| 
               
			
			Orhan Kemal: Emekçilere malolmuş toplumcu bir sanatçı  |  
        
          | 
            
			 |  
        
           |  
        
          
			
				
					
					
					
						
							| 
							
							  
							 
							 
							Asıl adı Mehmet Raşit Öğütçü olan Orhan Kemal 
							(1914-1970) edebiyatımızda toplumcu gerçekçilik 
							alanında ürün veren önemli bir isimdir. Gençliğinde 
							koyu bir Nazım Hikmet hayranlığıyla şiire yöneldi. 
							1938’de tutuklandı. Bursa Cezaevi’nde “Benim gerçek 
							öğretmenimdir” dediği Nazım Hikmet’le tanışması, 
							hayatının dönüm noktasını oluşturdu. Cezaevinden 
							çıktıktan sonra (1943) Adana’ya dönerek çeşitli 
							işlerde çalıştı. 
							 
							 
							1970’in 2 Haziran’ına kadar roman, hikâye, oyun 
							alanlarında durmadan çalıştı, üretti. Köyden kente 
							göç eden insanlar, işçiler, kapitalizmin yaşamın her 
							alana yavaş yavaş yerleşerek insanların sefilliğe, 
							açlığa sürüklenmesi, inanların yaşam mücadeleleri, 
							kadınlar, çocuklar... Çok iyi gözlemlediği ve bir 
							parçasını oluşturduğu halkını anlattı yazar 
							öykülerinde...  
							 
							 
							Yaşamının son döneminde hasta olduğu bir sırada 
							Bulgaristan Yazarlar Birliği’nin daveti üzerine 
							Sofya’ya gitti. Orada hayatını kaybetti. Cenazesi 
							İstanbul’a getirilirken, konvoy Babaeski’de işçiler 
							tarfından durduruldu. İşçilerden biri, cenazeyi 
							taşıyan minibüsün önüne ‘BİZ İŞÇİLER SENİN HATIRAN 
							ÖNÜNDE SAYGIYLA EĞİLİRİZ’ yazılı bir pankart astı.
							 
							 
							 
							Çünkü o işçilerin, emekçilerin sanatçısıydı ve kalbi 
							hep onların yanında oldu. Çünkü sanatının amacı, 
							kendi sözleriyle; “İnsanlığın, insanlık tarafından, 
							insanlık için yönetilmek çabası adına sanat”tır. 
							 
							 
							Kitap yorumları: 
							 
							 
							Otobüsün gırgırında siz vardınız 
							Sokağın pisliğinde siz, 
							Seviyordum sizi insanlar...  
							 
							 
							Nazım Hikmet 
							 
							 
							İnsanlar vardı Orhan Kemal’in hikayelerinde. Yoksul, 
							aç, gururlu, öfkeli, küfürbaz, çocuk, usta, işçi, 
							işsiz... Ve insan portreleri çiziyor sokaklardan, 
							mahallelerden, fabrikalardan, yan evimizdeki 
							komşularımızdan, meydanlardan, küçük bakkallardan, 
							mapuslardan...  
							 
							 
							Kısacası yaşanmışlıkların sınıfsal gerçekliğini, tüm 
							psikolojik tahlilleri ve toplumsal yansımalarıyla 
							gözler önüne seriyor, Ekmek Kavgası’nda yazar. 
							Kitabı okurken müthiş bir huzursuzluk kaplıyor 
							insanın içini, gerçeklerle bu kadar net 
							karşılaşmanın rahatsız ediciliği. Ve kitaptaki 
							öykülerin yaşamda karşılık bulan kahramanlarını 
							arıyor gözleriniz, geçtiğiniz her sokak başında. 
							Rastladığınız her işçinin, her ustanın, her çocuğun 
							hikayesini biliyorsunuz sanki.  
							 
							 
							Ve bu kahramanlardan sınıfsız ve sömürüsüz bir dünya 
							yaratmanın coşkusuyla doluyor yüreğiniz... 
							 
							 
							D. İren 
							 
							 
							Orhan Kemal’in ilk öykü kitabı olan Ekmek Kavgası, 
							yazarın gözlem ve ifade gücünü ortaya koyuyor. 
							Kitabı yaşamdan kesitler olarak nitelemek mümkün. 
							Her bir öyküde bambaşka bir dünyaya götürüyor 
							okuyucuyu. Kimi zaman bir tren garına, kimi zaman 
							bir inşaata, kimi zaman bir cezaevinin revirine... 
							Ama hepsinde de ezilenlerden, sömürülenlerden 
							bahsediyor, onların yaşamlarına ortak ediyor bizleri 
							de. Bunu yaparken de asla melodrama, abartıya 
							kaçmıyor, herşeyi olanca doğallığıyla, yalınlığıyla 
							sunuyor.  
							 
							 
							Belki de bu yalın gerçeklik rahatsız ediyor 
							okuyucuyu, çünkü gözlerini etrafına kapamayan 
							herkes, inşaat işçisi Ali Osman’ı, bekçi Ali’yi, 
							revir meydancısı Yusuf’u, kısacası ekmek kavgası 
							verenleri görecek, farkedecektir.  
							 
							 
							R. Işıl 
							 
							 
							Orhan Kemal, Türkiye romancıları içinde, işçi 
							edebiyatı denildiğinde akla gelen ilk isimdir. 
							Öykülerini ilk kez okudum. Ve onlarda da sınıfsal 
							bakışını sonuna kadar koruduğunu görmek beni oldukça 
							mutlu etti. Çok basit gibi görünen öyküler kendi 
							içlerinde tutarsızlık yaşamayacak kadar özenle 
							yazılmış. Öykülerini belki dili ağır olduğu için çok 
							sürüklenerek okumadım. Ama hoş bir tat kaldı bende! 
							 
							 
							G. Güzel 
							 
							 
							Beğendiğim öyküler de var beğenmediklerim de. Ancak 
							genel olarak okumaktan çok zevk alamadım. Çünkü bir 
							türlü kendimi kaptıramadım. Sanki yazar ısrarla 
							insanların zaaflarından kaynaklı bir dolu sorunu, 
							okuyucuyu rahatsız edecek bir sakinlik ve 
							edilgenlikle anlatmış. Okurken en zorlayan şey ise 
							yazarın müdahale etmesini beklediğiniz yerlerde 
							hiçbir şey yapmayışı.  
							 
							 
							Ama benim kitap ile ilgili en anlamlı bulduğum şey, 
							tüm karakterlerin bireysel zaaflarının, ekonomik 
							sebeplerle açıklanarak verilmiş olması.  
							 
							 
							M. Umut 
							 
							 
							Orhan Kemal’i bir roman yazarı olarak çok 
							beğenirdim. Akıcı ve etkileyici bir üslubu vardır. 
							Ancak öykülerini okumaya başladığımda rahatsız 
							oldum. Beklenmedik sonlar, sanki hepsinde bir yarım 
							kalmışlık havası hakimdi. Daha sonra yavaş yavaş 
							alışmaya başladım. Her öykünün bir fotoğraf karesi 
							olduğunu anladım. Yaşam ancak bu kadar sade 
							anlatılabilir.  
							 
							 
							H. Alaz 
							 
							
 
  | 
						 
					 
					 | 
				 
			 
			   |    |