Orhan Kemal’in öykülerinin her 
												satırından, hatta her 
												kelimesinden yoksulluk okunur. 
												Suratınıza tokat gibi çarpar bu 
												yoksulluk. Utanırsınız o anki 
												halinizden. Yediklerinizden, 
												içtiklerinizden, üzerinizdeki 
												giysiden, yattığınız yün 
												yataklardan, örtündüğünüz 
												yumuşacık battaniyelerden... Her 
												şeyinizden utanır, kıpkırmızı 
												kesilirsiniz... İnanamaz, “Sahi 
												var mıymış böyle yoksulluk?” 
												diye düşüncelere dalarsınız. Her 
												kelimesi, her harfi doğrudur, 
												yaşanmıştır o öykülerdeki, 
												romanlardaki hayatlar oysa. 
												Fazlası vardır, eksiği yoktur. 
												Hele de o yılların 
												Çukurova’sında, ırgatların, 
												ovanın karın doyuruculuğuna 
												kanıp köylerinden kalkıp ovaya 
												gelen köylülerin yaşadıkları... 
												Orhan Kemal’in romanlarında, 
												öykülerinde yokluğun, 
												yoksulluğun bu derece korkunç 
												oluşu, çoğunlukla inanılmaz 
												gelir okuyana. “Yok hayır böyle 
												bir şey olamaz.” dedirtir 
												yazılanlar. İşte böylesine 
												etkileyicidir Orhan Kemal. 
												Böylesine gerçek ve çarpıcıdır 
												yazdıkları. 
												
												
												 
												
												
												Bereketli Topraklar Üzerinde, 
												Orhan Kemal’in Çukurova’yı ve 
												Çukurova’nın o dönemdeki 
												yokluğunu, yoksulluğunu, 
												açlığını ve işsizliğini en 
												çarpıcı biçimde anlattığı 
												romanlardan biridir. Erden Kıral 
												da bu romanı güzel bir şekilde 
												beyazperdeye aktarmasını bilmiş.
												
												
												
												 
												
												
												Tuncel Kurtiz, filmde etkili bir 
												rolde oynamakla kalmamış, aynı 
												zamanda filmin senaryosunu da 
												yazmış. 1 Mayıs Marşı’nın 
												bestecisi Sarper Özsan’ın 
												müziklerinin de filmin 
												etkileyiciliğine katkısı büyük. 
												Filmde yer alan türküleri Yavuz 
												Top seslendirmiş.
												
												
												 
												
												
												Filmin 30 yıl sonra ülkede 
												yeniden gösterime girmesi ve 
												filmin başına gelenler 
												başlıbaşına film olabilir 
												neredeyse... 1978–1979 
												yıllarında çekilen film, zamanın 
												sıkıyönetim komutanlığınca 
												yasaklanıyor ve iki haftalık bir 
												gösterimden sonra gösterimden 
												kaldırılıyor. Sonrasında 12 
												Eylül askeri-faşist cuntası, 
												Altın Portakal Film 
												Yarışması’nın 1980’de 
												yapılmasını yasakladığı için, 
												1981’deki yarışmaya 
												katılabiliyor ve En İyi Film, En 
												İyi Yönetmen (Erden Kıral) ve En 
												İyi Erkek Oyuncu (Yaman Okay) 
												ödüllerini alıyor. En İyi Film 
												ödülü, filmin “muzır” olduğu 
												gerekçesiyle geri alındığı için 
												Erden Kıral, bu durumu protesto 
												ediyor ve En İyi Yönetmen 
												ödülünü almaktan vazgeçiyor.
												
												
												
												 
												
												
												Filmin orijinal negatifleri, adı 
												şimdi dahi bilinmeyen biri 
												tarafından alınıp götürülüyor ve 
												bu seneye kadar da izine 
												rastlanılmıyor. Erden Kıral’ın, 
												kızına ve yakın arkadaşlarına , 
												“Benden sonra bu filmi bulun ve 
												gösterin.” türünden vasiyet bile 
												bıraktığı Bereketli Topraklar 
												Üzerinde, 1981 yılında Fransa’da 
												yapılan yarışmada Avrupa’nın En 
												İyi Filmi ödülünü de alıyor. 
												Ancak Erden Kıral, yurtdışına 
												çıkışına izin verilmediği için 
												ödülünü almaya gidemiyor. Ödül 
												Komitesi ödülü vermek için 
												Türkiye’ye geliyor ve otelde 
												Erden Kıral’la buluşup ödülü 
												kendisine vermek istiyorlar. 
												Erden Kıral otele geldiğinde 
												birileri onu tehdit ediyor ve 
												otelden uzaklaşmasını istiyor. 
												Böylece Kıral, ödülünü yine 
												alamamış oluyor. Tam beş yıl 
												sonra Fransa’ya gidebilen Kıral, 
												ödülünü yarışmanın yapıldığı 
												merkezden alabiliyor.  
												
												
												
												 
												
												
												Böylesine macera yüklü bir süreç 
												yaşayan film, özverili bir 
												çabayla 30 yıl sonra bulunduğu 
												İsviçre’den alınarak -bunu 
												bizzat Erden Kıral yapıyor ve 
												kendi filminin negatiflerini 
												cebinden para vererek 
												alabiliyor- getiriliyor.
												
												
												 
												
												
												Zorlu koşullarda 
												gerçekleştirilen filmin 
												çekimleri sırasında, ekibin 
												parası bitince seti terk eden 
												işçilerin yerine filmin 
												oyuncuları set işçisi olarak 
												çalışmış. Parasızlık nedeniyle 
												haftalıkları dahi ödenemeyen 
												oyuncular, filmi sahiplenmiş ve 
												eşleri dahi, kollarındaki 
												bilezikleri satarak filme destek 
												olmuşlar.
												
												
												 
												
												
												Kıral, filmin kendisi açısından 
												önemini şöyle anlatıyor bir 
												röportajında:“Filmin ilginç 
												tarafı, paramız bittiği için 
												sette çalışanlar bizi terk etti, 
												ışıkları ve seti bütün oyuncular 
												taşıdı. Filmi sular içinde 
												pirinç tarlalarında çektik. 
												Dolayısıyla ayağımızı tuhaf 
												böcekler ısırdı, sonra bunlar 
												yaraya dönüştü ve 5–6 yıl 
												geçmedi. Emekle, sevgiyle, imece 
												usulüyle yapılmış bir filmdir. 
												Benim için filmin kendisinden 
												çok yapılışı önemlidir. 28 yıl 
												sonra çocuğumun yüzünü yeniden 
												görmüş oldum. Sevineyim mi 
												bilemiyorum, şaşkınlık 
												içindeyim. Bir yandan da 
												seviniyorum. Çocuğuma ve 
												yakınlarıma ‘Benden sonra bu 
												filmi mutlaka bulun ve 
												gösterin.’ demiştim. Şimdi ele 
												geçirdik.” 
												
												
												 
												
												
												İşte bir filmin başına ancak 
												Türkiye’de böyle şeyler 
												gelebilir. Bereketli Topraklar 
												Üzerinde, amacı olan, halka bir 
												şeyler anlatma, gerçekleri 
												anlatma derdi olan ve özünde 
												halktan yana bir romandı. Kıral, 
												romanın özüne sadık kaldığı için 
												de, önce sıkıyönetimin gazabına, 
												ardından da 12 Eylül’ün 
												baskısına uğruyor. Filmin 
												yapımcı ortaklarından birinin 
												ihanetine uğrayıp, filmini tam 
												28 yıl boyunca görememesi de 
												tuzu-biberi oluyor 
												yaşadıklarının… Bu ülkenin 
												faşizm gerçeğini, sadece 
												Bereketli Topraklar Üzerinde 
												filminin yaşadıkları üzerinden 
												çok açık bir şekilde 
												görebiliyoruz. 
												
												
												 
												
												
												Nedir ki bu romanın (tabi filmin 
												de) suçu? Neden rahatsız 
												etmiştir omzu kalabalık cunta 
												üyelerini? Bir film neden 
												yasaklanır, neden izin verilmez 
												insanların izlemesine? 
												İktidardakilerin neden rahatsız 
												oldukları elbette ki bir sır 
												değil. Gerçekler var çünkü o 
												romanda/filmde. Bakın aslında ne 
												kadar basit bir konusu var 
												filmin.
												
												
												İflahsızın Yusuf, Köse Hasan ve 
												Pehlivan Ali, ta Sivas’tan 
												kalkıp, hemşehrilerinden birinin 
												fabrikasında belki iş 
												bulacaklarını düşünerek Adana’ya 
												gelirler. Fabrikanın önü 
												ana-baba günüdür. Herkes iş 
												istemekte, adeta iş 
												dilenmektedir. Açlık ve 
												yoksulluk Adana’nın o dönem var 
												olan taşlı sokaklarından, 
												çalışmak için Çukurova’ya hücum 
												etmiş ırgatların, köylülerin, 
												bilcümle emekçinin suratına 
												suratına çarpmaktadır. Tam 
												umutsuzluğa kapılacakları sırada 
												Köse Hasan’ın gayretkeşliği 
												sayesinde fabrikada işe 
												girerler. Umutlanmışlardır ama 
												bu umudun kurtuluşlarına 
												yetmeyeceğini zaman 
												gösterecektir. Yusuf’un 
												açlıktan, evet gerçekten 
												açlıktan ve tedavi olanağı 
												bulamadığı için yakalandığı 
												hastalıktan ölümünün anlatıldığı 
												sahneler, başta belirttiğimiz, 
												insanı kendinden utandıran 
												yoksulluk gerçeğinin, bugüne 
												kadar en çarpıcı biçimde 
												anlatıldığı sahneler olarak 
												önümüze seriliyor. Bunda 
												Kıral’ın rejideki ustalığı 
												kadar, Orhan Kemal’in anlatım 
												gücünün büyük önemi var. Sonrası 
												insanı derinden yaralayan 
												yaşamlar… Çukurova’nın yeni yeni 
												kapitalizme evrildiği ancak yine 
												de sömürünün en katmerlisinin 
												tarımda, “Çukur”daki yansıması 
												olan pamukta yaşandığı dönem, en 
												doğru, en güçlü ve en etkileyici 
												şekliyle Orhan Kemal’in 
												romanlarında, öykülerinde 
												vardır.
												
												
												 
												
												
												Yokluğu ve yoksulluğu çok iyi 
												biliyor Orhan Kemal. En başta 
												kendisinin yaşamının filmdeki 
												yaşamdan farklı olmaması 
												belirleyici bu konuda... 
												Sonrasında da gözlem yeteneği 
												geliyor. Köylülüğün, dönemin 
												Çukurova’sının sosyolojik, 
												ekonomik ve kültürel 
												özeliklerini; insanların jest ve 
												mimiklerinden tutalım, 
												şivelerine kadar tüm yönlerini 
												çok iyi anlatan Kemal, sadece 
												Çukurova’nın değil tüm ülkenin 
												en büyük, en değerli 
												yazarlarından biri olduğunu bir 
												kez daha kanıtlıyor bu 
												romanıyla. 
												
												
												 
												
												
												Romanla filmin bu denli 
												bütünleşmesi de, ender görülen 
												güzelliklerden. Orhan Kemal’in 
												bu çok güzel eserinin, aynı 
												güzellikte beyazperdeye 
												aktarılması, daha sonra da çok 
												güzel filmlere imza atacak olan 
												Erden Kıral sinemasının önemli 
												köşe taşlarından birini 
												oluşturuyor bizce. Bugün sinema 
												adına yapılan zevzeklikler, 
												adına film denilemeyecek, sinema 
												adına hiçbir şey ifade etmeyen 
												acuzeler düşünüldüğünde, 
												Bereketli Topraklar Üzerinde 
												gibi filmlerin değeri bir kat 
												daha artıyor bize göre. O 
												yılların olanaksızlıkları 
												yanında, sinema adına, bu halkın 
												çektiği acıları sanatın diliyle 
												belgelemek adına, sosyalist 
												gerçekçilik adına bedel ödemeyi 
												göze alarak yapılan işler, 
												verilen emekler takdiri hak 
												ediyor gerçekten. Tabi filmin 
												çekildiği dönemin politik 
												koşullarını da gözardı etmemek 
												gerekiyor. Dönem, devrimci 
												mücadelenin en yoğun yaşandığı, 
												insanların neredeyse yediden 
												yetmişe politize olduğu bir 
												dönem. Erden Kıral’ı böyle bir 
												film çekmeye iten sebepleri, bu 
												dönemden bağımsız şekilde 
												düşünmek yanlış olacaktır. Onu 
												koşullayan etkenler arasında bu 
												durumu da saymak gerekiyor 
												kanımızca.
												
												
												 
												
												
												Bereketli Topraklar Üzerinde, bu 
												ülkenin filmi, bu halkın filmi. 
												Dönemi anlayabilmek; 
												baskıyı-sömürüyü, toprak 
												ağalarının zulmünü, insanlara 
												verilen değeri; 
												yokluğu-yoksulluğu, en 
												katmerlisinden açlığı görmek 
												için bu filmi izleyin. 
												
												
												
												 
												
												
												 
												
												
												Künye:
												
												
												Gösterim Tarihi: 1979
												
												
												Yeniden Gösterim Tarihi: 02 
												Mayıs 2008
												
												
												Yönetmen: Erden Kıral
												
												
												Senaryo: Tuncel Kurtiz, Mahmut 
												Tali Öngören, Erden Kıral
												
												
												Tür: Dram, Politik,
												
												
												Yapımcı: Tuncel Kurtiz, Erden 
												Kıral
												
												
												Müzik: Yavuz Top, Sarper Özsan
												
												
												Görüntü Yönetmeni: Salih Dikişçi
												
												
												Eser: Orhan Kemal
												
												
												Oyuncular: Tuncel Kurtiz, Erkan 
												Yücel, Nur Sürer, Osman Alyanak, 
												Yaman Okay, Özcan Özgür, Bülent 
												Kayabaş, Nuri Sezer, Selçuk 
												Uluergüven, Menderes Samancılar, 
												Erol Demiröz, Funda Gürçen.