“Bir kız kendi keyfine bırakılırsa ya davulcuya varırdı, 
						ya zurnacıya!” (Kötü Yol, sayfa: 8)
						
						Baştaki sözler size de tanıdık geldi mi? Evet, 
						yanılmıyorsunuz, daha bir hafta önce benzer bir ifadeyi 
						Münevver Karabulut cinayetiyle ilgili olarak imalı da 
						olsa bu ülkenin “Başbakan”ı sıfatıyla Tayyip Erdoğan, 
						partisinin bir kentteki kongresi sırasında kürsüden 
						ifade etti.
						Toplumun kadınlara yönelik egemen düşünsel eğiliminin 
						dile yansımasından başka bir anlamı daha vardı kuşkusuz 
						yukarıdaki tek satırlık cümlenin. O da bireyin kendi 
						tercihlerini yaparak yaşamayı seçmesinin ve hayatı kendi 
						ayakları üzerinde durarak eğrisiyle doğrusuyla yaşayarak 
						öğrenmesinin önüne geçmek. Hatta biraz da Fruedçu bir 
						bakış açısıyla ele alırsak, bu cümleyi sarf edenlerin 
						bilinçaltında kadının günlük yaşamı üzerinde dahi 
						hâkimiyet kurma çabaları olduğu rahatlıkla görülebilir.
						
						
						ERKEĞE İYİ KADINA KÖTÜ
						Orhan Kemal’in ilk baskısı 1969’da yapılan ve Everest 
						Yayınları tarafından bugünlerde tekrar yayınlanan Kötü 
						Yol isimli romanı tam da böyle bir örgüye sahip. Üstelik 
						önemli bir farkla, o da romanın karakterlerinin 
						neredeyse hepsi yaşam içerisinde kendi düşüncelerini 
						sorgulayabiliyor.
						Kitabın başkarakterlerinden Nuran’ın bir genç kız olarak 
						kurduğu hayalleri ve bu hayaller uğruna attığı riskli 
						adımların toplumda bulduğu karşılığın kötü yola düşmek 
						olduğunu görüyoruz. Bu ifadelendirilişi kitaptaki 
						karakterlerde olduğu gibi biz de biraz sorguladığımızda, 
						Walter Benjamin’i takip edenlerin hiç de yabancısı 
						olmadığı bir çift kelimeyle ‘aylak adam’la 
						karşılaşıyoruz. Kişinin sokak ve caddelerde amaçsız, boş 
						boş gezinmesi, etrafı seyretmesi halidir aylak adamlık. 
						Aslına bakarsanız W. Benjamin’in bu kelimeleri Charles 
						Baudelaire’den devşirmedir. Türkçeye ise tam olarak ne 
						zaman girdiğini bilmediğimiz bu kelimeler de, yani 
						aylaklık da, adamlara, yani erkeklere yakıştırılır. 
						Lakin iş kadına geldiğinde ise her şey birdenbire 
						tersine döner. Erkekte bir nevi hoş görülen aylaklık 
						eğer konu bir kadınsa ‘kötü yola düşmek’ olarak 
						değişiverir.
						Kadına, caddelerde mağaza vitrinlerine bakarak yürümek, 
						salına salına dolaşmak, kısaca gezmek, aylaklık yapmak 
						yakıştırılmaz. Zaten bu kelimeler günümüz Türkiye’sinde 
						karşılığını kadınların kanlarının dökülmesiyle buluyor. 
						Böyle yaşamayı tercih edenlerin romanı Nuran’ınki gibi 
						mutlu sonla değil, çoğu kez “namus” kurşunlarıyla 
						işlenen vahşi bir cinayetle sona eriyor.
						
						
						TDK’NIN ‘KÖTÜ YOL’ SKANDALI
						Türk Dil Kurumu (TDK) bile durumu ‘kötü yola düşmek’ 
						eşittir ‘kötü kadın olmak’ diye açıklıyor. Ama kötü 
						kadının karşılığı yok sözlükte. Muğlâk bırakılmış. 
						Haliyle erkeğin egemenliğinden kurtulan kadına karşılık 
						yapılması gereken ilk iş, bir kurşun sıkıp onu  ortadan 
						kaldırmak oluyor.
						Bu toprakların insanlarını kahramanlaştırmadan, 
						bulundukları sosyal ilişkiler içerisinde toplumsal 
						gerçekliklerine uygun olarak ela alan yazarlarımızdan 
						Orhan Kemal, elimdeki kitabında böyle bir maceranın 
						anlatıcısı olarak karşımıza çıkıyor.
						Daha ilkokul yaşlarındayken babalarını kaybeden İhsan ve 
						Nuran kardeşlerin anneleri Ayşe’yle bin bir yoksunluk 
						içerisinde sürdürdükleri yaşam mücadelesinin anlatımıyla 
						başlayan roman, Nuran’ın büyüyüp serpilmesi, İhsan’ın 
						ailenin geçimi için okulu bırakıp çalışmaya başlaması 
						gibi bir kurguyla devam ediyor.
						Sürekli büyük şehirlere gidip film çekip artist olma 
						hayalleriyle yanıp tutuşan, aklı bir karış havada olan 
						genç kızımız Nuran’ın, gönlünü abisinin en yakın 
						arkadaşı şehrin zampara delikanlılarından şoför Reşat’a 
						kaptırması, akabinde “bir biçimine getirip genç kızın 
						tiril tiril göğsüne elinin tersiyle vurdu. (…) içinden 
						dehşetli voltajlar geçti. Şehvetin, arzunun önüne 
						geçilmez hırsıyla” (sayfa: 39) zaten kendinden geçmiş 
						Reşat’ın, birlikte yollarının İstanbul’a sürüklenişiyle 
						akıp gidiyor kitaptaki macera.
						
						ARTIK SORGULAMA ZAMANI
						Son yirmi yılın Türk filmlerine bir baktığımızda 
						kullanılan senaryolarının “kötü yola düşen” kadınların 
						hikâyelerinin anlatımlarıyla dolu olması toplumsal 
						gerçekliğimizin sanatsal olarak bir başka ifadesidir. 
						Eminim senaryosu gereği bu tür sahnelerle dolu film ve 
						dizilerden izlememiş olanınız yoktur.
						Orhan Kemal’in bir film tadındaki Kötü Yol romanını 
						okuyunca ‘acaba hangimiz kendi tercihlerimizin belki acı 
						bedelleriyle böylesine karşılaşmadık ki’ diyecek ve 
						“kötü yola düşmek” deyimini tekrar sorgulayacaksınız 
						sanırım.
						Kötü Yol / Orhan Kemal /
						Everest Yayınları / Mayıs 2007 / 226 sayfa
						
						CANAN ZEHRA ÖZLEM 
						([email protected])