| 
							  
							 
							Orhan Kemal öykülerini okuduktan sonra zihnimde Sait 
							Faik ile bir karşılaştırma başladı. Nedenini tam 
							olarak bilmediğim kendinden işleyen bir süreç oldu 
							bu. 
							 
							Orhan Kemal ve öyküleri şu düşünceleri oluşturmuştu 
							okuma sırasında ve bitiminde:  
							Öyküler süsten uzaktı ve birbirinin aynıymış hissi 
							veriyordu. Yavandı!… 
							Edebiyat bu kadar duru, bu kadar katıksız, bu kadar 
							basit mi olmalıydı?… 
							Yoksulluk bu kadar da olmaz dedirtecek, kör kör 
							parmağım gözüneydi. 
							Ve Orhan Kemal çok fazla iyi olan bir yazardı. 
							 
							Evet bu düşünceler rahatsız etmişti beni; böyle 
							basit anlatım, böyle netlik olmamalı ve yazar kendi 
							düşünce ve duygularını yansıtmadan geri planda 
							durmamalı ve böyle iyi kalpli olmamalıydı 
							sanki…Belki de rahatlamak için bir karşı duruş 
							bulmam gerektiği düşüncesinden gelişti Sait Faik’le 
							karşılaştırma fikri. 
							 
							Ama unuttuğum, belki hızlı düşünmekten kaçırdığım 
							birçok şey olduğunu yavaşlayınca görmeye başladım. 
							Tabi ki öyküleri birbirine benzetecektim. Çünkü bir 
							bakış açısıyla yoğrulduğunu gösteriyordu bu. 
							Öykülerde aynı olan perspektifti, yani olması 
							gerekendi aslında. Orhan Kemal objektifini insana 
							çevirmiş ve o güçlü gözlem yeteneği ile basıyordu 
							deklanşöre…Ortaya çıkan öyküler de çok sahici 
							oluyordu. 
							 
							Yoksulluk o kadar feci boyutlarda değil miydi? 
							Öyleydi. O zaman böyle yansımasında ne sakınca 
							olabilirdi? Sakıncası olmamalıydı. Çok basmakalıp 
							olacak ama: Acıydı ama gerçekti…Gerçek’ten kaçmaya 
							çalışmıştım, ama yakalanmıştım. Peki her şey tamamdı 
							da bu iyi olma durumu neden batıyordu bana? Tam 
							çözemesem de; sorun, böyle bir ortamda nasıl bu 
							kadar iyi kalınabiliyor olduğuydu… Herhalde 
							kıskandım, karşımda net bir duruş vardı kendimin 
							sergileyemediği. Problem yazarda değil okurdaydı 
							yani… 
							 
							Sonuçta karşılaştırma ile başladığım süreç, bir 
							karşılaşma ve buluşma oldu. Bir tarafta Sait Faik, 
							bir tarafta Orhan Kemal değildi; zaten aynı tarafta 
							olan iki yazarı haz duyduğum bir süreçle tekrar 
							buluşturmuş oldum. “Orhan Kemal mi? Sait Faik mi?” 
							değil… “Orhan Kemal de, Sait Faik de” oldu sonuç. 
							 
							Bu buluşmaya ters bir biçim gibi görünse de bir 
							şablon karşılaştırma ile bitireyim, okumanın her 
							bireyde oluşturduğu farklı etkileri de göz önünde 
							bulundurup bana bıraktığı izlenimleri sıralayarak… 
							 
							Biri Orhan Kemal, diğeri Sait Faik… 
							Biri Çukurova’dır, diğeri İstanbul. 
							Biri kara insanıdır, diğeri deniz. 
							Biri türküdür, diğeri caz. 
							Biri babadır, diğeri anne. 
							Biri içeriden gözler, diğeri dışarıdan. 
							Biri içeride de yazmıştır, diğeri hep dışarıda. 
							Biri iktidarla göz gözedir, diğeri iktidardan 
							uzakta.  
							Birinde neyse o’dur, diğerinde acıma vardır. 
							Biri tam gerçekçidir, diğeri romantik gerçekçi. 
							 
							Orhan Kemal öyküleri geçtiği dönemi yansıtır ve 
							tarihi belge niteliğindedir, Sait Faik öyküleri 
							herhangi bir zamanda geçmektedir. 
							Orhan Kemal, Anadolu Üniversitesi Sosyoloji 
							Bölümü’nde Sanayileşmenin ve Kapitalizmin Türkiye’de 
							Sancı ve Etkileri; Sait Faik İstanbul Üniversitesi 
							Edebiyat Bölümü’nde Yaşama Sevinci ve Yazmak 
							çalışmalarına devam etmektedirler. Sait Faik, tabi 
							ki derslere girmemekte ve üniversiteye 
							uğramamaktadır…  
							 
							Orhan Kemal sevgili, Sait Faik de...İki sevgili...Ne 
							güzel... 
							 
							Erkan TURAN 
							 
 
  |