Sadri Alışık Tiyatrosu yerli oyunlar zincirinin son halkasına bu 
			sezon sergiledikleri Orhan Kemal’inda sıradan insanların mapus 
			damındaki dramının anlatıldığı “72. Koğuş” adlı oyununu ekledi. Usta 
			yazar Orhan Kemal’in önce uzun hikaye olarak düşündüğü ve daha sonra 
			sahne metni olarak kurguladığı 72. Koğuş’da toplumsal düzenin 
			eşitsiz işleyinden mağdur olmuş insanların mapus damında kendilerine 
			reva görülen koşullara karşı verdikleri onur mücadelesi anlatılır. 
			Bu mücadele kimi zaman onların var olma savaşımı biçiminde kimi 
			zamanda arkadaşları ile birlikte idareye karşı verilen bir kavga 
			biçiminde ya da koğuş içinde kendilerine baskı kuran ve yıldırmaya 
			çalışan koğuş ağalarına karşı tezahür eder.  
			Devlet Tiyatrosu yönetmenlerinden Kemal Başar’ın sahne yorumu ile 
			izleyici karşısına çıkarılan 72. Koğuş’ta müzikleri aynı zamanda ilk 
			sahne deneyimini yaşayan halk müziği sanatçısı Yavuz Bingöl’e ait. 
			Dekor- kostüm tasarımını Malike Başkan’ın gerçekleştirdiği oyunun 
			koreografisi ise Kerem Kuraner imzasını taşıyor. 72. Koğuş’ta oyuncu 
			olarak Dünya güzellik yarışmasında birinci olan Azra Akın’da görev 
			alarak ilk sahne deneyimini yaşıyor.Dönem 2.Dünya Savaşı’nın tüm 
			acımasızlığı ile devam ettiği ve toplumun büyük çoğunluğunun 
			yoksulluk ve açlıkla mücadele ettiği yıllardır.Savaş koşullarında 
			hukukun askıya alındığı, insan hakları ve özgürlüklerin hiçe 
			sayıldığı bir dönemdir. Bu koşullarda sadece ‘içerdekiler’in değil 
			sokakta, işyerinde ve evde de ilkel bir toplumsal düzenin hüküm 
			sürdüğü bir zaman diliminde ‘içerdeki ‘ mahkumların dramı büyük 
			yazar Orhan Kemal’in usta ve yetenekli kalemine konu olmuştur.Farklı 
			sosyal statüde insanların, işsizler, lümpenler ve köylülerin iç içe 
			bir dama tıkılması ve onların yaşamsal ihtiyaçları, sağlık sorunları 
			ve yaşam güvenceleri rüşvetçi mapushane yöneticileri ve koğuş 
			ağalarının vicdanlarına terk edilmişlerdir. Bu kimsesiz insanlar ve 
			sistemin çarpıklığından trajik bir hayatın girdabında kendilerine 
			bir yaşama alanı bulmak için kimi yerde güçlüye yardakçılık, kimi 
			yerde kendi aralarında itişme ve kavgalarla toplumsal bir dramın 
			kurbanı olurlar.  
			Yönetmen Kemal Başar sahne yorumunda bütün mahkumları, bir akıl 
			hastanesi olarak düzenlenmiş mapus damında ilkel koşulllarda ve 
			insani ilişkilerden uzakta, hukuk kurallarının oluşmadığı, güçlü 
			olanın güçsüze baskı ve tahakküm uyguladığı bir ortamda, hayatta 
			kalmak için karşılaştıkları her türden baskı ve zulme amenna diyen 
			lümpenler topluluğu olarak gösteriyor.Başar’ın bu yorumu gerçekçi 
			bir yaklaşım içerse de son kertede mahkümlara böyle bir uygulamayı 
			reva görmesi aslında dozajı iyi ayarlanmamış bir haksızlığı da 
			içeriyor.Toplumsal bağlamda sistemi oluşturan bütün kurumları ve 
			yöneticileri de ‘deliler’ sisteminin bir uygulayıcısı ve yeniden 
			yaratıcısı olarak imliyor.Bu anlamda sorun tam olarak anlatılıp 
			anlamlandırlamıyor.Yani suçlu ‘o dama’ düşen mi,yoksa onlara bu 
			uygulamayı reva gören sistem mi ya da yöneticiler mi doğrusu pek 
			anlaşılamıyor.Oysa Orhan Kemal’de bu sorunsal net ve berrak bir 
			biçimde ortaya konuluyor.  
			Başar’ın yorumunda bir gerçeği vurgulamakta yarar var; oyuncular 
			bu yorumun anlatımcısı olarak üzerlerine düşen görevi başarı ile 
			yerine getiriyorlar.Her bir oyuncu yansıladığı ya da yorumladığı 
			rolü, yaşayan birer varlık olarak inandırcı bir biçimde sahneye 
			getiriyorlar.Hem kadınlar koğuşun bulunan oyuncular hem de erkekler 
			koğuşunun mahkumları içinde bulundukları ortamı ve kendilerine reva 
			görülen uygulamaları başarılı ve inandırıcı bir ruh hali ve tavırla 
			seyici karşısına çıkarıyorlar.Oyuncular bu samimi ve içten , sahici 
			oyunculuk örneği ile hem anlatımın önemli bir unsuru olduklarını 
			gösteriyor hem de rejinin konseptine özel bir katkı 
			sunuyorlar.Sinema ve dizlerdeki oyunculuğu ile sanat çevrelerinde 
			kendinden söz ettirmeyi başaran halk müziği sanatçısı, yorumcu Yavuz 
			Bingöl ilk sahne deneyimini yaşadığı 72.Koğuş’ta önemli bir ağırlık 
			oluşturuyor.Üzerinde ilk sahneye çıkmanın verdiği belirgin bir 
			heyacanla ‘ Kaptan’ rolünü yorumlayan Bingöl sesiyle sorun yaşıyor 
			ama duygu yoğunluğu olarak iyi bir oyuncu olabilceğinin işaretini de 
			veriyor. Bingöl gibi yine ilk sahne hayatına atılan ve oyunculuğu 
			bir meslek olarak yapma gayretinde olan dünya güzeli Azra Akın’da 
			heyacanla birlikte sahneyi doldurması ve sempatisi ile göz 
			dolduruyor.Ama her ikisinin de sıkı bir partik yapma gibi bir 
			zorunluklları olduğu da farklı bir gerçeklik.Umarım ikisi de sahnede 
			kalmak için çaba sarfederler.Oyunda ‘Berbat’ rolü ile karşımıza 
			çıkan Kerem Alışık her zamanki sahne sempatisini koruyor ama aynı 
			zamanda oyunculuğuna dönük belli bir değişim ve gelişimi de 
			yaşıyor.Ama Kerem Alışık’ı daha çok sanat ve tiyatro aşkındaki 
			tutumu ve bu aşkı her yıl daha yoğun yaşaması ile konuşmak 
			gerekiyor. 
			Sonuç olarak Orhan Kemal’in 72. Koğuş oyunu ilk yazıldığından bugüne 
			kendi kıymetini koruyabilmiş ve bu güncel metin Sadri Alışık 
			Tiyatrosu’nda yeniden ve bugün bağlamında hala kanayan bir yara olan 
			cezaevi gerçeğini yeniden düşünmemize aracılık etmiştir.  |