| 
			  
			 
			Haberlerde Orhan Kemal'in oğlu Işık Öğütçü'nün babasının kayıp bir 
			romanını bulduğu söyleniyordu. Aman yarabbi! Bu ne güzel bir haber. 
			Tam da, "Bütün kitaplarını okudum. Hakkında yazılanları da bitirdim. 
			Şimdi ne yapacağım. Ne güzel tatlı tatlı okuyordum" dediğim günlerde 
			bundan güzel bir haber olabilir mi? Kitap basıldıktan hemen sonra 
			İzmir'deki kitapçılara dalıyorum. Bir güzel haber daha: Kitap gelmiş 
			ve tükenmiş. Işık Öğütçü'yü arıyorum. Birkaç gün sonra Kitap Fuarı 
			için izmir'e geldiğinde kitaptan bir tane bana getireceğini 
			söylüyor. Her şey iyi hoş ama, bu kitap çok kısa. Topu topu yüz 
			sayfa. Yine de ne iyi oldu bu romanın Orhan Kemal külliyatına 
			kazandırılması.
 Bundan 51 yıl önce bir akşam gazetesi 
			olan Son Saat'te, 60 gün boyunca tefrika halinde yayımlanan 'Yüz 
			Karası' romanı geçtiğimiz günlerde Everest Yayınları tarafından 
			okuyucu ile buluşturuldu. 
			Işık Öğütçü, kitaba yazdığı önsözde, eseri tespit etme ve yayına 
			hazırlama sürecini anlatıyor. Dileriz, Öğütçü, araştırmalarını 
			sürdürür ve Orhan Kemal külliyatına yeni kitaplar kazandırır. 
			Kitabın adı, Orhan Kemal'in başka eserlerinin adına benziyor. 
			Durmadan ayakta kalma mücadelesi veren, umutlarından ve emeğinden 
			başka bir dayanağı olmayan insanları anlatan yazar, kitaplarına 
			verdiği adlarda bile onların ruhundan dökülen veya can havliyle 
			söyledikleri sözler duyuluyor: Yalancı Dünya, Önce Ekmek, Ekmek 
			Kavgası, Kötü Yol, Baba Evi... Yüz Karası da tam böyle bir tamlama. 
			Adana'da yoksul bir aile. Bir ailenin iki oğlu. Biri İstanbul'da tıp 
			okuyor. Ailenin ve mahallenin umudu. Abidin Paşa Caddesi'nde bir 
			muayenehane açtıktan sonra aileyi o yoksulluğundan kurtaracak. 
			Mahallede aynı kaderi paylaşan insanlar için de umut. Mahallenin tek 
			yüksek tahsilli genci hepsine mutlaka yararlı olacak. Ailenin diğer 
			oğlu, okul okumayıp kendini futbola vermiş, bütün ilgi okuyan 
			çocuğun üstünde. Bunun ezikliğiyle yaşayan sportmen genç, 
			İstanbul'da bir kulübe kapağı atıp futbolcu olmanın derdinde. 
			Okumadığı için ille de top peşinde koştuğu için ailenin yüz karası 
			neredeyse. Bu iki kardeşin yolları İstanbul'da kesişir. Okuyan 
			kardeş ile işçilikten ekmeğini çıkaran kardeşin yaşam tarzı hemen 
			bize şu soruyu sordurur: Yüz karası kim? Çıkarları ve gösterişi 
			uğruna sevenlerinin emeğini sömüren mi? Yoksa sadece kendi emeğine 
			dayanıp ayakta kalmaya çalışan mı? Tıpta okuyan genç, bir çırpıda 
			kendisine emek veren herkese sırt dönebilecek kadar bencilleşmişken, 
			gazete satarak, işçilik yaparak geçinen küçük kardeş ise erdem 
			sahibidir. KİTAPTAN DÖNEME DAİR NOTLAR 
			Orhan Kemal'in Yüz Karası romanı 1960 Darbesi'nin hemen ertesinde 
			tefrika edilen bir eser. 1950'den 1960'a kadar ülkeyi yöneten 
			'Demokratlar' her alanda kendi iktidarlarını hissettirmişlerdi. 'Her 
			mahallede bir zengin yaratacağız' diyen iktidar, toplumun her 
			alanına el atmıştı. Romanda bunun izlerini görürüz. Bunların içinde 
			en dikkat çekeni DP'nin futbolla ilgili çalışmalarıdır: 
			"Elinde paket, pakette sporcu resimleri, vilayetin karşısındaki 
			kaldırımı ağır ağır çıktı. Bu resimler, kendi kulübünün 
			sporcularının resimleriydi. Henüz federe filan değildi ama, Demokrat 
			Parti'nin son yıllarda kulüplere el atma politikasına uyarak, o da 
			eline ufacık, henüz gayri federe kulübü geçirmişti." (.83) 
			Kitapta sözü edilen müteahhit Celal Bey, DP'nin palazlandırdığı 
			sınıfın temsilcisi olarak karşımıza çıkar. Yazarın Celal Bey 
			üzerinden DP tarifi dikkate değerdir: "(...)Elinde 
			paket, çanta, bavul, ne olursa olsun taşımayı sevmezdi. Ama kulübün 
			resimleriydi bu. Sayın Başbakanı böyle istemişti. Kulüplere, daha 
			doğrusu nerede olursa olsun insan topluluklarına el atacak, 
			toplulukların gönüllerini hoş edip onları partiye ya da Başbakanın 
			SS'leri demek olan V.C.'lere toplayacaklardı. Muhalif partiler pek 
			çok yerlerden olduğu gibi spor kulüplerinden de atılmalı, memlekette 
			'Dikensiz gül bahçesine' doğru gidilmeliydi." (s.84) 1950'lerde 
			Tek Parti döneminin tepkisi olarak iktidara gelen DP, kendine özgü 
			teşkilatlanma oluşturur. Yazar, DP'nin arka bahçesi olan Vatan 
			Cephesi (VC) Ocaklarını Hitler Almanya'sı ile özdeş tutar. VC'leri 
			SS'lere benzetir. Romanda VC'lerin işlevi ile ilgili de bazı 
			belirlemelere rastlıyoruz: "(...) Önemli olan, 
			kulüp üyelerinin Parti ya da V.C. ocaklarına kaydolunmalarıydı. Bir 
			yandan Umumi Kaptan, öte yandan Başkan ve katip boyuna zorluyor, 
			birleşip yeni V.C. ocağı açarlarsa Parti'nin onlara hem ocak açma 
			masraflarını, hem de ayrıca binlerce lira vereceğini söylüyorlardı 
			ki bu para, ocağı açanlar arasında bölüşülecekti." (s.86) Her 
			öyküsünde ve romanında basit cümlelerle şaşırtıcı derece önemli 
			derin konular anlatan yazarın 'Yüz Karası' romanı çoğu romanı gibi 
			başarılı sayılmasa da, yüz sayfada Adana-Istanbul kentleri üzerinden 
			dönemin bir panoramasını ortaya koyması açısından 'yüz akı' bir eser 
			sayabiliriz. 
   |