| 
			  
			Orhan Kemal’in Nâzım Hikmet’le Bursa Cezaevi anılarını anlattığı 
			“Nâzım Hikmet’le Üç Buçuk Yıl”ını ne kadar uzun zaman önce okumuş 
			olmalıyım ki, bu kitaptan bende bir iz kalmamış... 
			 
			Buna karşılık kısa süre önce yine Orhan Kemal’in “Yazmak 
			Doludizgin”inin sayfalarını karıştırıken karşımda capcanlı 
			beliriveren Nâzım portresi beni hem duygulandırdı, hem de zaman 
			zaman kahkahalarla gülmekten kendimi alamadım. 
			 
			İçinde Bursa Cezaevi anılarıyla birlikte yazarın başka tarihli 
			günceleri ve şiirlerinin bulunduğu bu kitabı bana oğlu Işık Öğütçü, 
			2002 Şubatında kardeşçe bir ithafla imzalamış. 
			 
			Orhan Kemal bir çoğumuz için olduğu gibi benim de en sevdiğim 
			yazarlarımızdandır. Toplumcu, gerçekçi ve insancıldır... 
			 
			Ben edebiyat yaratıcılığında toplumculuğun, gerçekçiliğin ve 
			hümanizmin ölümsüzlüğüne inananlardanım. Modalar, kendi alanlarında 
			büyük ürünler verseler de, gelip geçicidir. 
			 
			Fakat yukarıda andığım kavramlar, günümüzde de görüldüğü gibi zaman 
			zaman moda dışı kalsalar da, var olmayı sürdürürler. Tabii, insan, 
			onu insan yapan değerleri ile varlığını sürdürecek ise... 
			 
			Orhan Kemal’in başta “Bereketli Topraklar” olmak üzere en seçkin 
			yapıtlarından söz ederken “Murtaza”yı unutamayız. 
			 
			Bu kitap, toplumcu, gerçekçi ve insancıl oluşunun yanısıra, bir 
			mizah başyapıtıdır da. 
			 
			Orhan Kemal aynı zamanda bir diyalog ustasıdır. 
			 
			Bursa Cezaevi anılarının da yer aldığı “Yazmak Doludizgin” de onun 
			özellikle bu son iki ustalığını (diyalog ustalığı, mizah yeteneği) 
			bir arada görüyoruz. 
			 
			Bir kaç fırça darbesiyle çiziliveren, elle tutulurcasına gerçek bir 
			yaşama ortamı ve yine elle tutulurcasına somut insan tipleri... 
			 
			Odakta da Bursa Cezaevi mahkûmu Nâzım Hikmet... 
			 
			Olanca çocuksuluğu, naifliği, bazen patavatsızlığı ve komikliği, 
			olağanüstü çalışkanlığı, verecenliği ve alçak gönüllülüğü ile... 
			 
			Nâzım Hikmet’in şair ve yazar kimliği üstüne ne yazık ki henüz çok 
			fazla ürün verilmiş değil. 
			 
			O çapta bir yaratıcı hakkında, bir başka ülke yazarı olsa, 
			kitaplıklar dolusu yapıt yayınlanmış olurdu. 
			 
			Buna karşılık, insan kişiliğini anlatan pek çok tanıklık var. 
			 
			Bunlardan Rus dilinde yazılmış olanların bazılarını dilimize ben 
			çevirdim. 
			 
			Bu gibi tanıklıklar, anlatılan kişi kadar ve kimi kez belki ondan da 
			çok anlatanın kişiliğini yansıtır. 
			 
			Nâzım Hikmet konulu anılarda ve tanıklıklarda, yazarın benzersiz 
			yaşamı ve kimi kez-kalıplara sığmayan- şaşırtıcı kişisel özellikleri 
			bakımından, bu özellikle böyledir... 
			 
			Orhan Kemal’in günü gününe tuttuğu ve sanki bu gün şu anda 
			yazılmışçasına taptaze notlarında, cezaevindeki günlük yaşamı içinde 
			çizilmiş bu benzersiz kişilik, (sevgili, büyük şairin portresi), 
			olanca sadeliği, canlılığı ve insancalığıyla çıkıyor karşımıza... 
			 
			Gerisini kitabı okuyacak olanlara bırakarak 23 Mayıs 942 tarihli bir 
			notla yetineyim: “Gece... Dışarıda ilgisiz bir kurbağa peydahlandı. 
			‘Vırak vırak vırak’ diye bağırıp duruyor. Öyle bed bir sesi var ki 
			cenabetin. Sanki gırtlaklanıyormuş gibi. 
			 
			Buna Nâzım Hikmet de alınıyor: 
			 
			“- Kendini kuş zannediyor pezevenk” dedi. “Böyle kendi sesi hakkında 
			iyiniyet sahibi hayvan olmaz...” 
			 
			Tam bu esnada –Cenabı Allahın işi yok- hayvan büsbütün yüksek 
			perdeden bağırmaya başladı. Nâzım Hikmet ilave etti: 
			 
			“- Bak, duymuş gibi kerata...”  
			   |