Ana Sayfa

Akşam Kitap Eki - Ahu Uz / Işık Öğütçü - 27 Nisan 2008

 

ORHAN KEMAL İNSANLARIN TÜRKİYE’YE BAKIŞINI DEĞİŞTİREBİLİR

 

Orhan Kemal’in ailesi sekiz sene önce Türk edebiyatının en değerli yazarlarından birinin anısını yaşatmak ve eserlerini yeni kuşaklarla buluşturabilmek için Cihangir’de bir müze açmıştı.Geçen yıllar içinde müze sayesinde pek çok okuyucu hem yazarın renkli dünyasına bir yolculuk yapma imkanı buldu hem de araştırmacılar tarafından bile pek bilinmeyen yazıları ve dokümanları gün ışığına çıktı. Orhan Kemal’in oğlu ve müzenin kurucusu Işık Öğütçü ise son olarak babasının iki yarım kalmış eserini ve 54 düzyazısını ‘Önemli Not’ isimli kitapta derledi, babasının şiirlerini ve günlüklerini topladığı ‘Yazmak Doludizgin’i de ikinci basım olarak yayımlattı. Öğütçü’yle Orhan Kemal sevenlerine, hayranlarına, araştırmacılarına büyük kaynak oluşturacak bu yapıtları ve yazarın en sevilen romanlarının yurtdışı serüvenini konuştuk.

 

‘Yazmak Doludizgin’, babanızın az bilinen şair yönünü okuyucularla paylaşıyor, siz neler söylersiniz şair Orhan Kemal için…

Babamın edebiyata ilk geçişinin şiirle olduğu herkes tarafından biliniyordu fakat bu şiirleri ortada yoktu. O yüzden ‘Yazmak Doludizgin’, çok önemli bir sanatçımızın gelişimini görmek açısından önemli. Dört yıllık araştırma sonucunda doksan beşe yakın şiirini buldum. Bunlar arasında Bursa Cezaevi’nde Nazım Hikmet’e okudukları hatta bazıları için Nazım’ın ‘berbat’ diye yorum yaptığı ‘ama bunları sakın atma, günün birinde senin gelişimini göstermesi açısından çok önemlidir’ dediği şiirler de var. ‘Yazmak Doludizgin’i iki bölüme ayırdım; birinci bölümde babamın günlükleri var, hatta bunlardan birinde benim doğumumu da anlatır ki bu hiçbir kardeşime nasip olmamıştır. Bursa Cezaevi günlüklerini, Bulgaristan gezisinde tuttuğu günlükleri, arkasından da şiirlerinin yanı sıra öldüğünde Fazıl Hüsnü Dağlarca, Ümit Yaşar Oğuzcan gibi dostlarının şiirlerini derledim. Şiirlerinden biri ‘2000’e Dair’ adını taşıyor, babam bu şiiri 1940’ta yazmış ve 60 yıl sonrasını hayal etmiş. Örneğin; Van Üniversitesi’nin adı geçen bir dizesi var şiirde, şu anda yani yıllar sonra Van’da üniversite var. İşte sanatçı duyarlılığı onlara o zor şartlarda bile hayal kurdurabiliyor ve bu hayaller gerçekleşebiliyor. Ben de bu şiirleri hayaller kurarak derledim, bir gün belki de babamın şiirleri dilden dile dolaşan bir şarkı olur.

Önemli Not’ ise; babanızın iki yarım kalmış eserini ve çok farklı konulardaki düşüncelerini okurla paylaşmak açısından ilginç bir çalışma olmuş…

 

Yarım kalmış eserlerinden olan ’93 Harbi’ni çok yazmak istediği bir tasarısıydı.Kendisi ’93 Harbi’ni  ‘Romancının Romanı’ olarak nitelendiriyordu. Babaannesinden başlayan, bir aileyi Türkiye’deki ekonomik, sosyolojik ve tarihsel gelişmeler ışığında anlatan dört ciltlik bir kitap olacaktı. Fakat buna fırsat bulamadı. Babamın ağabeyime yazdığı bir mektupta, ‘Bu yıllardan beri benim hayalim fakat yayıncılar böyle bir kitap şu an istemiyorlar’ satırlarını okudum.. Tabii bizim hayatımızda o kitaplara bağlıydı, o kitaplara ilgi olacak ki evde tencere kaynasın. İkinci yarım kalmış eseri de ‘Murtaza 2’ydi. Kitabın ikinci bölümünde ise babamın çeşitli konularda görüşlerini, düşüncelerini açıkladığı elli dört yazıyı bu kitapta topladım. Kendi eserleriyle, yapılan eleştirilerle, dostlarıyla ilgili yorumları mevcut.

Onunla ilgili anılarınızdan da söz eder misiniz biraz?

Ben babamla maalesef sadece on üç yıl geçirebildim. Çocukluk yıllarında çalışma odasında devamlı daktiloda bir şeyler yazdığını hatırlıyorum. O zamanlar pek de farkında değildim ama çok önemli eserler çıkıyordu o odadan. Ortaokul yıllarında ağabeyim bana baskı yapardı kitap okumam yönünde, o sırada babam da bana ‘İki Çocuğun Devr-i Alemi’ni okumamı önerdi. Önce o kitabı sonradan da babamın kitaplarını okudum ve ‘Baba Evi’nde, ‘Sokakların Çocuğu’nda bu ilk okuduğum kitabın isminin geçtiğini gördüm. Meğerse babam da gençliğinde aynı kitabı okumuş. O yüzden de bir çocuğu kitapla buluşturmanın hangi yoldan olacağını çok iyi biliyordu. Sonradan onun kitaplarını defalarca okudum ve şunu fark ettim; küçükken bana çikolata verdiğinde, onu yerken duyduğum mutluluğu, babam, o sırada beni gözlemleyerek, heyecanlarımı hazzımı öyküsünün satırlarına kaydediyormuş.

Nazım Hikmet’le Bursa Cezaevi’nde başlayan bir dostlukları sonraki yıllarda devam etti mi?

Evde bu konuyla ilgili konuşmalara tanık olmadım.Babamın yazdıklarından Nazım Hikmet’i tanıdım, öğrendim. Belki bugün yaşasaydı başlıca konumuz Bursa Cezaevi ve dostlukları olacaktı. Ama günlükleri, mektuplar, ‘Nazım Hikmet’le 3,5 Yıl’ isimli anı kitabı, bana bu iki insanın arkadaşlığı hakkında çok ipucu verdi. Bende çok güzel duygular oluşturdu. İkisinin dostluğu iyi bir yazarın oluşmasına da zemin hazırlamış. Babam belki yine yazar olacaktı. Fakat Nazım birtakım telkinler ve öğretilerle, babamın doğru tarafa yönlenmesini sağladı. Babamın şöyle bir anekdotu var, “Nazım bana yol gösterdi, fakat benim o kadar zengin bir yaşantım vardı ki, gün geldi ona bile artık ihtiyacım kalmadı.”. Yani çevresi o kadar zengin ve genişti ki konu bulmakta hiç güçlük çekmiyor, bu konuları rahatça işleyebiliyordu. Sonra irtibatları Nazım 1951 de yurtdışına gittikten sonra kesilmiş. 1963 de ise radyodan Nazım Hikmet’in öldüğünü duyduğunda babam çok üzülmüş.

‘Önemli Not’ta Sait Faik’in ölümünün de onu çok sarstığını öğreniyoruz…

Sait Faik’le babam müthiş dosttular, ama aynı zamanda da hep birbirlerini yerler, birbirlerine takılırlarmış. Fakat onu kaybettikten sonra babam çok üzülüyor, ölümünden sonra onunla ilgili birkaç yazı da kaleme alıyor. Bu insanlar o dönemin dev isimleri. Kırılmaları, küsmeleri o günkü edebiyat dünyasının içinde olağan şeyler, ama arkadaşlıkları çok daha büyük.

Orhan Kemal’in kitapları şu an hangi ülkelerde yayımlanıyor?

Babamın sağlığında kitapları eski Sovyetler Birliği ülkelerinde defalarca yayınlandı. 1960’larda İtalya’da, 80’lerde Almanya’da kitabı çıktı. 2000’den sonra TEDA’yla yurtdışı projeleri hız kazandı. Şu an Yunanistan ve İsrail’de ‘Baba Evi’ yine Yunanistan’da ‘Avare Yıllar’ ve ‘Dünya Evi’ kitapları çıktı. Suriye’de ‘El Kızı’ yayınlandı. Mısır’da ‘Cemile’ yayınlanacak. Sırada İtalya, İspanya, Makedonya var. Mayıs veya haziran ayında İngiltere’de kitabı çıkacak. Bu çok önemli çünkü kitabın arka yüzünde ‘İngiltere’nin Charles Dickens’i gibi Türkiye’nin Orhan Kemal’i var’ ifadesi yer alacak. Bir de Orhan Pamuk’tan bir önsöz olacak.

Orhan Kemal’in yurtdışında tanınması ve sevilmesi sizin için ne ifade ediyor?

Yurtdışına açıldığınızda artık başka bir dünya var önünüzde. Onun oğlu olarak değil, Türkiye adına orada bir çalışma yapıyorsunuz.Eğer Orhan Kemal oralarda okunur ve sevilirse bu Türk milletinin, Türkiye’nin sevilmesi anlamına geleceğine inanıyorum..İnsanımızı tanımak için babamın eserleri çok iyi bir kaynak. Bu eserler doğru yere doğru şekilde ulaşırsa, insanların Türkiye’ye bakışını bile değiştirebilir. Orhan Kemal’de tüm insanları kucaklayan bir sevgi, iyimserlik ve umut var. ‘Baba Evi’ ve ‘Avare Yıllar’ ellişer bin basıldı, ‘Cemile’ yıllardan sonra yüz bin basıldı. Dünyada niye olmasın, gurur duyarız. Babam, Türkiye’nin çok büyük bir kazancı, biz onu yaşatabilirsek Türkiye ondan çok büyük bir fayda sağlayacaktır. Babamın çok güzel bir sözü var; ‘Kara gün kararıp gitmez’. Bu yüzden içimi hiç karartmıyorum, her zaman Türk halkından umudum var.

 

 

 


info@orhankemal.org