Ana Sayfa

Taraf Gazetesi - Telesiyej - 9 Eylül 2009

 

Hanımın Çiftliği’nin ‘overdose’ dekoratif ruhu!

Orhan Kemal’in eserinden uyarlanan televizyon dizisi Hanımın Çiftliği, romanın ruhuna sadık kalayım derken, dizinin her unsuruna sirayet eden bir dekoratif ruh üretmiş ne yazık ki.

Ama ne dekoratif ruh!

Kültür sanat meselelerinde dekoratif ruh çok tehlikelidir aslında; tezahürü daha çok ‘overdose’ olarak ortaya çıkar. İnsan kendini tutamaz çünkü, bu dekoratif canlandırma işlerine dalınca; biraz daha, biraz daha, yürür gider. Hani bir nevi, kız akşam sanata gitmiş işlemesini öğrenmiş, kalkmış bütün elbiseyi tepeden tırnağa işlemiş misali!

Ayrıca bu overdose hali bulaşıcıdır da.. oyuna da sirayet eder, hatta karakterleri bile etkiler, değiştirir icabında; dönemi, siyaseti tanımlamaya, dekora ve kostüme de yayılır nihayetinde.

Hanımın Çiftliği dizisi, bir dönem dizisi olduğundan, yani o dönemin gerçekliği ve buna bağlı biçimlenmesi bu gün yaşanmadığından –ayrıca tam olarak da bilinmediğinden- bu virüsün (dekoratifliğin) yerleşmesi çok daha kolay olur; özellikle bir dizi için dekorun neredeyse bütünüyle kurulduğu durumlarda bu tuzak daha da risklidir.

Orhan Kemal’in Hanımın Çiftliği üçlemesindeki yalın ama derinlikli gerçeklik ile, Kanal D’nin Hanımın Çiftliği dizisindeki yüzeysel dekoratif gerçeklik, birbirlerinin tam olarak zıttı bence.


1950’ler… Sicilya!

Kültürel bir esinlenme dışında Hanımın Çiftliği dizisi, Türkiye’de değil de Güney İtalya’da, Sicilya’da 1950’lerde geçen bir sosyo-kültürel betimleme çalışması gibi geldi bana yer yer. 1950’lerde Adana’da bir çırçır işçisinin, sevdiği kızı bisikletinin önüne bindirip, ayan beyan mahallesinde dolaştırması, bu arada arka sokaklarda açıkça öpüşmeleri, o dönemin hangi gerçekliğine uyuyor?

Dizinin en dikkat çekici eksiği, karakterlerin oluşturulmasındaki hazırlıksızlık bence; karakter inşasında seyircide bir karakter algısı oluşmuyor. Örneğin babanın bir terminatör gibi diziye düşmesi ve fazlasıyla saldırgan halinin dramaturjik bir ön hazırlığı yok. Kaldı ki yazar, romanında, Cemşir’i (Güllü’nün babası) özellikle inceden inceye örgülemiştir. Evet sert bir adamdır Cemşir; dayak atar, sömürür ama terminatör gibi bir tip değildir. Kaldı ki, –naçizane görüşüm- Hanımın Çiftliği’nin Cemşir’i gibi bir tipin, bu şekliyle hayatta da karşılığı yoktur, öyle bir adamı yaşatmazlar çünkü, o yaşa gelemez anlayacağınız; yani bu derece overdose bir karakter yapılanması var Cemşir’de.


Kültürel ve edebi tahrifat

Orhan Kemal, romanının daha ilk sayfalarında Adana-Çukurova popülasyonunun sosyo-kültürel farklılıkları üzerinde özellikle durmuştur; Kürtlerin, Türklerin, Arap uşaklarının, Boşnakların altı çizilmiştir.

Mesela Cemşir Kürttür, romanda; “Keyfe te hoşe?” der. Oysa dizide Cemşir olsun; kızı Güllü’nün romanda Arap uşağı olan sevgilisi Kemal olsun, Türk gibi konuşlandırılmış, kültürel aidiyetleri belirtilmemiş. Ayrıca romanda Cemşir’in oğlu Hamza’nın kebapçıdaki diyalogları, neden dizide meyhane sahnesinde Muzaffer Bey’in yeğeni Zaloğlu’nun diyalogları olarak çıktı karşımıza, bunu da anlamış değilim. Hamza karakteri romanda babası kadar işlenmiş ve jestüeliyle, jargonuyla net olarak biçimlenmiştir. Romanda o sahnedeki Hamza’ya ait olan diyaloglar, onda bırakılsaydı şayet, hem Hamza’yı hem de o dönemin ortamını tanımamıza yardımcı olurdu. Ayrıca romanda, saat 23.00’ten sonra içki verilmediği için, rakı alıp içmeye devam etmek için eve giderler. Dizide eve gidip kahve yaptırttılar Güllü’ye. Oysa Cemşir’in sarhoş arkadaşlarıyla, içinde genç kızının ve karısının uyuduğu tek göz odaya gidecek ve içmeye devam edecek kadar pervasız olduğu anlatılmak istenmiştir romanda.

Hanımın Çiftliği dizisinin gerçeklik olgusuyla ilgili ciddi sorunları var. Bu gerçeklik, hem dönemin tarihsel ve sosyal özellikleriyle ilgili, hem de dizinin romandan uyarlanması işlemleriyle ilgili. Bu haliyle ciddi bir kültürel ve edebi tahrifat söz konusu bence.


Görsel açıdan başarılı

Dizinin görsel zanaatına gelince.. yönetmen Faruk Teber ve ekibi oldukça başarılı bir çalışma yapmışlar. Ayrıca, Mazlum Çimen ve Saki Çimen’in, dizinin pek çok dramaturjik aksaklığını ve kusurunu neredeyse örten ve akışı sağlayan orijinal müzik çalışması da dikkate değer.

Şunu da belirtmek isterim ki, görüntü yönetmeni Oktay Başpınar, romanı oldukça başarılı bir biçimde resmetmiş.

Gold Film ve Faruk Turgut’un yapımcılığını üstlendiği Hanımın Çiftliği, Cuma akşamları Kanal D’de.


info@orhankemal.org