| 
			 
			 
			Benim gibi çocukluğu 70'li yıllarda geçenler, popüler kültürün henüz 
			dimağları zehirlemeyi beceremediği çağlarda kendimizce kahramanlar 
			yaratırdık. Yılmaz Güney en büyük idolümüzdü. Münir Özkul yarattığı 
			Yaşar Usta karakteri, Selvi Boylum Al Yazmalım filminde Ahmet 
			Mekin'in Cemşit karakteri hepimizin zihnine kazınmıştır. Babalarımız 
			rakılarını alıp, İnönü Stadında Beşiktaş maçlarını, rakip takımın 
			taraftarlarıyla çilingir sofrası kurarak, küfürleşmeden efendi gibi 
			seyrederken, biz de henüz mahalle aralarında yok olmamış 
			çayırlıklarda top koştururduk. Belediyeler çöpleri toplamazdı ve 
			mahallelerin arsaları aynı zamanda çöplük işlevi görürdü. Ama bu 
			çöpler şimdiki gibi plastik, naylon, silikon gibi kimyasal atıklar 
			değildi. Çoğu besin atıklarıydı ve mahallenin "geri dönüşüm" 
			görevlileri olan köpeklerimiz tarafından itinayla "ayrıştırılır"dı. 
			Bu köpekler nereye giderseniz gidin mahalle sınırlarına gelene kadar 
			size eşlik eder, diğer mahallenin sınırını geçince görev devir 
			teslim töreni yapar gibi geri döner, "öteki" mahallenin köpekleri 
			nöbeti devralırdı. Hatta tüm mahalle toplanıp Beşiktaş'taki Kamburun 
			Bahçesi yazlık sinemasına yürüyerek gittiğimiz ılık yaz akşamlarında 
			köpeklerimiz de bizimle gelir, sinemanın girişinde film bitene kadar 
			bizi bekler, sonra da hep beraber geri dönerdik. 
			Kahramanlarımızdan biri de kuşkusuz Orhan Kemal'di. Bereketli 
			Topraklar Üzerinde, Avare Yıllar, Vukuat Var, Hanımın Çiftliği gibi 
			hayatımızda derin izler bırakan birçok eser vermiş bu gösterişsiz 
			adamı nedense her zaman babamla özdeşleştirmişimdir. Geçtiğimiz 
			günlerde gösterime giren 72. Koğuş filmiyle yeniden gündeme gelen 
			Orhan Kemal'in ömrü mücadele, geçim sıkıntısı, çalışıp didinme ile 
			geçmiştir. O dönemin aydınları entelektüelleri bronz döküm heykeller 
			gibiydi. Bir kalıba bir kez sokulduktan sonra bir daha asla eğilip 
			bükülmez, esnemez yamulmaz adamlardı. Şimdiki gibi üç kuruş çıkar 
			için her kalıba girebilen plastik, naylon aydınları gördükçe o 
			kuşağın kıymetini daha iyi anlıyoruz. Sıradan, halkın içinde bir 
			halk adamı olan Orhan Kemal'in tesadüfen elime geçen birkaç 
			fotoğrafını yayınlıyorum. Bu fotoğraflar ne demek istediğimi çok 
			daha iyi anlatacaktır. 
			
			    |