Eskici ve Oğulları ve Ekonomi  
             
            
            
			
			Orhan Kemal’in daha 
			önce Eskici Dükkanı adıyla da yayımlanan Eskici ve Oğulları adlı 
			yapıtı ötekilerinde olduğu gibi toplumsal değişimi iç ve dış 
			dinamiklere bağlı olarak anlatıyor, ekonomik yaşama bağlı olarak. 
			Yazar içteki değişimi gözünü dışarıya kapayarak değerlendirme yoluna 
			gitmemiş ya da tam tersi…
			 KAPİTALİZM
			Eskici ve Oğulları’nın kahramanı Trablusgarp Savaşı’nda bacağını 
			yitirdiği için “Topal” adı verilen eskiden hali vakti yerinde olan 
			bir aileden gelmektedir. Doğudan Çukurova’ya çalışmaya gelmiş, evin 
			azgın geliniyle anlaşıp kocasını zehirleyip mallarına el koyan 
			dedesinin kucağında şımartılarak büyümüştür. Hatta onun 
			yetiştirilmesi konusunda babasıyla dedesinin eğitim anlayışları 
			çatışmıştır. Baba oğlunun okumasını, yeni gelen makineleşmeye ayak 
			uydurmasını isterken dedenin böyle bir kaygısı yoktur. Baba gelen 
			yeni ilişkilerin yani kapitalizmin ayırdındadır. Oğlunun toprağa 
			bağlı bir yaşamın bitişine hazırlıklı olmasını istemektedir.
			“Bir yandan okusun, bir yandan da birkaç zanaat belleyip bileğine 
			altın bilezikler taksındı.” (s.12) 
			Eskici, nam-ı diğer Topal yaşam koşulları çok değiştiğinden geçimini 
			sağlayamamaktadır. İşsiz çocuklarını yanına almış çalışmaktadır. 
			Onun deyişiyle bir ekmek birkaç parçaya bölünmüştür. Buna birde 
			karşıdaki göçmen eskiciyi de ekleyecek olursak bir ekmeğin ne kadar 
			çok parçaya bölündüğünü iyice görmüş oluyoruz.
			
			Geleneksel ilişkiler içerisinde baba bir oğluna her durumda bakmak 
			zorundadır, evlendikten sonra da evinin ayrılması söz konusu 
			değildir. Oysa Eskici ve Oğulları’ndan bunun tersine dönmeye 
			başladığını görüyoruz, kapitalizmin girişiyle birlikte Geniş aileden 
			çekirdek aileye geçiş başlamıştır. Çünkü başta ekonomik nedenlerle 
			olmak üzere aynı evde birkaç ailenin oturması artık mümkün değildir. 
			Babayı yaşam koşulları öyle zorlamıştır ki, oğluyla bile kazancını 
			birkaç parçaya bölüp paylaşmak istememektedir. Bu konuda karısını ve 
			küçük oğlunu büyük oğluna, “Dükkandan ayrılıp başka bir yerde 
			çalışmasını” söylemesi için sıkıştırmaktadır. Kendisi 
			söyleyememektedir, çünkü tam bir geçiş dönemidir. “Ahir zaman” adını 
			verdiği kapitalizmde kimse kimseyi tanımayacaktır. Baba ne kadar da 
			olsa geleneksel ilişkilerin ağırlığı vardır üzerinde. Ancak yine de…
			“…Devirler değişti, rızklar bölündü, karlar, kispler yolunu şaşırdı. 
			Ahir zaman mı geldi? Bana sorarsan geldi evlat. Ahir zamanda kimse 
			kimseyi tanımayacak, baba evladına, evlat babasına çemkirecek, büyük 
			küçük bilinmeyecek der kitap. Yalan mı? Biliniyor mu? Üstüne 
			titrediğimiz yavrularımızdan nefret etmiyor muyuz? Hatır, gönül, 
			eşlik dostluk, ahbaplık kaldı mı?” (s.43)
			Yaşam şartları artık bir evde bir kişinin çalışmasıyla bir ailenin 
			geçinmesini olanaksızlaştırmıştır. Feodal anlayışa göre, kadının 
			erkeklerle aynı yerde olmasını hoş görmez, ailenin geçimini mutlaka 
			erkek sağlaması gerekir gibi anlayışları yeni üretim ilişkileri 
			ortadan kaldırmıştır. Öyleyse evdeki kadın ve çocuklar da çalışmak 
			zorundadır. Eskicinin büyük oğlunun karısı da geçim derdinden 
			fabrikada eşiyle çalışmıştır. 
			 
			MAKİNELEŞME, GÜMRÜK VE İŞSİZLİK
			 
			Makineleşmeyle birlikte işsizlik her geçen gün artmaktadır. 
			Tarımdaki makineleşme kırsaldan kentlere göçü başlatmıştır. Çünkü on 
			kişinin yapacağı bir işi bir makine yapmaktadır. Bundan dolayı 
			kentlerdeki işsiz sayısı hızla artmıştır. Makineleşmeye bir de 
			gümrük duvarlarının aşağıya çekilmesiyle yurda giren yabancı malları 
			düşünün. Düşük gümrükle yurda giren çeşitli sanayi ürünlerine karşı 
			yerli üreticiler rekabet edememektedir. Çareyi fabrikalarını ya 
			bütünüyle kapatmakta ya da bir kısım bölümlerini kapatmakta 
			bulmaktadırlar.
			“Vardiya usta yardımcılığı yaptığı dokuma fabrikasının sahipleri, 
			pamuğu iplik ya da bez haline getirip satmaktansa pamuk olarak ham 
			satmayı daha karlı bulmuş, işçilerine de, “Hükümet gümrükleri açtı. 
			Dışardan bol bol iplik bez geliyor, rekabet edemiyoruz. Ne yapalım 
			fabrikayı kapamaktan başka çıkar yol bulamadık.” Diyorlardı. Oysa 
			Kora Harbi dünya pamuk fiyatlarını alabildiğince yükseltmiş, Pamuk 
			Türkiye’de yedi, yedi buçuk, sekiz liraya fırlamıştı.” (s.20)
			 
			AMERİKAN EMPERYALİZMİ
			 
			Yazar kitapta Türkiye’nin uluslarası ilişkilerde Almanya’dan 
			Amerika’ya dönüşünü Paylaşım Savaşları’ndaki durumuna bağlamaktadır. 
			Ülkemizde önemli sayıda taraftarı olan Almanya yerini Amerika’ya 
			bırakmak zorunda kalmıştır. Açıkçası Amerikan emperyalizminin 
			girişini yazar okura sunar, roman diliyle.
			“…Artık ne Alman, ne de Alman’ın palasını sallayanlar. Bir 
			Amerikancılıktır başlamıştı. Daha sonraları renk renk, biçim biçim 
			traktörler akmaya başladı Çukurova’ya. Ova bu allı, yeşilli, mavili, 
			sarılı oyuncaklarla doldu.” (s.17)
			 
			YEREL SÖZCÜKLER
			 
			Orhan Kemal’in öteki yapıtlarında olduğu gibi Eskici ve Oğulları’nda 
			da yerel sözcükler kullanmıştır. Yayınevi bu baskısında kimilerini 
			açıklama koyma gereği duymuş. Dilimize yeni sözcükler kazandırmak 
			açısından, Orhan Kemal’in kullandığı bu sözcüklere dikkate 
			alınmalıdır, bence. Örneğin, devre (ters), fort atmak ( övünmek, 
			hava atmak) cazı (cadı), ısmarıç (sipariş), ağız yapmak (numara 
			yapmak), şirnemek (şımarmak)…
			 
			SON SÖZ
			Orhan Kemal’in Eskici ve Oğulları adlı romanı siyasal tarihimizin 
			yanında bir dönem Türkiye ekonomisinin ne durumda olduğunu anlamak 
			için önemli bir yapıttır. Açıkça söylemek gerekirse ülkemiz 
			ekonomisinin yol haritasıdır. Dilimize yeni sözcükler kazandıran, 
			günümüze ayna tutan bir yapıt. Bugünü her açıdan daha iyi anlamak 
			için okunması gereken kitaplardan birisidir.
			 
			*Orhan Kemal, Eskici ve Oğulları, 22. Basım:Haziran 2008 Everest 
			Yayınları-İstanbul