Ana Sayfa

Birgün Gazetesi - Canan Zehra Özlem - 26 Temmuz 2009

 

NURAN’INKİNİN AKSİNE MÜNEVVER’İN ÖLÜM DÜŞTÜ PAYINA…

 

“Bir kız kendi keyfine bırakılırsa ya davulcuya varırdı, ya zurnacıya!” (Kötü Yol, sayfa: 8)

Baştaki sözler size de tanıdık geldi mi? Evet, yanılmıyorsunuz, daha bir hafta önce benzer bir ifadeyi Münevver Karabulut cinayetiyle ilgili olarak imalı da olsa bu ülkenin “Başbakan”ı sıfatıyla Tayyip Erdoğan, partisinin bir kentteki kongresi sırasında kürsüden ifade etti.
Toplumun kadınlara yönelik egemen düşünsel eğiliminin dile yansımasından başka bir anlamı daha vardı kuşkusuz yukarıdaki tek satırlık cümlenin. O da bireyin kendi tercihlerini yaparak yaşamayı seçmesinin ve hayatı kendi ayakları üzerinde durarak eğrisiyle doğrusuyla yaşayarak öğrenmesinin önüne geçmek. Hatta biraz da Fruedçu bir bakış açısıyla ele alırsak, bu cümleyi sarf edenlerin bilinçaltında kadının günlük yaşamı üzerinde dahi hâkimiyet kurma çabaları olduğu rahatlıkla görülebilir.


ERKEĞE İYİ KADINA KÖTÜ
Orhan Kemal’in ilk baskısı 1969’da yapılan ve Everest Yayınları tarafından bugünlerde tekrar yayınlanan Kötü Yol isimli romanı tam da böyle bir örgüye sahip. Üstelik önemli bir farkla, o da romanın karakterlerinin neredeyse hepsi yaşam içerisinde kendi düşüncelerini sorgulayabiliyor.
Kitabın başkarakterlerinden Nuran’ın bir genç kız olarak kurduğu hayalleri ve bu hayaller uğruna attığı riskli adımların toplumda bulduğu karşılığın kötü yola düşmek olduğunu görüyoruz. Bu ifadelendirilişi kitaptaki karakterlerde olduğu gibi biz de biraz sorguladığımızda, Walter Benjamin’i takip edenlerin hiç de yabancısı olmadığı bir çift kelimeyle ‘aylak adam’la karşılaşıyoruz. Kişinin sokak ve caddelerde amaçsız, boş boş gezinmesi, etrafı seyretmesi halidir aylak adamlık. Aslına bakarsanız W. Benjamin’in bu kelimeleri Charles Baudelaire’den devşirmedir. Türkçeye ise tam olarak ne zaman girdiğini bilmediğimiz bu kelimeler de, yani aylaklık da, adamlara, yani erkeklere yakıştırılır. Lakin iş kadına geldiğinde ise her şey birdenbire tersine döner. Erkekte bir nevi hoş görülen aylaklık eğer konu bir kadınsa ‘kötü yola düşmek’ olarak değişiverir.
Kadına, caddelerde mağaza vitrinlerine bakarak yürümek, salına salına dolaşmak, kısaca gezmek, aylaklık yapmak yakıştırılmaz. Zaten bu kelimeler günümüz Türkiye’sinde karşılığını kadınların kanlarının dökülmesiyle buluyor. Böyle yaşamayı tercih edenlerin romanı Nuran’ınki gibi mutlu sonla değil, çoğu kez “namus” kurşunlarıyla işlenen vahşi bir cinayetle sona eriyor.


TDK’NIN ‘KÖTÜ YOL’ SKANDALI
Türk Dil Kurumu (TDK) bile durumu ‘kötü yola düşmek’ eşittir ‘kötü kadın olmak’ diye açıklıyor. Ama kötü kadının karşılığı yok sözlükte. Muğlâk bırakılmış. Haliyle erkeğin egemenliğinden kurtulan kadına karşılık yapılması gereken ilk iş, bir kurşun sıkıp onu  ortadan kaldırmak oluyor.
Bu toprakların insanlarını kahramanlaştırmadan, bulundukları sosyal ilişkiler içerisinde toplumsal gerçekliklerine uygun olarak ela alan yazarlarımızdan Orhan Kemal, elimdeki kitabında böyle bir maceranın anlatıcısı olarak karşımıza çıkıyor.
Daha ilkokul yaşlarındayken babalarını kaybeden İhsan ve Nuran kardeşlerin anneleri Ayşe’yle bin bir yoksunluk içerisinde sürdürdükleri yaşam mücadelesinin anlatımıyla başlayan roman, Nuran’ın büyüyüp serpilmesi, İhsan’ın ailenin geçimi için okulu bırakıp çalışmaya başlaması gibi bir kurguyla devam ediyor.
Sürekli büyük şehirlere gidip film çekip artist olma hayalleriyle yanıp tutuşan, aklı bir karış havada olan genç kızımız Nuran’ın, gönlünü abisinin en yakın arkadaşı şehrin zampara delikanlılarından şoför Reşat’a kaptırması, akabinde “bir biçimine getirip genç kızın tiril tiril göğsüne elinin tersiyle vurdu. (…) içinden dehşetli voltajlar geçti. Şehvetin, arzunun önüne geçilmez hırsıyla” (sayfa: 39) zaten kendinden geçmiş Reşat’ın, birlikte yollarının İstanbul’a sürüklenişiyle akıp gidiyor kitaptaki macera.

ARTIK SORGULAMA ZAMANI
Son yirmi yılın Türk filmlerine bir baktığımızda kullanılan senaryolarının “kötü yola düşen” kadınların hikâyelerinin anlatımlarıyla dolu olması toplumsal gerçekliğimizin sanatsal olarak bir başka ifadesidir. Eminim senaryosu gereği bu tür sahnelerle dolu film ve dizilerden izlememiş olanınız yoktur.
Orhan Kemal’in bir film tadındaki Kötü Yol romanını okuyunca ‘acaba hangimiz kendi tercihlerimizin belki acı bedelleriyle böylesine karşılaşmadık ki’ diyecek ve “kötü yola düşmek” deyimini tekrar sorgulayacaksınız sanırım.
Kötü Yol / Orhan Kemal /
Everest Yayınları / Mayıs 2007 / 226 sayfa

CANAN ZEHRA ÖZLEM (canan_zehra_ozlem@hotmail.com)

 

info@orhankemal.org