| 
               
			
			Önce bir Haziran günü (1914-1970) kaybettiğimiz Orhan Kemal… 
			   |  
        
          | 
            
			 |  
        
           |  
        
          
			
				
					
					
					
						
							| 
							
							  
							 
							O 15 Eylül 1914 yılında Adana’nın Ceyhan ilçesinde 
							doğdu. Babası avukat Abdülkadir Öğütçü, TBMM I. 
							dönem Kastamonu milletvekilidir (1920-1923). 
							Babasının Ahali Cumhuriyet Partisi’ni kurmasının 
							(1930) ardından, gelişen siyasi olaylar sonucu 
							ailesi, önce Lübnan’a sonra Suriye’ye zorunlu göç 
							ettiği için ortaokul son sınıfta öğrenimini bıraktı. 
							(Yaşamının bu dönemini, “Küçük Adamın Notları” 
							başlığı altında yayımlamaya başladığı yaşamöyküsel 
							romanı “Baba Evi”nde -1949- konu edinmiştir.)  
							 
							Bir yıl sonra (1931’de) doğduğu kente dönerek pamuk 
							fabrikalarında işçilik, dokumacılık, ambar 
							memurluğu, Verem Savaş Derneği’nde kâtiplik yaptı. 
							Yazarın bu evresi, Yugoslavya göçmeni bir ailenin 
							işçi kızıyla evlenmesinin (1937) hikâyesi “Avare 
							Yıllar” (1950), “Cemile” (1952), “Dünya Evi” (1960), 
							“Arkadaş Islıkları” (1968) romanlarına konu 
							olmuştur. 1938 yılında, askerliğini yaparken Ceza 
							Yasası’nın 94. maddesine aykırı davranıştan beş yıl 
							hapse mahkûm edildi. Bursa Cezaevi’nde bulunduğu 
							sırada, burada tutuklu Nâzım Hikmet’le ilişkileri, 
							toplumculuk anlayışı üzerinde etkili oldu (bu 
							konuyla ilgili anıları “Nâzım Hikmet’le Üç Buçuk 
							Yıl” - 1956 - kitabındadır).  
							 
							1939’da şiirleri, 1940’da öyküleri ile tanınmaya 
							başlayan sanatçının ünü, Kemal Sülker’in İkdam 
							gazetesinde 2 ve 3 Ekim 1942’de yayımladığı Asma 
							Çubuğu öyküsüne koyduğu Orhan Kemal takma adını 
							benimseyip o tarihten sonraki ürünlerine bu adı 
							vermesinden sonra duyuldu. (1998’de, Erzurum’daki 
							Atatürk Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi öğretim 
							üyesi - o sırada Yrd. Doç. Dr. - Etem Çalık’ın 
							araştırmasına göre yazar, Orhan Kemal isminin de yer 
							aldığı beş takma adla yazdı.)  
							 
							25 Nisan 1951 yılında İstanbul’a geldikten sonra 
							tefrika romanlar, kitaplar yayımlayarak yalnızca 
							kalemiyle geçindi. Gazetelere kısa öyküler yazdı, 
							küçük çıkarların peşindeki filmcilere senaryo 
							yetiştirmeye çalıştı, üstelik bunlardan dişe dokunur 
							para da kazanamadı. Davetli olarak gittiği 
							Bulgaristan’ın Sofya kentinde 2 Haziran 1970 yılında 
							yaşama veda etti. 
							 
							* * * * * 
							 
							Orhan Kemal, 1950’ler ve 1960’lardaki ‘Murtaza’, 
							‘Eskici ve Oğulları’, ‘Kardeş Payı’, ‘Babaevi’, 
							‘Avare Yıllar’, ‘Bereketli Topraklar Üzerinde’, 
							‘Önce Ekmek’ gibi yapıtlarıyla edebiyatımızın modern 
							klasikleri arasında yerini almıştır. 
							 
							Öykülerinde ve romanlarında günlük hayatı olağanüstü 
							bir yalınlıkla işleyen, kahramanlarını ezik, 
							sömürülen, yoksul insanlar arasından seçen Orhan 
							Kemal, XX. yüzyıl ortalarının Türkiye’sini 
							“damardan” anlatırdı. 
							 
							Ertuğrul Efeoğlu’nun ifadesiyle, “Orhan Kemal’in 
							yazınsal yapıtları bir bütünselliğe ulaşmıştır. 
							Romancı, öykücü, oyun yazarı ve senaryo yazarı 
							olarak Orhan Kemal’in yapıtlarında birbirleriyle 
							bileşen ağlar vardır. Gerek işlenen konular gerekse 
							konuların geçtiği ortamlar, gerek anlatı kişileri 
							gerekse kişilerin etkileşimleri hep belli bir dünya 
							görüşünün bütünleyici bileşenlerindendir. Bu dünya 
							görüşü, ‘toplumcu gerçekçi’ düşüngücüdür. (...) 
							 
							Orhan Kemal kendini anlatıcı olarak anlatıya sokan 
							bir yazar değildir demek yanlış olmaz. O tıpkı, 
							kamera omzunda, mikrofon elinde çekim yapan bir 
							belgeselci gibidir. (...) 
							 
							Orhan Kemal Anadolu halkının sözcülüğünü yapmayı 
							üstlenmiş bir gönüllüdür. Anadolu halkını, duygusal 
							abartılardan kaçınarak, yanıltıcı süslemelere 
							başvurmaksızın betimlemeye özen gösterir.”[2] 
							 
							Şimdi burada durup Ömer Türkeş’in, “Sosyalist 
							sözcüğünü kullanmanın sakıncalı olduğu yıllarda 
							kendilerine toplumcu gerçekçiliği yakıştıran kuşağın 
							en etkili, isimlerindendi Orhan Kemal. 1950’li 
							yılların Türkiyesi’nde yoksulluk ve zenginliğin 
							ifade ettiği anlam ve karşıtlıkları kimi zaman 
							mekânda, kimi zaman tarlalarda, bazen fabrikalarda, 
							hapishanelerde, Yeşilçam kapılarında ve yüksek 
							tahsil etrafında, bireysel dramların ardındaki 
							ekonomik, siyasal ve toplumsal dönüşümleri ihmal 
							etmeden ve fukaralık edebiyatına kaçmadan kolaylıkla 
							özetleyiverir. Orhan Kemal Maddi sorunlardan söz 
							edilmesi doğrudan açlıktan, sefaletten dem vurulması 
							demek değildir, sosyal dengesizlik ve onun yarattığı 
							acılar, karakterlerin bireysel kaderleri ve 
							tutkularında çıkar ortaya. Kurtulmayı düşledikleri 
							bu hayatın sıkıntıları içinde bile bütün insani 
							özellikleriyle yaşar onun romanlarındaki kahramanlar 
							ve o dönem romanlarındaki sterotiplerle hiç 
							benzemezler…” 
							 
							Ya da Işık Öğütçü’nün, “Halkının daha mutlu yaşaması 
							için kavga veren insanları anmak görevimizdir. 
							Bunlardan biri de Orhan Kemal’dir. Bu dürüst yaşamın 
							savaşçısını, ölüm yıldönümünde anmak bir 
							kadirbilirliktir.  
							 
							Hey, Koca Adanalı Orhan Kemal! Şekerkamışı, turuncu, 
							limonu, portakalı, bicibicisi, şalgamı bol Adana’dan 
							selam sana! ‘Küçüksaat’ teki işçiler, ırgatlar, 
							patozcular, çırçır fabrikaları, Yüreğir’in bereketli 
							toprakları, arkasızlar-hırkasızlar unutmadılar seni. 
							Unutamazlar da, onların tek ‘kıyakçısı’ sendin….”[3] 
							saptamalarının altını özenle çizerek vurgulayalım 
							ki, TKP’li Orhan Kemal yoksul ve dürüst insanların 
							yazarıydı… 
							 
							* * * * * 
							 
							2] Ertuğrul Efeoğlu, “Orhan Kemal Doksan Yaşında: 
							Erken Erişilmiş Bir Bilgelik...”, Cumhuriyet Kitap, 
							No:822, 17 Kasım 2005, s.12-13. 
							 
							[3] Işık Öğütçü, “Yoksul ve Dürüst İnsanların 
							Yazarıydı”, Cumhuriyet, 2 Haziran 2005, s.15. 
							 
							 
							 
							Temel Demirer  
							 
							11 Aralık 2008 14:10:24, Ankara.  
							 
							
 
  | 
						 
					 
					 | 
				 
			 
			   |    |