“Orhan Kemal, insan soyunun mutlu, acı, umutlu, yiğit, insan, 
			alçakgönüllü bir macerasıdır.”
			
			
			                                                                                                                                                             
			Yaşar KEMAL
			
			 
			
			 
			
			Rıfat Ilgaz “Bu Da Bir 
			Özgürlük Şiiri”nde Nâzım Hikmet’in şiirlerini 
			tape ettiği için tutuklanan ve 1944 yılında Tophane 
			Cezaevinde yatarken aynı zincire kelepçelendikleri bir lise 
			öğrencisini anlatır:
			
			“Bir 
			liseli talebeyle vurulu bileklerin
			
			Kırk 
			mahkûmun sürüklediği zincire.
			
			Tek 
			suçunuz hür insanlar gibi konuşmak,
			
			
			Kitaplar suç ortağınız!”
			
			 
			
			Bir gün 20’li yaşlarını süren Raşit 
			Kemal Öğütçü de benzer bir sebeple tutuklanır. 
			
			Asker çantasında Nâzım Hikmet’in şiir 
			kitaplarını taşıyan ve kızı daha kundaktayken tutuklanan Raşit Kemal 
			Öğütçü bu duruma üzülmemiştir bile…
			
			Çünkü…
			
			“… babası 
			politikacı olan bir genç adamın, babası gibi politik bir nedenden 
			dolayı tutuklanması gururumu okşamış, kendimi ‘devletin uğraştığı 
			önemli bir adam’ gibi görmeye başlamıştım. Hazır o sıralarda Nâzım 
			Hikmet de tutuklanmıştı. Demek ki ben de onun kadar değilse bile, 
			ona yakın bir siyasiydim” (Önemli Not, sayfa 136)
			
			Yolları Bursa Cezaevi’nde kesişir…
			
			Bu tesadüf Raşit Kemal
			Öğütçü’nün Türk Edebiyatı’na adını altın 
			harflerle yazdıracağı günlerin zeminini hazırlar…
			
			Yıllarca bıkmadan usanmadan 
			çalışırlar; Nâzım Hikmet bütün bildiklerini aktarır genç arkadaşına…
			
			Bursa Hapishanesi’nde yattıkları 
			sırada; 
			
			“Aman kardeşim, bırak şiiri. Sen nesir 
			adamısın. Hikâye yaz, roman yaz!” der Nâzım Hikmet, daha sonraları 
			Orhan Kemal adını alacak olan hapishane arkadaşı Raşit Kemal
			Öğütçü’ye…
			
			 
			
			Futbol oynadığı günlerde okuduğu 
			‘şiirlerin ahenkleriyle, edalarını şıp diye kavrayarak onlar gibi 
			yazmaya’ başlayan Orhan Kemal, ustasının önerilerini dikkate alarak 
			hikâyeler yazmaya başlar böylece…
			
			Sonrasında peş peşe gelir hikâye 
			kitapları…
			
			Yazarak geçinen Orhan Kemal öykü ve 
			romanlarında en iyi bildiği, kendisinin de içlerinde yaşadığı dar 
			gelirlileri, işçileri yazar…
			
			Arka Sokak 
			adlı hikâye kitabı için dava açılır hakkında…
			
			Öyle bir savunma yapar ki, beraat 
			eder…
			
			“… Arka Sokak hikâye kitabım mahkemeye 
			verilmişti. Hâkim, iddia makamına uyarak ‘konularımı neden hep fakir 
			fukaradan, işçiden aldığımı, Türkiye’de varlıklı insanların, iyi 
			yaşayanların olup olmadığını’ sormuştu. İlk bakışta evet, çok doğru 
			bir soru. Neden hep bu insanları, neden bu insanların yokluğunu ele 
			alıyorum? O zaman hâkime, ‘Ben gerçekçi yazarım. En iyi bildiğim 
			konuları alırım. Varlıklı yurttaşların yaşayışlarını bilmiyorum, 
			nasıl yaşadıklarından haberim yok,’ demiş ve beraat etmiştim.” 
			(Önemli Not, sayfa 298)
			
			Günümüz gençlerine tuhaf gelecek bu 
			olay o dönemlere tanıklık edenler için şaşılacak bir şey değildir.
			
			Dönemin Toplumcu Gerçekçi 
			edebiyatçılarının başına gelenler benzer özellikler taşır.
			
			1940 toplumcu gerçekçi kuşağın usta 
			kalemlerinden, Orhan Kemal’in yakın dostlarından Rıfat Ilgaz’da 
			palto ve ayakkabı yüzünden okula gidemeyen öğrencilerinin şiirlerini 
			yazdığı için tutuklanıp, öğretmenlikten uzaklaştırılıp, 6 ay hapse 
			mahkûm edilmemiş miydi?
			
			Ustası Nâzım Hikmet’in; bilimsel 
			sosyalizmi özümsemiş bir yazar olarak gördüğü için  “Memleketine, 
			halkına, dünyaya ve insanlara layık büyük bir muharrir olacaksın.” 
			(Kemal Sülker, Bilinmeyen Mektuplarıyla 
			Nâzım Hikmet Orhan Kemal Dostluğu, sayfa 81), “İnanıyorum ki işçi 
			sınıfının en büyük yazarı olacaksın, göreceğiz.” (Kemal
			Sülker, Bilinmeyen Mektuplarıyla Nâzım 
			Hikmet Orhan kemal Dostluğu, sayfa 14) dediği Orhan Kemal’i 2 
			Haziran 1970’de davetli olarak gittiği Sofya’da kaybettik…
			
			Fakat aradan geçen 38 yıla rağmen 
			Orhan Kemal yapıtlarıyla herkesin gözdesi…
			
			Okunuyor, seviliyor, kitapları yabancı 
			dillere çevriliyor…
			
			Cihangir’deki Orhan Kemal Müzesi’nde 
			ise Orhan Kemal’in özel eşyaları, kitapları sergileniyor…
			
			Orhan Kemal’i dimdik ayakta tutmaya 
			çalışanların başında ise Orhan Kemal’in oğlu, Nâzım Hikmet’in manevi 
			torunu Işık Öğütçü geliyor…
			
			Işık Öğütçü , “Yazmak 
			Doludizgin – Günlükler ve Şiirler” ile “Önemli Not”u da yayına 
			hazırladı…
			
			Işık Öğütçü ile Orhan 
			Kemal Müzesi’nde babası üzerine konuştuk
			
			 
			
			Özveride bulunup, daha iyi yaşamak 
			varken, babanız Orhan Kemal adına bir müze açtınız
			
			 
			
			Müzeye olan ilgi nasıl?
			
			Çok ilgi var desem, yalan olur. 
			Okullar açık olduğu zaman çeşitli okulların öğrencileri, 
			öğretmenleri ziyaret ederler müzemizi. Bir de yolu Cihangir’e 
			düşenler. Ama çevresinde bu kadar yüksek 
			kalitede lokanta, kahve olan bir semtte ve ünlü ünsüz pek çok ismin 
			bulunduğu Cihangir’de kimsenin ilgi göstermemesi enteresan. 
			Bu duruma yorum yapılır ama ben yapmayayım
			hadi…Ne olursa olsun Orhan Kemal 
			Türkiye’nin yürekli, umutlu, iyimser bir sanatçısı olarak geleceğe 
			kalacaktır.
			
			Kültür Bakanlığı, arayıp destek vermek 
			istedi mi?
			
			Müzemizin ilk açılışını Sayın 
			İstemihan Talay gelerek yaptı. O gün 
			yaptığı konuşmada bizi onurlandıran bir müjde verdi. O da İstanbul 
			Beyazıt’ta İl Halk Kütüphanesine, babamın adının verilmesiydi. İlk 
			defa devlet baba bir resmi kütüphaneye “Orhan Kemal” adını 
			veriyordu. Hiç alışık olmadığımız için çok sevindik. Daha sonra 
			Kültür Bakanları Erkan Mumcu ve Atilla Koç müzemizi ziyaret ettiler. 
			2003 yılında çeviri projemiz için kültür bakanlığından destek 
			alarak, üstadın üç kitabını İngilizceye çevirttik. Daha sonraki 
			yıllarda kültür bakanlığının TEDA Projesiyle kitapların yurtdışında 
			yayınlanması için bakanlığın bu proje desteğini yurtdışındaki 
			yayıncılar alarak, kitapların yurtdışında basılmasını sağladılar.
			
			Orhan Kemal Müzesinde neler 
			sergileniyor?
			
			Müzemizde Orhan Kemal’in 70 fotoğrafı, 
			ilk basım kitapları, yurtdışında yayınlanan kitapları, onun için 
			yazılmış kitaplar sergileniyor. Çalışma odası, daktilosu, yatağı, 
			masası, kitapları, kullandığı eşyalar, elbiseler ile birlikte babası
			Abdülkadir Kemali’nin özel eşya ve 
			kitapları da ziyaretçilere sunuluyor.
			
			Babanızla geçen 13 yıl… O günlerden 
			aklınızda neler var…
			
			O günler çocukluk anıları ile dolu. 
			Ama artık onlarda sisler ardında kaybolmaya başladı. Yıllar geçtikçe 
			yaşananları unutmaya başlıyorsunuz. Ama aklımdan çıkmayan bazı 
			günler ve olaylar var tabii. Bayram sabahları, bayramlaşmamız, 
			babamın cebinde para varsa bize bayram harçlığı 
			vermesi…Sadece bayramlarda gördüğümüz çikolatanın törenle 
			ikramı ve yenmesi, benim aklımdan çıkmayan çocukluk 
			mutluluklarındandır.
			
			Babanızın Orhan kemal olduğunu ne 
			zaman anladınız, fark ettiniz?
			
			Doğal olarak büyük bir yazarın 
			oğlusunuz. Ama çocukluğunuzda veya yetişkinliğinizde sadece 
			kitaplarını okuyarak, aile büyüklerinizin anlattığı anıları 
			dinleyerek babanızı tanımaya çalışıyorsunuz. Fakat 2000 yılında 
			müzesini açtıktan sonra babamın dünyasına girip, onunla birlikte 
			romanlarının ve hayatının içinde dolaşmaya başladıktan sonra ben 
			babamı gerçekten tanımaya başladım. Her eserinin satırlarında yatan 
			gerçekleri, anlatmak istenenleri görmeye başladım. Bu da üstadın her 
			eserinin derin anlamlar içerdiğini anlamamı sağladı. Şimdi 
			okuyucularında görmesi daha iyi anlaması için uğraş veriyorum.
			
			Siz neden yazmayı düşünmediniz?
			
			Bunun için yaşamak, donanım, istek
			vs.vs. lazım. Bizler zaten çok zor 
			koşullarda yaşadık. Evde zaman zaman 
			yiyecek bir şey bulamadık. Bundan hiçbir zaman 
			şikayetçi olmadık. Babam düşüncelerinin adamıydı. Bu 
			düşüncelerini daha rahat yaşam için kullanmadı. Yani kalemini 
			satmadı. Farklı davransaydı, aç milyonlara, ezilenlere sırt çevirip 
			rahata kavuşsaydı, bugün Orhan Kemal’i konuşmazdık. Onun yeri ezilen 
			tüm insanların yanıydı. Onlara ihanet edemezdi. Küçük adamların en 
			büyük destekçisi, onların dertlerini paylaşan dert ortağıydı. Bu bir 
			dik duruştur. Bizde onunla birlikte bize çektirilen, biçilen hayatı 
			yaşadık. Şikayetçi olmadık dedim. 
			Gerçekten de öyle. Fakat biz kardeşler başka kulvarda eğitim
			aldık,çalıştık ve çalışmaya devam 
			ediyoruz. Yazmaya bu çalışma temposu içinde vakit maalesef kalmıyor. 
			Ama ben yine de derlemeler yapıyor, gazetelere yazılar yazarak, yazı 
			eyleminin içinde bir nebze bulunuyorum. Bir de her gün yeni bir 
			yazarın çıktığı ortamda bana pek bir yer kalmıyor.
			
			Son dönemlerde Orhan Kemal’in 
			kitapları yabancı dillere de çevriliyor… (Hangi 
			kitapları hangi dillere çevrildi. Çevrildiği dillerdeki okurların 
			ilgisi nasıl?)
			
			Babamın eserleri Yunanistan’da “Baba 
			Evi-Avare Yıllar” ve “Dünya Evi”, Suriye’de “El Kızı”, İsrail’de 
			“Baba Evi”, İtalya’da “Önce Ekmek” ilk aklıma gelenler. Bunun yanı 
			sıra Mısır’da, İspanya’da, Makedonya’da, Almanya’da kitap yayınlama 
			çalışmaları sürüyor. Şimdi 4 haziranda 
			İngiltere’de babamın “Baba Evi-Avare Yıllar” kitapları tek kitap 
			olarak “The Idle
			Years” adıyla çıkıyor. Ben de Londra 
			Büyükelçiliği’nde yapılacak olan kitap tanıtım 
			resepsiyonuna katılmak için İngiltere’ye gidiyorum. Sanırım 
			ilgi çok fazla ki, o ülkelerde babamın diğer kitaplarını da 
			yayınlamak için talep geliyor. 
			
			Orhan Kemal’in kitapları yabancı 
			dillere çevriliyken, yurt içinde de MEB tarafından 100 temel Eser 
			arasında gösterilip, öğrencilere tavsiye ediliyor… Orhan Kemal 
			bugünleri görseydi ne yapardı?
			
			Babamın sağlığında da kitapları 
			okunuyordu. Ama bugün basının daha fazla kitaba ilgi göstermesi, 
			yazarları tanıtması okuyucular tarafından olumlu karşılanıyor. Daha 
			fazla kişinin kütüphanesine kitaplar gitmeye başlıyor. Babam 
			bugünleri görseydi çok mutlu olurdu. Halkın onu unutmadığını görerek 
			sevinirdi.
			
			Son dönemlerde “Yazmak Doludizgin – 
			Günlükler ve Şiirler” ile “Önemli Not”u yayına hazırladınız… 
			Babanızın yayımlanmayı bekleyen başka dosyaları var mı?
			
			Birkaç projem daha var.
			Onların bir tanesi fotoğraflarından bir albüm 
			yapmak. Günümüz görsel çağı olduğu için geleceğe bir görsel 
			şölen sunmak istiyorum. 1970 yılına kadar babam ile ilgili 
			yazılardan bir demet hazırlamak istiyorum. Bir düşüncem de babamın 
			yazdığı babama yazılan mektupları karşılıklı koyacağım bir mektuplar 
			kitabı derlemek.Adı bile hazır “Eşe Dosta 
			Selam”. Babamın mektuplarında kullandığı bu cümleyi kitaba ad olarak 
			vereceğim.
			
			Her yazar yazdığının anlaşılmasını 
			ister. Orhan Kemal’in Türkiye de okurları tarafından yeteri kadar 
			anlaşıldığını düşünüyor musunuz?
			
			Yaşar Kemal şöyle söylüyor, “Orhan 
			Kemal, büyük bir romancı olarak vardır. Dünyanın bir köşesinde dağ 
			gibi duruyor. Biz ve dünya insanları onu bir gün bütün 
			ayrıntılarıyla göreceğiz. Sanırım yıllar geçtikçe bu söz gerçek 
			oluyor. Hem Türkiye’de hem yurtdışında üstadın yıldızının parlaması 
			onun ne kadar derinlikli bir edebiyatçı olduğunun kanıtıdır. Şayet 
			görmek ve göstermek isteyenler daha da  çaba 
			harcarlarsa, üstadın  ikibinli yıllar 
			daha çok değerinin anlaşıldığı yıllar olarak tarihe geçer. Dünyanın 
			önemli bir edebiyatçısının değerlenmesi, tüm küçük insanların 
			görünmesi ve onların mutluluğudur…
			
			İçimdeki üstadtan 
			gelen umudum ve iyimserliğim devam ettiği sürece ne Orhan Kemal ne 
			de çok cefa çekmiş gerçek sanatçılar yok olacaklardır. Onlar moda 
			sanatçıların kaybolup gittiklerini göreceklerdir.
			
			Bugüne kadar Orhan Kemal üzerine 
			olumlu ve olumsuz çeşitli yazılar yazıldı. Eleştirmenler Orhan 
			Kemal’in sanatsal yanını doğru tespit edebildiler mi?
			
			Yaşadığı dönemde çok yazdığı için 
			eleştirilmiştir. Onun cevabı da şu olmuştur. “Yazıyorum. Ama neden 
			bu kadar yazıyorum hiç sordunuz mu?” O evde yaşayan, aç kalan 
			bizlerdik. Eleştirmenlerin böyle dertleri olmadığı için babamı 
			eleştiriyorlardı. Çabuk yazması, kalitesiz  veya 
			özensiz yazması değildi. Veya inandığı düşüncelerden taviz vermek 
			değildi. O sadece çok öykü, roman, senaryo yazmak zorundaydı. Önce 
			ekmek her şeyden önce geliyordu. Bu kadar zorlukların yanında dimdik 
			durabildiyse, eleştiri yerine kocaman bir övgüyü hak ediyordu 
			sanıyorum. Övgüler az yergilerin fazla olduğu bir edebiyat 
			dünyasında, bütün engelleri aşarak her zaman mücadelenin yazarı 
			olarak zirvede kaldı. 
			
			Orhan Kemal’in gençler arasında yeteri 
			kadar okunduğunu düşünüyor musunuz?
			
			Genç nesil okullarda Orhan Kemal’i 
			tanıyorlar, eserlerini okuyorlar, müzeye gelerek görsel olarak onun 
			kişiliğine tanıklık ediyorlar. Daha önce de dedim, ben iyimser bir 
			insanım. Mutlaka genç kuşaklar kendileri için güzel şeyler yazmış, 
			onlara umudun, mücadelenin, direnmenin en güzel örneklerini sunmuş 
			olan yazarlarını okuyarak, yaşatarak geleceğe taşıyacaklardır. Ben 
			buna inanıyorum.