| 
			  
			Benden babamla ilgili bir anı istendiğinde hangi birini anlatsam 
			diye düşünürüm.En iyisi babamla ilk tanışmamızı anlatayim 
			size.Tanışmam diyorum çünkü babamla beş yaşındayken ancak 
			tanışabildim.Geniş bir ailem vardı ama babam uzaklarda bir 
			yerdeydi.Ailede dedem Abdülkadir Kemali Bey, babaannem,üç halam, 
			amcam ve annem vardı.Ben hepsini dünyalar kadar çok 
			seviyordum;onlarda beni. Ailenin içinde bir tek ben küçük olduğumdan 
			hepsinin neşe kaynağıydım.Hele anneme olan düşkünlüğüm daha 
			farklıydı.Baba diyede sık sık gelen mektuplardan çıkan fotoğraflar 
			gösteriliyordu .Fotoğraflarda babam çok yakışıklı 
			görünüyordu.Bazısında ise yanında babamdan da yakışıklı biri 
			duruyordu.Sorduğumda deden diye tanıtılıyordu. Meğerse Nazım 
			Hikmet'miş. Nazım Hikmet, beni torunu olarak kabul edip benimsemiş; 
			annemi de kızı olarak görüyormuş.Her mektubunda bizleri 
			soruyor.Anneme, torununa iyi bakmasını tembihliyormuş.Ben de üç 
			dedemin olduğunu kabullenmiştim. 
			 
			Bense bir yabancının fotoğrafına bakar gibi bakardım babamın 
			fotoğrafına...Hiçbir şey hissetmeden.Ama yastığımın altından da hiç 
			çıkarmazdım nedense. 
			Büyüdüm beş yaşında kocaman bir kız olduğumda bir gün evde bir 
			sevinç, bir telaş hasıl oldu.Şaşkın gözlerle etrafı 
			seyrediyordum.Neydi bu koşuşturmaca? Bayram mı vardı yoksa? 
			Duydumki, babam Bursa Cezaevi'nden tahliye edilip Adana'ya evimize 
			geliyormuş.O zaman bende de müthiş bir sevinç oldu.Bu yastığımın 
			altında duran,resmine devamlı baktığım babam sonunda evimize 
			geliyordu. 
			 
			Haydi istasyona gidiyoruz denildiğinde bendeki heyecan bir başkaydı. 
			Sonunda babama kavuşacaktım.İstasyonda trenin gelişini sabırsızlıkla 
			bekliyor, hopluyor zıplıyor annemin elini heyecanla sıkıyordum.Tren 
			istasyona girdiğinde nefesim tutuluyordu sanki heyecandan. 
			 
			Ve babam göründü kapıdan.Koşup sarılsam mı diye düşündüm ama o kadar 
			kocaman ve yabancı göründü ki gözüme 
			donup kaldım. Annemin gözlerinin içine bakıyordum. Bana ona doğru 
			koşmamı işaret ediyordu ki, babamı yanımda ve kendimi onun kucağında 
			buldum.Öptüm öptüm onu... 
			 
			Sonra herkes evin yolunu tuttu.Babam annem ve ben aralarında...Nasıl 
			mutluydum anlatamam.  
			Bir kaç gün bu mutluluk böyle devam etti. Heyecan geçtiğinde 
			dikkatimi birşey çekmeye başladı.Annem babamla çok samimi oturuyor 
			çok samimi davranışlarda bulunuyordu.Annemi kıskanmaya başlamıştım. 
			Her gördüğümde kızmaya başlamıştım. Çünkü o benim annemdi ... 
			 
			Gene bir gün çocuk şeytanlığında onları takibe koyuldum.Kapı 
			aralığından onları gözetlemeye başladım.İşte o an nasıl sinirlendim 
			anlatamam.Babam annemi öpüyordu.Onları görmüştüm. Ne demek öpmek. O 
			benim annemdi başkası nasıl öpebilirdi.Hemen koşup babaanneme 
			olanları anlattım.Babaannem kucağına alarak bir taraftan da 
			kahkahalarla gülerek beni yatıştırmaya çalışmıştı. 
			 
			Seneler sonra babamla çok iyi iki arkadaş olmuştuk.Hatta anneme, 
			kızar diye anlatamadığım gençlik olaylarını bile babamla rahatlıkla 
			konuşabiliyordum. 
			 
			Nazım Hikmet dedemi ise ancak 1951 yılında İstanbul'da tanıma 
			fırsatım oldu.Moda'daki evinde karşılaştık.Onunla da çok sıcak 
			görüşmemiz oldu. 
			 
			Ne yazık ki babamla olan bu mutlu günlerimiz çok çabuk geçti. 
			Ailecek çeşitli sıkıntıları aşmak durumunda kaldık.Açlıklar, polis 
			takipleri,gene hapishaneye hiç yoktan alınışı.Bizleri üzdüğü kadar 
			babamı daha da fazla etkilemişti. Bu yüzden onu en verimli zamanında 
			genç yaşında kaybettik.  
			 
			YILDIZ ÖĞÜTÇÜ
  |