 
			 
			Kalemi bükülmez bir halk yazarı. Sayfalar boyu hep bir kavga, hep 
			bir mücadele; hem de toplumsal gerçekliğin yanıbaşında. Sadece o 
			romanlardaki satırlarda mı? Hayır, hayatın tam da içinde! Haydi 
			şimdi bugünün gerisine gidelim. Yıllar önceden ileriyi gören ve 
			yazan adamın yanına.  
			 
			 Zaman, 
			siyah beyaz bir zaman. Memur oğlanlar, işçi kızlar, emekçi, kederli 
			adamlar ve kadınlar yol alıyorlar bu siyah beyaz zamanın içinde. 
			Beyaz dediğimiz tam beyaz da değil aslında; griye, hatta siyaha 
			yakın. Caddelerde, kenar mahallelerde, kahvelerde görüyor, 
			biriktiriyor bir adam. Romanlar, öyküler yazıyor; kahırlı bir 
			ülkenin kahırlı insanlarını anlatıyor. Ekmek Kavgası’nı, 
			Çamaşırcının Kızı’nı, 72.Koğuş’u, Kardeş Payı’nı, Mahalle Kavgası’nı 
			yazıyor. Ve bizler, bizden önceki kuşaklar gibi onunla öğreniyoruz 
			roman okumayı, köylünün işçinin çilesini, Filiz’in hayallerini. 
			İstanbul’un sararmış sokaklarını, taşranın ucunu bucağını, 
			Çukurova’nın bereketli insanlarını döküyor toprağa. “Çukurova’da her 
			bahar harikadır. Gök masmavi, kırmızı topraklar yemyeşildir. 
			Çukurova’nın bereketli toprağına dört kilo çiğit at, seksen kilo 
			kütlü, yani tohumlu pamuk versin!” diye yazıyor Orhan Kemal 
			Bereketli Topraklar Üzerinde adlı romanında. 
			 
			Bu kadar zorlukla, yoksullukla, sürgünlükle, yoklukla sürüp gitmiş 
			bir yaşam nasıl oluyor da bu kadar verimli olabiliyor diye 
			düşünmeden edemiyor insan. O kadar roman, hikâye, yüzlerce karakter 
			hangi yaşanmışlığın ürünü olsun ki yıllar boyu kuşaktan kuşağa 
			okunsun. Evet okunsun. Daha çok okunsun! O kadar yokluğa, yoksunluğa 
			rağmen ta o yıllardan toplumu sosyolog gibi çözümleyen, yıllar sonra 
			başımıza bela olacak olan çarpık kentleşmeyi bile o yıllardan gören 
			Orhan Kemal okunmasın da kim okunsun? Ama romanları,  
			öyküleri televizyona uyarlanmasa da okunsun! Zamanında Orhan 
			Kemal’in önüne engeller koyan, işsiz bırakanlara, kaleminin hakkını 
			vermeyenelere, emeğinin değerini bilmeyenlere inat okunsun. 
			Emekçilerin, kenar mahallelerin bile kenarlarındaki insanların, 
			çaresizliğin kapanına sıkışmış ev kadınlarının, kentin kargaşasında 
			ayakta kalmaya direnen genç kızların, bıçkın mı bıçkın 
			delikanlıların, ırgatların, dört duvara hapsolmuşların yaşamıydı 
			Orhan Kemal’in satırları. O her yerdeydi. Şehirde, köyde, kasabada, 
			tarlada, fabrikada, köhne bir mutfakta, kendini asan iplikhane 
			işçisi üç çocuklu Zehra’nın boynundaki urganda yahut kırık bir 
			kaldırım taşında. Ve hâlâ her yerde Orhan Kemal. Bu bereketli 
			toprakların en bereketli yazarı bu yıl 95 yaşında. Bereketi ise 
			edebiyatımıza ve insan odaklı bakışımıza en güçlü miras. Sürgünler, 
			işsizlikler, yoksulluklar, hapislikler, üzüntüler ise bize kalan 
			utanç. 
			 
			ERKEN BAŞLAYAN KAVGA 
			Bu koskoca mirası kuşaklardan kuşağa bırakan Orhan Kemal nasıl bir 
			adamdı peki? Sıradan bir çocukluk ve gençlik dönemi değildi elbette 
			onu böylesi farklı kılan. O da aynen Yaşar Kemal gibi işçilikten 
			geliyordu. Çırçır fabrikalarında işçi, hamallık, amelelik, 
			bulaşıkçılık ve katiplik yaptığı bazı işler arasındaydı. Gerçek adı 
			Mehmet Raşit Öğütçü olan Orhan Kemal, 1914’te Adana’nın Ceyhan 
			ilçesinde dünyaya gelir. Babası Adliye Bakanlığı yapan ve 26 Eylül 
			1930’da Adana’da Ahali Cumhuriyet Fırkası’nı kuran Abdülkadir Kemali 
			Bey’dir. Siyasi nedenlerle ailece 1931’de Suriye’ye kaçmak zorunda 
			kalınca, Orhan Kemal de orta öğrenimini yarıda bırakır, Suriye’ye 
			giderek bulaşıkçılık ve matbaa işçiliği yapar. Bir yıl sonra tek 
			başına Türkiye‘ye, toprağı Çukurova’ya döner. Onu bekleyen çırçır 
			fabrikalarında işçilik ve katipliktir. 1937’de çırçır fabrikasında 
			kendi gibi bir işçi olan Nuriye ile evlenir ve bir yıl sonra kızı 
			Yıldız doğar. Ekmek kavgası başlamıştır ama kavga sadece ekmekle 
			değildir aslında. Türkiye’deki birçok aydının ve yazarın başına 
			gelen ve yıllar sonra da gelecek olan onun da başına gelmiştir. 
			Suçludur Orhan Kemal. Suçu Maksim Gorki ve Nâzım Hikmet kitapları 
			okumaktır. Üstelik yabancı rejimler lehinde propaganda yapmak da 
			cabası. Kitapları okumanın bedeli koskoca beş yıldır. Tuhaftır ki 
			kitabını okuduğu için suçlandığı şairle 1940 yılında Bursa 
			Cezaevi’nde tanışır. Mavi mavi gülümseyen adam ona elini uzatır ve 
			kendini tanıtır: “Ben Nâzım Hikmet.”  
			 
			 İŞSİZLİK 
			VE SÜRGÜNLER 
			Elbette yaşamının dönüm noktalarından biri olur bu tanışma. Yazın 
			yaşamına askerdeyken şiirle başlamış İlk şiirlerini Yedigün, Yeni 
			Ses, Yeni Mecmua ve Ses dergilerinde yayımlamıştı. Fakat daha sonra 
			Nazım Hikmet’in etkisiyle öykü ve romana yönelmişti. O zamanlar 
			Raşit Kemali imzasını kullanan Orhan Kemal, ilk kez 1943’te İkdam 
			gazetesinde Asma Çubuğu öyküsünde Orhan Kemal adını kullanır. Bu 
			arada ikinci çocuğu da olmuştur. Adı: Nâzım. 1945 yılında 35 günlük 
			askerlik görevini tamamlar sonrası ise sürgün, adresi de Çorum’dur. 
			Adana’ya dönünce sebze nakliyeciliği, Verem Savaş Derneği’nde 
			katiplik yaptıysa da sonrası yine işsizliktir. Bu arada üçüncü 
			çocuğu Kemali doğmuştur, üç yıl sonra ailesiyle birlikte İstanbul’a 
			yerleşir. Ona göre ise İstanbul’a itiliyordur. Kendisi o yılları şu 
			şekilde anlatıyor: “Yazı işlerine baktığım, bu sayede kıt kanaat 
			geçinmeye çalıştığım çeşitli derneklerdeki işlerime de şıp diye son 
			verilmişti, iktidara yeni geçen Demokrat Parti’liler tarafından.. 
			Sebep politik miydi yoksa benden açılacak yer ya da yerlere kendi 
			partililerini mi kayıracaklardı bilmiyorum.. Verem Savaş Derneği, 
			Bağ ve Bahçeler derneği, bir de o zaman ki adıyla Etibba Odası’ndan 
			aldığım paraların toplamı, vergiler çıktıktan sonra ya 160 ya da 180 
			liraydı. Bu paradan da olmuştum. Bir de beni bir türlü İstanbul’a 
			salıvermek istemeyen babam ölmüştü..” 
			 
			HALKTAN YANA OLMANIN BEDELİ 
			Artık İstanbul’dadır Orhan Kemal. 1957 yılında dördüncü çocuğu Işık 
			doğar. Geçimini yazarak sağlamaya çalışmaktadır. Durmadan yazar. 
			Öyküler, senaryolar, romanlarla koca bir dünya kurar. 
			Kardeş Payı ile 1958 yılında Sait Faik Hikâye Armağanı’nı kazanır. 
			Bu arada 1966 yılında bir ihbar üzerine “hücre çalışması ve komünizm 
			propagandası” yaptıkları gerekçesi ile iki arkadaşı ile birlikte 
			tutuklanır. Rahat yüzü yoktur. Bir ay sonra suç teşkil eden bir 
			cihet bulunmadığı için bilirkişi kararıyla serbest bırakılır. Ertesi 
			yıl 72. Koğuş oyunu ile Ankara Sanatseverler Derneği tarafından en 
			iyi oyun yazarı seçilir. 1969 yılında Önce Ekmek’ le hem Türk Dil 
			Kurumu Öykü Ödülü’nü, hem de Sait Faik Hikâye Armağanı’nı kazanır. 
			Bir taraftan cezalandırılıyor, bir yandan da ödüllendiriliyordur 
			Orhan Kemal. Öykü ve romanlarıyla her zaman halkın, emekçinin, 
			köylünün yanındadır Orhan Kemal. Sadece yanında değil içindedir de. 
			Bunun da bir bedeli vardır elbet. Halkı algılayışını ve halkla bütün 
			bir yazar oluşunu ise şu satırlarla özetler: “Yazmak için yaşamak, 
			duymak, halkı algılamak gerekir. Bir yazı için çok gereklidir halkın 
			içinde kalabilmek. Ve halkın değişimini algılamak. Eskimemek için. 
			Hatta değişimi yakalamak, bu değişimin dışına düşmemek 
			gerekmektedir. Ve bunun ötesinde bir yazar olarak yaşamın günü 
			gününe sürer gider. Her gün çalışmak, her gün yazmak, her gün 
			boğuşmak gerekir ekmekle. Bu ara halktan yana olduğum için de çok 
			güç bir fatura ödetirler...” 
			 
			ORHAN KEMAL NASIL YAZIYOR? 
			Bir çoğumuz o çok sevdiğimiz edebiyatçıların nasıl bir ruh haliyle, 
			hangi şartlar altında, yaşamın hangi köşelerinden beslenerek 
			yazdığını merak ederiz. Tuhaf bir şekilde aslında bir çoğu da 
			yapıtlarında tüm bunların izlerini gösterir bize. Ama biz yine de 
			delicesine merak ederiz. Şimdi Orhan Kemal şu satırlarla gideriyor 
			merakımızı: “Gerçekten de, okurlar meraklıdırlar. Haksız da 
			sayılmazlar. Ben, masa başından çok, fazlaca gezer dolaşırım. Yani 
			iş, masa başına geçip yazmaya kaldığı zaman, mesele çoktan 
			hallolmuştur. Gezer dolaşırım. Gezip dolaşırken kafam boyuna 
			çalışır... Çoğunluk geceleri, sabaha karşı saat dörtte kalkar, 
			kahvemi kendi elimle pişirir, makinemin başına geçerim. Üç, dört, 
			beş, bazan hızımı alamam altı saat durmamacasına çalıştığım olur. 
			Hele âşıksam! O zaman iş değişir. Parmaklarım yazı makinemin 
			tuşlarında rüzgârlaşır. Rüzgârlaşır, çünkü yazdıklarımı sevdiğime 
			götürüp okutacağım. O okur, ben onun sesinden kendi yazdıklarımı 
			zevkle dinlerim. İnanır mısınız, o okuduğu zaman, yazdıklarım benden 
			çıkar. Sanki o yazmış da bana okuyor!” 
			 
			YAŞAR KEMAL’DEN ORHAN KEMAL 
			İkisi de aynı bereketli topraklardan kendi bereketleriyle Türk 
			edebiyatının en temel taşlarından biri oldu. İkisi de işçilikten 
			gelmiş, ikisi de geldikleri yeri vargüçleriyle yazıyorlardı. 
			Romanları sadece Türkiye’nin değil dünyanın birçok ülkesinde okunan 
			bu iki yazar aynı zamanda iyi de birer dosttu şüphesiz. Geçtiğimiz 
			hafta Yaşar Kemal’in yayımlanan yeni kitabı Binbir Çiçekli Bahçe’de 
			dostu Orhan Kemal’i direnç adamı olarak anlatıyordu. “Şu insan soyu 
			içinde Orhan kadar belaya, işkenceye, zulme dayanan çok az insan 
			çıkmıştır bence... Orhan’ın bu dayanıklılığı şimdi bir sürü olayla 
			gözümün önüne geliyor da tüylerim diken diken oluyor.” diye yazıyor 
			Yaşar Kemal. Gerçekten okurken bile insan bir tuhaf oluyor ve 
			düşünüyor. Orhan Kemal’in yaşantısını bu kadar zora sokmak için 
			çabalayanların nedeni ne olabilir ki diye soruyor insan. Evet, 
			insan. Nedeni insan belki de, insan olabilmek. Sarı Mehmet, Dokumacı 
			Kemal gibi insan olamamak. Yaşar Kemal aynı yazıda şöyle devam 
			ediyor ve gerçeği bir kez daha hatırlatıyor: “Senaryocular, en 
			pespaye, aşağılık Avrupa romanlarından çaldıkları senaryoları 
			Yeşilçam’da 5 bine okuturlarken Orhan ancak 500 lira alabilir 
			alnının teri, gözünün nuru o güzelim hikâyelere... Çünkü Yeşilçam 
			esnafı, polisin, hükümetin Orhan’ı sevmediğini bilir. Çünkü Yeşilçam 
			esnafı, o gün öğleyin Orhan’ın evinde çocuklarının ekmek beklediğini 
			bilir...” 
			 
			Sibel Oral 
			Taraf Pazar 
			27 Eylül 2009 
			   |