| 
			  
			Her gün öğle saatlerinde Kadir Has Üniversitesi'nin öğrencileri, 
			çalışanları mahalleye hayat katarak Cibali ve Küçük Mustafa Paşa 
			Sokakları'na dağılıyorlar. Esnaf lokantaları, fırın, pastane, 
			market, bakkal... İşte bu; tütün işçilerinin hayat hikayelerinin 
			tanığı, kimi zaman dizi film çekimleri nedeniyle kapatılan o 
			sinematik, pitoresk sokaklardan birinde, bir zamanlar, Türk 
			edebiyatının en önemli romancılarından Orhan Kemal yaşamıştı, 
			1954-1966 yılları arasında. 
			 
			
			 Cibali 
			semtinde bugün Orhan Kemal Sokak olan sokağın adı, yazarın orada 
			yaşadığı yıllarda Cibali Fırın Sokak idi ve yazar ailesiyle birlikte 
			20 numaralı, iki katlı betonarme evde oturuyordu. 
			Asıl adı Mehmet Raşit Öğütçü olan yazar 1914'de Adana'nın Ceyhan 
			ilçesinde doğmuştu ve bakanlık ve milletvekilliği yapmış bir hukukçu 
			olan babası Abdülkadir Kemali Bey'in siyasi nedenlerle Suriye'ye 
			kaçması sonucunda eğitimini tamamlayamamıştı. Suriye'den tek başına 
			Türkiye'ye döndükten sonra Adana'da çırçır fabrikasında işçilik 
			yapmış, 1937'de evlenmiş ve 1950'de karısı ve üç çocuğuyla birlikte 
			İstanbul'a taşınmıştı. Kemal, 1953-54 kışında '72. Koğuş'u yazmakta 
			iken, o sıralar Fener'de yaşayan aile 1954'de Unkapanı -Cibali'deki 
			eve taşındı. 
			Yazar, 1970'de öldükten yıllar sonra Şehri İstanbul Derneği'nin 
			çabasıyla Cibali Sokak No: 20 adresli evin ön duvarına, bu evde 
			Orhan Kemal'in yaşamış olduğunu belirten bir levha asıldı. Ne var 
			ki, bir süre sonra ev boyanırken bu levhanın üstü de boyandı. Uzun 
			bir süre böyle kaldıktan sonra, yazarın oğlunun Fatih Belediye 
			Başkanı'na bir sohbet sırasında durumu açıklaması üzerine evin 
			duvarına yeni ve eskisinden daha belirgin bir levha asıldı. 
			Orhan Kemal'in oğlu Işık Öğütçü, konuşmamızda, evin mülkiyetinin 
			Tever ailesinde olduğunu, bir süre önce bir zamanlar ev sahipleri 
			olan Yahya Tever'e evin kendilerine satılması düşüncesini açtığını, 
			ama bu konuda herhangi bir gelişme olmadığını söylüyor. 
			ESKİ EVİMİZ ORHAN KEMAL MÜZESİ OLSA 
			Öğütçü, elbette ki, bu evin bir Orhan Kemal müzesine 
			dönüştürülmesini arzu ediyor. Halen, Cihangir'de, tam Cihangir 
			kahvesinin karşısında yer alan ve aileye ait olan binada bir Orhan 
			Kemal Müzesi var ve müzenin alt katında da yazar için çok önemli 
			olan İkbal Kahvesi'nin adını taşıyan bir kahve bulunuyor. 
			Bu müzenin Cibali'deki evde olmasının çok daha iyi olacağı aşikâr, 
			Öğütçü, aslında bunun bir başlangıç olacağını, ardından evin 
			karşısında yer alan ve şu anda inşaat malzemeleri satan bir dükkânın 
			yer aldığı binanın da satın alınıp; orada da Orhan Kemal'in 
			kitaplarının, hatıra eşyalarının satıldığı bir müze mağazasının ve 
			İkbal Kahvesi'nin adını taşıyan bir kahvenin açılmasının çok güzel 
			olacağım düşünüyor. Sokakta, böyle bir projeyle Orhan Kemal 
			mirasının öne çıkarılmasının, hem edebiyat tarihimiz hem de bölgenin 
			kültürel dokusu açısından çok önemli katkıları olacak. 
			ANILARINDAKİ SESLER, YÜZLER, SOKAKLAR 
			Hayatının ilk dokuz yılını bu evde geçirmiş olan Öğütçü'ye 
			anılarındaki Cibali Fırın Sokak'ı ve mahalleyi sorduğumuzda, Güneş 
			Sineması'ndan başlıyor anlatmaya. Bugün, Kadir Has Üniversitesi 
			öğrencilerinin de zaman zaman kullandıkları şimdiki Güneş Otoparkı, 
			o yıllarda bir açık hava sineması imiş. 
			Kimi zaman yağmur altında, battaniyeye sarınarak film izledikleri bu 
			sinemanın açıldığı mayıs aylarını, hep heyecanla beklediğini 
			söylüyor. Sokağı birlikte gezerken bize evin karşısındaki o inşaat 
			malzemeleri dükkânının olduğu yerde, o zamanlar merdiven basamakları 
			üreten bir taşçı olduğundan ve kendisinin de çocukken bazen, günde 1 
			lira yevmiye karşılığında o taşları temizlediğinden bahsediyor. 
			Evin terasından uzanıp dut yedikleri arka taraftaki dutluğu, 
			mezarlığı; yokuş dedikleri toprak yığını üzerinde topaç, kovalamaca, 
			misket oynadıkları günleri anlatıyor. Artık ne dutluk, ne de 
			yokuştan eser kalmış. "Pazar kurulurdu, bizim evin önünde, çok 
			berrak hatırlıyorum; pazartesi pazarı. Annem, fiyatların biraz daha 
			düşük olduğu akşam üstü saatlerinde giderdi pazara. O zamanlar hep 
			kapıların önüne çıkılıp oturulurdu, sohbet edilirdi, çünkü başka 
			eğlence yoktu" diye ekliyor Öğütçü, hatıraları içinde gezinirken. 
			Sokakta yürümeye devam ediyoruz ve Öğütçü bize şimdi restore edilmiş 
			olan Manizadeler'in evini, simit aldıkları firını, çocukken 
			köftelerini çok sevdiği Köfteci Mustafa Amca'nın lokantasını, 
			Çınarlı Kahve'yi ve sokağın bittiği noktanın tam karşısında yer alan 
			ve kısa süre önce ölmüş olan Hüseyin Amca'nın bakkalını gösteriyor. 
			ROMANLARA İLHAM OLMUŞ MAHALLE 
			Öğütçü; Orhan Kemal'in 'Suçlu', 'Sokakların Çocuğu', 'Evlerden 
			Biri', 'Müfettişler Müfettişi' romanlarının 'Elli Kuruş' öyküsünün 
			geçtiği mekânların hep bu mahalleler olduğunu söylüyor. Fabrikanın, 
			mesai saatinde, öğle paydosunda, bir de akşam öten borusunun sesini 
			çok net hatırladığını belirtiyor. 
			"İşçilerin geçip gitmesini çok berrak hatırlıyorum. Çarşamba'dan, 
			Fatih'den, Unkapanı'ndan, Fener'den gelen insanlar orada 
			çalışırlardı" diye anlatıyor Öğütçü. Bilindiği gibi fabrikada üretim 
			1995'e kadar sürüyor, Öğütçü, birlikte eski tütün fabrikası binasına 
			bakarak yürümeye devam ederken, çok önemli bir noktayı vurguluyor: 
			"Fabrikanın böyle bir binaya dönüştürülmesi çok büyük bir kazanım. O 
			öğrenciler o yapıya nasıl bir hizmet verildiğini, nasıl korunduğunu 
			görünce, tarihi değeri olan başka binaların kıymetini de daha iyi 
			bilecekler." 
			 
			KİTAPTAKİ TÜTÜN FABRİKASI ŞİMDİ ÜNİVERSİTE 
			Orhan Kemal'in bu sokakların verdiği ilhamla, bu sokaklarda 
			gözlemlediği hayatlardan yola çıkarak yazdığı ve 1960'ların 
			Unkapanı'nı, Cibalisi'ni anlattığı romanlardan biri olan 'Evlerden 
			Biri' şu cümleyle açılır: "Yakındaki tütün fabrikasının sabah saat 
			yedi borusu kalın kalın öterken uyandı." 
			Roman boyunca, fabrika borusunun sesi anlatıdaki farklı ilmekleri 
			birbirine bağlar, tıpkı Virginia Woolf'un 'Mrs. Dallovvay' 
			romanında, Big Ben'in her saat başında çalan çanlarının romandaki 
			farklı karakterleri ve iç dünyalarını buluşturan bir ortak zemin 
			olarak belirmesi gibi. Fabrikanın borusu, Cibali semtinde geçen bu 
			romanın, mekânın ruhu açısmdan büyük önem taşıyan bir anlatı öğesi 
			olarak belirir roman boyunca. 
			Zor hayatlardır bu sokaklarda yaşanan; Orhan Kemal'in kendi yaşadığı 
			hayat gibi. Kemal, İstanbul'da yaşarken geçimini yazarlıkla 
			kazanmaya başlar ama bu, hem kendisi hem ailesi taralından ekonomik 
			zorluklarla dolu, çileli bir hayat olarak yaşanır. 'Arka Sokak' 
			(1956) adlı hikâye kitabı nedeniyle karşısına çıktığı hâkim, 
			yazdıklarında neden hep yoksulları anlattığını sorunca, bildiği 
			hayatın yoksulların hayatı olduğunu söyleyecektir yazar. 
			Pehlivan Ali'nin kahvesi romandaki erkek karakterlerin dış dünyayla 
			bütünleştikleri mekândır, önlerinden fabrikanın işçileri, başka 
			semtlerde kasiyer ya da konfeksiyon işçiliği yapan mahallenin 
			kızları geçer. Kemal, bu kahvehanede mahalle erkeklerinin 
			konuşmaları aracılığıyla erkek dünyasını ne kadar iyi yansıtıyorsa; 
			mesaiye giderken sokağın bitiminde, ceplerinden çıkardıkları 
			aynalarda dudaklarını boyayan emekçi kızların dünyalarını da o denli 
			başarıyla tasvir eder. 
			O, BİR DİYALOG USTASI ROMANCI İDİ 
			Bir diyalog ustası olan Orhan Kemal'in romanında karakterlerin 
			arasında beliren çok dillilik, Rus edebiyat kuramcısı Mikhail 
			Bakhtin'in, edebiyat eserinde diyaloji ve çok seslilik kuramlarında 
			bir ideal olarak belirttiği düzeydedir. Karakterler Orhan Kemal'in 
			ağzından değil, kendi ağızlarından konuşurlar roman boyunca. 
			Argonun, sokak dilinin, kadın dilinin, erkek dilinin böylesine kendi 
			renkleriyle belirdiği az sayıda roman vardır. 
			"Tütün fabrikasının yaz kış çamurlu sokağından Unkapanı durağına 
			giderken, yol üstündeki Nalıncı Mimi Dede'nin türbesi karşısında 
			durakladı. Filiz yeşili, çok zarif yağmurluklu, güzel mi güzel bir 
			genç kız türbe penceresi önünde dua ediyordu." 
			Romandaki karakterler sokakların içinden geçip gitmektedir, ev 
			içlerinde yaşanan hayatlar bu sokaklarda birbirleriyle kesişir. 
			Sokaklar önemli bir unsurdur romanda, Alman düşünür Walter 
			Benjamin'in, işçi şehirlerinde hayatların henüz tam olarak evlerin 
			içine girmemiş ve özel alanın tam olarak ortaya çıkmamış olduğu, 
			özel alan ve kamusal alan arasındaki ayrımın ancak tamamıyla burjuva 
			şehirlerde net bir biçimde belirdiği yönündeki yorumlarının net bir 
			yansımasını buluruz bu romanda. 
			HAYAT SOKAKTA DA YAŞANIRDI 
			Kahvehanedeki, sokaktaki ve evlerin içindeki hayatların 
			arasındaki sınırlar muğlaktır, roman boyunca. Evlerin bitişik nizam 
			olarak birbirlerine eklemlenmiş olması, karakterlerin evlerin 
			camlarından birbirlerini seyretmelerini mümkün kıldığı gibi; 
			konutların iki kattan daha yüksek olmaması ev içindeki şahısların 
			sokağa yukarıdan, ayrık bir konumdan değil çok yakın bir noktadan 
			bakarak, kendilerini sokağın çok yakınında hatta içinde 
			hissetmelerini sağlar. 
			Bu sokaklarda, bir işçi mahallesinin içindeki hayatlar pek çok 
			farklı boyutuyla resmedilmektedir. Unkapanı'ndan minibüse binerek 
			İstanbul'un diğer semtlerine gidildikten sonra dönüp gelinen 
			mahalledeki dünya, kimi zaman çok zalimdir. Tutunma çabası, sefalet 
			korkusu aile ilişkilerinin altını oyar, herkes kendisini 
			düşünmektedir. 
			Romandaki karakterleri bu acımasız halleriyle yaratan Orhan Kemal'in 
			işçi sınıfının hayatını anlatmaktaki yaklaşımı, bazı toplumcu 
			yazarların zaafi olabilen bir aşırı merhamet duygusunun çok 
			uzağındadır. O karakterleri bu koşullarda yaşatan sistemi 
			eleştirirken, bireylerin yanlışlarını da incelikli bir gerçekçilik 
			içinden sunar. 
			Yaşadığımız şehirlerin, yaşadığımız sokakların geçmişini tanımanın 
			en güzel yollarından biri edebiyat. Tarih okumak bir zevk, tarihin 
			bir kurgu dünyası içinde anlatıldığı edebiyatın içinden tarihin 
			izlerini sürmek ise çok başka bir zevk. Çalıştığımız, ürettiğimiz bu 
			mekânda, her gün geçtiğimiz bu sokaklardaki tarihin edebiyattaki 
			gölgeleriyle buluşmak isteyenler için Orhan Kemal okumak özel bir 
			deneyim olacak şüphesiz.  |