| 
							  
							 
							“Toplum”un kelime olarak bile ulu-orta 
							kullanılamadığı bir dönemde “Toplumcu Gerçekçi 
							Yazar” olmak kolay değildir. Öyle ki tüm karanlık 
							nesnelliklere rağmen Orhan Kemal, aydın-lık bir 
							kişilik sergilemiştir. Ezilenin iç sesi olmuştur. 
							Bunu da doğrudan bir tavırla ama göz çıkarmadan 
							yapmıştır. İşte bu Orhan Kemal’in estetik algısının 
							güçlü olduğunun kanıtıdır. Bir sosyalist olarak, 
							kendi yaşamını hediye etmiştir bu mücadeleye, belki 
							de farklı bir biçimde. Mesela, “Ezilen insan”ın 
							tipolojisini çok iyi anlatmıştır bize. Bunu da Nazım 
							Hikmet’in kendisine söylediklerine inat ‘ben, benim 
							gibi yaşayan bu insanları çok iyi tanıyorum’ diyerek 
							yapmıştır adeta. 
							 
							Orhan Kemal, öykülerini yazarken yaşamın 
							devamlılığını hep temel alır. Öyküde ne olursa 
							olsun, kahramanın başına ne gelirse gelsin ‘yaşamı’ 
							devam ettirir tüm çığlığıyla. “Gerçekler Dünyası” 
							döner, adeta gerçekler unutulmasın diye.  
							 
							Güzel olan, hoş olanla karşılaşan yoksulun sorusu 
							taa içten bir “sahi mi?”dir. Öykülerinde sık sık bu 
							soruyu sordurtur ezilenlere. Kahramanlarına kendi 
							bilinç dünyalarından cevaplar da verdirtir. Onlarda 
							bilir “gezmeyi, tozmayı, iyiyi, güzeli, hoşu”… Ama 
							ilginç olan ezilen insanın, en birincil bilinçle 
							kendisini koruyup ‘amannn’ı basmasıdır. “Ağlayak da 
							gözden mi olak?” der ve kurtarıverir kendini 
							tasadan, kısavetten. 
							 
							Orhan Kemal’in yoksulu, ezileni tüm bu yokluklara 
							rağmen beğeni sahibi insanlardır. Beğeniyi parayla 
							satın almak isteyen obur, aç gözlü, ağız tadı pek de 
							olmayan zenginlerden “ne istediğini bilen” tavrıyla 
							sıyrılıp, ayrılır… 
							 
							Orhan Kemal’in kahramanı çoğu zaman o “toplumun” 
							bile kabullenemediği ‘fahişeler, meydancılar, 
							peşkeşçiler’dir… Bu yitik insanlar Orhan Kemal’in 
							öykülerinde kan bulur, can bulur hatta “haklı” bile 
							çıkar. Bir de bakmışsınız; o yüzü kırış kırış, 
							vücudu pörsük, gözünün ışıltısı kalmamış fahişeye 
							yaklaşıvermişsiniz elini tutup dansa kaldırmak için. 
							Ve hatta en devrimci davranışla “yeter bu insanların 
							ezildiği” bile demişsiniz. Orhan Kemal insan’ı çok 
							iyi tanır. Sanki bu insanları tanıyalım ve kendisi 
							gibi her şeye rağmen sevelim diye bize getirir 
							öyküleriyle. Şifrelemez söyleyeceklerini ve 
							“öğretme” kaygısı taşımaz yazdıklarında. Ancak 
							gerçeğin ders alınacak en iyi ‘imge’ olduğunu bilir 
							ve bunu da çok ustalıklı kullanır. Öykülerinin 
							aktörlerini; “kendi içinde kaybolmayan”, umutlu 
							insanlardan seçer Orhan Kemal. Hiç üşenmez çıkar 
							gelir yıllar öncesinden, ‘bir’ benim için mesela. Ve 
							her gelişiyle; ‘Kardeş Payı” yapalım diye, emanetini 
							bırakır bize. 
							 
							Sengül CİLBAN 
							 
 
  |