Orhan Kemal’in ailesi sekiz sene önce Türk edebiyatının en 
değerli yazarlarından birinin anısını yaşatmak ve eserlerini yeni kuşaklarla 
buluşturabilmek için Cihangir’de bir müze açmıştı.Geçen yıllar içinde müze 
sayesinde pek çok okuyucu hem yazarın renkli dünyasına bir yolculuk yapma imkanı 
buldu hem de araştırmacılar tarafından bile pek bilinmeyen yazıları ve 
dokümanları gün ışığına çıktı. Orhan Kemal’in oğlu ve müzenin kurucusu Işık 
Öğütçü ise son olarak babasının iki yarım kalmış eserini ve 54 düzyazısını 
‘Önemli Not’ isimli kitapta derledi, babasının şiirlerini ve günlüklerini 
topladığı ‘Yazmak Doludizgin’i de ikinci basım olarak yayımlattı. Öğütçü’yle 
Orhan Kemal sevenlerine, hayranlarına, araştırmacılarına büyük kaynak 
oluşturacak bu yapıtları ve yazarın en sevilen romanlarının yurtdışı serüvenini 
konuştuk.
 
‘Yazmak Doludizgin’, babanızın az bilinen şair yönünü 
okuyucularla paylaşıyor, siz neler söylersiniz şair Orhan Kemal için…
Babamın edebiyata ilk geçişinin şiirle olduğu herkes 
tarafından biliniyordu fakat bu şiirleri ortada yoktu. O yüzden ‘Yazmak 
Doludizgin’, çok önemli bir sanatçımızın gelişimini görmek açısından önemli. 
Dört yıllık araştırma sonucunda doksan beşe yakın şiirini buldum. Bunlar 
arasında Bursa Cezaevi’nde Nazım Hikmet’e okudukları hatta bazıları için 
Nazım’ın ‘berbat’ diye yorum yaptığı ‘ama bunları sakın atma, günün birinde 
senin gelişimini göstermesi açısından çok önemlidir’ dediği şiirler de var. 
‘Yazmak Doludizgin’i iki bölüme ayırdım; birinci bölümde babamın günlükleri var, 
hatta bunlardan birinde benim doğumumu da anlatır ki bu hiçbir kardeşime nasip 
olmamıştır. Bursa Cezaevi günlüklerini, Bulgaristan gezisinde tuttuğu 
günlükleri, arkasından da şiirlerinin yanı sıra öldüğünde Fazıl Hüsnü Dağlarca, 
Ümit Yaşar Oğuzcan gibi dostlarının şiirlerini derledim. Şiirlerinden biri 
‘2000’e Dair’ adını taşıyor, babam bu şiiri 1940’ta yazmış ve 60 yıl sonrasını 
hayal etmiş. Örneğin; Van Üniversitesi’nin adı geçen bir dizesi var şiirde, şu 
anda yani yıllar sonra Van’da üniversite var. İşte sanatçı duyarlılığı onlara o 
zor şartlarda bile hayal kurdurabiliyor ve bu hayaller gerçekleşebiliyor. Ben de 
bu şiirleri hayaller kurarak derledim, bir gün belki de babamın şiirleri dilden 
dile dolaşan bir şarkı olur.
‘Önemli Not’ ise; babanızın iki yarım kalmış eserini ve 
çok farklı konulardaki düşüncelerini okurla paylaşmak açısından ilginç bir 
çalışma olmuş…
 
Yarım kalmış eserlerinden olan ’93 Harbi’ni çok yazmak 
istediği bir tasarısıydı.Kendisi ’93 Harbi’ni  ‘Romancının Romanı’ olarak 
nitelendiriyordu. Babaannesinden başlayan, bir aileyi Türkiye’deki ekonomik, 
sosyolojik ve tarihsel gelişmeler ışığında anlatan dört ciltlik bir kitap 
olacaktı. Fakat buna fırsat bulamadı. Babamın ağabeyime yazdığı bir mektupta, 
‘Bu yıllardan beri benim hayalim fakat yayıncılar böyle bir kitap şu an 
istemiyorlar’ satırlarını okudum.. Tabii bizim hayatımızda o kitaplara bağlıydı, 
o kitaplara ilgi olacak ki evde tencere kaynasın. İkinci yarım kalmış eseri de 
‘Murtaza 2’ydi. Kitabın ikinci bölümünde ise babamın çeşitli konularda 
görüşlerini, düşüncelerini açıkladığı elli dört yazıyı bu kitapta topladım. 
Kendi eserleriyle, yapılan eleştirilerle, dostlarıyla ilgili yorumları mevcut.
Onunla ilgili anılarınızdan da söz eder misiniz biraz?
Ben babamla maalesef sadece on üç yıl geçirebildim. 
Çocukluk yıllarında çalışma odasında devamlı daktiloda bir şeyler yazdığını 
hatırlıyorum. O zamanlar pek de farkında değildim ama çok önemli eserler 
çıkıyordu o odadan. Ortaokul yıllarında ağabeyim bana baskı yapardı kitap okumam 
yönünde, o sırada babam da bana ‘İki Çocuğun Devr-i Alemi’ni okumamı önerdi. 
Önce o kitabı sonradan da babamın kitaplarını okudum ve ‘Baba Evi’nde, 
‘Sokakların Çocuğu’nda bu ilk okuduğum kitabın isminin geçtiğini gördüm. Meğerse 
babam da gençliğinde aynı kitabı okumuş. O yüzden de bir çocuğu kitapla 
buluşturmanın hangi yoldan olacağını çok iyi biliyordu. Sonradan onun 
kitaplarını defalarca okudum ve şunu fark ettim; küçükken bana çikolata 
verdiğinde, onu yerken duyduğum mutluluğu, babam, o sırada beni gözlemleyerek, 
heyecanlarımı hazzımı öyküsünün satırlarına kaydediyormuş.
Nazım Hikmet’le Bursa Cezaevi’nde başlayan bir 
dostlukları sonraki yıllarda devam etti mi?
Evde bu konuyla ilgili konuşmalara tanık olmadım.Babamın 
yazdıklarından Nazım Hikmet’i tanıdım, öğrendim. Belki bugün yaşasaydı başlıca 
konumuz Bursa Cezaevi ve dostlukları olacaktı. Ama günlükleri, mektuplar, ‘Nazım 
Hikmet’le 3,5 Yıl’ isimli anı kitabı, bana bu iki insanın arkadaşlığı hakkında 
çok ipucu verdi. Bende çok güzel duygular oluşturdu. İkisinin dostluğu iyi bir 
yazarın oluşmasına da zemin hazırlamış. Babam belki yine yazar olacaktı. Fakat 
Nazım birtakım telkinler ve öğretilerle, babamın doğru tarafa yönlenmesini 
sağladı. Babamın şöyle bir anekdotu var, “Nazım bana yol gösterdi, fakat benim o 
kadar zengin bir yaşantım vardı ki, gün geldi ona bile artık ihtiyacım 
kalmadı.”. Yani çevresi o kadar zengin ve genişti ki konu bulmakta hiç güçlük 
çekmiyor, bu konuları rahatça işleyebiliyordu. Sonra irtibatları Nazım 1951 de 
yurtdışına gittikten sonra kesilmiş. 1963 de ise radyodan Nazım Hikmet’in 
öldüğünü duyduğunda babam çok üzülmüş.
‘Önemli Not’ta Sait Faik’in ölümünün de onu çok 
sarstığını öğreniyoruz…
Sait Faik’le babam müthiş dosttular, ama aynı zamanda da 
hep birbirlerini yerler, birbirlerine takılırlarmış. Fakat onu kaybettikten 
sonra babam çok üzülüyor, ölümünden sonra onunla ilgili birkaç yazı da kaleme 
alıyor. Bu insanlar o dönemin dev isimleri. Kırılmaları, küsmeleri o günkü 
edebiyat dünyasının içinde olağan şeyler, ama arkadaşlıkları çok daha büyük.
Orhan Kemal’in kitapları şu an hangi ülkelerde 
yayımlanıyor?
Babamın sağlığında kitapları eski Sovyetler Birliği 
ülkelerinde defalarca yayınlandı. 1960’larda İtalya’da, 80’lerde Almanya’da 
kitabı çıktı. 2000’den sonra TEDA’yla yurtdışı projeleri hız kazandı. Şu an 
Yunanistan ve İsrail’de ‘Baba Evi’ yine Yunanistan’da ‘Avare Yıllar’ ve ‘Dünya 
Evi’ kitapları çıktı. Suriye’de ‘El Kızı’ yayınlandı. Mısır’da ‘Cemile’ 
yayınlanacak. Sırada İtalya, İspanya, Makedonya var. Mayıs veya haziran ayında 
İngiltere’de kitabı çıkacak. Bu çok önemli çünkü kitabın arka yüzünde 
‘İngiltere’nin Charles Dickens’i gibi Türkiye’nin Orhan Kemal’i var’ ifadesi yer 
alacak. Bir de Orhan Pamuk’tan bir önsöz olacak.
Orhan Kemal’in yurtdışında tanınması ve sevilmesi sizin 
için ne ifade ediyor?
Yurtdışına açıldığınızda artık başka bir dünya var 
önünüzde. Onun oğlu olarak değil, Türkiye adına orada bir çalışma 
yapıyorsunuz.Eğer Orhan Kemal oralarda okunur ve sevilirse bu Türk milletinin, 
Türkiye’nin sevilmesi anlamına geleceğine inanıyorum..İnsanımızı tanımak için 
babamın eserleri çok iyi bir kaynak. Bu eserler doğru yere doğru şekilde 
ulaşırsa, insanların Türkiye’ye bakışını bile değiştirebilir. Orhan Kemal’de tüm 
insanları kucaklayan bir sevgi, iyimserlik ve umut var. ‘Baba Evi’ ve ‘Avare 
Yıllar’ ellişer bin basıldı, ‘Cemile’ yıllardan sonra yüz bin basıldı. Dünyada 
niye olmasın, gurur duyarız. Babam, Türkiye’nin çok büyük bir kazancı, biz onu 
yaşatabilirsek Türkiye ondan çok büyük bir fayda sağlayacaktır. Babamın çok 
güzel bir sözü var; ‘Kara gün kararıp gitmez’. Bu yüzden içimi hiç 
karartmıyorum, her zaman Türk halkından umudum var.