| 
			  
			Orhan Kemal Komünistliğe Devam Ediyor Hala 
			   |  
        
          | 
            
			 |  
        
           |  
        
          | 
			
			
			
			
			
			 |  
        
          
			 
			 
			2 Haziran 1970 yılında Bulgaristan'da öldüğünde 56 yaşındaydı. 
			Kapıkule'den cenazesi kalabalık bir toplulukla birlikte İstanbul'a 
			getirildi. Çatalca yakınlarında durdurulan cenaze arabasına işçiler 
			tarafından 'Biz İşçiler Hatıran Önünde Saygı İle Eğiliriz.' 
			dövizleri asıldı. 
			 
			Orhan Kemal'in yaşamında birkaç dönemden bahsedilebilir. Hatta 
			yaşamını dönemlediğimizde aslında edebi yaşamını da dönemlere 
			ayırmış oluruz. İlk eserlerinde malzemesi kendi yaşamı ve ailesi 
			iken, sonraki yıllarda giderek emekçilerin ve toplumsalın 
			sorunlarına yaklaşacak ve en önemli eserlerini bu dönemde 
			verecektir. Baba Evi, Avare Yıllar gibi kısa roman ya da uzun hikaye 
			olarak adlandırılabilecek eserleri otobiyografik eserler olurken, 
			siyasi uyanışı ve örgütlü yaşamı ile birlikte Çukurova'daki kır 
			emekçilerini ve çırçır fabrikalarındaki emekçilerin yaşamlarını 
			anlatacaktır. 
			 
			"Ben tanıdığım insanları yazdım. Son romanım Kanlı Topraklar' da 
			bile kimler yok? Nuri Has'tan Abidin Dino' ya, Hacı Ömer'den Osman 
			Zengiler' e kadar… Evet, ben tanıdığım insanları yazdım. Tanıdığım, 
			konuştuğum, birlikte sigara içtiğim, sırtımı sıvazlayan insanları 
			yazdım. Ben bu insanları inceledim, araştırdım." 
			 
			Toplumsal gerçekçi edebiyatımızın yazdığı karaktere büyük bir 
			sevgiyle bağlanan ve onun, sonu umutsuzlukla biten bir öyküsünün 
			olmasına gönlü elvermeyen belki de tek temsilcisidir. Onun 
			kitaplarında Kemal Tahir kitaplarında rastlanan nefret edilesi, 
			küfürle anılabilir salt kötü olduğu için sevilmeyecek karakterlere 
			rastlanılmaz. Birisinden hoşlanmamanız için böylesi bir moral 
			tanımlamadan daha çok sınıfsal bir kin örgüsü oluşturur. Fabrika 
			patronu ‘bire kadar kırılacak, gavatın, deyyusun teki' değil, 
			tarlasında çalışan emekçinin yaşamını bir ‘Ölü Can' satın 
			almışçasına önemsemeyen ve bu anlamda da sınıfının bakış açısına 
			göre davranan biridir. Emekçinin yanında olması gerekirken patronun 
			yardakçılığını yapan karakterler vardır ve bunlar da yine ahlaki bir 
			erozyonla anlatılmak yerine sınıf bilincine ulaşamamış proleterler 
			olarak resmedilir. 
			 
			"…Ne dediğini bilen bir yazar için, sınıflar dışında bir edebiyat 
			yoktur zaten. Bir toplumda yaşıyorsak, bu topluma bağımlı olmamak 
			imkansız…" 
			 
			Orhan Kemal roman ve öyküleri çok yoğun kullandığı diyaloglar 
			aracılığıyla sürükleyici ve ‘kolay' okunur görünmekle birlikte 
			anlatılmak istenenin çok net bir biçimde anlatıldığı ve mesajın çok 
			net okunabildiği bir örgüye sahiptir. 
			 
			‘1956'da yayımlanan Arka Sokak kitabı nedeniyle soruşturma açılır. 
			"Hakim iddia makamına uyarak ‘Konularını neden hep fakir fukaradan 
			işçilerden alıyorsun? Türkiye'de varlıklı insanlar, iyi yaşayanlar 
			da yok mu?' der.'Ben gerçekçi yazarım. En iyi bildiğim konuları ele 
			alırım. Varlıklı yurttaşların yaşayışlarını bilmiyorum, nasıl 
			yaşadıklarından haberim yok' dedim. Ve beraat ettim." 
			 
			 
			Siyasi Uyanış 
			Gerçek adıyla Mehmet Raşit Öğütçü 15 Eylül 1914 yılında doğdu. 
			Varsıllıktan yokluğa düşmüş bir babanın haylaz, futbolcu olmak 
			isteyen oğlu. Babası Abdülkadir Öğütçü İttihat Terakki Cemiyeti 
			üyesi sonrasında da Büyük Millet Meclisi'nin ilk 
			milletvekillerindendi. 
			 
			Orhan Kemal'in siyasi tarafını seçmesi konusunda kendisinin 
			belirttiği üç aşamadan söz edilebilir. 
			 
			Abdülkadir Öğütçü' nün Mustafa Kemal'e muhalefeti nedeniyle Beyrut'a 
			sürgüne gönderilmesi, Öğütçü ailesi için yokluk günlerinin 
			başlamasıydı.Orhan Kemal için ise yoksulluğun yanında başka 
			anlamları da vardı Beyrut'un. Bir basımevinde işçi olarak çalışmaya 
			başlaması ve ilk toplumsal bilincin uyanışı anlamına geliyordu 
			Beyrut'taki günleri: 
			 
			"Bu çalıştığım yerin yanı başında bir çukulata fabrikası vardı. Ve 
			bu fabrikada mavi gözlü, sarı saçlı Rum kızı Eleni." Yırtık 
			ayakkabılarından ve eski giysilerinden utanan Orhan Kemal'e "Sen ne 
			utanıyorsun zenginlerimiz utansın. Aldırma böyle şeylere, boş ver." 
			der. Orhan Kemal "İşte bende ilk sosyal uyanış galiba bu Rum kızıyla 
			başladı." diye anlatıyor. 
			 
			Beyrut'tan tekrar Adana'ya dönen Orhan Kemal için Avare Yıllar da 
			başlamaktadır. Futbolcu olma düşleri, hovardalıklar, ne yaptığını ne 
			yapacağını bilemez halde dolaşmalar yirmili yaşlarının başındaki 
			Orhan Kemal için git gide zul haline gelmeye başlar: 
			 
			"Yirmi yaşındaydım...Kafam bir türlü çözemediğim sorunlarla yara 
			olmuştu..Ve bir gün bir kahve köşesinde tanıdığım işçi dostum İsmail 
			Usta...Sonra kitaplar.. Bir çoğu İsmail Usta'nın hediye ettiği 
			kitaplar.." Orhan Kemal daha sonra başka bir çok işçi dostla 
			tanışır. Onların verdikleri kitaplar. Türkiye Komünist Partisi'nin 
			30'lu yıllarda ‘zorunlu iskana' mecbur edilen militanlarından 
			başkası değildir bu işçi dostlar. Özne ile ilk tanışma her ne kadar 
			yaşadığı hayattan tam olarak sıyırıp alamamışsa da Orhan Kemal'i, 
			bilinç ve kendini hangi sınıfın yanında tanımlaması gerektiği 
			konusunda önemli adımlar atmasını sağlamıştır. 
			 
			Gerçek uyanış ise Nazım Hikmet ile tanışması ile olacaktır şüphesiz. 
			1938 yılında askerliğini yaptığı Niğde'de; Nazım Hikmet ve Maksim 
			Gorki' nin kitaplarını okuduğu gerekçesiyle tutuklanır. 5 yıl hüküm 
			giyer ve bu hükümlülük yıllarının bir kısmını, daha önceden hiç 
			tanımadığı ve hüküm giyme sebebi olarak gösterilen Nazım Hikmet ile 
			Bursa Cezaevi'nde geçirir. 
			 
			Nazım Hikmet; "Sizinle yakından ilgilenmek istiyorum… Yani 
			kültürünüzle… Evvela Fransızca, sonra diğer kültür bahisleri 
			üzerinde muntazaman dersler yapacağız. Tahammülünüz var mı?" der ve 
			çalışmaya başlarlar. Orhan Kemal verdiği sözde durur. Ustasının 
			Fransızca, ekonomi politik, felsefe ve edebiyat derslerini ilgiyle 
			izler.Sonra Nazım'ın teşvikiyle hikaye-roman yazmaya girişir. 
			 
			Ne Güzel Şey Size Yoldaşım Diyebilmek 
			Türkiye edebi ortamının kendine has bir kısırlığı olduğu, hele son 
			dönem edebiyatçılarına bakıldığında gittikçe kuraklaştığı tartışma 
			götürmez bir gerçek. 
			 
			80 sonrasının depolitizasyon politikalarının üretilmesinde 
			kullanılan çok önemli bir yalan makinesi var. Ve bu yalan makinesi 
			kimi gerçeklerin üzerini örtmekte önemli bir kılıf işlevi görmeye 
			başladı. Aydın olmanın ya da entelektüel olmanın herhangi bir siyasi 
			özne ile yan yana gelmenin karşıtı olduğunu vaaz ediyor bu yalan 
			makinesi. Elbette bu siyasi özne her seferinde sosyalist özne olarak 
			işaret ediliyor. Oysa düşünsel ve edebi tarihimize baktığımızda 
			aydınlanmanın ve aydın olmanın onuru her defasında işin doğası 
			gereği sosyalizmden ve işçi sınıfından yana olmak tercihinde 
			bulunanlarca taşınıyor. Orhan Kemal bu onuru taşıyan en önemli 
			öznelerden biri. Orhan Kemal Türkiye Komünist Partisi Adana 
			Sekreterliği yapmış, bu anlamda örgütlü olmanın edebiyatçı olmanın 
			karşısında olmadığını kanıtlamış bir 'kadro'dur. Adını; 
			'Komünistliğe devam eden' Nazım Hikmet ile birlikte anmak yanlış 
			olmuyor. 
			 
			Adı anılan aydınlar, öldükten sonra,özellikle aileleri tarafından 
			bir anlamda daha fazla 'rant' getirisi olacağı öngörüldüğü için olsa 
			gerek siyasi organik ilişkilerinin üzerleri örtülüyor, 
			unutturulmaya, yok farz edilmeye çalışılıyor. Bunda yalnızca onların 
			değil biz komünistlerin de eksiklikleri var kuşkusuz. Nazım Hikmet'e 
			bir dönem aşk şairi demenin zemini, Nazım Hikmet'in komünist bir 
			şair olduğu iradi çıkışı ile nasıl bozulduysa, Orhan Kemal'in de 
			salt melodramlarla, "Küçük insanların küçük mutluluklarını 
			anlatırdı" hafifsenmesi ile hatırlatılmasının önüne geçmek de yine 
			komünist iradenin yapabileceği çıkışlarla mümkün. 
			 
			Orhan Kemal sınıf kavgasının içinde, kır ve kent emekçilerinin 
			yaşantısını gerçekçi bir tarzla anlatan ve bu anlamda da tarafını 
			çok net seçmiş bir yazardır. Başını pamuk balyalarının nemli 
			serinliğine yaslayıp, rüyasında aldığı haftalıkla üç tekerlekli 
			bisiklet alma düşleri gören İşçi Çocuk'un yazarıdır Orhan Kemal. 
			Yahut hacıağalıktan devşirme fabrika sahibine; alın terinin üretim 
			sürecindeki öneminin farkındalığıyla baş kaldıran Sarı Memet'in 
			yaratıcısı. Aynı zamanda okuyucunun biraz hınçla ve sinirlenerek 
			okuduğu Murtaza'nın yazarıdır. Biraz Filiz'dir biraz da 
			Cemile...Bereketli Topraklar Üzerinde pamuk toplayan toprak 
			emekçisinin nasırlı elleridir, küçük yaşta sermaye olarak satılan 
			Güllü'dür. 
			 
			Orhan Kemal Türkiye Komünist hareketinin bir bileşenidir ve insanın 
			insanı sömürmediği bir düzen kurulana kadar, Türkiye emekçisinin dün 
			olduğu kadar bugün de kendisine ihtiyacı vardır. 
			 
			Yararlanılan Kaynaklar: Asım Bezirci;Orhan Kemal 
			Nurer Uğurlu; Orhan Kemal'in İkbal Kahvesi 
			Orhan Kemal; Baba Evi, Avare Yıllar, Grev |  
        
          | 
			 
			   |    |