Ana Sayfa

İnternette Orhan Kemal


Bizim Gazete - 30.Temmuz 2002

Nazır Şentürk

 

İkbal Kahvesi

Taksim Meydanı'ndaki Cumhuriyet Anıtı'nın önünde kümeleşen gençler... Cıvıl cıvıl hepsi... Anıtın çevresinde dolandılar. Dikkatle inceliyorlardı her şeyi. Kızlı-erkekli gençlerin İstanbul dışından geldiklerini düşünüyorsunuz ilkin, değil öyle.

Sultanbeyli'den çıkıp gelmişler Taksim Anıtı'nı görmeye... Çevreyi ilgiyle izlemelerinden, meraklı oldukları belli oluyor. Aralarında söyleşerek karar verdiler, İstiklâl Caddesi'ne doğru yöneldiler. Kızlar daha hareketli ve meraklılar. İzledim Sultanbeyli'den gelen gençlerin kısa İstanbul gezilerini.

İstiklâl Caddesi'nin sağlı sollu kaldırımlarından akıp gidiyordu insanlar. Acılı aşk şarkı ve türkülerinin uğultuları arasında, ürkek yürüyordu Sultanbeylili gençler. Esmer kız, grubun öncüsü gibiydi. Arkadaşlarına dönerek konuştu:

"Gazetede okumuştum, Taksim'de yazar Orhan Kemal Kültür Merkezi açılmış."

"Nerde?" dedi biri.

"Taksim'de bir yerdeydi, aklımda kaldığına göre."

Gençler kümeleşip söyleştiler. Cenk, sesini yükseltti. "Soralım, bilen vardır, buluruz" dedi, yürüdü.

Cenk'in ardına takıldı ötekiler de... Caddede rastladıklarına soruyorlardı.

"Orhan Kemal Kültür Merkezi nerede?" sorusu karşısında kimileri yüzlerini buruşturuyor, kimileri kaşlarını çatıp düşünüyor, kafasını sallıyordu.

"Öyle bir yer açılmış ama, tam olarak yerini bilemiyorum."

"Aaa! Duymuştum. Hay Allah, şeydeydi galiba... Sıraselviler'de miydi acaba? Ay pardon, anımsayamadım."
Cenk arkadaşlarına "Yürüyün, buluruz" dedi.

İstiklâl Caddesi'ne bağlayan sokak levhalarını okuyarak, Galatasaray'a kadar yürüdüler. Kaldırımlardaki billboardlarda, dünyaca ünlü futbolcuların ve Türk futbolcularının fotoğrafları asılmış, altına da futbolcuyla ilgili bilgiler yazılmıştı. Pele'nin, Metin Oktay'ın ve diğer futbolcuların fotoğraflarına baktılar, bilgileri okudular. Belki yazarlar için de böyle şeyler düşünülmüştür umuduyla yürüdü gençler, ama yoktu.

Cenk, bir kitapevine girdi. Elinde kâğıtla çıktı. Elindeki kâğıdı kaldırdı yukarı, "Yürüyün, adresi buldum" dedi.
Cihangir, akarsu Caddesi'ne girdiler. Köşede "İkbal Kahvesi" levhasının önünde durdular. "Orhan Kemal Kültür Merkezi" miydi burası? İkbal Kahvesi'nin kapısından içeri girdiklerinde, yüz mimiklerinde ve gözlerindeki pırıltı, aydınlık yansıyordu çevreye, Orhan Kemal'in 38 eserini yazdığı daktilosu, oturduğu iskemlesi, uzanıp yattığı somyası, giydiği paltosu, çatalı, bıçağı, kaşığı, tabağı... Dokunup yaşamını sürdürdüğü her şeyi, özenle düzenlenip sergilenmişti Orhan Kemal'in İkbal Kahvesi'nde...

Orhan Kemal'in, yaşadığı semt olan Cihangir'de, sonsuza dek yaşatılması umuduyla düşünülen "Orhan Kemal Kültür ve Sanat Merkezi" gençlerin gösterdiği sıcak ve içten duyarlılıkla derinlik kazanıyordu. Kitapları resmiyle, imzasıyla, disketten sesiyle dipdiri duruyordu karşımızda koca usta Orhan Kemal.

Orhan Kemal, verdiği eserleriyle yaşayacak kuşaklar boyu. Yoksulluğun, acının içinde direnip doruğa varmanın onurunu yaşıyor şimdi Orhan Kemal. Bu diriliği gelecek kuşaklara taşımayı yüreğine koymuş, gerçekleştirmişti...

Yıllar önce "Goethe'nin Evi" başlığı altında bir gezi yazısı okumuştum. Goethe'nin evini müze yapmışlar. Ulusal düzeye taşımış Goethe'nin ülkesi... Bizim Orhan Kemal'ler, daha niceleri kimin aklına gelir? Eğer Orhan Kemal Ustanın oğlu Işık Öğütçü babasının yapıtlarını, Onun dokunduğu, vazgeçemediği, ona ait olanları çıkarmasaydı insanların gözü önüne, nasıl görecek, nasıl duyumsayacaktı Sultanbeyli' deki gençler ve daha nice çocuklar Orhan Kemal'i?...

Hüznü umuda, onura, direnmeye, mutluluğa dürüp, yüreklerimize ve belleklerimize kazıyan Orhan Kemal'i kuşaklarla buluşturan Işık Öğütçü, ulusunun yapamadığını, kendi yapıp çıkmış meydana. Her ustanın bir Işık Öğütçü' sü yoksa, onun yaşaması, İkbal Kahvesi'nde bir bardak çay içimi söyleşisinde buğulanacağını düşünüyorlardı Sultanbeyli' den Taksim Cumhuriyet Anıtı'nı görmeye gelen gençler.


info@orhankemal.org