| 
               
			
			ORHAN KEMAL  |  
        
          | 
            
			 |  
        
           |  
        
          
			
				
					
					
					
						
							| 
							
							 ORHAN KEMAL 1914 -1970 Orhan Kemal, kendi 
							hayatını şöyle anlatmıştı:"1914 yılında seferberlik 
							davulları çalarken, Adana'nın Ceyhan ilçesinde 
							doğmuşum. Babam, avukat, çiftçi, parti lideri. 
							(1930'daki demokrasi dene-melerine "Alınlı l n kası" 
							ile katılan, bu yüzden çok sert çıkışlar yapan, 
							sonra da Suriye’ye kaçan, Abdülkadir Kemali bey) 
							Annem, eski öğretmenlerden Azime hanım. Biri erkek 
							olmak üzere, benden küçük dört kardeşim var. 
							Evliyim, dört çocuk babasıyım. Yıllardır kalemimle 
							geçinmeye çalışıyorum...Öğrenimime gelince... Hiçbir 
							zaman çalışkan bir öğrenci olmadım. Futbol ve 
							polisiye romanlar beni okuldan çok ilgilendirdi. 
							Babamın siyasî parti maceraları, Suriye'ye kaçmakla 
							neticelenince, okulla aramdaki bağlar kopuverdi 
							(Ortaokulun son sınıfından ayrılmış, Suriye ve 
							Lübnan'da bir yıl kalmışlardı). Yıllar yılı 
							Çukurova'da, Suriye ve Lübnan'da başıboş bir hayat 
							sürdüm diyebilirim. Babamın özel öğretmenliği, 
							okuldan daha etkin oldu.İlk zamanlar fabrika 
							işçiliği, sonra aynı fabrikada muhasebe memurluğu 
							yaptım (1932’de Adana’ya dönmüştü). Bu arada spora 
							veda, okumak, yeni bir şeyler öğrenme tutkusu ve 
							hayata bakış. Hayata bakış, bazı sonuçlara varış 
							derken hapishane. Hapishane benim için bir çeşit 
							üniversite oldu diyebilirim..." (Orhan Kemal 
							Niğde’de askerliğini yaptığı sırada yazdığı bazı 
							manzumelerle “Askerleri tahrik etmek istediği” 
							gerekçesiyle, ideolojik sebepten 3,5 yıl hapse 
							mahkum olmuştu)Yazar, daha sonra Adana’dan 
							İstanbul'a gelmiş, senaryolar, romanlar ve hikâyeler 
							yazmaya devam etmiştir. Son yıllarında ticaretle 
							uğraşmıştır. Sofya'da ölmüş, cenazesi İstanbul’a 
							getirilerek Zincirlikuyu mezarlığına gömülmüştür. 
							Kişiliği Orhan Kemal, hayatın içinden yetişmiş, 
							okuduklarından çok gördükleriyle oluşmuş bir 
							yazıcıdır. Düzenli bilgi eksiklerine karşılık, 
							günlük hayattan gelme kulak dolgunluğu ve tecrübe 
							bolluğu bütün yazılarında göze çarpar.Orhan Kemal'in 
							eserlerinde zengin bir aile çocuğu iken, yoksul ve 
							zor bir hayat kavgasına düşmüş olmanın gizli acısı 
							sezilir. Her fırsatta babasından söz etmeyi sever. 
							Kahramanlarının bir kısmı da, kendisi gibi 
							zenginlikten yoksulluğa düşenlerdir.Yazarlık 
							tarzını, içinde çırpındığı hayatın bir gereği sayan 
							Orhan Kemal, eğer "Baba evinin rahat ekmeğiyle 
							tahsilimi normal şartlar altında yapıp yüksek bir 
							diploma sahibi olsaydım... îhtimal yine hikâyeler, 
							romanlar yazardım ama konularım herhalde bugünkü 
							konular olmazdı." demektedir.TürlerOrhan Kemal, 
							hikâye roman ve tiyatro türlerinde eserler 
							vermiştir. Hikâyeleri ile romanları arasında, konu, 
							anlayış, üslûp bakımlarından büyük ayrılık 
							görülmez. Yalnız o, hikâyeciliği, romancılığa geçmek 
							için bir basamak saymaktadır. Neredeyse Hikaye’ nin 
							ayrı bir tür olduğunu unutmuş onu, acemi 
							romancıların bir tecrübe tahtası gibi 
							görmektedir."Kanaatimce, küçük ve uzun hikâyelerinde 
							iyice bilenmeyen kalem, romanı zor yazar, yahut 
							yazamaz. Çünkü hikâye kompozisyonlarını kolaylıkla 
							kıvıramayan bir yazar, çok daha büyük, çok daha 
							enine boyuna bir kompozisyon isteyen romanı meydana 
							getiremez."Ne var ki, romana geçtiği yıllardan sonra 
							da hikâyeyi büsbütün bırakmamıştır. Hikâye 
							kitapları şunlardır:Ekmek Kavgası (1949), Sarhoşlar 
							(1951), Çamaşırcının Kızı (1952), 72. Koğuş (1954), 
							Grev (1954), Arka Sokak (1956), Kardeş Payı (1957), 
							Babil Kulesi (1957), Dünyada Harb Vardı 1963), İşsiz 
							(1966), Önce Ekmek (1968).ROMANLARI VE 
							ROMANCILIĞIOrhan Kemal, önce hikayeleriyle tanınmış 
							sonra romana geçmiştir. Çok sayıda olan 
							romanları:Baba Evi (1949), Avare Yıllar (1950), 
							Murtaza (1952), Cemile (1952), Bereketli Topraklar 
							Üzerinde (1954), Suçlu (1957), Devlet Kuşu (1958), 
							Vukuat Var (1959) Gâvurun Kızı (1959), Küçücük 
							(1960), Dünya Evi (1960), El Kızı (1960), Hanımın 
							Çiftliği (1961), Eskici ve Oğulları (1962), Gurbet 
							Kuşları (1962), Sokakların Çocuğu (1963), Mahalle 
							Kavgası (1963), Kanlı Topraklar (1963), Bir Filiz 
							Vardı (19G5), Müfettişler Müfettişi (1966), Yalancı 
							Dünya (1966), Evlerden Biri (1966), Arkadaş Islıklan 
							(1968), Sokaklardan Bir Kız (1968), Üç Kağıtçı 
							(1969), Kötü Yol (1969), Tersine Dünya (1986).Ayrıca 
							Senaryo Tekniği (1963) adlı bir eseriyle Nâzım 
							Hikmet’ le Üç Buçuk Yıl 1965) adlı Bursa hapishanesi 
							hatıraları vardır.Orhan Kemal, sosyal gerçekçilerin 
							aşırılarından olan bir yazardır. Toplumculuğu, 
							kolayca sınırlanmayan ve kendisinin de 
							belirleyemediği bir sosyalizm olarak görmüş ve o 
							görüşü türlü olaylar, gözlemler içinde telkin eden 
							romanlar yazmıştır. Roman sanatının gerçekleriyle, 
							ruh tahlilleriyle uğraşmayı bir "boş iş" saymıştır. 
							Onca roman, kendince doğru olan şeyleri, okuyucuya, 
							cazibeyle sunmaya yarayan bir vasıtadır. "Sosyal 
							endişe ile mi, sanat endişesi ile mi yazarsınız?" 
							sorusuna şu cevabı vermektedir:"- Bu iki endişe 
							birbirinden ayrılmaz bir bütündür. Sosyal endişe 
							sanatçının insan olması haysiyetiyle yurdu ve 
							düşmanı hakkında vardığı kanaatlerin neticesidir. 
							Her şeyden önce bir fikir adamı olması lâzım gelen 
							sanatçı sosyal endişelerini, sanat yoluyla belirten 
							insandır. Demek oluyor ki, peşin (Önce) sosyal 
							endişe... Fakat bu, sanatın ikinci plâna itilmesi 
							demek değildir.."Böyle düşünen yazıcı, iyi tanıdığı 
							ve ömrünü geçirdiği muhitler içinde olagelen 
							haksızlık, yolsuzluk, düzensizlik ve kötülükleri, 
							bazen sebeplerini aramak, bazen da iyice abartmak, 
							bazen da sırf gözler önüne sermek yoluyla öne 
							sürmeye çalışıyor. Toplumu "değiştirmek" için 
							kalıplaşmış birtakım marksist fikirleri savunuyor. 
							Orhan Kemal, bir sosyal gerçekçi olarak gerçeklerin 
							çok yanlılığını, tarafsızca görmek istemez. Tersine 
							olayların yalnız bir yanını alıp fikirlerine malzeme 
							olarak kullanır. Yolsuzluktan tek bir "yorum 
							tarzı"na bağlar. Oysa aynı yolsuzluğu başka bir 
							açıdan yorumlamak, başka birçok çözüm şekillerine 
							bağlamak mümkündür.Orhan Kemal, roman ve 
							hikâyelerinde anlattığı şeyleri görmekle kalmamış 
							aynı zamanda yaşamış bir insandır. Hattâ sırf 
							yaşadığı şeyleri yazdığını ısrarla 
							belirtmektedir:"Ben, köylüyü, köyünde (iken) 
							yazmıyorum. Çok iyi bildiğim şeyi yazmak 
							taraflısıyım. Görmeliyim, yaşamalıyım ve içimdeki o 
							sanatkârlığın verdiği hız, beni itmeli. Adana'da 
							Millî Mensucat Fabrikasında uzun seneler, küçük 
							memurluklar, kâtiplikler yaptım. Bu sırada gurbete 
							çıkmış orta Anadolu köylüleriyle tanıştım. Çırçır 
							işçileri filân. Bu ham vatandaşların, şehir 
							madrabazları elinde nasıl istismar edildiklerini 
							gördüm."Yazar, "bir çeşit kabartma sinema tekniği" 
							kullandığını "kendisini aradan çekip okuyucuyu, 
							anlattığı şeylerle başbaşa bıraktığını" söylüyorsa 
							da, bunun yalnız bir dilek olarak kaldığı 
							şüphesizdir. Çünkü kahramanlarının kimine acıyarak, 
							kimini severek, kiminden nefret ettiğini belli 
							ederek "kendini aradan çekme" ilkesinden uzaklaşır. 
							Olayları sık sık yorumlayarak normal akışlarına 
							engel olur. Çevre ve kişilere realist gözlemci gibi 
							değil, davacı bir adamın hinciyle bakmaktadır.Orhan 
							Kemal'in sayıca otuz kitap dolduran roman ve 
							hikâyeleri konulan açısından üç bölükte 
							toplanabilir:a) Kendi hayatını anlatan eserler: Baba 
							Evi, Avare Yıllar, Murtaza, Grev, Cemile vb.b) 
							Çukurova toprak ve çırçır işçilerini anlatan 
							eserler: Bereketli Topraklar Üzerinde, Vukuat Var, 
							Hanınım Çiftliği, Eskici ve Oğullan, Kanlı 
							Topraklar vb.c) İstanbul'un yoksul insanlarını 
							anlatan hikâyeler: Suçlu, Devlet Kuşu, Sokakların 
							Çocuğu, Gurbet Kuşları vb.OlaylarOrhan Kemal, bir 
							konuşmasında diyor ki:"Hikâye ve romanlarım için 
							bazen şöyle sorarlar:- Bu anlattıklarınız gerçekten 
							oldu mu? Cevap veririm:- Okuduğunuz şeyler gerçekten 
							olabilir mi, olamaz mı?- Olabilir, olup duruyor...- 
							Şu halde önemli taraf, gerçekten olmuş olmam değil, 
							olabilip olamamasıdır."Böylece Orhan Kemal, 
							gözlemlerine dayanarak, "olabilir" şeyleri, ama 
							mübalağalandırarak, tek yanlı bakarak, tek açıdan 
							yorumlayarak yazmaktadır. Özellikle: En fazla ekmek 
							veya aşk peşinde tükenen hayatlar, toprak ağası ile 
							ırgadın çatışmaları, köylünün makine karşısındaki 
							şaşkınlıkları, köyden şehre göçün doğurduğu 
							meseleler, gurbetçilerin büyük şehirde 
							harcanmaları, yurdumuzda orta tabakanın 
							yoksullaşması, kötü terbiye veya bakımsızlık 
							yüzünden telef olan çocuklar, kaba erkeklerin 
							baskısı altında perişan kadınlar, türlü çevrelerde 
							bayağılaşan aşklar... gibi konu ve temaları 
							işlemesi bundandır. KişilerOrhan Kemal'in, Hüseyin 
							Rahmi gibi kalabalık bir kişi kadrosu vardır. "Küçük 
							adamlar" dediği bu kadro içinde işçiler, ırgatlar, 
							fahişeler, yosmalar, suçlu çocuklar, mahpuslar, 
							gardiyanlar, işçi kâhyaları, dilenciler, çöpçüler, 
							işten atılmış memurlar, köyden kopmuş rençperler, 
							gurbetçiler, kürtajcı doktorlar, onlara müşteri 
							sağlayan simsarlar, ağalar, patronlar, emekliler, 
							dullar, ihtiyarlar... velhasıl, ekmek peşinde koşan, 
							aşk ihtiyacıyla çırpınan, haksızlıklar, 
							düzensizlikler içinde ezilmiş, hırpalanmış olan, 
							günahı olmaksızın başkalarının kahrım çeken veya 
							eziyet eden, atlatan, sömüren, boğuşan bir alay 
							insan kaynaşır durur.Yazara göre bu kişilerin kimi 
							ak kimisi karadır. Bir kısmı suçlu, fakat büyük 
							çoğunluğu o suçluların kurbanıdır. Bu kurbanlar, bir 
							kötü düzenin sonucudur. Yazar, bu kurbanlarına 
							acır:"Ben bu gurbetçi işçileri seviyor muyum? Acıyor 
							muyum onlara? Yoksa bunların iptidailiğine, 
							cahilliğine, kepazeliğine kızıyor muyum? E, şöyle 
							bir kendimi yokladığım zaman acıyorum... Çünkü onu 
							ben, kendi çocuğum, kendi evlâdım yerinde görüyorum. 
							İstemiyorum yumruklanmasını, parçalanmasını, 
							ezilmesini."Bu anlattığı kişilerin bir kısmını, iyi 
							tanır. Neyle geçindiklerini, neler özlediklerini 
							bilir. Onları büsbütün aşağılatmaz. Direnişlerini 
							sağlamaya çalışır. Bugünkü sıkıntılarıyla birlikte 
							gelecek umutlarını da anlatır. En kötü şartlar 
							altında hile, onlarda kalan insan cevherini ortaya 
							koymak ister. Ne var ki, bazı sınıf ve zümre 
							kişilerinin kötü ve ıslâh kabul etmez olduğuna 
							önceden karar vermiştir. Onlara hiçbir "insanlık" 
							yakıştırmaz.Romanlarında iyi duygulu, becerikli, 
							mücadeleci, bazı coşkun kişiler vardır Yazarın 
							kendi kendisini yaşattığı bu kişiler vakanın 
							sonucunu olumlu kılarlar. İçinde yaşadığı geçim 
							şartlarına baş kaldıran, başkalarının refahını 
							kıskanan, isyancı genç adamlar yakışıklı ve 
							çalımlıdırlar. Çok defa zalim patronların göz 
							koyduğu işçi kızlarla sevişirler.Kadınlarının bîr 
							kısmı ihtiyaç için kötü yola düşmüş, zorla 
							kirletilip bir yana atılmış, erkek zorbalığı altında 
							kıvranan düşkünlerdir. Fakat bir kısmının üstün 
							kişilikleri vardır. Cemile gibi iyiliksever kadınlar 
							temiz aileler kurarlar.ÇevreOrhan Kemal, toplumun 
							alt katının ve hayatını güçlükle kazananların 
							yaşadıkları çevre ve muhitleri yazmıştır. Adana işçi 
							muhitleri, Çukurova tarlaları ve İstanbul'un 
							bakımsız fukara semtleri, en çok ele aldığı 
							yerlerdir. Bunun yanında, çocukluğunun geçtiği 
							yöreler, hapishanedeki 72. Koğuş, sübyan koğuşları, 
							işçi mahallelerinin ve gecekonduların açması 
							halleri, ırgat pazarları, "ayaktakımının" dolaştığı 
							semtler, viraneler, Çukurova'nın kızgın güneşi 
							altındaki "iş cehennemi" fabrika içleri vb. özel bir 
							dikkatle canlandırılır. Yazar, bu çevrelerin 
							ayrıntılı ve hareketli tasvirinde ustadır. Bu yoksul 
							ve düşkün insanları da hem acıma hem sevgiyle 
							anlatmaktadır.ÜslupOrhan Kemal'in en çok tenkit 
							götüren bir yanı üslûbudur. Kendisi zaten biçimden 
							çok muhtevayı, üslûptan çok konuyu Önemsediğini 
							birçok defa söylemiştir.Üslûptaki ihmalciliğinin 
							asıl sebebi, çok yazması, bir de kültür 
							yufkalığıdır. Ne var ki sanatçı damarı tuttuğu bazı 
							yerlerde güzel sayfalar yazabilmiştir.Hikâye ve 
							romanlarında çok yer tutan söyleşmelerle hareket 
							sağlamayı başarır. Kısa ve canlı olan bu konuşmalar 
							arasında "çirkin ve ayıp" sayılan kelimeler 
							çoktur.Söyleşmelerde en çok şive taklidi yapan 
							romancı Orhan Kemal'dir. Bu konuda Hüseyin Rahmi ve 
							meddahlar geleneğini sürdürmüş ve aşın götürmüştür. 
							Bunlar arasına güldürücü deyişler de sokuşturur. 
							Laz, Kürt, Arap, Yanyalı, Giritli, Boşnak, Arnavut, 
							Fahişe, Mahalle karısı vb. ağızlarını başarıyla 
							taklit eder.Yazar, bu konuda, çokça tenkit edildiği 
							için son eserlerinde, şive taklitlerini biraz 
							azaltmıştır. Ne var ki, o bu "mukallitliği"sosyal 
							gerçekçiliğin icabı diyerek 
							savunmaktadır:"Tiplerimin ruh tahlillerini ben 
							yapamıyor, bizzat kendilerine yaptırmak istiyorum. 
							Bunun için de şive farklarını korumaya mecburum.... 
							Aksi halde tipler arasındaki özellik kaybolur. Bütün 
							tipler aynı dille, yazarın diliyle konuşur ki, bu 
							yalancılıktır."Orhan Kemal, söyleşmeler dışında da 
							savruk, gelişigüzel fakat rahat okunur bir tahkiye, 
							hitap ve tasvir çeşnisi bulmuştur. Öbür gerçekçiler 
							gibi o da, İstanbul kültür dilinden uzaklaşıp 
							Anadolu kelimeleri ve cümle yapılarına dayanan bir 
							anlatımda karar kılmıştır.OKUNACAK ESERLERAcaroğlu, 
							M. Türker : Edebî Eserler Sözlüğü, 1965.Aktaş, Prof. 
							Dr. Şerif :Türk Dili, 463, Temmuz 1990 sayısında, 
							(s. 34-45) 11 sayfalık bir incelemeAlangu, Tahir : 
							Cumhuriyetten Sonra Hikâye ve Roman, (c. 2, 1964, s. 
							375-418)Altınkaynak, Hikmet : Hikâye Yazan Orhan 
							Kemal, 1983.Baydar, Mustafa : Edebiyatçılarımız Ne 
							Diyorlar, 1960. Bezirci, Asım :Orhan Kemal, 1977.Beş 
							Romancı Tartışıyor : Fakir Baykurt, Kemal Tahir, 
							Mahmut Makal, Orhan Kemal, Talip Apaydın.Buyrukçu, 
							Muzaffer : Arkadaş Anılarında Orhan Kemal, 
							1983.Kudret, Cevdet :Türk Edebiyatında Hikâye ve 
							Roman,(c. 3. 1990, s. 267-299)Naci, Fethi 
							:Türkiye'de Roman ve Toplumsal Değişme.1990, (s. 
							343-349.)Kutlu, Şemsettin : Başlangıçtan Günümüze 
							Kadar TürkRomanları, 1970.Moran, Berna :Türk 
							Romanına Eleştirel Bir Bakış, cilt 2,s. 
							36-58Mutluay, Rauf : 50 Yılın Türk Edebiyatı, 
							1973.Türk Dili Dergisi :Roman Özel Sayısı, Temmuz, 
							1964.Tatarlı, İbrahim Rıza Mollof :Marksist Açıdan 
							Türk Romanı, 1969. Uğurlu; Nurer :Orhan Kemal'in 
							İkbal Kahvesi, 1973.CEMİLE’den(Cemile, Sırbistan'dan 
							Çukurova'ya göçmüş eski bir derebeyi ve çete reisi 
							olan ihtiyar Malik'in kızıdır. Kardeşi Sadri'yle 
							birlikte bir pamuk fabrikasında çalışmakta olan bu 
							güzel kız, herkesin dikkatini çekmekte, özellikle 
							Çapur Ali adlı biri, onu kaçırmak 
							istemektedir.Cemile, o fabrikada çalışan yoksul bir 
							memura gönüllüdür ve onunla evlenecektir.' Kırların 
							ve dağların hür havasına tutkun olan Malik ise 
							çocuklarının fabrikada çalışmasını istememekte, 
							arkadaşı Muy'un çocuklarına olduğu gibi, onların da 
							başına bir iş gelmesinden korkmaktadır. Nitekim 
							Cemile ile Sadri'yi alıp bir toprak parçası üzerine 
							yerleşmeyi hayâl ediyor:Cemile yazarın sembol ve 
							ideal kadınıdır. Fabrikada kâtip olarak çalışırken, 
							âşık olduğu genç kızdır. Zağrep 'te doğmuş bir 
							Boşnak güzelidir. 5 Mayıs 1937'de onunla 
							evlenmiştir. Eşinin yani Cemile' nin asıl adı 
							Nuriye'dir.Cemile' nin babası da Orhan Kemal'in 
							babası gibi, zenginlikten yoksulluğa 
							düşmüşlerdendir.)“ihtiyar Muy, ihtiyar Malik'in 
							hemşehrisi, çocukluk arkadaşıydı. Tara ırmağı 
							boyundaki (.............) kasabasında birlikte 
							büyümüşler, birlikte silâh kullanmaya başlamışlardı, 
							içtikleri su ayrı giderdi yalnız. Malik hâlâ onu, o 
							kadar severdi ki, onun için kan dökebilir, bu 
							ihtiyar yaşına; Sadri' ye, Cemile' ye rağmen, 
							hapislere girebilirdi.Muy'un bir tek oğlundan başka 
							kimsesi kalmamıştı. O da Doğu' da çok uzak bir yerde 
							askerdi.Memleketin eşrafından Amir Ağa'nın 
							teşvikiyle Karadağ Milletvekili Boşko Boşkoviç'in 
							Öldürülmesi üzerine başlayan katliamdan kurtulmak 
							için kaçmadan önce, Malik ve Muy ismi, Sırplar 
							üzerinde yıldırım etkisi yapardı.İstanbul limanına 
							birkaç parça mücevherle ayak basan kalabalık iki 
							ailenin elindeki, avucundakiler şaşılacak bîr hızla 
							eriyiverince, Malik'le Muy hayatlarında ilk defa 
							geçim derdi diye bîr şey olduğunu öğrendiler.İki 
							erkek ekmek kavgasına atıldı, olmadı. Ata binmek, 
							silâh kullanmaktan pusu kurup kelle biçmekten 
							başkasını bilmiyorlardı. Şehir ise bundan 
							anlamıyordu.Fabrikaları ve pamuk tarlalarıyla ünlü 
							bir güney Anadolu şehrine göçüldü. Ne yapıldıysa 
							boş. Beceriksiz derebey torunları elleri 
							böğürlerinde kaldılar. O zaman talihlerini denemek 
							sırası kadınlara geldi. O kadınlar ki, dalları 
							yerlere kadar eğilen koyu gölgeli meyve bahçelerinde 
							gülüp türkü söylemek, süslenip, salına salına 
							dolaşmaktan başkasına alışmamış, rahatlıktan 
							semirmiş kadınlardı. Fabrikada hızla kuruyup 
							çirkinleşmeye başladılar. Gün geldi, ellerinde 
							mendil, küt küt öksürerek, iki iyilikten birini 
							dilediler.Daha sonraları kadınlar toprağa verildi, 
							çocuklar fabrikalara...Çok geçmeden Muy'un büyük 
							kızı bir Çingene çalgıcının peşine takılıp gitti. 
							Küçüğe gelince... Bu sessiz, akıllı bir kızdı. Çok 
							da güzeldi. Paydoslarda peşine delikanlılar düşerdi 
							de, o hiç birine yüz vermezdi.Bir gece yarısı saat 
							on ikiden sonra, fırtına, yağmur... Yer yerinden 
							oynarken, Muy'un kızı kendi kendine sokularak 
							mahallenin dar sokaklarında yapayalnız işten 
							geliyordu ki, önüne bir takım insanlar çıktı, kızın 
							ağzını sıkıca kapayıp köşede bekleyen eski bir 
							Ford'a sokup uzaklaştılar.Gidiş o gidiş...Yemek, 
							içmekten kesilen Muy, haftalarca çılgına döndü, 
							sokaklarda yan deli; dolaştı durdu. Neden sonra bir 
							gün bir çoban, barsaklarını köpeklerin çekiştirdiği, 
							başı taşla ezilmiş bir cesetten söz açınca her şey 
							anlaşıldı.İhtiyar Muy o gün, bugün yarı delidir. 
							Guslisi koltuğunun altında, canı istediği zaman 
							çalar, söyler; ağlar”.ELEŞTİRİLER - YORUMLAROrhan 
							Kemal'in hikâyelerinde bir konular çokluğu var. Ama 
							bu bizi İçerik çokluğuna götürmez. Böylece de onun 
							bildirisini daha net saptayabiliriz.Türkiye 
							insanının, basta isçisinin, köylüsünün, issizinin, 
							küçük insanının, çocukların, hapishanedeki 
							hükümlünün gerçeklerini sunmuştur Orhan Kemal. Bu 
							gerçek ekmek için verilen savaş olarak 
							toplanabilir. Bu gerçeklerin ardında yatan sorunlar, 
							düşünceler vardır. Ve bu savaş içerisinde isçinin, 
							köylünün, küçük insanın, mahpusun ve hatta 
							çocukların yeri iyi belirlenmiştir.Bir hikayeci 
							olarak Orhan Kemal, gerçekleri çok iyi yakalamasını 
							bilmiştir. Yaşadığı çevrenin toplumcu gerçeklerini 
							olaylara bağlı olarak, somut örnekleriyle 
							vermiştir...Hikmet ALTINKAYNAK Orhan Kemal, 
							1983Öykülerinde ekmek kavgası içindeki küçük 
							memurlar, çöpçüler, dilenciler, kâhyalık yapan ya 
							da fabrikalarda çalışan erkek çocuklar, sokağa düşen 
							kadınlar, kendilerini satan küçük kızlar, köyden 
							ekmek parası için kente gelen köylüler, 
							tutukevlerinde, cezaevlerinde başkalarına hizmet 
							edenler daha çok yoksulluğa düşmemek için 
							çalışırlar. Bu insanların yaşamalarını 
							sürdürdükleri ortam olarak da gecekondu bölgeleri, 
							İstanbul'un yoksul semtleri, fabrikalar, 
							tutukevleri, cezaevleri Öykülerindeki olayların 
							geçtiği çevrelerdir.Öykülerinin bu özellikleriyle 
							Orhan Kemal edebiyatımızda izlenimci- gerçekçi 
							öykülerin en güzel örneklerini veren yazarımız 
							olarak ayrı bir yer taşır.Olcay ÖNERTOY Cumhuriyet 
							Dönemi, Türk Roman ve Öyküsü, 1984Orhan Kemal, yasam 
							savaşımı veren, birincil sorunları geçim kaygısı 
							olan insanları öykülemiştir hep. Hapishaneler, 
							fabrikalar, gecekondu semtleri, özellikle Çukurova 
							bölgesi tarım isçileri çevresi, tüm açıklığı, 
							çıplaklığıyla sergilenmiştir öykülerin. İşçiler, 
							küçük memurlar, lümpenler, kısacası düzenin baskısı 
							altında soluk alamayanlar, ezilenler, hafta 
							düşkünlerdir öykülerinin kişileri. Toplumsal 
							sorunların öne çıkıp, bireysel sorunların hemen 
							hemen hiç ele alınmadığı ya da derinleştirilmediği 
							Orhan Kemal Öyküsü, Sabahattin Ali öyküsüyle 
							birlikte günümüz toplumcu öykücülerinin çoğuna 
							kaynaklık etmiştir. Orhan Kemal'deki konu ve 
							malzeme zenginliğine, çeşitliliğine karşın; dilde, 
							öykülemede, yazınsal bütünlük sağlamada; 
							öykülerinde saptadığımız dünya görüşünün 
							sağlamlığını ve tutarlılığını bulamayız. Adeta 
							telaş içinde, çalakalem yazmıştır çoğunca. Bu biraz 
							da Öykülerindeki kişilerin "ekmek kavgası" telasına 
							koşut görülebilir, nedenleri açıklanabilir...Füsun 
							ALTIOK Milliyet Sanat Dergisi, 17 Nisan 1978Orhan 
							Kemal'in öykü uygulayımında (tekniğinde) 
							konuşmaların önemli yeri vardır. Konuşmalar, onun 
							vermek istediği zıtlığı, ikiliği ortaya koyan; 
							kişilerin iç dünyasını, ruhsal yaşamını açıklayan, 
							kişilerinin iç dünyalarını bir burgu gibi derinlere 
							girerek ortaya çıkaran bölümlerdir. Orhan Kemal, 
							özellikle, yan tutmadığı bu konuşmalarla verir 
							kişisinin içini...İlk öykülerinden son öykülerine 
							kadar, değişik düzede (dozda) konuşmalar yer alır. 
							Ancak, konuşmalardaki bu yoğunluğa karşı, Orhan 
							Kemal'in anlatımı yoğun sayılamaz. Seyrek dokunmuş 
							bezler gibidir diyebiliriz buna bîr bakıma. Bu 
							durum, okurları sıkmaz v» öyküleri bu yüzden kolay 
							okunur. Bu Özelliği nedeniyle Ömer Seyfettin'e 
							benzetebiliriz onun öykülerini. Bîr iki fırça 
							vuruşuyla tablolar yaratan ressamlar gibi, kısa ve 
							kolay kurulmuş; ama birbirine ustaca bağlanmış 
							tümcelerle öyküsünü çatıverir. Dili süslü değildir; 
							sıfatlardan kaçınır. Betimlemelere fazlaca yer 
							vermez. Ne doğa, ne de insan betimlemesi vardır uzun 
							uzadıya. Çetrefil olmayan, dolaysız, rahat bir 
							anlatımı vardır. Doğa da, insanlar da, içinde 
							bulunulan ortam da (tutuklarevi, İçkievi, 
							sayrılarevi, kahve ve çay içilen bir yer, bir cadde) 
							bu anlatım yardımı ile somutlaşır; vermek istediği, 
							göstermeye çağırdığı ortam böylece canlanır 
							gözümüzde ve insanları o çevre, o ortam İçinde bütün 
							devinimleri ve iç yaşamları ile görür ve onlarla 
							birlikte oluruz. Sefilliği, açlığı, hileciliği, her 
							türlü kötü davranışları, iyiliği, gönüllerin 
							istediğini, gönül (ikinci benlik) ile çatışmayı, 
							varsıl ile yoksul arasındaki uçurumları onun 
							yansıtacında bütün boyutları ve berraklığı ile 
							görürüz.Çok ve hızlı yazmaktan ileri gelen bazı 
							hatalar yok değildir öykülerinde. Ama, bunları, 
							sonraki yayımlarda düzeltme yolunu seçmiştir. 
							Muzaffer UYGUNER Türk Dili D., Temmuz 1975Orhan 
							Kemal'i, yazı yazmaya zorlayan neden, ne edebî ne 
							teknik nedenlerdir. O, etiyle kemiğiyle bağlı olduğu 
							bir sınıf insanının kaderiyle, geleceğiyle 
							ilgilidir. Hikayeleriyle, romanlarıyla "İnsan 
							soyuna faydalı olmak" insanları bilinçlendirmek 
							istiyor. Vedat GÜNYOL Dile Gelseler, J 966Orhan 
							Kemal'in yapıtlarında bugün yaygın olan 
							yabancılaştırma sorununa ya da yalnızlık 
							felsefesine değinilmiyor. Yazar, kendini biçimsel 
							deneylere de kaptırmıyor. Bu düzyazı yazarının 
							geleneksel gerçekçilik yaklaşımıyla yazdığı tüm 
							yapıtlarında Türk emekçisinin, sönük, gündelik 
							yaşamından, onun yoksullarla dolu çevresinden, 
							devrimci, ilerici bir sanatçının bilincinden ve 
							ruhundan yükselen bir gerçekçilik var. Svetlana 
							UTURGAUKİSovyet Türkologlarının Türk Edebiyatı 
							incelemeleri, 1980Orhan Kemal, toplumsal 
							değişimlerin, oluşumların, kaynaşmaların köyden 
							kasabaya, buradan büyük şehirlere sıçradığını, 
							sorunların böyle bir süreçte İncelenmesi gerektiğini 
							anlatır romanlarında. Onun eserinde; bir üstten 
							bakıştık, bir misyonerlik edası yoktur. O, 
							kaynaştığı adamların içinden parmak kaldırıp konuşan 
							bîr sınıf mümessilinin alçakgönüllülüğünü taşır. 
							Bunun sonucunda da "el için nâra yanmayan" kişilere 
							karsı her zaman müsamahasızdır.Kimileri ne denli 
							çaresizlik içinde bulunurlarsa bulunsunlar dünyaya, 
							değiştirilmez bir karamsarlıkla bakmazlar, aksine en 
							kötü koşullar altında bile aydınlık bir yan 
							bulurlar. Bu özelliği onun insan gerçeğini eksiksiz 
							tanımasının ve yansıtmasının bir sonucudur.Onun 
							eserleri yalnız edebiyatla ilgilenenler için önem ve 
							değer taşımazlar. Türk toplumunun bu kadar doğru, 
							bu kadar ayrıntılı saptayımını yapmış bir ustanın 
							eserleri; sosyologlar için de mutlaka eğilinmesi 
							gereken kaynaklardır. Türk İnsanını tanımak, ortaya 
							koymak isteyenler Orhan Kemal'de en zengin kaynağı 
							bulacaklardır. Kasabadan şehirlere kadar uzanan tip 
							sergilemesi fabrika bekçilerinden film piyasasına 
							düşen kızlara kadar bütün emekçilerin tablosu onun 
							kaleminden çıkmıştır. Doğan HIZLAN Yazılı İlişkiler, 
							1983Orhan Kemal hayatın içinden yetişmiş, 
							okuduklarından çok gördükleriyle oluşmuş bir 
							yazardır. Düzenli bilgi eksikliklerine karşılık, 
							günlük hayattan gelme kulak dolgunluğu ve tecrübe 
							bolluğu bütün yazılarında göze çarpar...Orhan Kemal, 
							sosyal gerçekçilerin aşırılarından o/on bir 
							yazardır. Toplumculuğu, kolayca sınırlanmayan ve 
							kendisinin de belirleyemediği bir sosyalizm olarak 
							görmüş ve o görüsü türlü olaylar, gözlemler içinde 
							telkin eden romanlar yazmıştır. Roman sanatının 
							gerçekleriyle, ruh tahlilleriyle uğraşmayı bir "boş 
							is" saymıştır. Onca roman, kendince doğru olan 
							şeyleri, okuyucuya, cazibeyle sunmaya yarayan bir 
							vasıtadır...Onca, hiçbir insan kötü değildir, 
							insanları kötü yapan toplumun sosyal şartlandır. Bu 
							şartlar, sosyalist metotla düzeltilecek olursa, 
							insanlar iyileşecek; ağa-ırgat, isçi-patron ve 
							sınıf, zümre çekişmeleri kalkacaktır. Yazar bugünkü 
							düzenin bozukluğunu göstermek için o çekişmeleri, 
							yolsuzlukları ve haksızlıkları, mübalağalı bîr 
							tarzda yazmayı tercih ediyor.Orhan Kemal'in Hüseyin 
							Rahmi gibi kalabalık bir kişi kadrosu vardır... Bu 
							anlattığı kişilerin bir kısmını iyi tanır.Orhan 
							Kemal'in en çok tenkit götürür yanı üslûbudur. 
							Kendisi zaten biçimden çok muhtevayı, üslûptan çok 
							konuyu önemsediğini birçok defa 
							söylemiştir.Üslûptaki ihmalciliğinin asıl sebebi, 
							çok yazması, bir de kültür yufkalığıdır. Ne var ki 
							sanatçı damarı tuttuğu bazı yerlerde güzel sayfalar 
							yazabilmiştir.Hikâye ve romanlarında çok yer Man 
							söyleşmelerde hareket sağlamayı başarır. 
							Söyleşmelerde en çok şive taklidi yapan romancı 
							Orhan Kemal'dir. Ahmet KABAKLI Türk Edebiyatı 3., 
							1983Orhan Kemal insanı, çalışan insanı, yoksul 
							insanı çok sever ve onların iyi yanlarını 
							göstermeye önem verir. O, küçük adamların dünyasını 
							aydınlatmayı görev bilir. Bu küçük adamlarda yer 
							yer yazarın bîr yanı, bir serüveni de yaşatılır, ama 
							tıpatıp, hiçbir portresinde tam kendisi verilmez. O, 
							tip çizimlerinden daha çok konuşmalarda insanı 
							şaşırtıcı bir sürükleyicilikle basanlarını her 
							yapıtında sürdürür. Diyebiliriz ki Orhan Kemal, 
							tipinin çevresine, yaşına o sosyal, kültürel 
							durumuna göre onları kendi şiveleriyle konuşturur, 
							ama aşırıya kaçmaz, yerel sözcüklere zorunlu 
							hallerde yer verir, böylece hem konu, hem de 
							kişiler olanca inanırlık/arıyla ortaya çıkarlar. 
							Küçük memurlar, basit kişilerle ilgili 
							hikâyelerdekileri ya biz tanırız, ya arkadaşlarımız 
							tanıdıklarını söyler. Çocukları konu yapan 
							öykülerde de böyle olur. Kemal SÜLKER Cumhuriyetten 
							Bu YanaTürk Edebiyatı (Gösteri D. eki, 1984)Akıcı, 
							zorlamasız, açık anlatımlı bir üslûbu vardı. 
							Karakterleri en can alacak yerlerinden yakalar, 
							verirdi. Kişilerini hep bir aile ilişkisi içinde 
							yansıtmayı adet edinmişti. Diyalogları yaşamdan 
							alınmış gibi doğal ve canlı idi. Tiyatro tekniğini 
							iyi bilmemesine karsın, sırf bu iki niteliğinden, 
							güçlü karakter ve canlı diyalog kurma yeteneğinden, 
							başarılı oyunlar yazdı. 72. Koğuş, Kardeş Payı, Ulvi 
							Uraz'ın ölmezleştirdiğî Murtaza bunların başında 
							gelir. Haldun TANER Ölürse Ten Ölür Canlar Ölesİ 
							Değil, 1983 
							
   | 
						 
					 
					 | 
				 
			 
			   |    |