| 
			 Orhan Kemal'in en dikkat çekici romanlarının 
			başında Hanımın Çiftliği üçlemesi gelir. Kemal bu üçlemede, 
			Toroslardan Çukurova'ya inen bereketli topraklar üzerinde işçilik 
			yapan insanların hayatını ele alarak, üretim ilişkileri ve sosyal 
			bağlantıları her geçen gün karmaşık hale gelen insanların 
			uyum/uyumsuzluk sorunu üzerinde durur. 
  YUSUF ÇOPUR (Arşivi) 
			 
			Orhan Kemal, yaşadığı günlerden yaşadığımız günleri en çok 
			görebilmiş ve dile getirmiş yazarımızdır. (Selim İleri) 
			Sanatçı, en kısa tanımla, toplumu içinde yaşayan ve yaşatan 
			insandır. İlhamını hayattan alan sanatçının en temel malzemesi 
			‘insan’dır. Onun kaleminde kimi zaman insanın acısı, kimi zaman 
			sevinci bazen hayali bazen hüznü, iyisi, kötüsü, ayrılığı, sevdası 
			vardır. ‘İnsan’dır sanatçının mürekkebi. Orhan Kemal, bu ‘insan’ın 
			‘vicdanı’ olmuş, bir yazar olarak geçmişten günümüze, günümüzden de 
			geleceğe uzanan bir ‘toplumsal gerçeklik’tir. 15 Eylül’de doksan 
			beşinci. yaşına basacak olan Orhan Kemal, zamana yenilmeyen 
			eserleriyle günümüz okurlarının ilgiyle takip ettiği, içinde 
			yaşattığı (yıllardır içinde yaşadığı ve vicdanı olduğu toplumun bir 
			vefasıdır belki de) bir yazar. O, hayatın çilesiyle küçük yaşta 
			karşılaşmış ve çocuk olamadan büyük adam olmuş bir sanatçıdır. 
			Hayatını anlatmaya ne yerimiz ne de zamanımız yeter. Onun hayatı 
			için en kısa tanım, ‘mücadele’dir desek yanlış olmaz. Özellikle 
			öykülerinde bu mücadelenin, geçim derdinin, çilenin izdüşümlerini 
			görmek mümkün. 
			‘Edebiyatın en ‘dertli’ kalemi’ 
			Orhan Kemal, anlattıklarında yaşayan bir yazar. “Ben köydeki köylüyü 
			yazmadım. Çok iyi bildiğim köylüyü yazdım.” İlk öykü kitabı olan 
			Ekmek Kavgası’ndaki hikâyeler, ‘ekmek peşinde koşan küçük adamlar’ın 
			hikâyeleridir. Tahir Alangu’ya göre Orhan Kemal, yaşadığı hayatın 
			karşısına çıkardığı fırsatlarla, toplumun en alt tabakalarına 
			yönelmiştir. Gerçekten o, her yönüyle- özellikle acı ve çile- insanı 
			anlatabilmek için toplumun ‘acı yuvaları’na yönelmiştir. Fethi 
			Naci’nin, “Türk romanında bir Orhan Kemal bakışı vardır” demesi de 
			bundandır. O, her insanda -her şeye rağmen- aydınlık bir yüz, temiz, 
			insani bir yan bulunabileceğine inanmıştır. Edebiyatımızın belki de 
			en ‘dert’li yazarı Orhan Kemal’dir. Aç kalan, geçim derdi için olmaz 
			şeylere katlanan, ekmek için ölümüne çalışan, ‘insan’ gibi yaşama 
			çabası güden herkes onun ‘derdi’ olmuştur.  
			Orhan Kemal, -Halide Edip’in deyişiyle- “fikir namusu” ve “fikir 
			cesareti” olan bir yazardır. Ona göre, sanatçı her şeyden önce bir 
			‘fikir insanı’dır. O, bozuk düzene karşı her zaman dik durmuştur. Bu 
			dik duruş bazen onu ‘dört duvar’ arasına sıkıştırsa da, her an özgür 
			kalabilmeyi başarabilmiş. Sorulduğunda, yazma amacını, insanlara 
			mutluluk, onur, insanlık vermeyen düzenin yanlışlarını göstermek, 
			onları uyarmak ve bu düzene karşı birlik olmaya çağırmak olarak 
			ifade etmiştir.  
			Orhan Kemal romanlarını iki ana başlık altında toplayabiliriz. 
			Birincisi, kendi hayatını da içine alan, genellikle Çukurova ve 
			çevresindeki yeni üretim ilişkileri ve bu ilişkilerin oluşturduğu, 
			yeni toplum ele alarak işlediği romanlar. (Bereketli Topraklar 
			Üzerinde, Eskici ve Oğulları, Hanımın Çiftliği üçlemesi...) Bir 
			değeri de İstanbul ve çevresindeki gelişmeleri ele alarak işlediği, 
			büyük şehirde işçi, esnaf ve seyyar satıcı gibi geçici olarak 
			çalışmaya gelen insanla rın hayatını işleyen romanlar. (Bir Filiz 
			Vardı, Gurbet Kuşları...) 
			‘Hanımın Çiftliği’nde vukuat var 
			Orhan Kemal’in en dikkat çekici romanlarının başında Hanımın 
			Çiftliği üçlemesi gelir. Bu üçlemede (Hanımın Çiftliği, Vukuat Var, 
			Kaçak) yazar, Toroslardan Çukurova’ya inen bereketli topraklar 
			üzerinde işçilik yapan insanların hayatını ele alarak, üretim 
			ilişkileri ve sosyal bağlantıları her geçen gün karmaşık hale gelen 
			insanların uyum/uyumsuzluk sorunu üzerinde durmuş. 
			İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra toplumsal hayatın dinamikleri 
			değişir. Çırçır fabrikalarıyla koyun koyuna yatan memleketlerde 
			çocuklar (tıpkı yazar gibi) fabrikalarda ‘hayat’ oyununu oynar. Bu 
			oyun onların kaldıramayacağı kadar ‘ağır’ olsa da bir zorunluluk 
			halini alır. “Çocuklar mahallenin çamuru, tozu toprağı içinde boy 
			atıncaya kadar oynar, yuvarlanır, boyatıp da palazlandı mı, 
			büyüklerinden birinin nüfus kâğıdıyla fabrikaya girer, başlardı 
			çalışmaya.” 
			Vukuat Var’ın kahramanlarından Cemşir, yıllarca erkek çocuk özlemi 
			çeken bir toprak ağasının tek oğludur. Babasından kalan serveti 
			âlemlerde tüketir. Dört evlidir. Elcilik yapar. Kazandığı para 
			alışkanlık haline gelen âlemlerine yetmez. Onlarca çocuğunu çırçır 
			fabrikalarında çalıştırıp onların emeğiyle geçinirken evlenme çağına 
			gelen kızlarını da yüklü ‘başlık paraları’yla gelin eder. Berber 
			Reşit, gençlik yıllarından arkadaşıdır. (Sömürenidir mi deseydim?) 
			Hamza ise Cemşir’in tek oğludur. Bu üçlü, âlemlerin olmazsa 
			olmazıdır. Hamza, Cemşir’in kopyasıdır. Cemşir’in gözünde ailedeki 
			tek ‘insan’dır. Güllü, Cemşir’in, Hamza’nın (belki de düzenin) 
			sözünü dinlemeyen asi bir kızdır. Sonradan o da düzene baş eğse de 
			(Hanımının Çiftliği ve Kaçak’ta) romanın başlarında fabrikadan 
			tanıştığı Yağcı Kemal ve onun ustası Muhsin’le birlikte düzene 
			direnen üç karakterden biridir. Berber Reşit, Cemşir, Hamza ve 
			Zaloğlu denilen bir külhanbeyi âlemden sonra Cemşir’lere gider. 
			İşten yorgun dönen ve hemen uyuyan Güllü, Kemal’i düşünmektedir. 
			Sarhoşların nârasını duysa da uyanmak istemez. Zalim bir toprak 
			ağası olan Muzaffer Bey’in yeğeni Zaloğlu, uyuyan Güllü’ye âşık olur 
			ve olayların fişeği burada ateşlenir. 
			Zaloğlu, Cemşir için iyi bir damattır. (Müşteri mi deseydim?) Güllü 
			onunla evlenirse Cemşir ve Berber Reşit çiftliğe yerleşip, rahat bir 
			hayat sürecektir. Güllü ise Kemal’e âşıktır. Bunu fark eden Berber 
			Reşit Hamza’ya namuslarından bu lekeyi temizlemesi için alttan alta 
			laf atar. Kemal, Berber Reşit ve Cemşir için rahat bir hayatın 
			önündeki tek engeldir. Kaçırdığı ama yaşı küçük olduğu için tekrar 
			evine bırakmak zorunda olduğu sevgilisini kimseye yar etmek 
			istemeyen Kemal , eve baskın yapar. Hamza’nın kurbanı önüne 
			gelmiştir. Tek kurşun.  
			Yüklü bir parayla Zaloğlu’na giden ama dayısı Muzaffer Bey’e yar 
			olan Güllü de artık düzene ayak uydurmuştur. Yeğeninin hanımını 
			kendi nikâhına alacak kadar zayıf ahlaklı olan Muzaffer Bey 
			Zaloğlu’nu ve bu evliliğe karşı çıkan Yasin Ağa’yı çiftlikten kovar. 
			Hanımın Çiftliği üçlemesinde kahramanların en belirgin özelliği , 
			görünüşte güçlü, günlük hayatta iktidar sahibiyken ahlakî yönden 
			oldukça zayıf olmalarıdır. 
			Gücün iktidarı, iktidarın gücü 
			Hanımın Çiftliği üçlemesi çok partili hayata geçiş sürecindeki 
			sancıları ve toplumsal ayrışmaları da en gerçekçi şekilde ortaya 
			koyuyor. Tek parti döneminde topraklarına toprak katan ağalar, 
			Demokrat Parti’nin yükselişiyle bir günde ‘Demokrat’ olur. “O kadar 
			ki eski partinin, yoğurdu bile üfleyerek yiyen ‘basiretli’ 
			kodamanlarından bazıları, günlük çıkarın karşı partide olduğu 
			inancına vararak partilerinden ayrılıp, kazanma şansı her gün bir 
			parça daha artan yeni partiye yaklaşmak yolunu bulmuşlardı.”  
			Suçun mahiyeti önemsizleşmeye failinin ‘hangi taraftan’ olduğu önem 
			kazanmaya başlar. Tek parti döneminde halkın toprağına haksızca 
			sahip olan ve sırtını iktidara dayayan Muzaffer Bey, Demokrat Parti 
			döneminde de önde gelen Demokratlardan olmuş ve sırtını demokrasiye 
			dayamıştır! Hanımın Çiftliği, gücün iktidarının, iktidarın gücünün 
			ağalar, beyler ve ileri gelenlerce nasıl fakir halk üzerinde 
			denendiğini açık bir şekilde ortaya koyuyor. 
			Dizisinin televizyon ekranlarında gösterilmeye başlandığı ve bu 
			şekilde daha fazla insana ulaşacağını ümit ettiğim Hanımın Çiftliği, 
			her dönemde önemini koruyan değerli bir eser. Orhan Kemal, dün 
			okunan, bugün de, gelecekte de okunacak olan ‘ölümsüz’ler arasına 
			çoktan girdi. Onu okumak ‘hayat’ı okumaktır. 
			 
			Hanımın Çiftliği Üçlemesi 
			HANIMIN ÇİFTLİĞİ 
			358 sayfa, 15 TL. 
			VUKUAT VAR 
			410 sayfa, 17.5 TL. 
			KAÇAK 
			266 sayfa, 10 TL. 
			Orhan Kemal’in tüm eserleri Everest Yayınları’nca yayımlanmaktadır. 
			 
			Oyuncular üç kitabı da okudu 
			Televizyon dizilerindeki edebiyat uyarlaması ‘moda’sı bu sezon da 
			devam ediyor... Reşat Nuri Güntekin’in yazdığı Yaprak Dökümü ve 
			Dudaktan Kalbe, Halit Ziya Uşaklıgil’in yazdığı Aşk-ı Memnu’dan 
			sonra şimdi de Orhan Kemal’in Hanımın Çiftliği romanı dizi olup 
			Kanal D’nin beyaz camında belirdi. Zülküf Yücel’in senaryolaştırdığı 
			hikâyeden uyarlanan dizinin yönetmenliğini Faruk Teber yapıyor. 
			Başrollerini Mehmet Aslantuğ, Özgü Namal ve Caner Cindoruk gibi 
			sevilen isimlerin paylaştığı dizi, hikâyenin geçtiği Adana’da 
			çekiliyor. Gazete haberleri dizinin yapımcısı Gold Film’in sahibi 
			Faruk Turgut’un “Dizi için 1.8 milyon TL yatırım yaptık. Kostümlere 
			300 bin lira harcadık” ifadelerine yer veriyor. Dizinin Ebru Özkan, 
			Ali Düşenkalkar, Hakan Boyav, Mehmet Çevik, Necip Memilli, Zuhal 
			Gencer, Evrim Solmaz, Tuğçe Ersoy gibi oyuncuların Hanımın Çiftliği, 
			Vukuat Var ve Kaçak’tan oluşan üçlemeyi okuyarak hazırlandığı 
			belirtiliyor. 50’li yıllarda geçen hikâye romandaki gibi aile 
			baskısı ve feodal yapının harap ettiği iki gencin öyküsü üzerinden 
			yürüyor.  
			Ancak Orhan Kemal’in 1961’de yayımlanan romanı Hanımın Çiftliği, 
			dizi yapımcılarının dikkatini ilk defa çekmiyor. 1990’da yine Zülküf 
			Yücel’in senaryosu üzerinden Ünal Küpeli’nin yönetmenliğiyle dizi 
			olmuştu. Bundan yaklaşık yirmi yıl önce çekilen dizide Fikret Hakan, 
			İlknur Bozkurt, Erol Taş, Bulut Aras, Gülben Ergen, Aydemir Akbaş 
			gibi isimler oynuyordu. 
			 
   |