| 
			  
			 Büyük 
			usta Yaşar Kemal'in "Hâlâ şaşarım, Orhan Kemal o güzelim kitaplarım 
			bu dert, bu bela içinde nasıl vakit bulur da yazar?" diyerek hem 
			saygısını hem de hayretlerini dile getirdiği Orhan Kemal'in elli yıl 
			önce tefrika edilmiş fakat sonra unutulmuş, kayıp romam Yüz Karası, 
			Everest Yayınları tarafından yayımlandı. Orhan Kemal'in bütün 
			eserlerini yeniden yayıma hazırlayan, yazarın küçük oğlu Işık Öğütçü 
			ile sararmış 
			gazetelerden bulup çıkardığı ve "bir keşif' dediği Yüz Karası ve 
			onun öyküsüne dair 
			 
			Orhan Kemal'in Kayıp Romanı Bulundu 
			Orhan Kemal'in deyim yerindeyse bilinmeyen bu romanının öyküsünü 
			kısaca anlatır mısınız? 
			Orhan Kemal için yaptığım çalışmalarda bilinmeyen pek çok şiirine, 
			düzyazısına, öyküsüne ulaşarak okurla paylaştım. Ama elli bir yıl 
			sonra günışığına çıkardığım tefrika edilmiş, fakat nasıl olduysa 
			kitap olarak yayınlanmamış, unutulmuş veya kaybolmuş bir romanına 
			ulaşmam gerçekten olağanüstü bir keşiftir benim için. Üstadın 
			arşivini kaç kez gözden geçirmiş olmama rağmen, evraklarını en küçük 
			kâğıda kadar incelemiş bir insan olarak gözümün önünde duran 30 
			Haziran 1960 tarihli gazeteden kesilmiş kâğıt parçasından ibaret bir 
			röportajı göremeyecek kadar da kördüm. Her şey o tarihli gazetenin 
			kupürüne dikkat etmemle başladı. Gazeteden kesilen kısım, "İstanbul 
			Son Saat" gazetesinin Orhan Kemal ile yaptığı röportajın ilgili 
			bölümüydü. Onu okuyan kişinin sadece röportaj olarak 
			algılayabileceği metinde enteresan bir ayrıntı vardı. Yazıyı 
			dikkatle okumaya başladığımda, romanın özet konusu ilgimi çekti: 
			Orhan Kemal'in eseri "Yüz Karası" şımarık genci anlatıyor! 
			Orhan Kemal'in röportajda anlattığı romanıyla ilgili kısa özet, 
			şimdiye kadar onlarca kez okuduğum hiçbir yapıtına benzemiyordu. 
			Acaba başka bir isimle kitaplaşmış olabilir mi diye düşündüm, çünkü 
			daha önce tefrika edilen romanlarının kitap haline getirildiğinde 
			isimlerinin değiştiğine tanık olmuştum. Ancak bu roman konu olarak 
			çok farklıydı. 
			
			  
			Tefrika edildiğinde üç yaşındaydım 
			Babanız bu kitaptan hiç mi bahsetmemişti size? Kitaptan söz 
			etmemesinin veya bu kitabın unutulmuş olmasının ayrı bir sebebi 
			olabilir mi? 
			Benim bilmemem çok normal. Çünkü roman tefrika edildiğinde üç 
			yaşındaydım. Ama ailenin diğer fertlerine sorduğumda onların da 
			bilmediğine tanık oldum. Belki daha sonra üstünde çalışıp 
			genişletmeyi düşünmüş olabilir, onun için bir tarafa ayırmıştır. 
			Veya o sırada "Gurbet Kuşları" üzerinde çalıştığını söylemektedir, 
			bu eser baskn çıkmış olabilir. İşin enteresan yanı evde babanım 
			arşivinde, klasörlerde veya diğer notları içinde bu romana hiç 
			rastlamamış olmam. Yani, kayıp bir romandan söz ediyoruz. 
			Orhan Kemal imzasıyla tefrika ettiği romanlara özel bir önem 
			verdiğini biliyoruz. Bu nasıl gözden kaçmış... 
			Herhalde yıllar sonra bulunsun, sürpriz olsun istemiştir, tam 
			bilemiyorum. 
			Sanatçıların böyle hoş davranışları hep olagelmiştir. Ama böyle bir 
			çalışmayı hiçbir zaman bulamayabilirdim. O zaman ne olacaktı? 
			Herhalde gazete arşivlerinde daha da sararıp bulunmayı bekleyecekti. 
			Romanı ilk bulduğunuz zaman ne hissettiniz? 
			Çok heyecanlandım. Hattâ havaya zıplamış bile olabilirim. Az 
			önce de söylediğim gibi, bunun bir keşif olduğunu düşündüm. Dünyada 
			benzer olaylarda yaşanan mutluluğu ben de tattım. İyi ki o bir 
			sayfalık sararmış gazeteden kesilen röportaj kupürü vardı. Önce onu 
			şöyle kıyıdan okumaya başladım, daha sonra heyecanlanarak iki defa 
			daha okudum. Romanın kaç sayfa olduğunu ve neden bahsettiğini bile 
			düşünmeden, öyle kalakaldım. 
			Türk ailesinde sıkça karşılaşılan bir durumdur, ana babalar 
			başkalarının "marifetli" çocuklarını kendi çocuklarına ömek 
			göstererek başarı hikâyesi beklerler ondan. Orhan Kemal bir nevi 
			bunun her zaman doğru olmadığını gösteriyor. 
			-Yazarın sürprizi de burada zaten. Örnek olması gereken kişinin 
			hırsına yenilerek, insanları harcayabileceğini, kişisel kurtuluşun 
			aslında çözüm olmadığını, geride enkaz bırakılabileceğini bunun da 
			insanlık olmadığını kıvrak kalemiyle anlatıyor. 
			Kitap, dönemin siyasi ortamına da değiniyor... 
			-Evet gerçekten de öyle. 1950-1960 yılları arasında iktidarda 
			olan siyasi partinin uygulamalarının zaman zaman yer aldığı romanın 
			atmosferinde, yoksul, sıkıntılara katlanan az gelirli ailenin yaşam 
			öyküsüyle karşılaşırız. Aynca kitapta geçen bazı siyasi 
			tanımlamalardan dolayı konusunun hangi yılda geçtiğini bile 
			saptayabiliriz. 1958 yılında geçen olaylar sayesinde, siyasi 
			iktidarın uygulamaları ile ilgili enteresan satırları da bulmak 
			mümkündür. Sayfa olarak çok uzun olmayan metinde, olay örgüsü içinde 
			pek çok bilgiyi sığdırarak, kısa bir romanda kocaman bir dünyanın 
			anlatılabileceği, az sayfayla da bunun başarılabileceğinin örneğini 
			gösteriyor adeta. 
			 
			Kimin yüz karası olduğu belli olmaz 
			Her ne kadar bundan elli yıl önce kaleme alınmış olsa da, Orhan 
			Kemal'in kayıp romanı Yüz Karası adetâ bugünün olaylarını yıllar 
			öncesinden haber veriyor bizlere. Kitapta anlatılanların kısa özeti 
			şöyle: 
			Dondurmacı Baba Ayaş'ın iki kızı, iki oğlu vardır. Kızlarından 
			birisi fabrikada çalışmaktadır, diğeri ise üç yaşındadır. Oğlunun 
			biri futbolcu, diğeri İstanbul'da tıp öğrencisidir. Karısı ise 
			pazarda tere, nane, maydanoz satmaktadır. 
			İlyas oğlunun doktor olup, memleketine dönüp kendilerini sefaletten 
			kurtaracağı günleri beklemektedir. Küçük oğlunu haylaz, tembel ve 
			"Yüz Karası" olmakla suçlar. Onu hep, İstanbul'daki ağabeyiyle 
			kıyaslar ve aşağılar. Küçük oğul, bu aşağılanmalardan sonunda bıkar 
			ve o da kapağı İstanbul'a atar. Çeşitli işlerde çalışır ama 
			hayalinde hep büyük bir kulüpte çok ünlü bir futbolcu olmak vardır. 
			Ağabeyi Ahmet de İstanbul'da çok sefalet çekmekte ve ailesinin ona 
			gönderdiği azıcık parayla okulunu bitirmeye çalışmaktadır. Onun da 
			hayalinde hep çok zengin bir kızla evlenip, ünlü bir doktor olmak 
			vardır. Kardeşini o da hiç beğenmez ve sürekli olarak aşağılar. 
			Ahmet'in oturduğu evin yan odasına bir gün alkolik bir babayla güzel 
			ama mahzun kızı taşınır. Gençler birbirlerini ilk görüşte beğenip, 
			arkadaşlıklarını ilerletirler. Günler geçtikçe küçük kardeş de 
			ağabeyinin bekar odasına taşınır, beraber yaşamaya başlarlar. 
			Tıp öğrencisi Ahmet, bü gün içkili bir partide çok zengin bir kızla 
			tanışır. Gözü paradan başka hiçbir şeyi görmeyen Ahmet, sevgilisine 
			söz verdiği halde onu terk edip, küçük kardeşinin bütün karşı 
			çıkmalarına rağmen zengin kızla evlenmeye karar verir. Bunun 
			üzerine, söz verilip, aldatılan, kandırılan kız, Mâsume, kendini 
			öldürür. Romanın sonunda kimin aslında "Yüz Karası" olduğu ortaya 
			çıkar. 
  
			 
 
  |