Anasayfa

Gaziantep Hakimiyet - Mustafa Aslan - Temmuz 2008 

Eskici ve Oğulları ve Ekonomi


Orhan Kemal’in daha önce Eskici Dükkanı adıyla da yayımlanan Eskici ve Oğulları adlı yapıtı ötekilerinde olduğu gibi toplumsal değişimi iç ve dış dinamiklere bağlı olarak anlatıyor, ekonomik yaşama bağlı olarak. Yazar içteki değişimi gözünü dışarıya kapayarak değerlendirme yoluna gitmemiş ya da tam tersi…
 KAPİTALİZM
Eskici ve Oğulları’nın kahramanı Trablusgarp Savaşı’nda bacağını yitirdiği için “Topal” adı verilen eskiden hali vakti yerinde olan bir aileden gelmektedir. Doğudan Çukurova’ya çalışmaya gelmiş, evin azgın geliniyle anlaşıp kocasını zehirleyip mallarına el koyan dedesinin kucağında şımartılarak büyümüştür. Hatta onun yetiştirilmesi konusunda babasıyla dedesinin eğitim anlayışları çatışmıştır. Baba oğlunun okumasını, yeni gelen makineleşmeye ayak uydurmasını isterken dedenin böyle bir kaygısı yoktur. Baba gelen yeni ilişkilerin yani kapitalizmin ayırdındadır. Oğlunun toprağa bağlı bir yaşamın bitişine hazırlıklı olmasını istemektedir.
“Bir yandan okusun, bir yandan da birkaç zanaat belleyip bileğine altın bilezikler taksındı.” (s.12)
Eskici, nam-ı diğer Topal yaşam koşulları çok değiştiğinden geçimini sağlayamamaktadır. İşsiz çocuklarını yanına almış çalışmaktadır. Onun deyişiyle bir ekmek birkaç parçaya bölünmüştür. Buna birde karşıdaki göçmen eskiciyi de ekleyecek olursak bir ekmeğin ne kadar çok parçaya bölündüğünü iyice görmüş oluyoruz.

Geleneksel ilişkiler içerisinde baba bir oğluna her durumda bakmak zorundadır, evlendikten sonra da evinin ayrılması söz konusu değildir. Oysa Eskici ve Oğulları’ndan bunun tersine dönmeye başladığını görüyoruz, kapitalizmin girişiyle birlikte Geniş aileden çekirdek aileye geçiş başlamıştır. Çünkü başta ekonomik nedenlerle olmak üzere aynı evde birkaç ailenin oturması artık mümkün değildir. Babayı yaşam koşulları öyle zorlamıştır ki, oğluyla bile kazancını birkaç parçaya bölüp paylaşmak istememektedir. Bu konuda karısını ve küçük oğlunu büyük oğluna, “Dükkandan ayrılıp başka bir yerde çalışmasını” söylemesi için sıkıştırmaktadır. Kendisi söyleyememektedir, çünkü tam bir geçiş dönemidir. “Ahir zaman” adını verdiği kapitalizmde kimse kimseyi tanımayacaktır. Baba ne kadar da olsa geleneksel ilişkilerin ağırlığı vardır üzerinde. Ancak yine de…
“…Devirler değişti, rızklar bölündü, karlar, kispler yolunu şaşırdı. Ahir zaman mı geldi? Bana sorarsan geldi evlat. Ahir zamanda kimse kimseyi tanımayacak, baba evladına, evlat babasına çemkirecek, büyük küçük bilinmeyecek der kitap. Yalan mı? Biliniyor mu? Üstüne titrediğimiz yavrularımızdan nefret etmiyor muyuz? Hatır, gönül, eşlik dostluk, ahbaplık kaldı mı?” (s.43)
Yaşam şartları artık bir evde bir kişinin çalışmasıyla bir ailenin geçinmesini olanaksızlaştırmıştır. Feodal anlayışa göre, kadının erkeklerle aynı yerde olmasını hoş görmez, ailenin geçimini mutlaka erkek sağlaması gerekir gibi anlayışları yeni üretim ilişkileri ortadan kaldırmıştır. Öyleyse evdeki kadın ve çocuklar da çalışmak zorundadır. Eskicinin büyük oğlunun karısı da geçim derdinden fabrikada eşiyle çalışmıştır.
 
MAKİNELEŞME, GÜMRÜK VE İŞSİZLİK
 
Makineleşmeyle birlikte işsizlik her geçen gün artmaktadır. Tarımdaki makineleşme kırsaldan kentlere göçü başlatmıştır. Çünkü on kişinin yapacağı bir işi bir makine yapmaktadır. Bundan dolayı kentlerdeki işsiz sayısı hızla artmıştır. Makineleşmeye bir de gümrük duvarlarının aşağıya çekilmesiyle yurda giren yabancı malları düşünün. Düşük gümrükle yurda giren çeşitli sanayi ürünlerine karşı yerli üreticiler rekabet edememektedir. Çareyi fabrikalarını ya bütünüyle kapatmakta ya da bir kısım bölümlerini kapatmakta bulmaktadırlar.
“Vardiya usta yardımcılığı yaptığı dokuma fabrikasının sahipleri, pamuğu iplik ya da bez haline getirip satmaktansa pamuk olarak ham satmayı daha karlı bulmuş, işçilerine de, “Hükümet gümrükleri açtı. Dışardan bol bol iplik bez geliyor, rekabet edemiyoruz. Ne yapalım fabrikayı kapamaktan başka çıkar yol bulamadık.” Diyorlardı. Oysa Kora Harbi dünya pamuk fiyatlarını alabildiğince yükseltmiş, Pamuk Türkiye’de yedi, yedi buçuk, sekiz liraya fırlamıştı.” (s.20)
 
AMERİKAN EMPERYALİZMİ
 
Yazar kitapta Türkiye’nin uluslarası ilişkilerde Almanya’dan Amerika’ya dönüşünü Paylaşım Savaşları’ndaki durumuna bağlamaktadır. Ülkemizde önemli sayıda taraftarı olan Almanya yerini Amerika’ya bırakmak zorunda kalmıştır. Açıkçası Amerikan emperyalizminin girişini yazar okura sunar, roman diliyle.
“…Artık ne Alman, ne de Alman’ın palasını sallayanlar. Bir Amerikancılıktır başlamıştı. Daha sonraları renk renk, biçim biçim traktörler akmaya başladı Çukurova’ya. Ova bu allı, yeşilli, mavili, sarılı oyuncaklarla doldu.” (s.17)
 
YEREL SÖZCÜKLER
 
Orhan Kemal’in öteki yapıtlarında olduğu gibi Eskici ve Oğulları’nda da yerel sözcükler kullanmıştır. Yayınevi bu baskısında kimilerini açıklama koyma gereği duymuş. Dilimize yeni sözcükler kazandırmak açısından, Orhan Kemal’in kullandığı bu sözcüklere dikkate alınmalıdır, bence. Örneğin, devre (ters), fort atmak ( övünmek, hava atmak) cazı (cadı), ısmarıç (sipariş), ağız yapmak (numara yapmak), şirnemek (şımarmak)…
 
SON SÖZ
Orhan Kemal’in Eskici ve Oğulları adlı romanı siyasal tarihimizin yanında bir dönem Türkiye ekonomisinin ne durumda olduğunu anlamak için önemli bir yapıttır. Açıkça söylemek gerekirse ülkemiz ekonomisinin yol haritasıdır. Dilimize yeni sözcükler kazandıran, günümüze ayna tutan bir yapıt. Bugünü her açıdan daha iyi anlamak için okunması gereken kitaplardan birisidir.
 
*Orhan Kemal, Eskici ve Oğulları, 22. Basım:Haziran 2008 Everest Yayınları-İstanbul

 


info@orhankemal.org