| 
			  
			 
			Meserret kıraathanesinden başka bir de bu kahvehane vardı Orhan 
			Kemal’in hemen her gün gittiği. Sadece çalçene ya da pişpirik-tavla 
			oyunları için değil, aynı zamanda hasbihal için, güncel olayları 
			tartışmak, çıkan yayınları okumak, sanat üstüne konuşmak, belki 
			biraz da yazınsal laklaka... 
			 
			Şimdilerde kahve olarak Meserret de yok, İkbal de...Ama, Orhan 
			Kemal’in aramızdan ayrılmasından sonra, İkbal Kahvesi’nin izdüşümü 
			iki alanada halen var ve yaşıyor. İlki, Nurer Uğurlu’nun kitabına ad 
			olarak, yaşıyor...öbürü de Cihangir’in iç sokaklarından birinde, 
			Müze olarak...”Orhan Kemal’in İkbal Kahvesi” Müze’si... 
			 
			Beni o Müze’ye, aynı zamanda Ceyhan’dan hamşehrisi sayılan, benim 
			dönemimin TRT Ankara radyo program yapımcısı arkadaşım Yaşar Özürküt 
			götürmüştü. Ve orada oğlu Işık Öğütçü ile de tanışmıştık. Müze tam 
			Orhan Kemallik diye resmolmuştur imajımda. İçtiği kahve fincanları, 
			oynadığı muhkem tahtadan yapılmış tavla, ünlü fötr şakası, 
			kullandıkları kimi eşya, fotoğrafları, arkadaş anılarında konuşulan 
			sözleri ve kitapları, dergi yazıları, mektupları, öyküleri, tiyatro 
			oyunları....Uğurlu’nun İkbal Kahvesi’ni orada bulabilmiştim. Geriye 
			kalan yazdıklarını, özellikle romanlarını okumuştum hep. Favori 
			yazarımdır halen. Zaman zaman da açıp okurum yine. Her okuyuşumda 
			bir yeni Orhan Kemal buluyorum çünkü. Döneminde yeni türeyen çırçır 
			gabrikalarını ve daha çok Orta ve Doğu Anadolu kırlıklarından 
			Çukurova’ya gelen köylülerini işçileşirlerken izleyen, 
			yaşadıklarını, çevresini yazan ve geleceğe bağlayan, aydınlık 
			gerçekçi, Türkçenin ustası, inandırıcı kalem, büyük insan Orhan 
			Kemal’i...Ki roman kişileri sanki komşum, arkadaşım, akrabalarım 
			filandırlar. Ve ben BereketliTopraklar Üzerinde’sini okumayanı roman 
			okuru saymıyorum... 
			 
			Haziran ayı sanki yazarlarımız için bir kıran, bir ölet... afet ayı! 
			Sırasıyla 3 Haziren 1963 Nazım Hikmet, 2 Haziuran 1970 Orhan Kemal 
			ve 2 Haziran 1991 Ahmet Arif’in dünyamızdan ayrıldıklar tarihler. 
			Hep Haziran! 
			 
			Işık Öğütçü’ye, o gün, 2 Haziran 1970 günkü Ankara’yı anlatmıştım 
			biraz. 
			 
			Haberim yoktu, öğle üzeri kapısı çalındı Aşağı Ayrancı’daki evimin. 
			İçeriye “Ben Turan, Deli Turan...” diye kendini tanıtan biri girdi. 
			“Perşembeliyim, sen eşimin iş arkadaşı ve benim hemşerimsin...” 
			Biraz şaşırmıştım. Ama O devam etmişti: “Biliyor musun , Orhan 
			Kemal’ı kaybettik!” Ve hiç beklemeden yorumunu ekledi: “Eli ağzına 
			varmadan öldü dostumuz!” Mahvoldum birden. Keşke sadece “öldü” 
			deseydi. Orhan Kemal’in ne zorluklar içinde yaşadığını kim bilmez? 
			Elinden koca koca romanları yok pahasına kapmışlardı Babıali 
			korsanları...Ama son zamanlarda Sosyalist Ülkelerde çevrilip basılan 
			kitaplarının telif ücretleri gelecek diye duyumlarımız da vardı. Bu 
			paralar belki gelmek üzereydi, belki gelmişti de bankadan alamamıştı 
			henüz ya da almıştı da harcamaya zaman bulamamıştıı...Ve işte öyle 
			diyordu Deli Turan: Eli ağzına varmadan...” 
			 
			Ertesi günü ise Fikret Otyam’ın bir açıklamasını okumuştuk Orhan 
			Kemal için: “Naaşını getirmek üzere şimdi Sofya’ya gidiyorum. 
			Türkiyenin en namuslu adamı öldü...” 
			Bunlardan ilkini elbet Işık da bilemezdi, ama ikincisini bütün dünya 
			biliyor.  
			Haziranın ilk günlerinde Işık Öğütçü Londra’daydı . Britanya Turk 
			Kadinlari Dernegi’nin organize ettigi bir kitap etkinliginde 
			babasını anlatacaktı. Toplantıyı, aynı zamanda BTKD kitap kolunun 
			sorumlusu olan Semra Eren-Nijhar yönetecekti. İkbal Kahvesi’nin 
			gidişatını konuştuk başlamadan önce. Ve ardından IşıkÖğütçü babasını 
			anlattı sahiden, bütün ayrıntılarıyla. Doğuşu, büyüyüşü, babası, 
			dedesi, Nazım Hikmetle hapiste geçen üçbuçuk yılı, evliliği, Işık’ın 
			doğuşu sırasındaki sevinç sözleri, herşeyi...Diyebilirim ki, 
			derlenip basılsa “Babam Orhan Kemal” diye bir kocaman kitap bile 
			olurdu. Ve hepimiz sevimli ve sevgili bir aile babası olan Orhan 
			Kemal’i daha ayrıntılı olarak tanımış olurduk.. 
			 
			Ama bir eksikliği de vardı sanki o konferansında Işık’ın. Çünkü 
			Orhan Kemal sadece Işık ve kardeşlerinin babası değildi! O bütün 
			işçilerin, emekçilerin, aydınların, namuslu Türkiye insanlarının, 
			“baba” sıydı, babasıdır...Ve bir de edebiyatçı, romancı, öykücü, 
			oyun yazarı kimliği var ki, bütün dünya emekçilerinin başucunda 
			durur. 
			 
			1984’te kaybettiğimiz devrimci şairimiz Hasan Hüseyin’in bir dizesi 
			geliyor aklıma: “Haziran’da ölmek zor” 
			 
			Peki ya, ayrılanları uğurlamak daha mı kolay? Hele, 
			 
			İKBAL KAHVESİ’nden.. 
			 
			 
			Abdullah Nihat Yılmaz 
			20 Haziran, 2008, Londra.. 
			 
			 
			 
 
  |