| 
			  
			Bütün bunları haziran civarında yeniden düşünmek adeta bir yazgı. 
			Çünkü bu ay, Türkiye'nin en önemli roman armağanlarından birisi olan 
			Orhan Kemal Ödülü veriliyor. Bu yıl da sahibini buldu ödül ve onun 
			için yapılan törende büyük romancımız Yaşar Kemal çok önemli, bir o 
			kadar da hazin bir gerçeği dile getirdi. Türk romanının Kemal Tahir 
			ve Orhan Kemal'le birlikte üç büyük Kemal'inden ayakta kalanı, Yaşar 
			Kemal, adına verilen ödül olmasa Orhan Kemal'in, bugün neredeyse 
			unutulmuş bir yazar olduğunu belirtti. Daha da heyecan verici bir 
			biçimde, Yaşar Kemal, unutulmaz romancımız Orhan Kemal'in yarattığı 
			Murtaza tipinin (ki, aynı adlı romanın kahramanıdır) başka dillerde 
			olsaydı Don Kişot kadar önem ve kalıcılık kazanacağını vurguladı. 
			Şimdi adını anan yok. O romanı okuyan yok. Bana kalırsa bu 
			Müfettişler Müfettişi için de geçerlidir. Evet, bugün kim, Türk 
			romanını geçmişten bugüne gelen bir çizgide uzun ve heyecan verici 
			bir zincir şeklinde izliyor? Bu soruyu tümden olumsuzlukla 
			yanıtlamak istemem. Bugün de yazılan çok önemli bir Türkçe roman 
			var. Hatta son birkaç yıldır Türkçe roman deyince müthiş bir 
			kütleyle karşılaşıyoruz. Neredeyse her gün bir roman yayımlanıyor. 
			Buna rağmen insanların bugün iyi bir roman okuyucusu olduğunu 
			söylemek olanaksız gibi. Çok satanların, internet çağının, yazılı 
			kültürümüzü oluşturmadan görsel kültüre sıçrayışımızın ardına bir 
			bahane olarak saklanmayalım. Bu saydığımız unsurlar, dünyanın başka 
			yerlerinde de egemen. Ama o ülkelerde roman okunuyor. Ortada başka 
			bir neden olması gerekiyor bu durumda. Birincisi dizi filmler. 
			Bugünün romanı onlar. İnsanlar tefrika izler gibi izliyor dizileri. 
			İkincisi, gazetelerdeki cinayet, hırsızlık, hatta insan ilişkilerine 
			dönük haberler neredeyse birer roman 'öyküsü' gibi teslim alıyor 
			insanları. Kitleler muhayyilelerini o haberleri izlerken tüketiyor.
			 
			 
			'ÖTEKİ' MÜTHİŞ NEDEN  
			Fakat bunlar da romanla olan 'sorunlu' ilişkimizi açıklamaya yetmez. 
			Nedeni açık: Roman sadece olay değildir, tarihsel gerçekler 
			değildir. Roman romanın kendisidir. Yani anlatımdır, dildir, 
			romancılık zanaatıdır. Roman, bütün bu 'somut' olgular üstünde 
			yükselen ve onu roman yapan çözümlemelerdir. Olayların arkasındaki 
			insan gerçekliğidir. Bu nedenle de iyi roman sonunda felsefe 
			demektir. Okur, insana ait bilinç dışını orada bulur. Tragedyaya 
			orada tanıklık eder. İşte roman okumayışımızın nedeni bu noktada 
			düğümlenmiştir. Roman bize bir insan olarak kim olduğumuzu, ne 
			olduğumuzu anlatır. Bizi kendimizle yüzleştirir. Kendimizi bulmamıza 
			yol açar. İnsanlığımızdan kaynaklanan ve onun ayrılmaz parçası olan 
			'karanlık' ve 'kötücül' yanlarımız romanlardadır. Biz, asıl bu 
			nedenle, kendimizden kaçtığımız için artık roman okumuyoruz. Bütün o 
			çok satan kitaplar, diziler, gazete haberleri kim olduğumuzu bize 
			gösterir gibi yapsa da kimliğimizi bizden kaçırır, kendimizi bizden 
			saklar, gizler. Ancak roman onları ortaya döker, açığa çıkarır. 
			Murtaza, Müfettişler Müfettişi bize bizi anlattığı için ve o 
			yüzümüzle karşılaşmaktan ürktüğümüz, korkup çekindiğimiz için dev 
			gibi Orhan Kemal'i şimdi yok sayıyoruz. Yani, kendimizden 
			utanıyoruz, kendimizi yok sayıyoruz. Bir düşünün bakalım...
  |