi tarafından yayına hazırlanan Orhan 
			Kemal'in Babası Abdülkadir Kemali Bey'in anıları kitabı da mutlaka 
			okunmalı.  
			
			
			KAYNAK TARAMA 
			Orhan Kemal'le ilgili yapılan araştırmalar iki elin parmağını ya 
			geçti ya geçmedi. İki akademik çalışmanın dışında akademiye konu 
			olduğu yok. Kimi kitaplar da anıya dayanıyor. Bunun dışında ustanın 
			adının geçtiği kaynaklara ulaşmak zor değil. Yazarın ne şekilde ele 
			alındığı görmek açısından bu inceleme de önemli.  
			
			
			SONUÇ 
			Orhan Kemal'le ilgili yaptığımız bu okuma önerileri şüphesiz eksik 
			ve özneldir. Ancak, çalışmamızın bir yol göstermesi açısından öncü 
			olacağını düşünüyoruz. Orhan Kemallerin daha çok okunduğu bir 
			memleket dileğiyle....  
  
			
			
			ORHAN KEMAL'İN YAŞAMI 
			
			
			Roman ve öyküleriyle çağdaş Türk edebiyatında özgün 
			bir yeri olan Orhan Kemal, toplumsal yaşamımızın değişim dönemlerini 
			gerçekçi bir biçimde yapıtlarında dile getirmiştir. Aydınlık 
			gerçekçi bakışıyla insan-toplum ilişkilerini ustalıkla yansıtmıştır. 
			Asıl adı Mehmet Raşit Öğütçü olan Orhan Kemal, 15 Eylül 1914'te 
			Adana'nın Çeyhan ilçesinde doğdu. Babası, 1920-1923 döneminde 
			birinci B.M.M.'de milletvekilliği, 3 Mayıs 1920'de Vekiller 
			Heyeti'nde Adliye Bakanlığı yapan ve 26 Eylül 1930'da Adana'da Ahali 
			Cumhuriyet Fırkası'nı kuran Abdülkadir Kemali Bey'dir. Orhan 
			Kemal'in o günlere ait izlenimleri Baba Evi'nde söyle yer alır: "Ama 
			ben babamı asıl 'fırka' mücadelelerinde tanıdım. Yine böyle 
			günlerdi... Nutuk söyleyenleri niçin alkışladıklarını çok defa 
			bilmeyen sokaklar dolusu insanın kinle, küfür şimşekleriyle yüklü 
			kalabalığı. Kalabalık, kalabalık, hep kalabalık. Aynı parkelere 
			basan iskarpinli, çarıklı veya yalınayakların mahşeri hatırlatan, 
			insanı coşturan müthiş kalabalığı.  
			
			
			Dar bir sokakta, karşılıklı iki konak hatırlıyorum.  
			
			
			Becerikli ilkokul öğrencilerinin yaptıkları mukavva 
			konakları hatırlatan bu cumbalı, kafesli, çıkıntılı, tahta saçakları 
			dantela gibi işlemeli konaklardan birisi bizim. Burası aynı zamanda 
			babamın 'Fırka' binasıvdı. Alt kat ağır, beyaz taşlarla döşeliydi. 
			Ben bu alt kattan çok korkardım." Partisinin kapatılması üzerine 
			1931 'de Suriye'ye kaçan babasının yanına ailece gidince, orta son 
			sınıftaki öğrenimini yarım bıraktı. Ailece Beyrut'tadırlar: 
			"Beyrut'ta Fıstıklı tarafında oturuyorduk. Lübnan teb'ası 
			olmadığımız için, babama avukatlık yaptırmıyorlardı.  
			
			
			Babam da annemin bileziklerini bozdurdu, on altın 
			lira sennayeyle, Burç Meydanına çıkan aralıklardan birisinde, yüksek 
			bir apartmanın altında, küçük bir lokanta açtı.  
			
			
			Babam lokantaya pek uğramazdı. Yemekleri Süreyya 
			adında bir Türk mültecisi pişirir, Niyazi'yle ben de lokantanın 
			garsonluğuyla bulaşıkçılığını yapardık. On yedi yaşındaydım ve 
			hayatımın bu tarzından çok memnundum. Memleket, futbol, Cin Memet ve 
			ötekiler silinmişti. Ortalık yeni yeni ağarmaya başlarken, 
			Niyazi'yle birlikte evden çıkardık.  
			
			
			O saatte Beyrut'un yeşil tramvayları bile seyrek 
			işlerdi. Yalnız işçiler, o, dünyanın her tarafında, herkesten az 
			uyuyan, kadınlı erkekli çoluklu çocuklu kalabalık, onlar kümeler 
			halinde ve yollarda olurlardı. Aralanna katılırdık...  
			
			
			Tıpkı onlar gibi, ceketlerimiz omuzlanmızda, onlann 
			bastıkları parkelere basmak gururu içinde, iş-güç sahibi 
			insanlardık." Daha sonra burada bir basımevine işçi olarak girdi: 
			"Vazifem, kağıt kesme makinesinde kol çevirmekti.  
			
			
			Vişne çürüğü fesini daima sol kaşına doğru yıkan 
			ustamsa, zayıf, uzun boylu, dehşetli şakacıydı.  
			
			
			Herkese takılır, sık sık kahkahalar atardı. (...) 
			Herkesten evvel işbaşı yapıyor, makinenin bir kenarına ilişiyor, 
			evden getirdiğim esmer somunumu birkaç zeytinle yiyordum. Çok 
			geçmeden öteki işçilerle mürettipler de geliyorlardı ve derhal iş 
			başlıyordu." Bir yıl kadar Suriye ve Lübnan'da kaldı. 1932'de 
			Türkiye'ye dönünce, Adana'da çırçır fabrikalarında işçilik, 
			dokumacılık, katiplik, ambar memurluğu yaptı. 5 Mayıs 1937'de 
			evlendi. Nisan 1938'de kızı Yıldız doğdu.  
			
			
			Aynı günlerde Niğde'de askerlik görevine başladı.  
			
			
			Burada, "yabancı rejimler lehine propaganda ve isyana 
			muharrik" suçundan yargılanarak, 27 Ocak 1939'da beş yıla hüküm 
			giydi Kayseri, Adana ve Bursa cezaevlerinde yattı. 1940 yılı kışında 
			Bursa Cezaevi'nde Nazım Hikmet'le tanıştı. O tanışma anını 
			anılarında şöyle dile getirir, Orhan Kemal: "Müdürün oda kapısında 
			çevik bir gıcırtı, kapı açıldı. Nefesimi kesmiş, gözlerimi 
			kısmışım... Bir heykel sükunu içinde, azametli bir mermer heykel 
			bekliyorum... Bir an yüzyüze geliyoruz, sonra gözgöze.. Mavi mavi 
			gülüyordu. Bu gülüş muhakkak ki bir çocuğu hatırlatıyor.. Temiz, 
			taze, sıhhatli ve dost! Bir lahza şaşkın, bekledi. Galiba 
			ne yapması lazım geldiğini ölçtü, yahut tanış bir yüz arandı.. Sonra 
			gözüne Necati ilişti herhalde, ona doğru yürümeğe hazırlanırken, 
			Necati ona koştu ve beni tanıttı. El sıkıştık. Ayaklarının 
			topuklarını, hazır oldaki bir er gibi birleştirerek, kendisini 
			teşrifata zorladığı aşikar bir tarzda ciddileşmeye çalışarak: -Ben 
			Nazım Hikmet! Dedi."  
			
			
			Bu tanışma, onun sanat yaşamının belirginleşmesinde 
			bir dönüm noktası oldu: "Benimle inceden inceye uğraşıyordu. O kadar 
			ki, 'yarı aydın'lığımdan, yahut 'küçük burjuvalığımdan gelen 
			'vıdıvıdıcı' tabiatımla, birtakım huy ve telakkilerime varana kadar 
			her şeyimle.."  
			
			
			26 Eylül 1943'te tahliye olunca Adana'ya döndü. Karataş'ta 
			toprak taşıma işinde bir ay amelelik yaptı. 14 
			Nisan 1944'te Devlet Demiryollan'nda "muvakkat hamal" olarak 
			çalıştı. Aynı yılın haziranın da Güzel İzmir Nakliyat Ambarı'nda iş 
			buldu. Bir sure sonra bu işten de çıkarıldı. 13 Temmuz 1944'te oğlu 
			Nazım doğdu. 1945 yılı yazında Kilis'e giderek, kalan 35 günlük 
			askerlik görevini tamamladı. Çorum'a sürgüne gönderildi. Babasının, 
			dönemin başbakanı Recep Peker'e telgraf çekmesi üzerine, 26 Ekim 
			1946'da bırakıldı. Adana'ya dönünce sebze nakliyeciliği, Verem Savaş 
			Derneği'nde katiplik yaptı. Bir süre sonra işsiz kaldı. Aralık 
			1949'da 3. çocuğu Kemali doğdu. 17 Nisan 1951 'de ailece İstanbul'a 
			yerleşti. Bu göç serüvenini kendisi şöyle anlatmaktadır: "...Adeta 
			itiliyordum İstanbul'a...Yazı işlerine baktığım, bu sayede kıt 
			kanaat geçinmeye çalıştığım çeşitli derneklerdeki işlerime de şıp 
			diye son verilmişti, iktidara yeni geçen Demokrat Parti'liler 
			tarafından.. Sebep politik miydi:.. Yoksa benden açılacak yer ya da 
			yerlere kendi partililerini mi kayıracaklardı bilmiyorum.. Verem 
			Savaş Derneği, Bağ ve Bahçeler derneği, bir de o zaman ki adıyla 
			Etibba Odası'ndan aldığım paraların toplamı, vergiler çıktıktan 
			sonra ya 160 ya da 180 liraydı.. Bu paradan da olmuştum.. Bir de 
			beni bir türlü İstanbul'a salıvermek istemeyen babam ölmüştü.." 
			İstanbul'da geçimini yazarlıkla sağladı. Kasım 1957 de 4.çocuğu Işık 
			doğdu. 7 Mart 1966'da bir ihbar üzerine iki arkadaşıyla birlikte 
			tutuklandı. "Hücre çalışması ve komünizm propagandası' yaptıkları 
			gerekçesiyle tevkif edilerek Sultanahmet Cezaevi'ne gönderildi.  
			
			
			7 Nisan'da Türk Edebiyatçılar Birliği, Gen-Ar 
			Tiyatrosu'nda 30. sanat yılı nedeniyle bir jübile düzenledi.  
			
			
			Toplantıda Melih Cevdet Anday, Yaşar Kemal ve James 
			Baldwin birer konuşma yaptı. Bilirkişice verilen; "suç teşkil eden 
			bir cihet bulunmadığı hususunda"ki rapor üzerine 13 Nisan 1966'de 
			serbest bırakıldı. 17 Temmuz 1968'de bu davadan beraat etti. Bulgar 
			Yazarlar Birliği'nin çağırısı üzerine gittiği Sofya'da, tedavi 
			edilmekte olduğu hastanede 2 Haziran 1970'te öldü.  
			
			
			EDEBİ YAŞAMI
			 
			Yazın yaşamına askerdeyken şiirle başladı. İlk şiirleri Raşit Kemali 
			imzasıyla "Yedigün" ve "Yeni Mecmua"da çıktı. Bunlan, hapisteyken 
			"Yeni Ses", "Ses", "Yürüyüş" dergilerinde yayımladıkları izledi.  
			
			
			Nazım Hikmet'in etkisiyle düzyazıya yöneldi. İlk 
			düzyazısı, Baba Evi romanının bir bölümü olan "Balık" 1940'ta "Yeni 
			Edebiyat" gazetesinde yayımlandı. İlk öykülerini ise Raşit Kemali ve 
			Orhan Raşit imzalarıyla yine aynı gazetede yayımladı. Bunları, 
			1942'de ve 1943'lerde, Orhan Kemal imzasıyla "Yürüyüş" ve "İkdam" 
			gazeteleri ile "Yurt ve Dünya" dergisinde çıkan öyküleri izledi. Bu 
			yıllarda şiirlerini de yayımlamakla birlikte, asıl çalışmalannı 
			öyküye yöneltti. Öyküleri "Varlık", "Gün", "Yığın", "Seçilmiş 
			Hikayeler", "Yaprak", "Yeni Başdan", "Yeditepe", "Beraber" gibi 
			dergilerde yayımlanırken; birçok romanı da "Vatan", "Dünya", "Ulus", 
			"Son Havadis" ve "Cumhuriyet" gazetelerinde tefrika edildi. Kardeş 
			Payı ile 1958, Önce Ekmek' le de 1969 Sait Faik Hikaye Armağanı'nı; 
			yine Önce Ekmek kitabıyla 1969 Türk Dil Kurumu Öykü Ödülü'nü 
			kazandı. Öykü ve romanlarının yanı sıra film senaryolan yazdı. 72. 
			Koğuş, Murtaza, Eskici Dükkanı, Kardeş Payı adlı yapıtlarını 
			oyunlaştırdı. İspinozlar oyununu yazdı. Bu oyunlan çeşitli 
			tiyatrolar tarafından sahnelendi.  
			
			
			72. Koğuş oyunuyla 1967'de Ankara Sanat Severler 
			Derneği'nce en iyi oyun yazarı seçildi.  
			
			
			İlki 1972'de verilen (Yılmaz Güney, Boynu Bükük 
			Öldüler), her yıl yazann ölüm yıldönümünde verilmek üzere, konulan 
			"Örhan Kemal Roman Armağanı" ailesi tarafından düzenlendi.  
			
			 
			
			
			YAPITLARI 
			
			 
			Öykü: 
			Ekmek Kavgası, 1949; Sarhoşlar, 1951; Çamaşırcının kızı, 1952; 
			72.Koğuş, 1954; Grev, 1954; Arka Sokak, 1956; Kardeş Payı, 1957; 
			Babil Kulesi, 1957; Dünyada Harp Vardı, 1963; Mahalle Kavgası, 1963; 
			İşsiz, 1966; Önce Ekmek, 1968; Küçükler ve Büyükler, (ö.s.), 1971. 
			Ayrıca öykülerinden yapılan derlemeler Bilgi Yayınevi'nce dört cilt 
			olarak yayınlandı: I. Yağmur Yüklü Bulutlar, 1974; II. Kırmızı 
			Küpeler, 1974; III. Oyuncu Kadın, 1975; IV. Serseri Milyoner/İki 
			Damla Gözyaşı, 1976. Arslan Tomson, (ö.s.), 1976; İnci'nin 
			Maceraları, (ö.s.), 1979.  
			
			Roman: 
			Baba Evi, 1949; Avare Yıllar, 1950; Murtaza, 1952; Cemile, 1952; 
			Bereketli Topraklar Üzerinde, 1954; Suçlu, 1957; Devlet kuşu, 1958; 
			Vukuat Var, 1958; Gavurun kızı, 1959; Küçücük, 1960; Dünya Evi, 
			1960; El Kızı, 1960; Hanımın Çiftliği, 1961; Eskici ve Oğulları, 
			1962 ( Eskici Dükkanı adıyla 1970); Gurbet Kuşları, 1962; Sokakların 
			Çocuğu, 1963; Kanlı Topraklar, 1963; Bir Filiz Vardı, 1965; 
			Müfettişler Müfettişi, 1966; Yalancı Dünya, 1966; Evlerden Biri, 
			1966; Arkadaş Islıkları, 1968; Sokaklardan Bir Kız, 1968; Üç 
			Kağıtçı, 1969; Kötü Yol, 1969; Kaçak, (ö.s.) 1970; Tersine Dünya, 
			(ö.s.) 1986.  
			
			Oyun: 
			ispinozlar, 1965; 72. Koğuş, 1967. 
			
			Anı: 
			Nazım Hikmet'le Üç buçuk Yıl, 1965. İnceleme: Senaryo Tekniği ve 
			Senaryoculuğumuzla İlgili Notlar, 1963. Röportaj: İstanbul'dan 
			Çizgiler, (ö.s.) 1971.  
			
			
			(www.orhankemal.org ve Everest Yayınları'ndan 
			yararlanılmıştır)  
			   |