| 
			  
			 Edebiyat, 
			kalıcı izler bırakır! İnsanın içine işleyerek, onda adeta yeni bir 
			insanın oluşumuna yol açar. Bu insan bu coğrafyanın insanı ise 
			şayet, durum biraz daha farklıdır bana göre; sistemlerin, 
			modernitenin üstünü örttüğü -hatta yok etmeye çalıştığı- 
			vicdanın kalkanı olur 
			edebiyat. 
			
			
			Edebiyat, insanın ve toplumun 
			-dışarıdan müdahaleli- büyük altüst oluşları içinden, büyük acıları 
			içinden; umudu, haysiyeti ve vicdanı kurtarır 
			adeta. 
			
			
			Edebiyat, insanın kapalı 
			halini açık hale dönüştürür; 
			ki, aslında bu kapalı hâl, insanın zorunlu, dayatılmış halidir 
			çoğunluk olarak. 
			
			
			Yazar denen kişi, kalemiyle 
			hepimizin adına, hatta dünyada yaşayan bütün insanlar adına 
			vicdan muhasebesi yapan 
			kişidir. 
			
			
			Edebî bir güçten ve sıra dışı bir 
			duyarlılık hassasiyetinden damıttığı yazısı da, her şeye rağmen
			umudun yazısıdır. 
			
			
			Orhan Kemal, Türkiye'nin, bu 
			coğrafya edebiyatının umut yolunu 
			açan en önemli yazarlarından 
			biridir. 
			
			
			O, başka ellerde ve zihinlerde
			projelendirilmiş 
			olan dayatmacı bir hayatın -hayat araçlarının ve ilişkilerin-, 
			insanları (ve insanlığı) ezmesine karşı çıkmıştır edebiyatıyla. 
			
			İnsan, Orhan 
			Kemal'e sığındığında, insanlığa da sığınmış olur bence. İnsanın 
			varlık sebebinin özüne temas eder çünkü o. 
			
			Orhan 
			Kemal'in edebiyatı, bu nedenle adeta 'şifacı' bir edebiyattır benim 
			için. 
			
			Yüz 
			Karası, Orhan Kemal'in yeni bir 
			romanı. 
			
			Yeni oluşu, 
			bu romanın 51yıl sonra, adeta keşfedilerek, kitap olarak 
			basılmasında. 
			
			
			Yüz Karası, 
			1960 yılında 
			İstanbul Son Saat 
			gazetesinde 60 
			gün süreli bir tefrika roman olarak yayımlanmış. Sonra da unutulmuş; 
			bu unutulmaya yazar da katkıda bulunmuş sanki. 
			
			
			Orhan Kemal, Yüz 
			Karası'nın konusunu şöyle 
			anlatıyor bir röportajında: "Yüz Karası, fakir bir ailenin iki 
			çocuğuna zaman zaman ailesi tarafından verilmiş bir vasıftır. 
			Haylaz, işsiz güçsüz bir delikanlı, ailesi tarafından bu türlü 
			nitelendirilmiştir. Buna karşılık yüksek tahsilini ikmal etmiş, 
			ailesi tarafından tutulan, üstüne titrenen ağabey, uzun yıllardan 
			sonra asıl yüz karası vasfını alacak işler yapmıştır. Roman fakir 
			bir ailenin ümitlerini, ıstıraplarını; hayal kırıklıklarını belirten 
			hümanist bir eserdir." 
			
			
			Orhan Kemal'in edebî gücünün 
			kaynağı, bu romanda da olduğu gibi konularını, ana temayı ve 
			içeriğin ağını şaşmaz bir 
			biçimde halkın yaşadıklarından ve özünden almasında yatıyor bence. 
			Bu durumun doğal sonucu olarak; her biri birer hayat 
			kahramanı olan karakterler de 
			çoğunlukla fakirlerden 
			seçiliyor. 
			
			Bu 
			karakterlerin edebî inşasındaki hiç şaşmayan sağlamlık ise, yazarın, 
			fakirlerin ve fakirliğin gayrı insani mağduriyetinin içindeki gizli 
			güçle olan ilişkisinden kaynaklanıyor bana göre. 
			
			
			Bu fakirler, bu halk, 
			fakirliğin erdemini de, hak 
			etmedikleri bir hayatın içine yerleştirmişlerdir çünkü! 
			
			Yüz 
			Karası'nda, Adanalı çok fakir 
			bir dondurmacı ailesi, İstanbul'da olağanüstü yoksul şartlar içinde 
			tıp fakültesinde okuttuğu oğulları Ahmet'e, ailenin kurtuluşu olarak 
			bel bağlarlarken; ailenin küçüğü Mehmet'i de, okumadığı, futbolcu 
			olma hevesi taşıdığı ve haytalığı nedeniyle yüz karası olarak kabul 
			ederler; ama hayat sanki dalga geçercesine durumu tersine çevirir; 
			gözden çıkarılmış olan Mehmet, ağabeyi Ahmet'in erdemsizliği 
			karşısında -beklenmedik bir biçimde- kale gibi durur. Yazar, erdem 
			denen şeyin aslında ne eğitimle ne de moderniteyle elde 
			edilemeyeceğinin gizli mesajını da verir böylece. 
			
			
			Bu romanda, 
			bir edebî dilin olabilecek en yalın halini sergiliyor Orhan Kemal; 
			dil ve duygu birliği, en mütevazı ama aynı zamanda kendi içinde çok 
			iddialı bir edebî anlatım örneği sunuyor; bu anlatım, Latinlerin 
			dediği gibi yavaşça 
			hızlanıyor sanki. Ve dramatik 
			bir yapıya sahip görünen 
			Yüz Karası, 
			sonunda açık 
			bir yapıya kavuşuyor; artık her okur, kendisine göre de 
			yorumlayabilir oluyor bu romanı. 
			
			
			Günümüzde olup 
			bitenler irdelendiğinde; Orhan Kemal'in 
			Yüz Karası 
			romanının 
			gerçekliğinin hem ne kadar sahici olduğunu, hem de bugün için ne 
			kadar daha derin manalar kazandığını görüyoruz. Bu edebiyat, Orhan 
			Kemal'in edebî varlığının
			güncelliğini hem koruyor, hem 
			de ölümsüzlüğünü ifade ediyor bir bakıma. 
			
			Orhan Kemal, 
			bu romanıyla ilgili bir röportajında: "İktidardaki hiçbir partiyle 
			menfaat ilişkim olmadı. Prensiplerimin esiriyim. Böyle olunca bol 
			para kazanmak, avantürler yapmak gayesiyle yüksek zengin tabaka 
			arasına katılmadım. Bundan dolayı varlıklıların hayatını pek bilmem. 
			Yakından tanıdığım insanlar fakir fukara! Onları çok iyi tanıyorum. 
			Tanıdığım için de onları anlatıyorum." Demiş. 
			
			Orhan Kemal, 
			bu söylemi ve yaklaşımıyla bana Necib Mahfuz'u hatırlatıyor biraz. 
			
			
			(Yüz Karası, 
			Orhan Kemal, 
			Everest Yayınları) 
			 
  
			 
 
  |