Ana Sayfa

İnternette Orhan Kemal


Dünya -- Konur Ertop -- 2 Haziran 2003 

 

 

ORHAN KEMAL’İ ANARKEN...

Orhan Kemal, ölümünün 24. yıldönümü dolayısıyla 31 Mayıs’ta Atatürk Kültür Merkezi’ nde saat 14:00' te başlayacak törenle anılacak. Törende “İlişkiler”adlı yapıtıyla bu yıl “Orhan Kemal Roman Armağanı”nı kazanan Erhan Bener’e ödülü de verilecek. Orhan Kemal’ in yapıtlarının yeni basımları onun dünyasını okurlarına tanıtıyor. Öte yandan yazarın anıları, “Orhan Kemal Kültür ve Sanat Merkezi” nde yaşatılıyor. Bir köşesinde ünlü İkbal Kıraathanesi’nin de yer aldığı merkezde yazarın eşyasının, yapıtlarının, onunla ilgili belgelerin sergilendiği bir müze var. ”Orhan Kemal Kültür ve Sanat Merkezi’nin adresi şöyle:

Akarsu Caddesi, No:32, Cihangir, Taksim.

Gurbette yaşam kavgası “Bereketli Topraklar Üzerinde”, Orhan Kemal, 13.basım, 400 s, Tekin Yayınevi.

Orhan Kemal’in 1954’te yayınlanan “Bereketli Topraklar Üzerinde” romanı yalnız yapıtı olarak değerlendirilemez, Türk romanının en önemli ürünlerinden biri olarak da gösterilir. Tahir Alangu, Türk edebiyatının bütün dönemlerini kapsayan bir çalışmasında “100 Ünlü Türk Eseri” arasına “Bereketli Topraklar Üzerinde” romanını almıştır. Yapıtı değerlendirir şu yargıyı öne sürer:

“Bu romanda çok hareketli bir üslupla gurbetçi tarım işçilerinin ezilişleri tasvir ediliyor. Burada Orhan Kemal’in canlı bir anlatımla verebildiği gerçek, ırgatlar ve işçiler dünyasındaki yaşayışın sertliği, bunların hayatla güreşirlerken, soylu ve saf güzelliklerinin bütün pisliklerin üstünde belirmesi ve ‘yücelmesi’dir.” 


20 Türk romanı

En beğendiği 20 Türk romanı arasında bu yapıtı anan Fethi Naci’ nin değerlendirmesi şöyledir: “Roman, belirli bir tarihsel anı unutulmayacak bir ustalıkla tespit ettiği için, tarihi ve sosyal gerçekliği, ele aldığı insanları gerçeğe uygun olarak gösterdiği için güçlü ve kalıcı. Orhan Kemal’ in en güçlü romanı bence.”

Yapıtın, ”Orhan Kemal’ in en iyi romanı” sayıldığını hatırlatan Berna Moran da özellikle kurgu üzerinde durarak yazarın “yapıyı matematiksel dengelerle ifade edebilecek şekilde kurmuş” olduğunu dile getirir. “Bereketli Topraklar Üzerinde: çarpıcılığını, yalnızca sadakatle yansıttığı Çukurova gerçekliğine değil, bu gerçekliği, mitoslardan gelen geleneksel bir yapı içinde, ama canlılığı ayakta tutan modern bir‘gösterme’ yöntemiyle sunmasına borçludur. Bu nedenle romanı incelerken, yazarın öyküyü nasıl dile getirdiğini belirtmeye çalıştım, çünkü inanıyorum ki, Bereketli Topraklar Üzerinde” yi yazarın en iyi romanı yapanda, diğer yapıtlarında gerçekleştiremediği bu söylem yetkinliğidir.

80 evlik bir köyden Çukurova’ya...

“Bereketli Topraklar Üzerinde” romanını anlatıldığı olaylar, Sivas’ ın 80 evlik Çukurova köyünden üç arkadaşın, İflahsızın Yusuf, Köse Hasan, Pehlivan Ali’ nin çalışmak için gittikleri Adana’ da başlarından geçenlerdir. Olaylar 1950’den önce, belki de savaş yılları içinde yaşanmıştır. Üç arkadaştan Yusuf, Sivas cer atölyesinde iki ay hamallık etmiş, ötekiler köyden hiç çıkmamışlardır. Yusuf’ un köye dönerken pompalı gaz ocağı getireceğini söylemesi, Hasan’ ı şaşırtır: böyle bir ocağı hiç duymamıştır. Ali otomobilin ne olduğunu bilmez. Üçü de “vali”nin ne iş yaptığını çıkaramazlar!... Hiçbirinin soyadı yoktur. Kahramanlar, dışarıya alabildiğine kapalı küçük bir köy çevresinin insanlarıdır.

Beyaz altın: Pamuk

Üç arkadaş, Adana’ ya hemşehri saydıkları birinin fabrikasında iş bulacaklarını umarak gelmişlerdir. Güçte olsa bu fabrikaya girerler. Pamuğun kabuğundan, tohumlarından ayrıldığı “çırçırlar” da işe başlamışlardır. Hasan “sulu koza” da sulama makinesiyle ıslanıp tavını almış kozaları çinko arkalıkla Pehlivan Ali’ nin çalıştığı kırma makinesine taşımaktadır. En ağır iş onunkidir. Kısa sürede zatüre yakasına yapışır. Kızına götürmek üzere aldığı tarakla tokayı Yusuf’a verdikten sonra hastane köşesinde can verir. Fabrikada çalışanların haftalıklarından usulsüz olarak “ırgatbaşı hakkı” kesilmektedir. Yusuf ile Ali haklarını aradıkları için fabrikadan ayrılmak zorunda kalır, inşaatlarda işçiliğe başlarlar. Yusuf, duvarcılık öğrenip para biriktirirken Pehlivan Ali parasını şantiyede çalışan şoförün birlikte yaşadığı Fatma’ ya yedirir. Sonra da onunla birlikte kaçıp bir çiftliğe ırgat olarak girer

Tarım işçilerinin dünyası

İşçilere yemek yapan kadına yardım eden Fatma, temizliğine de baktığı çiftlik evinde, gizli gizli ağanın “küçük ağa” denilen yeğeniyle birlikte olmaktadır. Katip Bilal‘ de Fatma’ ya göz koymuştur. Ali’ yi oradan uzaklaştırmak için uzakça bir yerdeki harmanda çalışmaya gönderir. Patoz denilen harman makinesinde aralarında Ali’ nin de yer aldığı desteciler buğday demetleri taşımaktadır. Koltukçu denilen deneyimli iki işçi patozun ağzından demetleri atmakta dönen bıçaklar buğday taneleriyle samanı birbirinden ayırmaktadır. Koltukçu Halo Şamdin ile Kürt Zeynel ağır çalışma koşullarına dayanıklı, sert doğruyu söylemekten çekinmeyen adamlardır. Irgatbaşı işçileri fazladan çalıştırmaktadır, ekmekler küflü, yemekler kurtludur. Kumar oynatılarak, esrar satılarak işçilerin elindeki avucundaki alınmaktadır.

Harmandaki yolsuzluklara göz yummayan, işçilerin yolsuzluklara topluca karşı koyması için çalışan Zeynel ile onun sözünden çıkmayan Şamdin’i ırgatbaşı işten uzaklaştırır. Ali patoza koltukçu olmuştur. Irgatbaşı, harmandakileri güçlerinin üzerinde çalışmaya zorlamaktadır. Baş döndürücü hıza ayak uyduramayan deneyimsiz Ali, patozun ağzından içeri sürüklenir... Küçük ağa, bacağı kopan ağır yaralıyı arabasıyla hastaneye götürmekten kaçındığı için Ali kan kaybederek orada can verir. Aldatılarak işine son verilen hınçlı Zeynel, öcünü almak için aradığı ırgat başını bulamayınca, gece harman yığınlarını tutuşturur. İşçiler Tanrı’ nın çiftlik sahibine verdiği ceza olarak yangının kendi kendine çıktığına inanırlar.

Gerçekçi,duyarlı,destansı

Duvarcı ustalığına yükselip para biriktirmeye başlayan Yusuf, giyinip kuşanmış, almayı düşündüğü pompalı gaz ocağı da bavulunda, köyüne dönmüştür. Çoluğu çocuğu toparlayıp kente taşınmayı kurmaktadır. Arkadaşlarının ölüm haberi ise köyde şaşkınlık, umarsızlık, acı yaratmıştır. Orhan Kemal, romanında 1950 öncesinde köy insanlarını, daha dış dünyaya açılmadıkları çağın ekonomik, toplumsal koşullarını hiç tanımadıkları bir evrede ele almıştır. İçine sürüklendikleri kent yaşamını tarım ve sanayi alanlarının ağır iş koşullarını anlatmıştır. Toplumda ki büyük kaynaşmayı romanında canlandırdığı kahramanların gözüyle göstermiştir. Gösterdiği ayrıntılar belirli bir dönemin ve çevrenin gerçeklerini yansıtmaktadır. Toplumsal olayların yanı sıra doğaya, insan hallerine de büyük yazarlara özgü bir gözlem gücüyle tanıklık etmektedir. Yan kişilerin iç dünyalarını anlatan sayfalar romancının ustalığını göstermektedir. Köse Hasan’ın ölmek üzereyken arkadaşlarıyla kızına tarak ve toka yolladığı sahneyi yazarken ağladığını söyleyen yazar, yapıtına insancıl duyarlılık kazandırmayı başarmıştır.

Taşı Toprağı Altın olan İstanbul’da

Orhan Kemal, 1962 yılında yayınlanan “Gurbet Kuşları”nı 1954 yılında yayınlanmış olan “Bereketli Topraklar Üzerinde” romanını tamamlamak üzere tasarlamıştır. ”Gurbet Kuşları” nın kahramanı İflahsızın Memet, Adana gurbetinde başından geçenler önceki romanda anlatılan Yusuf’un oğludur.

Olaylar DP yönetimi sırasında, 6 - 7 Eylül (1955) yağmasından sonra ve elbette 27 Mayıs’ın öncesinde geçmektedir. DP Başkanını İstanbul’ da sürdürdüğü gösterişli imar hareketi, geniş ölçekli kamulaştırmalar, plansız - programsız yıkımlar, nüfus ticareti, parti çekişmeleri, Vatan Cephesi uygulaması, anlatılan bir yıllık süreye damgasını vurur.

Rüzgara göre yön...

İstanbul’da yol işçisi olarak çalışmaya başlayan Memet, kendi kendine okuma yazma öğrenir, duvarcı ustası olur. Kabzımal - müteahhit Hüseyin Korkmaz’ın yanında çalışmaya başlar. Korkmaz’ların hizmetçisi köylü kızı Ayşe ile evlenir. Babasıyla kardeşlerini yanına getirtir. Ancak Vatan Cephesine girmesi için baskı yapılınca kabzımalın yanından ayrılıp yapılarda çalışmaya koyulur. Karısı iplik fabrikasında işçi olur. Rüzgarın estiği yöne dönmeyi beceren babası Yusuf, kabzımalın yanında Memet’in yerini almıştır. Memet’ le Ayşe’ nin tamamlayıp başlarını sokmaya çalıştıkları gecekonduyu, rüşvet vermeye yanaşmadıkları için belediye görevlileri yıkınca Ayşe, umutsuzluğu kapılan eşine destek verir: ”Kalk lan kalk. Gene yaparık yenisini yaparık.”

Köşeyi dönenler

Yusuf, “parti ve lüksün bozduğu Anadolulu” patronunun bir dediğini iki etmez. Patronun CHP dönemi büyüklerinden biriyle evlenip ayrılmış eşi Nermin, DP ileri gelenleriyle düşüp kalkmaktadır. Kocası onun desteğiyle mütehatliğe başlamıştır.

Avanta ve rüşvet karşılığında kentin dışındaki arsaları kapatanlar gecekondu mahalleleri kurmakta, bu semtler iktidar partisine oy deposu oluşturmaktadır. Nüfus ticareti, adam kayırma almış yürümüştür: “-Beyefendiden Ankara için bir kartını rica edeceğim... Kocan o işi koparır, koptuğu andan itibaren yüzde otuzu benim... Başvekil, iş sahiplerine sonsuz krediler verilmesini istiyordu. CHP’ nin yılar yılı milletin dişinden tırnağından artırarak biriktirdiği altınlar hep bu dinamik politika uğrunda eriyip gidiyor, buna karşılık DP’ li milyonerler, sevgili şeflerinin sayesinde mahallelere sığmaz oluyorlardı.” Tarikatlar, sahte dindarlar ortalıkta at oynatmaktadır: “Alnı secdeden kalkmıyormuş, tarikata marikata girmiş. ‘Armudu elmayı taşladı, illalaha başladı!’ hesabı...

İstanbul’u pisletiyorlar

“Dindar görünüp gemini yürütmeye bakacaksın. Öte dünyaya gidip gelen yoktu ya" Kentle köy arasında uyuşmazlık yaşanmaktadır. Kenttekiler için köylüler, ”Aspaplı bir cin, şeher adamı, köylü kısmını çarpar.” demektedir. Kentliler ise onları alabildiğine hor görür: “Köylerinden ne diye ürkütüyorlar bu hayvanları bilmem ki... İstanbul’a ırgat, maraba akıyor. İstanbul İstanbulluktan çıktı. İstanbul’u pisletiyorlar. Dilenci doldu İstanbul’un sokakları,meydanları, tüm! ”Orhan Kemal’in iki romanı tarihsel kesitler canlandırırken, bugün yaşanan pek çok sorunun hangi tohumlarla beslendiğini de göstermektedir.

Oğulları,Orhan Kemal’i anlatıyor.

“Orhan Kemal Müzesi” ve “İkbal Kahvesi” tasarıları nasıl gerçekleşti?

Işık Öğütçü: Babam 1970 yılında öldükten sonra arkadaşlarının ve ailemizin genel düşüncesi, bir müze oluşturmak oldu. 2000 yılında bu düş gerçekleşti ve “Orhan Kemal Müzesi” ile onun anısını yaşatan “İkbal Kahvesi” ni açtık. Babamın bize kalan eşyası, kitapları, elimizdeki belgeler, bugün Türk halkının malıdır. Bizler yalnızca bunların korunmasını ve müzenin yaşamasını sağlıyoruz.

Müzedeki eşyalardan ve belgelerden söz edermisiniz?

Işık Öğütçü: Orhan Kemal müzesinde babamın 70 adet resmi sergilenmektedir. Bunlar onun ailesinin dostlarının yanında ve halkın arasında gösteren fotoğraflarıyla portreleridir. Kitaplarının ilk baskıları, yabancı dildeki çevirileri, kendi özel eşyası müzededir. Ayrıca, Nazım Hikmet' in mektubu, babamın beş yıl hapisliği ile ilgili belge, günlükleri, dosyaları, daktilosu, giyisileri, yatağı, öldüğü gün yüzünden alınan mask da müzede bulunmaktadır.

Orhan Kemal’in kitapları yeniden basılıyor. Günümüz, okurlarının bu yapıtlara ilgisi nasıl?

Kemali Öğütçü: Orhan Kemal’in kitaplarının yeni basımlarını, yeni kapak düzenleriyle ve editörlük hizmetlerini bizzat bizler yaparak hazırlamaktayız. Öğrenciler sürekli Orhan Kemal okurlarıdır. Hem müzeye geliyor, hem yapıtlarını okuyor, Orhan Kemal dünyasını tanıyarak geleceğe umutla bakabiliyorlar. Öğrenci dışında çok ciddi bir okur kitlesi mevcut. Bu ilginin nedeni biliyorsunuz bizi bize anlatmasıdır. Onun için Orhan Kemal her dönemde güncel olacak ve çok uzun yıllar sonrada okunacaktır.

Evdeki Orhan Kemal’i anlatırmısınız? Anılarınızda ne gibi görüntüler var?

Işık Öğütçü: Bu sorunuz beni yıllar öncesine götürdü. Unkapanı’ nın da oturduğumuz yıllarda, parasızlıktan eve kısıtlı çikulata alınırdı. Annem bayram günü bize bir tane verir, gerisini misafir için saklardı. Ama biz çocuklar babamı kandırır(babam çocuklarını hiçbir zaman kırmazdı), o önde bizler arkada, evin gizli köşelerinde çikolata aramaya başlardık. Bulurduk da. Onları bir güzel yerdik. Annem işi anladığı zaman bağırır, çağırır, kızardı. Ama babam bizim çikolata yememizden büyük keyif alırdı.

Kemali Öğütçü: Babam ev dönüşlerinde sıkıntılı mı yoksa neşeli mi? Kapıyı vuruşundan anlardık. Eğe, kapı sert çalınıyorsa, babam parasızdır; gözüne bir süre görünmezdik. Öyle geldiği zamanlarda çoktu zaten. Bir süre dinlenir, sonra akşam geldiyse eğer bir kadeh rakısını içer neşelenir bizleri yanında görmek isterdi. Şayet eve paralı geldiyse kapı vuruşu bile değişir, kapı tokmağı bile şen şakrak çalardı. Öyle zamanlarda mutlaka tavla oynamak ister, yenerse keyfi bir kat daha artardı.

32.Orhan Kemal Roman Armağanı, bugün sahibini buluyor. Bu törenle ilgili bir bilgi verir misiniz?

Işık Öğütçü: Ölümünün her yıl dönümünde babamı andık. Kimi zaman evde, kimi zaman lokallerde, kimi zaman salonlarda. Bugünkü tören saat 14:00' te Atatürk Kültür Merkezi’ nde başlayacak. Milli Eğitim Müdürlüğü ile imzaladığımız protokole göre öğretmenlere “öykü” öğrencilere “şiir” yarışması düzenledik. Bugünkü törende “İlişkiler” adlı yapıtıyla Orhan Kemal Roman Armağanı’nı kazanan Erhan Bener ile “öykü ödülünü kazanan öğretmen ve “şiir” ödülünü kazanan öğrencilere ödüllerini vereceğiz. Öğrenci korosu dinleyeceğiz. Edebiyatçı dostları, arkadaşları Orhan Kemal’i anlatacaklar.


info@orhankemal.org