| 
			 Hanımın Çiftliği Türk televizyon tarihinin en pahalı 
			yapımı olmaya aday.  
			 
			Henüz başlangıçta yapılan harcama 1,8 milyon TL. Sadece kostüm 
			bedeli 300 bin lira. Her bölümün maliyetinin 400 bin TL olduğu 
			belirtiliyor.  
			 
			Diziye konu olan romanın yazarı Orhan Kemal’in bu rakamları 
			rüyasında görse inanamayacağını söylemiştim.  
			 
			Meğer dahası varmış.  
			 
			Dizinin ilk bölümünün yayımlanacağı günün (4 eylül) Hürriyet’inde 
			özel bir ek vardı; dört sayfalık gazete. O da Hürriyet. Farkı, 
			kırmızı renkli amblem-logo haricinde siyah beyaz. Asıl fark tarihte. 
			Ay, gün aynı: 4 eylül, yıl 1950...  
			 
			İlk bakışta belgesel ek görünümü veriyor.  
			 
			Peki, neyin belgeseli bu?  
			 
			Manşete bakıyoruz, “Adnan Menderes halka hitab ettti: ‘Yeter, söz 
			milletindir.’”  
			 
			Onun altındaki haber, “CHP vekil namzet listesinde birtakım 
			sürprizler hasıl oldu” diyor. Haber fotoğrafında beyaz fötr şapkalı 
			tanıdık bir sima... Hemen onun yanında yine seçimle ilgili bir 
			haber: “Adana’da ilk büyük mitingi Demokrat Parti tertip edecek.”
			 
			 
			İyi ama, Demokrat Parti’yi iktidara taşıyan seçimler 14 Mayıs 
			1950’de yapılmıştı... Aynı yılın eylül ayında ne seçimi, ne namzet 
			(aday) listesi, ne sürprizi?  
			 
			Yerel bir haber: “Adana tapu kadastro idaresinde gerginlik.” Sonra 
			bir başka Adana haberi: “Çırçır Fabrikasında Nümayiş.” O haberin 
			fotoğrafında da aşina simalar var. Fotoğraf altı ve haber spotu: 
			“Haftalardır ücretlerini alamayan işçiler ayaklandı.”  
			 
			4 Eylül 1950 tarihli gazete, Adana’ya mahsus gibi. Arka kapaktaki 
			dört haberin tümü Adanalı...  
			 
			Yakından bakınca anlıyoruz ki, Adana’ya da değil; Hanımın 
			Çiftliği’ne mahsus asparagas gazete bu!  
			 
			İç sayfalarda doğrudan dizinin reklamı yer alıyor. Yukarıda andığım 
			dış ise iyi düşünülüp falsolu, hayli acemice uygulanmış “belgesel” 
			havalı reklam. 
			 *** 
			 Gazetelerin ilan-reklama ayırdığı yerler, sayfalar 
			reklamcıları kesmiyor epeydir. “Insert” denen araya giren eklerden 
			sonra “Cover”lar geldi: Gazeteye kapak yapılıyor artık. Başka 
			deyişle reklamcı, kendi gazetesini yapıp asıl gazeteye giydiriyor... 
			Hanımın Çiftliği gazetesi de bunun örneklerinden. 
			 *** 
			 İşe iyi yanından bakalım biz.  
			 
			Her ne kadar TV dizisi falan da olsa, bütün bu ince, yaratıcı, 
			şaşırtıcı akıl fikir işleri, özel gazeteler, milyonlarca liralık 
			harcamalar, yatırımlar, sonuçta Hanımın Çiftliği’ne; bir edebiyat 
			ürününe yapılmıştır.. diyelim.  
			 
			 
			Bir müstehcenlik var ama...  
			 
			Peki, o romanın sahibi Orhan Kemal bunları görse ne düşünür, ne 
			derdi?  
			 
			Pek hayra yoracağını sanmam.  
			 
			Yaşadığı hapislik, sürgün, kovuşturmalar falan bir yana.. yazı, asla 
			para etmiyordu onun zamanında.  
			 
			Kendi anlatımıyla tek bir örnek: “1953-54’ün kışı. Vakit gece. 
			Dışarıda sulusepken, kendini Haliç Feneri’nin ahşap evleriyle ıssız 
			sokaklarına kaldırıp kaldırıp vuruyor. Ufacık içiçe iki odada 
			oturuyoruz. Aylık kira 40 lira. Mangal, soba yok. Ne gam! Eski 
			gazocağına yarım kilo gazyağı doldurmuşum. Geçiyorum iç odaya. 
			Burası büsbütün soğuk, buzdolabı âdeta. Yakıyorum ocağımı. 
			Avuçlarımı hohlayarak başlıyorum. Neye? Günlerdir kafamda dönüp 
			dolaşan 72. Koğuş hikâyesine. Yazı makinem falan yok. Ama eski 
			harflerim var. Kendimi işe bir kaptırdığımı hatırlıyorum. Bir de 
			kendime geliyorum ki sabah olmuş. Hikâye de bitmiş. Öğleden sonra 
			magazinlerden birine koşuyorum. Ertesi gün küçük avanstan o kadar 
			eminim ki, su bardağında bilediğim paslı jiletle şıpınişi bir tıraş, 
			koyuyorum. Yazdıklarımı teslim ettiğim dergi sahibi yerine odacı 
			çıkıyor karşıma; ‘Sanat Müşavirimiz müstehcen buldu. 
			Müsveddelerinizi buyurun.’  
			 
			Ne karım ne de çocuklarımda tek laf. Kendimi bir sedire kalıp gibi 
			bırakıyorum. Serde erkeklik olmasa ağlayacağım. Hem de katıla 
			katıla...” 
			 *** 
			 Böyle... Bu arada, Hanımın Çiftliği, Türk televizyon 
			tarihinin en iyi başlangıç yapan dizisi olmuş, reyting rekoru 
			kırmış. Hele Güllü rolündeki Özgü Namal’ın öpüşmesi...  
			 
			Hayır, hayır... Müstehcenliği başka yerde aramak lazım.  
			 
			Nerede mi, onu da siz bulun. 
			 
   |