| 
			 Mehmet Raşit Kemali adı bir şeyler anlatır mı 
			bilemem ancak Orhan Kemal adı eminim birçok şeyi anımsatır size. 
			Yaşatır da. O yaşatan bir yazar. Yapıtları ile hala aramızda olan, 
			yaşayan bir yazar. Büyük yazar Orhan Kemal, 15 Eylül 1914 yılında 
			Ceyhan’da dünyaya gelir, 2 Haziran 1970 ‘te de bedensel olarak 
			aramızdan ayrılır. Orhan Kemal, 56 yıllık yaşamına çok hayatlar 
			sığdırmayı ve hemen her dalda başarılı ürünler vermeyi başaran bir 
			yazarımızdır çünkü… 
			  
			 
			Bereketli Topraklar Üzerinde, Murtaza, Eskici ve Oğulları, Hanımın 
			Çiftliği, Bir Filiz Vardı, Üç Kağıtçı adlı artık klasik olmuş bazı 
			romanlarıyla, Yağmur Yüklü Bulutlar ve Kardeş Payı adlı öykü 
			kitapları da yapıtları arasında öne çıkanlardır.  
			Çok sayıda film senaryosuna da imza atmıştır.  
			 
			Orhan Kemal’in ilk tiyatro yapıtları, uyarlamalardan oluşmaktadır. 
			Sahneye aktarım aşamasında yepyeni bir öze ve biçime ulaşmıştır bazı 
			roman ve uzun öyküleri. Yani yazar kendi yapıtlarını, tiyatro 
			diliyle yeniden yaratmayı başarmıştır. Bunlardan en önemlileri aynı 
			adlı uzun öyküsünden oyunlaştırdığı 72.Koğuş ve Eskici ve Oğulları 
			adlı romanından yine kendisi tarafından oyunlaştırılan Eskici 
			Dükkanı’dır. Yazarın başyapıtlarından biri olan 72. Koğuş, 1967 
			yılından itibaren Ankara Sanat Tiyatrosu’nda oynanır. Orhan Kemal bu 
			oyunu ile “Ankara Sanat Severler Derneği Yılın En İyi Oyun Yazarı” 
			seçilir. Oyun o kadar beğenilmiştir ki bu kez yazarın Eskici Dükkanı 
			adlı oyunu da aynı tiyatroda başlar. Kapalı gişe oynayan iki oyun 
			yıllarca Ankara izleyicisine sunulur.  
			 
			  
			 
			Orhan Kemal her şeyden önce bir diyalog ustasıdır. Ekonomik ve öz 
			türkçe bir dil, hızla akan yalın bir öykü, usta işi bir öyküleme, en 
			trajik durumlarda bile gülümseten ve zorlamayan bir anlatım, en 
			önemlisi de canlı ve yaşayan karakterler onun yapıtlarının ortak 
			görünümüdür. Bu özellikler onun oyunlarının halk kesimlerince 
			kolayca sevilmesini ve beğenilmesini sağlamıştır.  
			 
			Büyük yazar Yaşar Kemal, onun “İspinozlar” adlı oyununu izledikten 
			sonra şöyle bir değerlendirme yapmıştır Orhan Kemal’in kaleminin 
			gücü için “Piyeste baştan ayağa kadar herkes güzel oynuyordu ve 
			aksayan bir yan yoktu. Oyuncuların güzel oyunlarında piyesin 
			güzelliğinin de büyük bir payı vardı.”  
			 
			Gelelim Sivas Devlet Tiyatrosu’nun Diyarbakır Orhan Asena Tiyatro 
			Festivali’nde sergilediği 72. Koğuş’una. 
			 
			  
			Edebiyat dünyamızın en önemli kalemlerinden biri 
			olan Orhan Kemal’ in hapishane olayını işlediği bu önemli oyun 
			temelde insan sevgisini anlatıyor. “Bütün olanlara rağmen deyip ama 
			bak yenilme!” diyen ve uyaran iletisiyle sevgiyi, inancı, ve aşkı 
			işliyor… İnsan onurunun ayaklar altına alındığı, yerlerde 
			sürüklendiği, en olumsuz, en can acıtan yanlarıyla yüzleştirildiği, 
			“babana bile güvenmeyeceksin” sözünü doğrularcasına, düşene bir 
			tekme de sen vur diyen acımazlıklarından ve bir koğuşun kara 
			kapısından açılıyor yüzünüze bu çarpıcı öykü. O siyah kapının ardı 
			ışıktır belki de… Dışarıda İkinci Dünya Savaşı tüm acımasızlığıyla 
			sürerken, insanlığın bunu da direnerek aşabileceğinin vurgusudur 
			anlatılan bu öykü aslında. 
			 
			“Yenilsek de yeniden, yineden, direnmeliyiz, insan onuru için 
			savaşmalıyız” diyor bu güçlü metin. Alçalın , küçülün ancak bu 
			düşüş, insanlık onurunu bitiremez. Direniş kazandıracaktır. Hatta 
			belki alçalanlar da uyanacaktır o zaman…  
			 
			Karakterler öylesine mükemmel çizilmiş ki, Kaptan, Berbat, Tavukçu, 
			Leşçi, Kara, İzmirli, Kaya Ali ve diğerleri hemen her zaman sokakta, 
			caddede karşılaştığımız tanıdık kişiler sanki.  
			 
			Kaptan’da Mehmet Demiralp, oyunculuk gücüyle yaşattığı ölüm 
			sahnesinde, yürekleri burkuyor. Berbat’ta ise Fatih Özyiğit, gene 
			oyunculuğuyla merhametsizlik duygusunu içinizde hissettirmeyi 
			başarıyor. Oyunun olumlu ve olumsuz iki kahramanı olarak unutulmaz 
			kompozisyonlar çizmeyi başaran bu iki aktörü özellikle kutluyorum. 
			Diğer erkek rollerini canlandıran oyuncular da onlardan hiç geri 
			kalmadılar; Cebrail Esen (Sabri), Mustafa Yıldıran (Kara), Arif 
			Yavuz (Kaya Ali), Fırat Topkorur (Leşçi), Kerem Yücel (İzmirli), 
			Ulaş Ersoy (Bobi), Gökhan Tüzün, Nesimi Kaygusuz, Özgür Cengiz 
			(Tavukçu), Cavit Duman (Adam)… Kaya Ali’yi canlandıran Arif Yavuz’un 
			oyunculuğu aklımda iyice yer etti, nedendir dersiniz? Çünkü o kadar 
			gerçek duruyordu ki sahnede… 
			 
			Ve kadınlar koğuşu… Oyuna bambaşka bir renk katan mekan. Oldukça 
			başarılı oyunculuklarıyla; Menekşe Bendeş, Gülin Ersoy, Banu 
			Manioğlu, Fulya Ülvan, Filiz Demiralp; dansları, mimikleri, ağızları 
			ve sahneye olan egemenlikleriyle gerçekten mükemmeldiler… Her birini 
			ayrı ayrı kutluyorum.  
			 
			Şüphesiz bu önemli tiyatro olayını sahneye taşıyan rejisör Fuat 
			Çiğiltepe de bu başarıdaki en büyük payın sahibi olarak ne kadar 
			övülse azdır. Çiğiltepe’nin asıl başarısı da bana kalırsa 
			seyircileri oyunla bütünleştirmiş olmakta yatıyor. Bu gerçek bir 
			illüzyondur ve başarmıştır bunu Sayın Çiğiltepe. 
			 
			Bu genel başarıda dekor ve giysi tasarımını gerçekleştiren Gazal 
			Erten’in, ışık tasarımında Mehmet Kumru’nun değerli çalışmalarını da 
			göz ardı etmemek gerekir.  
			Tek eleştirime gelince, aktörlerin ağızlarından çıkan bazı 
			sözcüklerin anlaşılmamasıydı diyebilirim. Acaba DT salonunda akustik 
			sorunu mu var? 
			Bu güzel uygulamayı bizlere sunan Sivas Devlet Tiyatrosu’nun tüm 
			sanatçıları her türlü övgünün üstündedir. 
			 
			Nice başarılara… 
			 
			Asmin N. Singez 
			[email protected]   |