“Bu ne iş” dedi mi bir kez 
							 
							Ne iş olsa yaparım abi 
							Dedi mi bir kez 
							Kurt kapanı 
							Açılır ceza evlerinin kapısı 
							Ya puştsundur artık ya orospu 
							Çürür etin kemiğin 
							Hırsız olur hır çıkarırsın 
							Aç bir kedi  
							Düşersin çöp tenekesine 
							 
							Ne iş olsa yaparım abi 
							Dedi mi bir kez 
							Ana kucağı olur yozluk 
							Ya eşkıyasındır ya haydut  
							Bir zaman geçer “silik” derler sana 
							 
							Her şey kabili mümkün 
							Ne iş olsa yaparım abi dedin mi bir kez  
							Bir zaman gelir 
							Düşersin “adem baba” koğuşuna  
							Sarılık sıtma tifo bir yana  
							Açlıktan ölmek kapı bir komşu  
							İmrenirsin sokaktaki tok köpeklere bile 
							 
							Bir kez “ne iştir bu” deyince  
							Açılır kapısı can-evinin 
							Kökün çıkmıştır dünyaya 
							Ya “anarşistsindir” ya “komünist” 
							Erir demirler yıkılır duvarlar  
							Başlarsın kendine 
							 
							Yani bütün mesele  
							Yani hemen şimdi 
							Ne iş olsa yaparım abiden gelebilmek 
							“Bu ne iştir” demeye 
							 
							Ama bir kez sordu mu “bu ne iştir” diye 
							“Patlak ayakkabılarından utansın zenginler” der 
							Elani 
							Bulursun kendine bir “İzzet Usta”  
							Artık her şey senin içindir 
							Nazım usta gelir dayanır kapına  
							Aklın sustalı şaklar dünyaya 
							 
							Artık her şey seninle başlar 
							İnanırsın yeniden kuracağın bir dünyaya 
							Orhan Kemal bile olursun valla 
							Gider ölürsün Bulgaristan’da 
							Her satırında bizden dönen bir dünya 
							Arı duru akışkan anlaşılır incelik 
							Yaşarsın kitap gibi sonsuzlukta 
							 
							Yani bütün mesele 
							Ne iş olsa yaparım abiden 
							Gelmek “bu ne iştir” demeye 
							Semaver nargile  
							Kocaman gülmek güneşe 
							Yaşamak diyorsun ya işte böyle kök salmaktır dünyaya 
							 
							Ah biz var ya biz  
							İşte o zaman  
							Şapkalarımızı koyarız önümüze 
							Elimizde bir demet açmış düşünce 
							Hatıran önünde eğiliriz saygıyla 
							Necmi Otçu  
							 
							 
							“Biz İşçiler, Hatıran Önünde Saygıyla Eğiliyoruz” 
							 
							Nerede olursan ol; otobüste, işyeri molasında, 
							kalabalık bir kahvede, ev halinin gürültüsünde açıp 
							okuyabilecek bir kitap derseniz; aklınızda bulunsun 
							Orhan Kemal. 
							 
							Gecekonduların küçük odalarında ölük bir ışığın 
							altında, bizim olan yaşantımızın her anında, 
							elinizden su gibi akar bir kitap olsun istiyorsanız, 
							bu, kesinlikle Orhan Kemaldir. 
							 
							Orhan Kemal; Düşünmeye durmaya ihtiyaç duymadan, 
							anlaşırlığın doruklarında, gerçeğin hiçbir 
							ayrıntısını kaçırmadan açığa çıkarışın 
							yaratıcılığıdır. 
							Orhan Kemal; bizi bizden seçme gücünün eriştiği 
							sınıfsal netliğin üslubudur. 
							 
							İçerde, dışarıda, sürgünde yani kısaca biz nerede 
							isek oraya yakışan bir akışkanlık… 
							 
							O bize acımış, bizden tiksinmiş ya da yana 
							olmuşlardan olmayışını; yaşadığından yaratarak yazan 
							olma ustalığından ayrılmaz parçamız kılmıştır. Bu 
							kadar her yerde okunabilirliğini, belli ki bu kadar 
							her yerde yazmışlığın gücünden almaktadır… 
							 
							O bizim bütün hallerimizin içsesi oluşu ile en 
							aymazımızın, en acımazımızın içinde var olan insan 
							ışıltısını açığa çıkartan umut gözlümüzdür. İşçiler, 
							işsizler, yoksul çocuklar, hamallar, fahişeler, 
							serseriler yani bize ait her şey, bizden olan 
							umudumuzun her kıvrımından devinen içsesimiz, iç 
							gözümüz, baktığı her yerde insanı ve umudu gören 
							bilgemiz.  
							 
							Orhan Kemal’de umutlu olmak öğrenilmiş bir bilgi 
							değil, yaşanılan bir hayattır. 
							 
							Orhan Kemal’de umudun tanımı ezilenlerin insan 
							olduğunu unutmamakla başlar. Asla dışardan bakanın 
							göremeyeceğini görmek, ancak bizden olanın bileceği 
							hallerimizi göstermek, yaşadığımızı yaşayanlara 
							mahsustur… 
							 
							Bulaşıkçı, yoksul, serseri, hamal, işçi, dama düşmüş 
							yiğit, İzzet ustanın dostu Nazım’ın kardeşi. Dört 
							çocuğunun babası, Nuriye’nin yoldaşı eşi. O, bizim 
							tanığımız değil, tanıdığımızdı. O, bizim namuslu 
							olmakla yetinmeyişimizdi. 
							 
							"Gerçek olan öğrenmektir. Nereden, nasıl öğrenirsen 
							öğren. Nereden, nasıl öğrendiğin, diploman, hatta 
							neler bildiğin de önemli değil. Ne yaptığın 
							önemlidir." Diyenimizdi. 
							 
							Orhan Kemal halkının en iyi öğrenicisi olmanın 
							bilgeliğinin seçiciliğinden, kendisini biz yaratan 
							ve bizim kendimizi yaratabileceğimizin şaşmaz 
							inancıdır. Hiçbir satırında öğretici kesilmeden, 
							bizim en iyi öğrenicimiz olmuş, bizim kendimizi 
							öğrenişimizin en anlaşılır “sözü” olmuştur. 
							 
							“Ben halkımı köylümü, bütün köylüleri, bütün fakir 
							fukarayı seven bir yazarım… Belirli bir takım 
							şartlar yüzünden geri, bilgisiz, görgüsüz, pis 
							kalmış insanların, imkâna kavuştukları zaman değişip 
							gelişeceklerine, ileriliği benimseyeceklerine, 
							uygarlaşacaklarına inanıyorum...” 
							 
							Böyle diyebilmek, böyle yazabilmek ancak böyle 
							yaşamakla olacak bir ezilen farkındalığıdır. Biz 
							ezilenler, onda kendimize inanmayı öğrendik. O, bize 
							inanmayı terk etmemiş büyüyen umudun anadili oldu.
							 
							 
							O,hayatın bütün zorluklarını eşiyle göğüsleyen 
							çocuklarının sevgili babası. Terk edilmiş 
							kahvehanelerin müdavimi, tavlada yenilince 
							kızanımızdı. Sadece sen gibi ben gibi oluşunu 
							farkındalık yapmıştı. Yaşarken seni beni en iyi 
							seçerek biriktiren oluşu ile bir demet çiçekle 
							önünde saygı ile eğileceğimizdi. 
							 
							Bu günlerde bizden umudu kesenlere verilecek en 
							bizden cevaptır Orhan Kemal… Bizim hiçbir 
							ihanetimizi muhatap almayan, en küçük 
							insaniliğimizden başkaca hiç bir şeye umut 
							bağlamayan bizimizdi.  
							 
							Hep merak konusudur, arkadaşlarım hep sorar durur, 
							sen hiç şapkanı çıkarmaz mısın diye. Hiç tereddütsüz 
							hep şapka çıkarmışımdır ben Orhan Kemal’e… 
							 
							Bilin ki bizde umutlu olmak; ezilenlerin insan 
							olduğunu unutmamaktır… “Biz işçiler, hatıran önünde 
							saygıyla eğiliyoruz” her sefer ilk kez gibi önünde 
							şapkamızı çıkartıyoruz… 
							 
							Necmi OTÇU 
							 
 
  |