| 
			  
			 
			“6. Kıbrıs Tiyatro Festivali” ile ilgili olarak gittiğim Lefkoşa’dan 
			dün döndüm. Cuma günkü köşemde altını çizdiğim gibi, izlediğim 
			oyunların eleştirilerine “tiyatro… tiyatro” dergisinin ekim 
			sayısında yer vereceğim. Ama geçtiğimiz perşembe akşamı, Sivas 
			Devlet Tiyatrosunun mükemmele yakın bir çalışmasına tanık olduğumu 
			burada belirtmeden geçemeyeceğim. 
			 
			Sivas Devlet Tiyatrosu, 2006-2007 sezonu oyunu olan ve geçtiğimiz 
			sezon da sahnelemeyi sürdürdükleri Orhan Kemal’in “72. Koğuş”uyla 
			gelmişti festivale. Orhan Kemal’in sahnelenmiş beş oyunundan biriydi 
			“72. Koğuş”. İlk kez, Ankara Şehir Tiyatrosunda 1967 yılında (ışığı 
			bol olası) Asaf Çiğiltepe’nin rejisiyle sahnelendiğini anımsıyorum. 
			Orhan Kemal’in bu eserinin sahnelenişinde, Asaf Çiğiltepe’nin 
			katkısının öneminden çok söz edilmiş, ancak Orhan Kemal’in tüm 
			öykülerinde, romanlarında ve oyunlarında bulunan oyunlaştırmaya çok 
			elverişli malzeme de göz ardı edilmemişti. Orhan Kemal, insan 
			gerçeğini insanın sözlerinin ve davranışlarının dışa yansıyan 
			yanından yakalamaya çalışıyordu. Ortaladığı gerçekler karmaşık fakat 
			düzenliydi. Belli bir gelişimin tipik ve mantığa uygun halkalarıydı. 
			Işıklar içinde yatsın Asım Bezirci’nin de dediği gibi: “Gerçekçi 
			oyun yazarı gözlemine serilen yalınlık, ardındaki karmaşıklığı, 
			derbederlik arkasındaki düzeni, dağınıklık ardındaki bütünlüğü, dış 
			görünümün gelişigüzelliğini, renkliliğini, canlılığını bozmadan 
			iletmeye çalışıyordu.” Roman ya da öyküde yararlanabileceği anlatım 
			kolaylıklarından yoksundu. Sözü ve hareketi hem gerçekçi, hem 
			işlevsel, hem de anlamlı kılmak zorundaydı. Her gelişigüzel söz, 
			görünmez bir iplikle mantıklı bir nedene dayandırılmalı, her 
			rastlantısal hareket bir nedenle, hiç de belli edilmeden 
			açıklanmalıydı. Roman ve öykülerinde konuşmayı, hareketi böyle 
			kullanıyor, yaşamsal canlılığı, renkliliği ve çocuksuluğu bozmadan 
			onları anlamla donatıyordu. Bu roman ve öykülerdeki karşılıklı 
			konuşmaya bolca yer verilmesinin oyunlaştırmaya kolaylık sağladığı 
			kuşkusuz bir gerçekti. Gene Bezirci’nin dediği gibi, konuşmalarda 
			yerel ağızların kullanılması, olayları belli bir yöreye mal etmekten 
			çok, yaşamdaki canlılıklarını, renkliliklerini korumak içindi ve bu 
			yönü ile de tiyatroda işlevsel olmuştu. 
			 
			Orhan Kemal’in öykülerinde, romanlarında ve oyunlarında işlenen 
			hareketin, bazen bir oyunun devinimini sağlamaya yetmediği, 
			oyunlaştırmada malzemeye yeni olaylar eklemek gereksinimi 
			yarattığıysa pek bilinen bir gerçek. “72. Koğuş” da bana göre böyle 
			bir oyun. Roman “adem babalar” koğuşunun geçici varlık döneminden 
			sonra eski yoksulluğuna dönüşü ve koğuşta oturanların baştaki 
			bilinçsiz tavırlarını sürdürüşleri ile son bulur. Oysa hep 
			düşünmüşümdür, oyunda Kaptan’ın ölümü koğuşta yaşayanların 
			bilinçlenmelerini ve onları sömürenlere karşı direnmelerini sağlasa 
			daha iyi olmaz mıydı diye. Bu güne değin “72. Koğuş”u sahneye koyan 
			yönetmenlerden herhangi biri finali böyle değiştirse kıyamet mi 
			kopardı?  
			 
			Gene de Sivas Devlet Tiyatrosu yapımı olarak izlediğim “72. Koğuş”ta 
			Usta’nın eserini eylemden çok söze dayandırdığı halde, devinim 
			eksikliğini savsaklamadığına yeniden tanık oldum, alkışladım. Çünkü 
			sözler iç devinimi yansıtıyordu. Kişilerin düşüncelerindeki 
			değişmeler dönüşler, büklümler konuşmaları ile yansıtılmıştı. Fuat 
			Çiğiltepe de güçlü oyunculuğu arkasına alıp, ritmi “metronom” 
			titizliği içinde ele alınca ortaya keyifle izlenen bir çalışma 
			çıkmıştı. 
 
  |