| 
			 Orhan Kemal’in iki dünyası vardır, ikisi de hem aynı 
			hem ayrıdır aslında.  
			 
			Bu iki dünya, birbiri içinde yer almış iki çember gibi kendi 
			döngüsünü yaşar hep.  
			 
			Orhan Kemal’in hayat ve edebiyat döngüsünün aslında ne başı ne de 
			sonu vardır doğal olarak. Ancak, bu çemberler kimi zaman aynı 
			istikamette, kimi zaman da birbirlerine ters istikamette dönüp 
			dururlar.  
			 
			Hâlâ da dönüp durdukları söylenebilir; aradan neredeyse yüz yıla 
			yakın bir zaman geçmesine rağmen.  
			 
			Orhan Kemal, çok az sayıda birkaç ustayla birlikte bana göre modern 
			Türk edebiyatının tam anlamıyla orta direğidir; hem taşıyıcı, hem 
			yayıcı, hem de toplayıcıdır o; sosyali taşır, duyguyu yayar, acıyı 
			da toplar icabında.  
			 
			Bu büyük yazarın edebiyatı bir tevazu edebiyatıdır özetle.  
			 
			Hayatı da zaten kıyıda köşede –ama hep doğru bir köşede- geçmiştir; 
			lobi nedir bilmemiştir. Kültür odakları içinde yer almamıştır. 
			Yazarın özel hayatındaki mekân duygusu –evi dışında-, kahvesi ve 
			meyhanesiyle sınırlıdır. Onu Bâb-ı Âli yokuşunda bile sıkça gören 
			olmamıştır.  
			 
			Orhan Kemal’in tevazu dışı muhatap aldığı tek şey ise ceberut 
			sistemdir; resmî ve özel erkiyle.. ağası ve patronuyla...  
			 
			Edebiyat, Orhan Kemal’de adeta yeniden neşvünema bulmuştur bu 
			coğrafyada; diliyle, betimlemesiyle, karakter üretimiyle, drama, 
			mizah ve meseliyle...  
			 
			Aslında, tek kelimeyle insanlığıyla...  
			 
			Orhan Kemal’in edebiyatı her zaman aydınlıktan, umuttan, hoşgörüden 
			bir derece bile şaşmamış bir ifadedir bence. Özel hayatında ona 
			çektirilen eziyetleri asla ve asla yansıtmamıştır edebiyatına.  
			 
			Yazarın hayatında, Adana’nın çırçır fabrikalarında işçilik, 
			dokumacılık olduğu gibi, hapishanecilik de vardır.  
			 
			Dört yıl mahpusluk çilesi çekmiştir yazar. 1951 yılından ölümüne 
			kadar da, yazı işçiliği yapmıştır.  
			 
			Şiir, hikâye, roman, oyun, günlük, senaryo, bu yazı işçiliğinin emek 
			geliri olan dallarıdır onun için.  
			 
			Orhan Kemal, bizim için bizden farklı gördü, hepimizden farklı 
			duydu, her birimizden de daha fazla acı çekti bence; önümüze umman 
			gibi bir hayat ve tarih envanteri çıkardı sonuçta.  
			 
			Yazarın 95. doğum yıldönümü nedeniyle yayımlanan üç ciltlik Hanımın 
			Çiftliği, yazarın hayata bakışını, sosyal ve siyasal duruşunu, 
			insanlık anlayışını ve kavrayışını, Türkiye’nin önemli bir altüst 
			oluş dönemini, adeta ete kemiğe büründürerek aktarıyor:  
			 
			“(...) ‘Kurduğum hayallerde saraylar, milyonluk iş yerleri, 
			apartmanlar yok ki, iki odalı ufacık bir ev, genç bir kadın, 
			sokaklarda yalın ayak, başı kabak oynamayacak çocuklar istiyorum. 
			Çocuklarımı okutmak, adam etmek istiyorum. Elimde olan bir şey 
			bunlar sanırım...’  
			 
			‘Şüphesiz insan iradesinin rolü büyük. Elindedir, hatta gün gelir 
			avucunun içinde bulursun da bunlar. Sımsıkı da tutarsın, tuttuğunu 
			sanırsın amaaaa...’  
			 
			‘Ama?’  
			 
			‘Bir de avucunu açarsın ki...’  
			 
			‘Korkmaya başladım!’  
			 
			‘Korkma. Sadece düşün, düşün ki, insanlardan hiçbiri 
			kendiliklerinden, isteyerek, seve seve katil, cani, hırsız, serseri, 
			rezil olmaz. Herkes, attığı taşın istediği kuşu vurmasını, aşığının 
			cuk oturmasını ister. Kemal, aşıklarımız cuk oturmuyor!’(...)” 
			Çırçır işçisi Kemal’in, ustası ve aynı zamanda arkadaşı olan, 
			siyaseten oldukça hazırlıklı bir işçi profili çizen Muhsin Usta’ya, 
			içinde gizli bir korku barındıran hayalini açmasıydı bu alıntı; 
			yazar, hayalle gerçeği hem şefkatli hem de acımasız bir biçimde 
			karşı karşıya getirmiş.  
			 
			Orhan Kemal, ekonomik ve sosyal yapıların değişmesiyle, insan 
			ilişkilerinin de değiştiğini, bu ilişkilerin, hayatlarını ve 
			bilinçlerini nasıl belirlediğini anlatıyor romanında. Erkin daha 
			acımasızlaştığı ve yoksulun daha yoksullaştığı bir roman Hanımın 
			Çiftliği üçlemesi.  
			 
			Yazar, paranın devreye girmesiyle hayatların nasıl altüst olduğunu, 
			el değiştiren paranın aşkı bile soysuzlaştırabileceğini, ama her 
			şeye rağmen insana saygı duyulması ve güvenilmesi gerektiğini 
			aktarıyor okuruna.  
			 
			Karanlığın içinden aydınlık çıkabilir demeye getiriyor.  
			 
			Orhan Kemal, çağdaş edebiyatımızın kurucularından biri olarak kadim 
			değerlerle, modern değerleri dilde mezcedip, neredeyse bize özgü bir 
			edebilik üretmiş bir kılavuz benim için.  
			 
			Genç kuşakların, Orhan Kemal edebiyatından geçmeden, yeni diğer 
			edebiyatlara yeterince nüfuz edemeyeceklerini düşünüyorum.  
			 
			Orhan Kemal, okunmalı... 
   |