Ana Sayfa

cadde.milliyet.com.tr - Neşe Mesutoğlu - 17.1.2011


“ORHAN KEMAL’i BiR GÜN TÜM DÜNYA KEŞFEDECEK”

 

“ORHAN KEMAL’i BiR GÜN TÜM DÜNYA KEŞFEDECEK”

Roman ve öyküleriyle çağdaş Türk edebiyatında özel bir yeri olan Orhan Kemal, ‘Hanımın Çiftliği’ kitabının dizi uyarlamasıyla yeniden gündeme taşındı. Cihangir’deki ‘Orhan Kemal Müzesi’nde, yazarın oğlu Işık Öğütçü’yle buluşup babasını, kitaplarını ve diziyi konuştuk

* Müze kurulalı 10 yıl oldu. Nasıl geçti zaman?
Hızlı geçti. Müzenin tanıtımına önem verdik. Önce yurt içinde gençlerle buluşturmayı, sonra yurt dışına açılmayı amaçladık. Bayağı da başarılı olduk.  10 yıllık çalışmamız, kitapların  11 dile çevrilmesiyle taçlandı. Otobiyografik romanlar ‘Baba Evi’, ‘Avare’ ve ‘Cemile’, yakında Lübnan ve Rusya’da çıkacak. 

* Müzeye gösterilen ilgiden memnun musunuz? 
Okul gezisi çerçevesinde çok öğrenci gelir buraya. Yılda 5 bin kişi... Giriş ücreti almıyoruz. 

* Burada Orhan Kemal’in  kitapları satılıyor mu? 
Alt kattaki satış alanımızda, 48 kitabının tamamı var. Yabancı dile çevrilenler de dahil... 

* Müzenin altındaki İkbal Kahvesi’nin hikayesi nedir? 
1850’li yıllarda Nuruosmaniye Caddesi üzerinde kurulan bir kahvenin adıydı ‘İkbal’. Daha sonra yıkılmış ve kuyumcu olmuş. Milliyet Gazetesi’nin eski binasının tam karşısı... Hep gazetecilerin gittiği bir yermiş. Ara Güler, Yaşar Kemal, Orhan Veli oraya gidip tavla oynarmış. Biz de oradan esinlendik. 

* Dört yıl sonra babanızın doğumunun 100’ncü yılı olacak. Özel bir projeniz var mı? 
1970’de apansız gitmesi hepimizi sarsmıştı. 56 yaş, ölüm için çok erken. Onu bu müzeyle yaşatmaya çalışıyoruz. 100’üncü yaşında bir fotoğraf albümü, bir de mektuplarını derleyeceğim. Ona ait 50 kitap olacak böylece. 

* Orhan Kemal, sinema ve televizyona da eserler verdi. 
Yapımcılar sık sık “Ne yapabiliriz?” diye soruyor. ‘Hanımın Çiftliği’ dizisi ve mart ayında gösterime girecek ‘72’nci Koğuş’ filmi bu çalışmalardan. Yeni projeler de var. 

* Yapımcıların bu ilgisini nasıl yorumluyorsunuz? 
Orhan Kemal, insanları olduğu gibi verir. Kahramanları hayatın içindedir. Her yönetmenin arzu ettiği eserler yazmıştır. Senaristler de hikayeyi mantık silsilesi içinde genişletme şansı buluyor. 

* Konunun genişletilmesini nasıl karşılıyorsunuz? 
Herkesin ayrı yoğurt yiyişi var. Senaryoyu ben yazsam farklı düşünürüm. Biz, Orhan Kemal’in dünya görüşüne aykırı bir durum var mı diye bakıyoruz. Bu yapıya müdahale yoksa bir karakter eklenmiş, çıkarılmış önemli değil. Bir temanın üzerinde uzun durulmuşsa, dizi mantığının sonucudur.

“Dizide şiveyi çok iyi kullanıyorlar” 
* ‘Hanımın Çiftliği’ dizisinde “Ben olsam böyle yapardım”  dediğiniz neler var?
Kitap sosyolojik açıdan önemli bir dönüm noktasını temsil ediyor. 1950 seçimi öncesi başlıyor. Demokrat Parti’nin iktidara gelmesiyle devam ediyor. O dönüşümü ve sosyal yapıyı vermesi açısından önemli. Dizide bu kısmı biraz geri planda kaldı. Sadece bu konu bile işlense 4-5 yıl giderdi. Siyasi sürtüşmeleri kitapta net görebiliyorsunuz. Dizide ilk başlarda verdiler bu tartışmayı ama sonra başka yöne kaydı konu. 

* Dizide en beğendiniz ne oldu?

Teneke Mahallesi, sokakta çamaşır yıkanması, insanların birbirine sesleniş tarzları çok doğru. Oyuncular çok başarılı. Adanalıların tipik el hareketleri vardır. Bunu ve şiveyi iyi kullanıyorlar. “Dizide kendimi görüyorum” diyenler var. İnsanın yüreğine dokunuyorsa amacına ulaşmış demektir. 

* Ne kadar telif ücreti   alıyorsunuz?
Çok büyük rakamlar almıyoruz. Yapımcılar eskisi gibi hak yemiyor. Dizi uzadıkça telif ödeniyor. Pek az yazara nasip olur para kazanmak. “Çok satan mı, hep satan mı edebiyattır?” diye tartışılır. Orhan Kemal’in düşüncelerinden dolayı ödetilen bir bedel var. Kimsenin söylemeye cesaret edemediklerini kitabına yansıtmış. Halkı uyandırmaya çalışmış. 

* Çocukları neden Orhan Kemal’in yolundan gitmedi? 
İki erkek, bir kız kardeşim var. Ben kimya mühendisiyim. Nâzım abim petrol yüksek mühendisi, onun küçüğü eczacı, ablam terzi. O kadar parasızlık çektik ki mühendislik yaptık. Abimin kendi eczanesi var, benim kendi işim var. Babam zor şartlarda okuttu bizi. Bizim de ona borcumuz bu müzeydi. Dünyanın kültür mirası olarak görüyorum. Şimdi kimse fark etmeyebilir ama Orhan Kemal’i bir gün tüm dünyada keşfedecek. Buna inanıyorum.

* Sizde babanızın imzalı  kitabı var mı? 
Doğduğumda bir tane imzalamış, “Henüz daha baba deyişini bile duyamadığım şeker oğluma” diye... İlkokul birinci sınıftayken tekrar imzalamasını istedim. Kendi kitabı yoktu. Kütüphaneden bir kitap çekti, kırmamak için. ‘Küçük Prens’ isimli kitabı imzaladı. 

“ÖZGÜ NAMAL KISA KALDI”
Özgü Namal tabii çok yetenekli, başarılı bir oyuncu. Ama kitaptaki karakter 1.75 boyunda, herkesin hayran olduğu, çok güzel bir işçi kızı... Ramazan da, Muzaffer Bey de ona tutuluyor. Özgü Namal, kitaptaki tarife uymuyor. Daha uzun boylu, yakıcı bir aktris tercih edilebilirdi. Mehmet Aslantuğ’u da bir salon beyefendisi olarak tanıdım. Gerçekten başarılı bir oyuncu. İnsanlar, “Muzaffer Bey niye öldü?” diye soruyor. Eh, kitapta da ölüyor. Ama dizide biraz daha geç ölebilirdi. Senaristler böyle uygun görmüş, olabilir. Muzaffer Bey kitapta kötü, acımasız, despot, önüne geleni ezip geçen ve haksızlık yapmaya meyilli bir karakter... Dizide bazı sahnelerde bu ifade verildi ama daha sert olabilirdi tabii... 

“AZRA AKIN MÜZEYi GEZDi”
‘72’nci Koğuş’, çok kuvvetli bir eser. İnsanın her halini, tarafsız gözle yansıtıyor. Bir erkek koğuşunda geçen hikayeyi anlatıyor... 
Bir gün Azra Akın geldi, “Sadri Alışık Tiyatrosu’nda ‘72’nci Koğuş’u oynayacağım” dedi. Sohbet ettik, beraber müzeyi gezdik, ona Orhan Kemal’i anlattım. 
 

 

NEŞE MESUTOĞLU nese.mesutoglu@milliyet.com.tr

 

 


info@orhankemal.org