| 
			  
			Çukurovalı olduğumdan olsa gerek, Yaşar Kemal ve Orhan Kemal'i ayrı 
			bir severim yazarlar arasında. Hikayelerinde kullandıkları dil ve 
			romanlarında anlatılan karakterler bana çok tanıdık gelir.Öyle ki 
			romanlarında geçen karakterlerin bir çoğu sanki bir yerlerde 
			yaşamaya devam eder benim için.İlk Yaşar Kemal okumalarım ergenlik 
			dönemine denk gelir,ancak Orhan Kemal'i okumaya başlamam çok sonra 
			olur.Yanlış hatırlamıyorsam Orhan Kemal adının ilgimi çekmesi Müjdat 
			Gezen'in canlandırdığı Murteza filmini izlememle olmuştu.Sahafları 
			gezerken gördüğüm Murteza kitabını incelerken anlatılan karakterin 
			bir süre önce izlediğim filmdeki karakter olduğunu fark ederek kendi 
			kendime büyük bir keşif yapmışcasına sevinip,kitabın yazarına üstün 
			körü bakmıştım.Orhan Kemal... Aradan yıllar geçer. Okumaktan çok 
			sinemaya merak salarım.Özellikle Türk sinemasına ait yapılan tüm 
			filmleri izlemeye çalışır,izlemekle yetinmez,kim yönetmiş, kim 
			yazmış,kim oynamışları da geç;ışıkçısı kim, ya görüntü 
			yönetmeni.Karakterler nasıl oluşturulmuş gibi ince araştırmalara 
			kadar girerek, kendimce yönetmenlik konusunda alt yapı 
			oluştururum.İşte bu dönemde izledim,yönetmenliğini Biket İlhan'ın 
			yaptığı Nazım Hikmet'in Bursa Cezaevi'nde geçen dönemini ele alan 
			Mavi Gözlü Dev filmini.Filmde ilgimi çeken karakterlerden 
			biri,Nazımın bu hapishaneye düşeceğine çocuklar gibi sevinen Adanalı 
			Raşit karakteri olmuştu.Bir yandan Nazıma elinden gelen yardımı 
			yaparak onun hapishanede rahat etmesini sağlıyor, diğer yandan ondan 
			aldığı derslerle kendini yazı konusunda eğitiyordu. Nazım'ın 
			tavsiyesiyle şiir yazmayı bırakarak düz yazıya yönelen bu 
			karakterin,aynı zamanda filmin senaryosuna vesile olan kitabın 
			yazarı Orhan Kemal olduğunu öğreniyorum. Merakım iyice artıyor.Önce 
			Filme konu olan kitabı (Nazım Hikmetle 3,5 Yıl) alarak okumaya 
			başlıyorum.Bursa Cezaevi'nde ne zorluklarla yaşadıklarını bu kitabı 
			okuduğumda daha iyi anlıyorum.Orhan Kemal'in kitapta kullandığı 
			iyimser dil (Anılarını yıllar sonra yazdığından olsa gerek)bile 
			örtmüyor bu acıların üstünü. Hemen arkasından edindiğim kitabı, 
			'Arkadaş Islıkları'nı bir çırpıda okuyorum. Bu kitabı da çok sevip, 
			kitapta yer alan "Gerçek olan öğrenmektir. Nereden, nasıl öğrenirsen 
			öğren. Nereden, nasıl öğrendiğin, diploman, hatta neler bildiğin de 
			önemli değil. Ne yaptığın önemlidir.'' sözlerini kendime düstur 
			ediniyorum. Orhan Kemal'in yazmaya olan tutkusu, benim okuma tutkuma 
			dönüşüyor.Okuduğum bir diğer kitabı 'Küçük Adamın Romanı' 
			üçlemesi'nin (Baba Evi,Avare Yıllar,Cemile.Bu kitaplarda kendi 
			hayatını anlatıyor) ikinci kitabı olan 'Avare Yıllar'da hayat 
			hikayesini kendi kaleminden ele alıyor Orhan Kemal. İki yıl kaldığı 
			Beyrut'tan Adana'ya, babaannesinin yanına dönmüştür. Yeni kavuştuğu 
			başıboş özgürlük içinde sürekli okuldan kaçmakta, günübirlik işlerde 
			çalışmakta, top peşinde koşmaktadır. Torunu için bir çıkış yolu 
			arayan babaanne, onu İstanbul'un yakınındaki bir küçük kasabada 
			yaşayan halasının yanına göndermek için zor bela biraz para bulur. 
			Delikanlı parayı alıp bir arkadaşıyla birlikte büyük umutlar 
			bağladığı İstanbul'a kaçar. Ancak hayal kırıklığı içinde geri döner. 
			Artık sorumsuz günler geride kalmak zorundadır. Okulu bırakıp bir 
			dokuma fabrikasına girer. Farklı çıkar çatışmalarının yaşandığı 
			yepyeni bir hayatla tanışır, dünyaya bambaşka gözlerle bakmaya 
			başlar ve aşık olur.Tüm olumsuzluklara rağmen, bu kitapta da 
			iyimserliği elden bırakmaz . Ard arda okuduğum kitapları satın almak 
			için yolumu İstiklal Caddesi'nden, Cihangire çeviriyorum.Burada yer 
			alan İkbal Kahvesi'nde Orhan Kemal'in kitaplarının satıldığı küçük 
			bir bölüm var.Gelmişken İskbal'in hikayesini de öğreniyorum. Bir 
			dönem Nuruosmaniye de yer alan İkbal Kahvesi (Kıraathanesi) Orhan 
			Kemal'in yazıhanesi gibiymiş.Sabah erkenden kalkıp, işe gider gibi 
			buraya gider, yazılarını yazar, notlarını burada alırmış.Aynı 
			dönemlerde Kapalı Çarşı'da dükkanı bulunan Edip Cansever'de İkbal'e 
			gelip gitmeye başlamış,Orhan Kemal'le burada dost olmuş. İkbal, 
			geçmişinde Ahmet Haşim,Yahya Kemal,Ahmet Hamdi Tanpınar gibi dönemin 
			yazarlarının da uğrak yerlerinden biriymiş. Anı niteliğinde açılan 
			şimdiki İkbal Kahvesi'ni Orhan Kemal'in oğlu Işık Öğütçü 
			açmış.İkbal'in hemen üstünde yer alan Orhan Kemal Müzesi'ni görmeden 
			dönmek olmaz deyip, oğlu Işık Öğütçü'den rica ediyorum, bana müzeyi 
			gezdiriyor. Müze’ye girdiğimizde,Orhan Kemal’in ölümünden üç ay önce 
			yazdığı bir söz gözüme çarpıyor. “Eşe dosta selam, İnandığım 
			doğruların adamı oldum, böyle yaşadım, karınca kararınca bu 
			doğruların savaşını daha çok sanatımda yapmaya çalıştım, kursağıma 
			hakkım olmayan bir tek kuruş dahi girmemiştir.” Duvarlarda Orhan 
			Kemal'in çocukluk,gençlik yıllarına ait fotoğraflar ve babası 
			Abdülkadir Kemali Öğütçü’nün İstiklal madalyası ve beratı da 
			sergileniyor. Fotoğrafların hemen altında yer alan kitaplarının ilk 
			basımları ilgimi çekiyor.''Grev'',''Avare Yıllar'',''Gurbet 
			Kuşları'',''Suçlu'',''Kanlı Topraklar'',''Hanımın 
			Çiftliği'',''72.Koğuş'',''Murteza''ve bir çokları.Eşine imzaladığı 
			bir kitap gözüme çarpıyor ”Yıllardır kahrımı çekmekten usanmayan 
			yorulmayan cefakar karıma” Birden Bursa Cezaevinden karısına yazdığı 
			bir mektup geliyor aklıma. ''Erikler çiçek açtı ,İlk Bahar geldi 
			karım.Yıllardır bu insanı büyüleyen Dünya'ya, penceresi demirli 
			odalardan bakarım.Bana bırak diyorsun Cigarayı, zarardır.Halbuki 
			kara gözlüm, onunla senden gayri gözlerimin önünde kül olan kimim 
			vardır.Kulağımdan gitmiyor beni unutma sesin. Bitanem, aramızda 
			dağlar taşlar olsa da, sen uzaklarda değil, göğsümün 
			içindesin.Kulağını göğsümün çarpan köşesine koy.Dinle anlatsın sana 
			ne türlü sevdiğimi.'' Çakmağı,gözlüğü,kalemi,masa 
			saati,tespihi,şapkası gibi kişisel eşyalarının yanı sıra 
			yatağı,çalışma masası ve kitaplarının sergilendiği bir bölüm de 
			mevcut müzede.Nazım Hikmetle olan yazışmaları ve notlarının olduğu 
			camekanın hemen yanında büyütülerek duvara asılmış olan bir mektup 
			dikkatimi çekiyor.Orhan Kemal'in 9 Mart 1966’da tutuklu olduğu 
			Tevkifhane’den yazmış bu mektubu. ”Karıcığım ve sevgili çocuklarım;” 
			diye başlıyor ”Işıkçığım üzülmesin. Çıkınca bisikletini mutlaka 
			alacağım.” diye bitiyor. Işık Öğütçü'ye teşekkür edip Müze'yle 
			ilgili bir yazı yazacağımı söylüyorum . ''Sevinirim'' diyor 
			''Gönderirseniz sitemizde yayınlarız.'' Sevinçle ayrılıyorum 
			Müze'den.Cebimde birikmiş kelimeler,makinemde çektiğim 
			fotoğraflar... Tarık Başoğlu ''Dur Tarık'' -Buyrun Yaşar (Kemal) bey 
			''Benimde söyleyeceklerim var Orhan'la ilgili.Onları da yaz 
			buraya.'' ''Şu insan soyu içinde Orhan Kemal kadar 
			belaya,işkenceye,zülme dayanan çok az insan çıkmıştır bence. ..Orhan 
			Kemal’in bu dayanıklığı şimdi bir sürü olayla aklıma geliyorda 
			tüylerim diken diken oluyor.Senaryocular,en paspeye,aşağılık Avrupa 
			romanlarında çaldıkları senaryoları Yeşilçam’da 5 bine okuturken 
			,Orhan ancak 500 lira alabilir alın teri ,gözünün nuru o 
			hikayelere...Çünkü Yeşilçam esnafı ,polisin,hükümetin Orhan’ı 
			sevmediğini bilir.Çünkü Yeşilçam esnafı,Orhan’nın o gün öğleyin 
			evinde çocuklarının ekmek beklediğini bilir.'' 
			By: Ben Bir Yolculuk Yaptım  |