| 
																		
																		 | 
																	 
																	
																		
																		 
																		 
																		1.EKMEK 
																		KAVGASI 
																		1.1.
																		
																		Olay 
																		Sabah, 
																		öğle ve 
																		akşam 
																		Alay’ ın 
																		karavanalarından 
																		artan 
																		yemekler 
																		toprağa 
																		dökülür. 
																		Toprağa 
																		dökülen 
																		bu 
																		artıklar, 
																		yalınayak 
																		çocuklar, 
																		kocakarılar, 
																		köpekler, 
																		kargalar 
																		ve diğer 
																		kuşlar 
																		için bir 
																		nimet 
																		sayılmaktadır. 
																		Başta 
																		insanlar 
																		olmak 
																		üzere, 
																		bütün 
																		hayvanlar 
																		bu yemek 
																		artıklarını 
																		paylaşarak 
																		yaşarlar. 
																		Bu 
																		atıklarla 
																		beslenen 
																		insanlar 
																		ve 
																		hayvanlar 
																		arasında 
																		yer yer 
																		yemek 
																		paylaşımı 
																		konusunda 
																		büyük 
																		bir 
																		kavga da 
																		yaşanabilmektedir. 
																		Gün 
																		gelir, 
																		Alay 
																		gider 
																		yerini 
																		“Oto 
																		bölüğü” 
																		alır. 
																		Alayın 
																		gitmesiyle 
																		birlikte 
																		yemek 
																		atıklarında 
																		önemli 
																		ölçüde 
																		bir 
																		azalma 
																		da 
																		görülür. 
																		Ancak 
																		bir
																		
																		zaman
																		
																		sonra 
																		“oto 
																		bölüğü” 
																		de 
																		kalkar. 
																		Artık 
																		mutfaktaki 
																		tencere 
																		kalkmış 
																		ve 
																		yapılan 
																		yemek 
																		ancak 
																		geride 
																		kalan 
																		birkaç 
																		eri 
																		doyuracak 
																		kadar 
																		azalmıştır. 
																		Bundan 
																		dolayı 
																		kapışmalar 
																		kavgaya 
																		dönüşür. 
																		Bu 
																		hikayede 
																		yaşlı 
																		bir 
																		kocakarının 
																		elinden 
																		henüz 
																		buharı 
																		sönmemiş 
																		bir 
																		kemiği 
																		kaptığı
																		
																		gibi 
																		kaçan 
																		bir 
																		köpek 
																		ile yine 
																		bir 
																		başka 
																		yaşlı 
																		kadının 
																		elinden 
																		ekmeği 
																		alıp 
																		kaçan 
																		yalınayak 
																		bir 
																		çocuğun 
																		mücadelesi 
																		anlatılır. 
																		1.2.Anlatıcı 
																		Tipolojisi: 
																		Orhan 
																		Kemal`in 
																		"Ekmek 
																		Kavgası" 
																		adlı 
																		hikayesinde 
																		her şeyi 
																		bilen ve 
																		gören, 
																		her 
																		şeyden 
																		haberdar 
																		olan ve 
																		bunları 
																		aktaran 
																		bir 
																		anlatıcı 
																		(narrator) 
																		vardır.Buna 
																		"hakim" 
																		(tanrıbilici), 
																		(omnıcent), 
																		üçüncü 
																		şahıs, 
																		“o”,  
																		“dış”  
																		ya da 
																		“örtülü 
																		anlatıcı”
																		
																		gibi 
																		isimler 
																		verilebilir. 
																		Bu 
																		isimlerden 
																		birini 
																		alabilecek 
																		anlatıcı, 
																		hikayenin 
																		başından 
																		sonuna 
																		kadar 
																		varlığını 
																		sürdürmektedir.
																		 
																		Anlatıcı 
																		metinde 
																		de 
																		görüldüğü
																		
																		gibi 
																		hakim 
																		bir 
																		konumda 
																		bulunan, 
																		her şeyi 
																		en ince 
																		ayrıntısına 
																		kadar 
																		gören,gözlemleyen 
																		ve onu 
																		görüntüleyen 
																		"tanrıbilici 
																		anlatıcıdır" 
																		dır. 
																		Anlatıcının 
																		konumunu 
																		şöyle 
																		somutlaştırabiliriz. 
																		 
																		 
																		 
																		 
																		"Sabah, 
																		öğle, 
																		akşam 
																		karavanalarından 
																		artan 
																		yemeklerin 
																		döküldüğü 
																		toprak, 
																		kalın ve 
																		besili 
																		solucanların 
																		hazla 
																		kıvrıldığı 
																		zifirden 
																		bir 
																		bulamaç 
																		halindeydi. 
																		Yalınayak 
																		çocuklarla 
																		ihtiyar 
																		kocakarılar, 
																		paslı 
																		teneke 
																		kutuları 
																		ağız 
																		ağıza 
																		dolu, 
																		uzaklaşırken, 
																		erkek 
																		köpekler 
																		sıhhatten 
																		gerilmiş 
																		karınlarını 
																		güneşe 
																		devirip 
																		uyuklarlar, 
																		sarkık 
																		memeli 
																		dişiler 
																		peşlerinde 
																		tonton 
																		enikleriyle 
																		dolaşırlardı." 
																		(s.4) 
																		Anlatıcı, 
																		nesneleri 
																		ve 
																		varlıkları 
																		nicel ve 
																		nitel 
																		bakımından 
																		gözlemleyen, 
																		duyumsayan, 
																		psikolojik 
																		yapılarını 
																		az çok 
																		analiz 
																		eden 
																		şekilde 
																		de 
																		görüldüğü
																		
																		gibi 
																		hakim 
																		anlatıcıdır. 
																		"...Simsiyah 
																		kanatlarında 
																		mavi 
																		ışıltılarla 
																		kargalar 
																		"Gaak, 
																		gaak" 
																		diye 
																		sekerek 
																		karınlarını 
																		doyururlarken, 
																		yırtıcı 
																		kuşlar 
																		geniş 
																		kanatlarıyla 
																		havada 
																		daireler 
																		çizmeye 
																		başlayınca, 
																		karga 
																		sürülerinde 
																		ürkeklik 
																		artardı." 
																		Arada 
																		yırtıcı 
																		kuşlardan 
																		birisi 
																		tam 
																		tepede, 
																		asılı
																		
																		gibi 
																		durur ,
																		
																		sonra 
																		birdenbire, 
																		şimşek 
																		hızıyla 
																		toprağa 
																		iner, 
																		gagasında 
																		kalın 
																		bir 
																		solucanla 
																		tekrar 
																		havalanırdı."(s.4)...
																		 
																		Hakim 
																		anlatıcı, 
																		benzer 
																		olmayan 
																		anlatıcı 
																		anlatıyı 
																		bütünüyle 
																		kendi 
																		hakimiyeti 
																		altında 
																		sürükler. 
																		Müdahaleyi 
																		en aza 
																		(sıfıra) 
																		indirgemek 
																		için; 
																		"... 
																		kargalar 
																		"Gaak 
																		gaak" 
																		diye 
																		sekerek,... 
																		-Doğru 
																		diye 
																		başını 
																		salladı... 
																		-Kafa 
																		kaldırmış 
																		ha? diye 
																		başını 
																		salladı..." 
																		(s.6), 
																		"diye" 
																		zarfını 
																		diyaloglarda 
																		sürekli 
																		kullanmıştır. 
																		Böylece 
																		müdahale 
																		sıfır 
																		düzeyine 
																		inmiştir. 
																		Anlatıcı, 
																		bazen 
																		olaylar 
																		karşısında 
																		duygularına 
																		hakim 
																		olamayarak 
																		"zavallı 
																		bir 
																		kancığı 
																		boğmak 
																		isteyen" 
																		-örnekte 
																		de 
																		görüldüğü 
																		gibi- 
																		düşüncelerini 
																		ya da 
																		duygularını 
																		tırnak 
																		içinde 
																		vermiştir. 
																		1.3. 
																		Bakış 
																		Açısı 
																		 
																		Bakış 
																		Açısı    
																		Özellikleri    
																		Anlatıcısı 
																		 
																		Hakim 
																		Bakış 
																		Açısı    
																		İlahidir. 
																		Görüneni 
																		ve 
																		görünmeyen 
																		her şeyi 
																		bilir.    
																		Vak’ a 
																		dışı 
																		III. 
																		şahıs 
																		(O) 
																		 
																		Müşahit 
																		Bakış 
																		Açısı    
																		Görüneni 
																		ve 
																		duyduklarını 
																		aktarır.    
																		Vak’ a 
																		dışı 
																		III. 
																		Şahıs, 
																		kahraman 
																		anlatıcı 
																		(Ben) 
																		 
																		Hakim 
																		Bakış 
																		Açısı    
																		        
																		(İmtiyazları 
																		sınırlı)    
																		Olayların 
																		ve 
																		şahısların 
																		arka 
																		planlarını 
																		bazen 
																		bilebilir.    
																		Vak’ a 
																		dışı 
																		III. 
																		Şahıs 
																		(O), 
																		anlatıcı 
																		kahraman 
																		(Ben) 
																		 
																		Herhangi 
																		bir 
																		romanı 
																		değerlendirirken, 
																		hikayenin 
																		bakış 
																		açısını 
																		kavramamız, 
																		romanın 
																		değerler 
																		sistemini 
																		ve 
																		romandaki 
																		karmaşık 
																		davranışları 
																		anlamamızı 
																		büyük 
																		ölçüde 
																		tayin 
																		eder. 
																		Hatta 
																		romanın 
																		değeri 
																		hakkında 
																		vereceğimiz 
																		hükmü 
																		oluşturmamız 
																		bile 
																		romandaki 
																		bakış 
																		açısını 
																		yakalamamıza 
																		dayanır, 
																		denilebilir.  
																		(Narlı, 
																		2002 : 
																		64) 
																		 
																		Bu görüş 
																		aynı 
																		zamanda 
																		hikaye 
																		için de 
																		geçerlidir. 
																		Hikayenin 
																		bakış 
																		açısını 
																		kim ve 
																		kimlerin 
																		temsil 
																		ettiğini, 
																		kime, 
																		neyi, 
																		nasıl 
																		anlattıklarını 
																		belirlemek 
																		bakış 
																		açısı 
																		problemine 
																		dayanır. 
																		 
																		Bakış 
																		açısı, 
																		hikaye 
																		ve 
																		romanda 
																		mevcut 
																		olan 
																		kişi, 
																		vak’ a, 
																		zaman ve 
																		mekana 
																		bakılan 
																		“optik 
																		açı” 
																		dır. Bu 
																		ifadeyi, 
																		biraz 
																		daha 
																		açmak 
																		gerekirse, 
																		şu 
																		tanımı 
																		kabul 
																		etmek 
																		yerinde 
																		olacaktır: 
																		 
																		“Bakış 
																		açısı, 
																		anlatma 
																		esasına 
																		bağlı 
																		metinlerde,  
																		vak’ a 
																		zincirinin 
																		meydana 
																		gelmesinde 
																		kullanılan 
																		mekan, 
																		zaman, 
																		şahıs 
																		kadrosu 
																		gibi 
																		unsurların 
																		kim 
																		tarafından, 
																		kime 
																		nakledilmekte 
																		olduğu 
																		sorularına 
																		verilen 
																		cevaptan 
																		başka 
																		bir şey 
																		değildir.”  
																		(Tekin : 
																		1989 : 
																		14) 
																		 
																		Ekmek 
																		Kavgası’ 
																		nda, 
																		anlatıcının 
																		olayların 
																		dışında 
																		kalarak, 
																		romana 
																		bir 
																		gözlemci 
																		gibi 
																		katıldığı, 
																		“müşahid 
																		bakış 
																		açısı”  
																		(Gözlemsel 
																		bakış – 
																		dış 
																		odaklayım) 
																		dır. 
																		Anlatıcı 
																		gördüğü 
																		anlattığı 
																		olayları, 
																		nesnel 
																		bir 
																		şekilde 
																		aktarır, 
																		yorum 
																		yapmaktan 
																		kaçınır. 
																		Bu 
																		hikayede 
																		“bakış 
																		açısı” 
																		nı veren 
																		üç 
																		önemli 
																		olgudan 
																		bahsetmek 
																		mümkündür. 
																		Bu  
																		değişimler 
																		bize 
																		hikayedeki 
																		“bakış 
																		açısı” 
																		nı 
																		vermektedir. 
																		Bunlar : 
																		 
																		1 : 
																		“Alay” 
																		bölüğü 
																		zamanı : 
																		 
																		“Sabah, 
																		öğle, 
																		akşam 
																		karavanalarından 
																		artan 
																		yemeklerin 
																		döküldüğü 
																		toprak, 
																		kalın ve 
																		besili 
																		solucanların 
																		hazla 
																		kıvrıldığı 
																		, 
																		zifirden 
																		bir 
																		bulamaç 
																		halindeydi. 
																		Yalınayak 
																		çocuklarla 
																		ihtiyar 
																		kocakarılar, 
																		paslı 
																		teneke 
																		kutularını 
																		ağız 
																		ağıza 
																		dolu, 
																		uzaklaşırken 
																		, erkek 
																		köpekler 
																		sıhhatten 
																		gerilmiş 
																		karınlarını 
																		güneşe 
																		devirip 
																		uyuklarlar...”  
																		 (s.7) . 
																		 
																		“Bakış 
																		açısı” , 
																		metinde 
																		de 
																		görüldüğü 
																		gibi 
																		objektif 
																		‘ 
																		(nesnel 
																		,dış 
																		odaklayım)  
																		tir.Ancak 
																		bazı 
																		yerlerde 
																		“bakış 
																		açısı” 
																		nın yarı 
																		imtiyazlı  
																		(kalın 
																		ve 
																		besili 
																		solucanların 
																		hazla 
																		kıvrıldığı 
																		, erkek 
																		köpekleri 
																		sıhhatten 
																		gerilmiş 
																		karınlarını 
																		güneşe 
																		devirip... 
																		)  bir 
																		özellik 
																		kazanmasına 
																		rağmen 
																		bu kural 
																		değişmemiştir. 
																		Bakış 
																		açısı 
																		tamamen 
																		görsel 
																		nitelikte 
																		olup , 
																		var olan 
																		durum 
																		olduğu 
																		gibi 
																		verilmiştir.  
																		Hikayenin 
																		odak 
																		noktası, 
																		diğer 
																		adıyla 
																		bakış 
																		açısının 
																		merkezi  
																		(optik 
																		merkez), 
																		“açlık”  
																		yani  
																		“Ekmek 
																		Kavgası” 
																		dır. Bu 
																		kavganın 
																		merkez 
																		noktası, 
																		temel 
																		ekseni, 
																		diğer 
																		adıyla 
																		kavganın 
																		ana 
																		nedeni, 
																		askeri 
																		birliğinin 
																		yapısındaki 
																		değişikliklerdir. 
																		Bu 
																		değişikliklerin 
																		bir 
																		yansıması 
																		olarak 
																		insanlar 
																		ve 
																		hayvanlar 
																		arasında 
																		süren 
																		“atık 
																		paylaşımı” 
																		diğer 
																		adıyla 
																		“savaşımını” 
																		görmekteyiz. 
																		Anlatıcı 
																		“objektif 
																		/ yarı 
																		imtiyazlı 
																		bakış” 
																		açısıyla 
																		bu 
																		değişim 
																		ve 
																		değişimin 
																		getirdiği 
																		sonuçları 
																		anlatmaktadır. 
																		 
																		2 : 
																		“Alay” 
																		ın 
																		kalkması 
																		ve “oto 
																		bölüğü”  
																		nün 
																		kurulması 
																		: 
																		 
																		“Gün 
																		geldi, 
																		Alay 
																		memleketin 
																		güvenliğini 
																		daha iyi 
																		sağlayabileceği, 
																		daha 
																		önemli 
																		bir 
																		mevkie 
																		kalktı, 
																		yerini 
																		bir “oto 
																		bölüğü” 
																		aldı... 
																		Mutfakta 
																		karavana 
																		kaynıyordu. 
																		Lâkin 
																		Alay 
																		zamanındaki 
																		bolluk 
																		nerede...” 
																		(s. 7). 
																		 
																		Bu 
																		değişim 
																		bir 
																		kavganın 
																		yani 
																		“Ekmek 
																		Kavgası” 
																		nın bir 
																		başlangıcıdır. 
																		Anlatıcı 
																		bakışını 
																		bu 
																		değişimin 
																		odağına 
																		odaklamış 
																		durumdadır. 
																		Zaman 
																		ilerledikçe 
																		adeta 
																		“açlık” 
																		ve 
																		“sefalet” 
																		bütün 
																		çıplaklığıyla 
																		gün 
																		ışığına 
																		çıkmak 
																		üzeredir. 
																		Anlatım 
																		tamamıyla 
																		kronolojik 
																		bir 
																		seyir 
																		izlemekte 
																		ve 
																		değişim 
																		gerçek 
																		bir 
																		izlenimle 
																		sunulmaktadır. 
																		 
																		3. “Oto 
																		bölüğü” 
																		nün 
																		kalkması 
																		: 
																		 
																		“... 
																		Artık 
																		mutfakta 
																		esaslı 
																		şekilde 
																		yemek 
																		pişmiyordu. 
																		Nöbetçi 
																		birkaç 
																		er için 
																		küçük 
																		tencerelerde 
																		pişiyor, 
																		arsaya 
																		hemen 
																		hemen 
																		hiçbir 
																		şey 
																		dökülmüyor, 
																		pek pek, 
																		birkaç 
																		kemik, 
																		biraz 
																		ekmek 
																		içi 
																		filan...” 
																		“Bazen 
																		bir 
																		kemik 
																		parçası 
																		yüzünden 
																		insanlarla 
																		köpekler 
																		arasında  
																		da 
																		kavgalar 
																		oluyordu. 
																		Dumanı 
																		tüten 
																		yağlı 
																		bir 
																		kemik 
																		parçasını 
																		teneke 
																		kutusuna 
																		sokmaya 
																		uğraşan 
																		bir 
																		kocakarının 
																		yanına 
																		sinirli 
																		bir 
																		erkek 
																		köpek 
																		usullacık 
																		sokuluyor, 
																		usta bir 
																		pençe 
																		vuruşuyla 
																		kemiği 
																		düşürüyor, 
																		kocakarıysa, 
																		dişsiz 
																		ağzıyla 
																		karanlık 
																		karanlık 
																		uluyordu...” 
																		 
																		“Yahut, 
																		bir 
																		parça 
																		ekmek 
																		içine 
																		doğru 
																		bir 
																		kocakarı, 
																		değneğine 
																		dayana 
																		dayana 
																		giderken, 
																		aynı 
																		ekmek 
																		içi 
																		yalınayak 
																		bir 
																		oğlan 
																		tarafından  
																		da 
																		görülmüş 
																		oluyordu...Oğlan 
																		kocakarının 
																		değneğini 
																		çekiverince, 
																		kadın 
																		yuvarlanıyor, 
																		beriki 
																		koşup 
																		ekmeği 
																		kapıyordu”... 
																		(s. ” 
																		 
																		“Bakış 
																		açısı” 
																		gözlem 
																		üzerine 
																		kurulmuştur. 
																		Bu 
																		gözlem / 
																		izlenim, 
																		kronolojik 
																		bir 
																		zaman 
																		değişimi 
																		içinde 
																		devam 
																		etmektedir. 
																		Bakış 
																		açısı 
																		“neden – 
																		sonuç” 
																		bağlamında 
																		olaylara 
																		yaklaşarak 
																		gerçekçi 
																		bir 
																		duruş 
																		sergilenmiştir. 
																		Anlatım 
																		duru ve 
																		sadeliğini 
																		buradan 
																		almaktadır. 
																		 
																		“Kocakarılar, 
																		yama 
																		yama 
																		üstüne 
																		vurulmuş, 
																		kalın 
																		hırkalarını 
																		çıkardılar. 
																		Sivrilmiş 
																		omuz 
																		başları 
																		içleri 
																		boşalmış 
																		kuru 
																		memeleri... 
																		Sonra, 
																		hırkalarının 
																		kıvrımlarına 
																		saklanmış 
																		bitleri  
																		bulup 
																		bulup 
																		kırmaya 
																		başladılar.” 
																		(s. 
																		9)".” 
																		 
																		   Hikaye, 
																		yoksulluğun 
																		portresini 
																		çizmek 
																		ister 
																		gibi, 
																		sokağa, 
																		gerçek 
																		hayata 
																		inmiştir. 
																		Dili, 
																		gördüğünü 
																		hiç 
																		değiştirmeden, 
																		yorumlamadan 
																		anlatmıştır. 
																		Buraya 
																		kadar 
																		bakış 
																		açısı 
																		tamamıyla 
																		dış 
																		odaklayan 
																		(o, 
																		hakim) 
																		perspektifi 
																		ile 
																		verilmiştir. 
																		Bundan 
																		sonra 
																		ise 
																		bakış 
																		açısı, 
																		hikaye 
																		kahramanları 
																		olan iki 
																		kocakarının 
																		bakışı 
																		ile 
																		aktarılmıştır.
																		 
																		 
																		   “Sivri 
																		çenesinde 
																		üç siyah 
																		kıl 
																		fırlamış 
																		olanı :
																		 
																		-   Bet 
																		bereket 
																		vardı 
																		anam... 
																		dedi. 
																		Bet 
																		bereket 
																		vardı... 
																		Yiyeceğin 
																		sözü mü 
																		olurdu? 
																		O canım 
																		fasulyalar, 
																		nohutlar, 
																		börülceler... 
																		Ya 
																		pirinç 
																		pilavları? 
																		 
																		Ötekinin 
																		bir gözü 
																		kördü.
																		 
																		 - Doğru 
																		diye 
																		başını 
																		salladı. 
																		İnsan 
																		karnını 
																		doyururdu 
																		da, 
																		doldurur 
																		doldurur 
																		konu 
																		komşuya 
																		götürürdü. 
																		- O 
																		günler 
																		de 
																		günmüş, 
																		Allah 
																		bundan 
																		geri 
																		komasın. 
																		Aklından, 
																		Balkan 
																		Harbi’nin 
																		araba 
																		tekerlekli 
																		topları 
																		geçti; 
																		Ölmüş 
																		askerler, 
																		buğday 
																		çuvalları, 
																		yüklü 
																		arabanın 
																		tekerleği 
																		altında 
																		kafası 
																		ezilmiş 
																		bir 
																		çocuk 
																		cesedi 
																		...” 
																		(s.9). 
																		 
																		   “Bakış 
																		açısı”, 
																		bu 
																		bölümde 
																		kahramanlara 
																		verilmiştir. 
																		Kahramanlar 
																		ise 
																		bakışını 
																		/ 
																		perspektifini 
																		geçmişe 
																		(geriye 
																		doğru 
																		kırma) 
																		yönelterek, 
																		geçmiş 
																		ve 
																		şimdiki 
																		durumun 
																		bir 
																		karşılaştırılması 
																		yapılmış 
																		gibidir. 
																		Geçmişte 
																		varlık 
																		bolluk 
																		hakim 
																		iken 
																		şimdi 
																		ise 
																		açlık ve 
																		sefalet 
																		diz 
																		boyudur.
																		 
																		 
																		Sonuç 
																		olarak 
																		hikayeye 
																		bakıldığında 
																		anlatıcının 
																		bakış 
																		açısı 
																		“müşahit 
																		bakış 
																		açısı” 
																		dır. Yer 
																		yer yarı 
																		imtiyazlı 
																		bir 
																		özellik 
																		görülse 
																		de bu 
																		kural 
																		değişmemiştir. 
																		Kronolojik 
																		olarak 
																		neden 
																		sonuç 
																		bağlamında 
																		hikaye 
																		ele 
																		alınmıştır. 
																		  
																		1.4. 
																		Anlatı 
																		Seviyesi: 
																		Bir 
																		anlatı 
																		metinde 
																		en üstte 
																		bulunan 
																		anlatıyı, 
																		anlatıcının 
																		da 
																		parçası 
																		olduğu 
																		bir 
																		anlatı 
																		olarak 
																		değerlendirmek 
																		mümkündür. 
																		Burada 
																		iç içe 
																		geçen 
																		bir 
																		anlatı 
																		konumu 
																		söz 
																		konusu 
																		edilmekte 
																		ve bu en 
																		dışta 
																		kalan 
																		anlatı, 
																		“çerçeve” 
																		ya da 
																		“kapsayan 
																		metin” 
																		olarak 
																		görülmektedir. 
																		Çerçeve 
																		anlatıyı, 
																		hikaye 
																		içerisinde 
																		mevcut 
																		olan 
																		bütün 
																		anlatıları 
																		kuşatan 
																		üst 
																		hikaye 
																		olarak 
																		da 
																		adlandırabiliriz. 
																		Bu 
																		durumda 
																		karşımıza 
																		iki 
																		temel 
																		ayrım 
																		çıkar; 
																		a.Temel 
																		metin 
																		(primary 
																		text) 
																		b.Eklenti 
																		metin 
																		(emedded 
																		text) 
																		Temel 
																		metni 
																		dış 
																		anlatıcının 
																		metni 
																		olarak 
																		kabul 
																		ederken,ikinci 
																		düzeydeki 
																		anlatıyı 
																		aktörün 
																		yani 
																		(karakterin) 
																		anlatısı 
																		olarak 
																		değerlendirebiliriz. 
																		(Demir 
																		95;34) 
																		Bu 
																		bilgiler 
																		ışığında 
																		hikayeye 
																		yaklaştığımızda 
																		ya da 
																		ona 
																		uyguladığımızda 
																		karşımıza 
																		anlatıcının 
																		metni 
																		ile 
																		aktörün 
																		metni 
																		olmak 
																		üzere 
																		iki 
																		metin 
																		çıkar. 
																		Bunlar 
																		“temel 
																		metin” 
																		ve 
																		“eklenti 
																		metni” 
																		dir. Bu 
																		metinler 
																		ana 
																		cümle ve 
																		uzun 
																		cümle 
																		arasındaki 
																		ilişki 
																		gibi 
																		birbiri 
																		ile 
																		bağlantılıdır. 
																		Genel 
																		olarak 
																		herhangi 
																		bir 
																		hikayede 
																		ya da 
																		bir 
																		öyküde 
																		herhangi 
																		bir olay 
																		anlatılıyorsa 
																		konumu 
																		ne 
																		olursa 
																		olsun 
																		bir 
																		anlatıcı 
																		ve bir 
																		de aktör 
																		varsa 
																		orada 
																		kaçınılmaz 
																		olarak 
																		kendiliğinden 
																		bir 
																		zincirin 
																		halkası 
																		gibi 
																		birbirine 
																		bağlı 
																		olarak 
																		çerçeve 
																		anlatı 
																		ve alt 
																		anlatı 
																		(lar) 
																		oluşur. 
																		Hikayede 
																		iki 
																		anlatım 
																		seviyesi 
																		görülür. 
																		1- Üst 
																		Anlatı 
																		Seviyesi 
																		( Ü.A. ) 
																		2- Alt 
																		Anlatı 
																		Seviyesi 
																		( A.A. ) 
																		Alt 
																		anlatı 
																		(A.A.), 
																		hikayede 
																		geçen 
																		şahıslar 
																		arasındaki 
																		diyaloglardır. 
																		Diyaloglar 
																		doğal ve 
																		olayların 
																		akışına 
																		göre 
																		şekillenmiştir. 
																		Bunu 
																		şematik 
																		olarak 
																		şöyle 
																		gösterebiliriz 
																		:  
																		 
																		 
																		 
																		 
																		 
																		 
																		1.5. 
																		Kırılmalar 
																		ve Ritim 
																		Kurgu 
																		metinde 
																		a’ dan 
																		z’ ye 
																		devam 
																		eden 
																		olaylarda 
																		kronolojik 
																		bir 
																		düzen 
																		görülmeyip 
																		geri 
																		dönüşler, 
																		ileri 
																		sıçramalar 
																		yapılarak 
																		anlatım 
																		zamanına 
																		dönülerek 
																		kurgusal 
																		bir 
																		zenginlik 
																		katılmıştır:
																		 
																		“Gün 
																		geldi, 
																		Alay, 
																		memleketin 
																		güvenliğini 
																		daha iyi 
																		sağlayabileceği, 
																		daha 
																		önemli 
																		bir 
																		mevkie 
																		kalktı, 
																		yerini 
																		bir “Oto 
																		bölüğü” 
																		aldı. 
																		Mutfakta 
																		karavana 
																		kaynıyordu. 
																		Lakin 
																		Alay 
																		zamanındaki 
																		bolluk 
																		nerede?” 
																		(S.4) 
																		Geri 
																		dönüş / 
																		kırılma 
																		tekniğinin 
																		kullanıldığı 
																		bu 
																		metinde 
																		geçmişteki 
																		bolluğa 
																		bir 
																		özlem 
																		duyulmaktadır. 
																		Geri 
																		kırılmada 
																		uzun 
																		uzun bir 
																		anlatım 
																		yoktur. 
																		Yazar, 
																		bir 
																		cümle 
																		ile 
																		geçmişi 
																		sadece 
																		anımsatmak 
																		istemiştir. 
																		Bu 
																		anlatımın 
																		basit, 
																		sade 
																		olduğunu 
																		göstermekle 
																		birlikte 
																		alt 
																		anlatımın 
																		kısıtlandığını 
																		gösterir. 
																		Çünkü 
																		yazar, 
																		bütün 
																		ileri ve 
																		geri 
																		kırılmalarda 
																		fazla 
																		sözden 
																		kaçmıştır. 
																		O az 
																		sözle 
																		çok şey 
																		anlatırken 
																		geçmişi 
																		ve 
																		geleceği 
																		tasarlamayı 
																		okura 
																		bırakmak 
																		ister 
																		gibidir: 
																		“Gün 
																		geldi, 
																		bu “Oto 
																		bölüğü” 
																		de 
																		kalktı. 
																		Artık 
																		mutfakta 
																		esaslı 
																		şekilde 
																		yemek 
																		pişmiyordu. 
																		Nöbetçi 
																		bir kaç 
																		er için 
																		küçük 
																		tencerelerde 
																		pişiyor, 
																		arsaya 
																		hemen 
																		hemen 
																		hiçbir 
																		şey 
																		dökülmüyor, 
																		pek, pek 
																		birkaç 
																		kemik, 
																		biraz 
																		ekmek 
																		içi 
																		filan.”(S.4) 
																		Bu metin 
																		parçasında 
																		da aynı 
																		durum 
																		(geri 
																		dönüş, 
																		kırılma) 
																		söz 
																		konusudur. 
																		Ancak 
																		burada 
																		farklı 
																		olarak 
																		yazar, 
																		geçmişi 
																		ve 
																		yaşanılan 
																		anı 
																		karşılaştırmıştır. 
																		“Mevsim 
																		kışa 
																		doğruydu... 
																		Bol 
																		yağmurlar, 
																		yazın 
																		çatlayan 
																		toprakları 
																		adamakıllı 
																		yıkamıştı. 
																		Sırtlarında 
																		çalı 
																		çırpıyla 
																		kocakarılar, 
																		yalınayak 
																		çocuklar, 
																		köpek 
																		sürüleri 
																		gene 
																		geliyordu. 
																		Erkek 
																		köpekler 
																		daha 
																		sinirli, 
																		daha 
																		kavgacı 
																		olmuşlardı.” 
																		(S.4) 
																		Yazar 
																		burada, 
																		tasvire 
																		(yavaşlatma) 
																		başvurarak 
																		olay 
																		akışını 
																		yavaşlatmıştır. 
																		Çocuklar, 
																		kadınlar, 
																		köpekler, 
																		yağmur, 
																		dış 
																		yapıları 
																		nicelik 
																		ve 
																		nitelik 
																		yönünden 
																		tasvir 
																		edilerek 
																		olay 
																		akışı 
																		yavaşlatılmıştır.
																		 
																		Geri 
																		dönüş 
																		tekniğinin 
																		en 
																		belirgin 
																		olarak 
																		görüldüğü 
																		yer, 
																		hikaye 
																		kahramanları 
																		olan 
																		ihtiyar 
																		kocakarıların 
																		geçmişi 
																		anlatmaları 
																		geçmiş 
																		ile 
																		yaşanılan 
																		anı 
																		karşılaştırmalarıdır.
																		 
																		“Aklından, 
																		Balkan 
																		Harbi’nin 
																		araba 
																		tekerlekli 
																		topları 
																		geçti; 
																		Ölmüş 
																		askerler, 
																		buğday 
																		çuvalları, 
																		yüklü 
																		arabanın 
																		tekerleği 
																		altında 
																		kafası 
																		ezilmiş 
																		bir 
																		çocuk 
																		cesedi 
																		...” 
																		(s.9). 
																		Bu 
																		parçada 
																		iç 
																		monolog 
																		geri 
																		dönüş 
																		tekniği 
																		olarak 
																		kurguya 
																		eklenmiştir. 
																		 
																		 
																		1.6. 
																		Ritmik 
																		Oluşum 
																		Açısından 
																		Ekmek 
																		Kavgası’nın 
																		İncelenmesi 
																		Ritmik 
																		özellikler 
																		bakımından 
																		hikaye 
																		,kronolojik 
																		bir 
																		özellik 
																		göstermekle 
																		beraber 
																		yazar,sık 
																		sık 
																		kullandığı 
																		tasvirler 
																		(sahneleme), 
																		görüntüleme, 
																		özet 
																		gibi 
																		unsurlarla 
																		anlatımı 
																		zenginleştirmiştir 
																		:  
																		 
																		"Yalınayak 
																		çocuklarla, 
																		ihtiyar 
																		kocakarılar, 
																		paslı 
																		teneke 
																		kutuları 
																		ağız 
																		ağıza 
																		dolu, 
																		uzaklaşırlarken 
																		erkek 
																		köpekler 
																		sıhhatten 
																		gerilmiş 
																		karınlarını 
																		güneşe 
																		devirip 
																		uyuklarlar, 
																		sarkık 
																		memeli 
																		dişiler 
																		de 
																		peşlerinde 
																		tonton 
																		enikleriyle 
																		dolaşırlardı." 
																		(s.3 ) 
																		 
																		Metinde 
																		göze 
																		çarpan 
																		en 
																		önemli 
																		özellik, 
																		yazarın 
																		tasvir 
																		unsuruna 
																		çokca 
																		başvurmuş 
																		olmasıdır. 
																		Çocuklar, 
																		kadınlar, 
																		teneke 
																		kutuları, 
																		köpekler 
																		vb gibi 
																		varlıklar 
																		ve 
																		nesneler 
																		aktarılırken 
																		onların 
																		dış 
																		görünüm 
																		özellikleri, 
																		cins, 
																		renk, 
																		sayı vb 
																		gibi 
																		özellikleri 
																		tasvir 
																		ederek 
																		(yalınayak 
																		çocuklar, 
																		ihtiyar 
																		kocakarılar, 
																		paslı 
																		teneke 
																		kutuları, 
																		erkek 
																		köpekler, 
																		dişi 
																		köpekler, 
																		sarkık 
																		memeli 
																		dişiler, 
																		tonton 
																		enikler) 
																		okurun 
																		zihninde 
																		adeta 
																		bir 
																		tablo 
																		çizmiştir. 
																		Yazar 
																		(anlatıcı 
																		), 
																		elinde 
																		adeta 
																		bir 
																		reflektörle 
																		varlıkları 
																		görüntülemiş 
																		izlenimi 
																		yaratmıştır. 
																		Psikolojik 
																		unsura 
																		örnek 
																		olarak 
																		"... 
																		sıhhatleri 
																		gerilmiş 
																		karınlarını..." 
																		cümlesini 
																		gösterebiliriz. 
																		 
																		Tasvirler, 
																		çok 
																		yönlü 
																		kullanım 
																		özelliği 
																		ile 
																		(nitelik,nicelik,psikolojik 
																		durum 
																		vb.) bu 
																		metnin 
																		en 
																		önemli 
																		özelliğini 
																		oluşturur: 
																		 
																		"Simsiyah 
																		kanatlarında 
																		mavi 
																		ışıltılarla 
																		kavgalar(1)... 
																		yırtıcı 
																		kuşlar,(2)...karga 
																		sürülerinde 
																		ürkeklik 
																		artardı,(3)... 
																		asılı 
																		gibi 
																		durur 
																		durur,(4) 
																		...pek 
																		pek 
																		birkaç 
																		kemik, 
																		biraz 
																		ekmek 
																		içi 
																		filan, 
																		(5), 
																		erkek 
																		köpekler 
																		daha 
																		sinirli, 
																		daha 
																		kavgacı 
																		olmuşlar 
																		(6), 
																		yama 
																		yama 
																		üstüne 
																		vurulmuş 
																		(7), 
																		sivrilmiş 
																		omuz 
																		başları, 
																		içleri 
																		boşalmış 
																		kuru 
																		memeleri 
																		( , 
																		sonra, 
																		hırkalarının 
																		kıvrımlarına 
																		saklanmış 
																		bitleri 
																		bulup 
																		bulup 
																		kırmağa 
																		başladılar 
																		(9), 
																		aklından 
																		balkan 
																		harbinin 
																		araba 
																		tekerlekli 
																		topları 
																		geçti, 
																		ölmüş 
																		askerler, 
																		buğday 
																		çuvalları, 
																		yüklü 
																		bir 
																		arabanın 
																		tekerleği 
																		altında 
																		kafası 
																		ezilmiş 
																		bir 
																		çocuk 
																		cesedi.”(10) 
																		 
																		Yukarıdaki 
																		cümleler 
																		yazarın 
																		anlatımının 
																		bir 
																		özeti 
																		niteliğindedir.Bu 
																		cümlelerden 
																		1., 
																		2.,5.,8.,10. 
																		cümleler 
																		ağırlıklı 
																		olarak 
																		tasvir 
																		cümleleridir.  
																		3. ve 6. 
																		cümleler 
																		psikolojiyi 
																		ve 
																		7.,4.,9. 
																		cümleler 
																		ise 
																		görüntüleme 
																		ve özet 
																		cümleleridir. 
																		 
																		 
																		 
																		II. 
																		BÖLÜM 
																		BİR 
																		ÖKSÜZ 
																		KIZ 
																		ETRAFINDA 
																		1.1.Anlatıcı 
																		Tipi 
																		Kurgu 
																		metnin 
																		iletiminde 
																		anlatıcı 
																		tipi, 
																		“tanrıbilici” 
																		dir, 
																		diyebiliriz. 
																		Çünkü 
																		anlatıcı, 
																		vaka 
																		örgüsü, 
																		karakterler, 
																		zaman ve 
																		mekan 
																		değişimlerine 
																		bakıldığında 
																		sürekli 
																		izleyen, 
																		gözlemleyen, 
																		aktaran, 
																		yer yer 
																		yorum ( 
																		açıklama 
																		) yapan 
																		gizli ( 
																		örtük ) 
																		bir 
																		konumu  
																		ve bakış 
																		açısı 
																		vardır. 
																		Bunlar 
																		dışında 
																		anlatıcı, 
																		diyaloglarda 
																		“dedi”, 
																		“diye” 
																		gibi 
																		yüklemlerin 
																		kullanılması 
																		da “ O 
																		anlatıcı” 
																		tipinin 
																		göstergesidir. 
																		“ İnönü 
																		Kız 
																		Sanat 
																		Enstitüsü 
																		dördüncü 
																		sınıftan 
																		144 
																		Nurhan 
																		(1) 
																		okuldan 
																		kıpkırmızı 
																		geldi. 
																		(2) 
																		Merdivenleri 
																		çıkarken 
																		ağabeyi 
																		ile 
																		karşılaştı, 
																		durdu. 
																		Ağabeyi: 
																		(3) 
																		“-Ne o? 
																		dedi, 
																		gene pek 
																		düşüncelisin?” 
																		“- Ah 
																		ağabey, 
																		diye 
																		başladı, 
																		sorma... 
																		Yani 
																		öyle 
																		kızıyorum 
																		ki şu 
																		insanlara... 
																		( 
																		Gözleri 
																		doldu.) 
																		Çok 
																		hayvanlar 
																		doğrusu. 
																		( 
																		Birdenbire 
																		yumuşadı, 
																		gözlerini 
																		sildi.) 
																		... 
																		Babası... 
																		Mide 
																		kanserine 
																		tutulmuş, 
																		hastaneye 
																		yatırmışlar... 
																		(Yüzü 
																		kireç 
																		kesildi, 
																		gözleri 
																		tekrar 
																		doldu.) 
																		(4)...Nurhan, 
																		sofayı 
																		hızla 
																		geçti, 
																		odasına 
																		girdi, 
																		çantasını 
																		bir 
																		tarafa, 
																		yeşil 
																		şeritli 
																		okul 
																		kasketini 
																		bir 
																		tarafa...(5) 
																		Anlatıcı, 
																		1., 3. 
																		ve 5. 
																		cümlelerde 
																		mekan 
																		envanterlerini 
																		adlarını 
																		alarak 
																		hızlı 
																		bir 
																		şekilde 
																		geçmiş, 
																		odak 
																		merkezi 
																		olarak 
																		projektörü 
																		aktör ( 
																		Nurhan) 
																		üzerinde 
																		yoğunlaştırmıştır. 
																		Nurhan’ın 
																		gittiği 
																		okul, 
																		ev, evin 
																		merdiveni, 
																		sofa, 
																		dış 
																		mekan 
																		envanterlerine 
																		girerken, 
																		sofanın 
																		iç 
																		odası, 
																		masası, 
																		yemek 
																		masası 
																		ve 
																		mutfak 
																		gibi 
																		bölümler 
																		ise “iç 
																		mekan 
																		envanterleri” 
																		olarak 
																		alındığında, 
																		anlatıcı, 
																		bu 
																		envanterleri 
																		tasvir 
																		etmeden, 
																		sadece 
																		isim 
																		olarak 
																		geçerken, 
																		merkezde 
																		aktör 
																		vardır. 
																		Aktörün 
																		yaptığı 
																		bütün 
																		davranışlar 
																		hikayenin 
																		olay 
																		örgüsünün 
																		çevresini 
																		oluşturur. 
																		Bu 
																		açıdan 
																		anlatıcı, 
																		kahramanın 
																		yaptığı 
																		şeyleri 
																		psikolojisini 
																		de göz 
																		önüne 
																		alarak 
																		tasvir 
																		etme 
																		yoluna 
																		gitmesidir. 
																		“Nurhan, 
																		sofayı 
																		hızla 
																		geçti, 
																		odasına 
																		girdi, 
																		çantasını 
																		bir 
																		tarafa, 
																		yeşil 
																		şeritli 
																		okul 
																		kasketini 
																		bir 
																		tarafa, 
																		çoraplarını, 
																		ayakkabılarını 
																		filan 
																		birer 
																		tarafa 
																		fırlattı... 
																		Gitti, 
																		hiç 
																		sebepsiz, 
																		çantasını 
																		açtı, 
																		matematik 
																		kitabını 
																		çıkardı, 
																		masanın 
																		üzerine 
																		rastgele 
																		açtı. 
																		Kitaba 
																		boş 
																		gözlerle 
																		baktı, 
																		sonra 
																		kitabı 
																		kapayıp 
																		odanın 
																		köşesine 
																		gitti, 
																		sağ 
																		elinin 
																		şahadet 
																		parmağı 
																		dişleri 
																		arasında, 
																		öylece 
																		kaldı. 
																		Bir ara 
																		heyecanlı 
																		heyecanlı 
																		bir şey 
																		mırıldandı, 
																		ağladı, 
																		masanın 
																		kenarında 
																		yusyuvarlak 
																		uyuklayan 
																		kara 
																		kediyi 
																		kucağına 
																		aldı.” 
																		(S.31) 
																		Alıntıda 
																		da 
																		görüldüğü 
																		gibi 
																		anlatıcı, 
																		aktör- 
																		mekan 
																		çizgisinde 
																		aktör 
																		ağırlıklı 
																		bir 
																		bakış 
																		açısı 
																		görülür. 
																		Zaman 
																		ise 
																		belirsiz 
																		bir öğe 
																		durumunda 
																		kalmıştır. 
																		Zamanın 
																		ne 
																		olduğu, 
																		karakterin 
																		hangi 
																		saatte 
																		okuldan 
																		geldiği, 
																		odasında 
																		ne kadar 
																		kaldığı, 
																		yemeğin 
																		günün 
																		hangi 
																		saatinde 
																		(öğle, 
																		akşam, 
																		sabah)  
																		yenildiği 
																		belirsizdir. 
																		Bu 
																		eksikliklere 
																		rağmen 
																		karakter 
																		odaklı 
																		ve mekan 
																		envanterleri 
																		bakımından 
																		anlatıcı 
																		kimliği 
																		açıktır. 
																		Metin 
																		parçasında 
																		da 
																		görüldüğü 
																		gibi 
																		anlatıcı 
																		her şeyi 
																		en ince 
																		ayrıntısına 
																		kadar 
																		bilen, 
																		gören, 
																		kurgu 
																		dünyasını 
																		sahneleme, 
																		durdurma, 
																		poz, 
																		hızlandırma, 
																		özet vb 
																		gibi 
																		unsurlarla 
																		zenginleştiren 
																		“tanrıbilici 
																		anlatıcı”dır. 
																		 
																		1.2.Anlatı 
																		Seviyesi 
																		Anlatı 
																		Seviyesi: 
																		A: Temel 
																		Metin / 
																		Çerçeve 
																		( Metin) 
																		B: Alt 
																		Metin 
																		olmak 
																		üzere 
																		iki ana 
																		başlık 
																		altında 
																		incelemek 
																		mümkündür. 
																		Üst 
																		anlatıcı 
																		(tanrıbilici 
																		anlatıcı); 
																		kurgu 
																		metni 
																		ileten 
																		kişidir. 
																		Karakterleri, 
																		mekanları, 
																		olay 
																		örgüsünü, 
																		değişim 
																		ve 
																		gelişimleri 
																		aktaran 
																		“üst 
																		anlatıcı”dır. 
																		Olay 
																		örgüsünün 
																		( 
																		hikayenin) 
																		bir 
																		katılımcısı 
																		olmayan 
																		anlatıcı, 
																		metni 
																		aktarımda 
																		diyaloglara 
																		başvurması 
																		(bağımsız 
																		dolaysız 
																		konuşma), 
																		karakterleri 
																		diyalog 
																		yoluyla 
																		geçmişe 
																		götürmesi 
																		ve 
																		mevcut 
																		hikaye 
																		zamanını 
																		dönüşümler 
																		yaparken 
																		ileri ya 
																		da geri 
																		kırılma 
																		yöntemleri 
																		ile bir 
																		“uzatı” 
																		nın 
																		sağlanmasından 
																		dolayı 
																		“alt 
																		anlatıların” 
																		ortaya 
																		çıkmasına 
																		zemin 
																		hazırlamasıdır. 
																		Bu 
																		açıdan 
																		anlatı 
																		seviyesi; 
																		 
																		 
																		 
																		 
																		 
																		 
																		 
																		Hikayede 
																		Münevver 
																		ve H. 
																		Kapıcısı 
																		aktörün 
																		(Nurhan) 
																		bakış 
																		açısıyla 
																		verildiğinden 
																		aktör 
																		odaklı 
																		bir alt 
																		anlatı 
																		oluşmuştur. 
																		A1        
																		  
																		A2        
																		  
																		A3        
																		  
																		 A4        
																		A5      
																		       
																		A6       
																		         
																		A7 
																		Anlatıcı   Nurhan      Ağabey   Münevver   Anne      Baba      Abla 
																		A8 
																		H.kapıcısı 
																		 
																		1.3. 
																		Ritmik 
																		Oluşum 
																		Ritmik 
																		açıdan 
																		hikayeye 
																		bakıldığında, 
																		kronolojik 
																		kurgu 
																		aşılmaya 
																		çalışıldığı 
																		görülür. 
																		Sahneleme 
																		(unsur) 
																		kendisini 
																		çok 
																		güçlü 
																		hissettirmiştir. 
																		Bu 
																		açıdan 
																		kurgu 
																		metin, 
																		okuru 
																		kendine 
																		çeken, 
																		aktif 
																		bir 
																		duruş 
																		gerektiren, 
																		hayal 
																		kurma, 
																		olayı 
																		yaşamaya 
																		katılım 
																		ön 
																		plandadır. 
																		Tasvir 
																		ögesi, 
																		karakter 
																		yapılarını 
																		tanıtma, 
																		olay 
																		kurgusuna 
																		renklendirme 
																		çerçevesinde 
																		ele 
																		alınmıştır. 
																		“Nurhan, 
																		okuldan 
																		kıpkırmızı 
																		geldi.” 
																		(*) 
																		“Bizim 
																		sınıfta 
																		bir kız 
																		var, 
																		Münevver...Öyle 
																		zayıf ki 
																		yavrucak...Yüzü 
																		de 
																		sapsarı...(1)...Gördüm 
																		ben 
																		teyzesini, 
																		kalın 
																		kaşlı, 
																		vahşi 
																		yüzlü 
																		bir 
																		kadın. 
																		(2)...Babası 
																		kapıcı 
																		bir 
																		fabrikada, 
																		mide 
																		kanserina 
																		yakalanmış, 
																		hastaneye 
																		yatırmışlar.(3) 
																		“Nurhan’ın 
																		sarı, 
																		sinirli, 
																		son 
																		derece 
																		zayıf 
																		ablası.(4)...Hale 
																		sarı 
																		abla, 
																		Nurhan’ın 
																		durgunluğuna 
																		inat, 
																		şendi, 
																		hatta 
																		mesuttu... 
																		Sarı 
																		ablanın 
																		neşesi 
																		derhal 
																		uçtu.İnce 
																		kumral 
																		kaşları 
																		çatıktı, 
																		elindeki 
																		çatal 
																		titremeye 
																		başladı. 
																		Yüzündeki 
																		sivilceler 
																		bir an 
																		kızarıp 
																		söndüler.(5) 
																		“... 
																		Baba 
																		büyük 
																		kızına 
																		içerlemişti.Yan 
																		gözle 
																		karısına 
																		baktı. 
																		Morarmış 
																		göz 
																		altları, 
																		sarkık 
																		gerdanı, 
																		pörsümüş 
																		yanaklarından, 
																		iyice 
																		yedirilmiş 
																		pudra 
																		lekeleri. 
																		Onu 
																		birden 
																		bire 
																		çirkin 
																		buldu. 
																		(6) 
																		Numaralanmış 
																		cümlelere 
																		bakıldığında 
																		hikaye 
																		aktörlerinin 
																		tazvirleri 
																		ön 
																		plandaydı. 
																		Genel 
																		aktör 
																		Nurhan 
																		dış yapı 
																		bakımından 
																		ilk 
																		cümle 
																		dışında 
																		pek 
																		aktarılmamış. 
																		Boyu, 
																		saçları, 
																		gözleri, 
																		giyim 
																		kuşamı, 
																		kültür 
																		seviyesi, 
																		vb. gibi 
																		yönlerden 
																		aktör 
																		okura 
																		hiç 
																		tanıtılmamış 
																		denilebilir. 
																		Ancak 
																		Nurhan’ın 
																		okur, 
																		o’nun 
																		Münevver’in 
																		acı 
																		durumuna 
																		olgunlukla 
																		yaklaşması, 
																		bu 
																		duruma 
																		çok 
																		üzülmesi, 
																		o’nun  
																		için 
																		insanların 
																		vurdumduymazlığından 
																		yakınması, 
																		kendisine 
																		yardım 
																		etme 
																		isteği, 
																		samimiyeti, 
																		vb. 
																		durumlarla 
																		onun iç 
																		yapısına 
																		iniş 
																		yapılabilir. 
																		Bu 
																		açıdan 
																		Nurhan 
																		olay 
																		örgüsünün 
																		bütünlüğü 
																		çerçevesinde 
																		algılamak 
																		ve 
																		anlamak 
																		gerekir. 
																		Bu, 
																		biraz 
																		dikkat 
																		ve çaba 
																		gerektiren 
																		özgür 
																		düşünce 
																		tarzını 
																		gerektirir. 
																		Nurhan 
																		dışında 
																		(Ablası, 
																		Münevver, 
																		Annesi) 
																		bazı 
																		karakterler 
																		dış 
																		yapıları 
																		tasvir 
																		edilmiştir. 
																		Münevver 
																		1. 
																		cümlede, 
																		ablası 
																		4., 5. 
																		cümlelerde, 
																		annesi 
																		ise 6. 
																		cümlede 
																		tanıtılmıştır. 
																		İleri ve 
																		geri 
																		kırılmalar 
																		ritmik 
																		bir 
																		unsur 
																		oluşturarak 
																		olay 
																		akışı 
																		yavaşlatılmıştır. 
																		Geçmişte 
																		yaşanmış 
																		olaylar 
																		“uzatı” 
																		olarak 
																		bugüne 
																		bağlanmış, 
																		kurgu 
																		metni 
																		zenginleştirilmiştir. 
																		“-Gördüm 
																		ben 
																		teyzesini, 
																		kalın 
																		kaşlı, 
																		vahşi 
																		yüzlü 
																		bir 
																		kadın. 
																		Kızcağızı 
																		her gün 
																		dövermiş. 
																		Babası 
																		kapıcı 
																		bir 
																		fabrikada. 
																		Mide 
																		kanserine 
																		tutulmuş, 
																		hastaneye 
																		yatırmışlar. 
																		Dün 
																		ikindi 
																		üstü, 
																		Münevver 
																		hastaneye 
																		gider, 
																		babasını 
																		ziyarete...” 
																		“Kızcağız 
																		tam 
																		hastane 
																		kapısına 
																		gelmiş, 
																		eşek 
																		kapıcı, 
																		hayvan 
																		gibi 
																		biri, 
																		kız, 
																		demiş, 
																		baban 
																		öldü, ne 
																		geliyorsun 
																		hala?... 
																		Düşmüş 
																		bayılmış.” 
																		Geri 
																		kırılma 
																		yöntemi 
																		ile 
																		geçmişteki 
																		olaylar 
																		anımsanarak 
																		Münevver’in 
																		bugüne 
																		gelen 
																		yaşamı, 
																		geçmişteki 
																		yaşamı, 
																		psikolojisi 
																		üzerindeki 
																		etki 
																		vurgulanmak 
																		istenmiştir. 
																		Münevver’in 
																		küçük 
																		yaşta 
																		annesini 
																		kaybetmesi, 
																		biraz 
																		vahşi 
																		bir 
																		kadın 
																		olan 
																		teyzesinin 
																		yanında 
																		kalması 
																		ve ondan 
																		yediği 
																		dayaklar, 
																		bir süre 
																		sonra da 
																		fabrikada 
																		kapıcılık 
																		yapan 
																		babasını 
																		kaybetmesi, 
																		o’nu 
																		tamamen 
																		çöküntüye 
																		uğratmıştır. 
																		Bu 
																		açıdan 
																		Münevver 
																		içine 
																		çok 
																		kapanık, 
																		ürkütülmüş, 
																		kendini 
																		ifade 
																		edemeyen, 
																		toplumdan 
																		soyutlanmış 
																		bir 
																		karakter 
																		olarak 
																		görürüz. 
																		Bu, bize 
																		Nurhan’ın 
																		geri 
																		dönüş 
																		tekniği 
																		ile 
																		anımsatılmıştır. 
																		Bu 
																		açıdan 
																		burada 
																		bir 
																		“uzatı” 
																		var 
																		diyebiliriz. 
																		Bu dönüş 
																		tekniği, 
																		bizim 
																		karakterin 
																		iç 
																		dünyasına 
																		inmede 
																		önemli 
																		bir 
																		anahtardır. 
																		“-Sonra?, 
																		dedi 
																		ağabeyi, 
																		hepsi bu 
																		kadar 
																		mı?” 
																		(S.31) 
																		Bu 
																		cümlede 
																		mevcut 
																		hikaye 
																		zamanına 
																		dönüş 
																		yapılmış 
																		ve mekan 
																		dış 
																		mekandan 
																		“iç 
																		mekana” 
																		doğru 
																		değişmiştir. 
																		“ 
																		Nurhan, 
																		sofaya 
																		doğru 
																		hızla 
																		geçti, 
																		odasına 
																		hızla 
																		girdi, 
																		çantasını 
																		bir 
																		tarafa, 
																		yeşil 
																		şeritli 
																		okul 
																		kasketini 
																		bir 
																		tarafa, 
																		çoraplarını, 
																		ayakkabılarını 
																		filan 
																		birer 
																		tarafa 
																		fırlattı. 
																		Gitti 
																		hiç 
																		sebepsiz, 
																		çantasını 
																		açtı. 
																		Kitaba 
																		boş 
																		gözlerle 
																		baktı, 
																		sonra 
																		kitabı 
																		kapayıp 
																		odanın 
																		köşesine 
																		gitti, 
																		sağ 
																		elinin 
																		şahadet 
																		parmağı 
																		dişleri 
																		arasında, 
																		öylece 
																		kaldı... 
																		Ağladı 
																		ve 
																		masanın 
																		kenarında 
																		yusyuvarlak 
																		uyuklayan 
																		kara 
																		kediyi 
																		kucağına 
																		aldı. 
																		(S.31) 
																		Bu 
																		alıntıda 
																		mekan 
																		envanteri 
																		dış 
																		mekandan 
																		iç 
																		mekana 
																		doğru 
																		değişmiştir. 
																		Anlatıcı, 
																		gerçek 
																		yazar, 
																		sahnelemeyi 
																		en güç, 
																		en 
																		etkili 
																		kullandığı 
																		alan bu 
																		alandır 
																		diyebiliriz. 
																		Projektör, 
																		Nurhan’a 
																		çevrilmiş, 
																		onun 
																		yaptığı 
																		her şey 
																		kameraya 
																		alınmış, 
																		olayın ( 
																		hareketin, 
																		akışın) 
																		hızı 
																		kesilmiştir. 
																		Görüntüleme 
																		ve 
																		durdurmanın 
																		doruğa 
																		çıktığı, 
																		okuyucunun 
																		aktif 
																		olduğu 
																		ve hayal 
																		ögesinin 
																		okur 
																		bazında 
																		harekete 
																		geçtiğini 
																		söylemek 
																		mümkündür. 
																		Nurhan ( 
																		Sofayı 
																		hızla 
																		geçti, 
																		odasına 
																		girdi, 
																		çantasını, 
																		ayakkabıları, 
																		çorapları,...Kitaba 
																		boş 
																		gözlerle 
																		baktı...) 
																		Bazen 
																		ekranda 
																		dondurulmuş 
																		(poz) 
																		gibi 
																		projektöre 
																		yansımıştı. 
																		Bu 
																		ritmik 
																		yapı, 
																		ailenin 
																		akşam 
																		yemeği 
																		sefasında 
																		da 
																		görülür: 
																		“Akşam 
																		yemeğinde 
																		ağabeyi, 
																		gülüyor, 
																		söylüyor, 
																		babasıyla 
																		şakalaşıyor. 
																		Hele 
																		sarı 
																		abla, 
																		Nurhan’ın 
																		durgunluğuna 
																		inat, 
																		şendi, 
																		hatta 
																		mesuttu. 
																		İkide 
																		bir de 
																		annesini 
																		dürtüyor, 
																		Nurhan’ı 
																		gösteriyordu...” 
																		Anne, 
																		baba, 
																		özellikleabi 
																		ve abla 
																		projektörün 
																		odak 
																		merkezi 
																		durumundalar. 
																		Yer yer 
																		özetlemeden 
																		de 
																		(İkide 
																		bir de) 
																		yararlanılmıştır. 
																		Hareket 
																		doğal 
																		bir 
																		seyir 
																		halinde 
																		devam 
																		ederken, 
																		ağabey 
																		tekrar 
																		bir geri 
																		dönüş 
																		yaparak 
																		konuyu 
																		Münevver 
																		hakkındaki 
																		muhabbete 
																		getirir. 
																		Böylece 
																		aynı 
																		“uzatı”ya 
																		bir daha 
																		geçilerek 
																		ritmik 
																		bir 
																		açılım 
																		kazandırılmıştır. 
																		“Nihayet: 
																		“-E... 
																		dedi, 
																		Sonra 
																		Nurhan? 
																		-Ne 
																		olmuş? 
																		(baba 
																		soruyor) 
																		-Efendim, 
																		bir kız 
																		arkadaşı 
																		varmış, 
																		mektepte. 
																		Babası 
																		fabrika 
																		kapıcısı. 
																		Herif 
																		mide 
																		kanserine 
																		yakalanır 
																		ve dün 
																		taşlı 
																		köyü 
																		boylar. 
																		(Ağabeyi 
																		aktarıyor.) 
																		Burada 
																		geri 
																		dönüş 
																		yapılır. 
																		Olayın 
																		açılımı 
																		için 
																		giriş 
																		yapılır. 
																		Maksat 
																		Nurhan’ı 
																		konuşturmak 
																		olduğundan, 
																		ağabeyi 
																		bir 
																		noktada 
																		Nurhan’ı 
																		açmaya 
																		çalışır. 
																		“Nurhan 
																		evvela 
																		ağabeyine, 
																		sonra 
																		babasına 
																		baktı. 
																		Gözleri 
																		tekrar 
																		önüne 
																		indi.” 
																		(S.33) 
																		Mevcut 
																		hikaye 
																		zamanına 
																		dönüş 
																		yapıldıktan 
																		sonra 
																		kurgu 
																		tekrar 
																		Nurhan’a 
																		geri 
																		dönüşüm 
																		yapar. 
																		“... Kız 
																		babasını 
																		yoklamaya 
																		gider, 
																		kapıcı 
																		der ki, 
																		baban 
																		öldü 
																		kız, ne 
																		gelip 
																		duruyosun 
																		daha...” 
																		(S.33) 
																		Dönüşümün 
																		ardından, 
																		tekrar 
																		(Abla 
																		sarardı) 
																		mevcut 
																		hikaye 
																		zamanına 
																		dönüş 
																		yapılır. 
																		Hikaye 
																		daha 
																		sonraki 
																		bölümlerde 
																		“geri 
																		dönüşüm, 
																		mevcut 
																		hikaye 
																		zamanına 
																		dönüş” 
																		ekseninde 
																		devam 
																		eder. 
																		“...Vallahi, 
																		babacığım, 
																		dedi, 
																		görürseniz 
																		acırsınız... 
																		Gözleri 
																		dalıyor, 
																		bayılıp 
																		bayılıp 
																		gidiyor 
																		yavrucak. 
																		Hem ne 
																		diyor 
																		biliyor 
																		musun? 
																		.... 
																		babacığım, 
																		babacığım, 
																		diyor, 
																		kapıcının 
																		kzı diye 
																		burunluyorlar 
																		beni, 
																		benimle 
																		alay 
																		ediyorlar...Dünyada 
																		kimsem 
																		kalmadı 
																		artık 
																		benim...” 
																		 
																		 
																		 
																		 
																		 
																		 
																		 
																		 
																		 
																		 
																		 
																		 
																		 
																		 
																		 
																		 
																		III: 
																		BÖLÜM 
																		REVİR 
																		MEYDANCISI 
																		YUSUF 
																		HİKAYESİ 
																		1.1. 
																		Anlatıcı 
																		Tipolojisi 
																		Bu 
																		metinde 
																		anlatıcı 
																		tipini 
																		tespit 
																		etmek 
																		için 
																		bazı 
																		ipuçları 
																		verilmiştir. 
																		Bunlar: 
																		a: 
																		“Anlatıcı” 
																		nın 
																		hikaye 
																		kişisi 
																		hakkında 
																		az çok 
																		bilgi 
																		sahibi 
																		olması 
																		b: Dile 
																		getirilmek 
																		istenen 
																		ancak 
																		söylenemeyen 
																		duygu ve 
																		düşüncelerin 
																		“iç 
																		monolog” 
																		tekniği 
																		ile 
																		tırnak 
																		içinde 
																		verilmesi. 
																		c: 
																		“Anlatıcı” 
																		nın 
																		hikaye 
																		kişisinin 
																		iç 
																		dünyasına 
																		az çok 
																		hakim 
																		olması. 
																		d: 
																		“Anlatıcı” 
																		nın bazı 
																		durumlarda 
																		hikaye 
																		kişisinin 
																		aklından 
																		geçenleri 
																		hakkında 
																		açıklama 
																		ve yer 
																		yer 
																		yorum 
																		yapması 
																		vb. 
																		gibi... 
																		Bu 
																		maddeler 
																		bizi 
																		anlatıcının 
																		kimliğinin 
																		tespiti 
																		için 
																		önemli 
																		kaynaktır. 
																		“ Revir 
																		Meydancısı 
																		Yusuf, 
																		Trakya’nın 
																		kıraç bi 
																		köyündendi.(1) 
																		Bir 
																		gece, 
																		koyun 
																		çalmaya 
																		gelen 
																		bir 
																		hırsızı 
																		öldürüp 
																		gömmekten 
																		on sekiz 
																		yıla 
																		hüküm 
																		giymişti.(2) 
																		Hapishaneye 
																		düştükten 
																		sonra 
																		sık sık 
																		memleketini 
																		hatırlar, 
																		iri 
																		çoban 
																		köpeklerinin 
																		gürler 
																		gibi 
																		havlayarak 
																		dolaştığı 
																		koyun 
																		sürülerini, 
																		tarlalara 
																		yiyecek 
																		götüren 
																		kadınları, 
																		mavi 
																		göklerde 
																		kıpkırmızı 
																		akan 
																		bulutları 
																		görür 
																		gibi 
																		olur, 
																		garip 
																		garip 
																		içini 
																		çekerdi.” 
																		(3) 
																		(S.6) 
																		“ Yusuf, 
																		“Ulan ne 
																		boktan 
																		iş” diye 
																		aklından 
																		geçirdi, 
																		“Çobanlıkta 
																		ne tahta 
																		kurusu 
																		olur, ne 
																		bir 
																		şey... 
																		Ah 
																		çobanlık 
																		şimdi 
																		olmalı 
																		ki” (4) 
																		(S.6) 
																		“ 
																		Kapının 
																		açılmamasından 
																		manalar 
																		çıkarıyor, 
																		kapıyı 
																		mahsustan 
																		geç 
																		açıp”zulacı” 
																		lara 
																		vakit 
																		kazandırmak 
																		istediğini 
																		sanıyordu.” 
																		(5) 
																		(S.10) 
																		“ Yusuf, 
																		“içeri 
																		atılıp, 
																		bir kap 
																		yemekten 
																		olmanın” 
																		kaygısını 
																		yüreğinde 
																		taşıyarak 
																		yatakları 
																		eski bir 
																		çuvala 
																		sararken, 
																		aşçı 
																		başucuna 
																		dikilmiş, 
																		“giderken 
																		bir 
																		şeyler 
																		alıp 
																		götürmesin” 
																		diye onu 
																		dikkatle 
																		kolluyordu.” 
																		(6) 
																		(S.11) 
																		Alıntılarda: 
																		A: 1. ve 
																		2. 
																		cümleler 
																		aktörün 
																		kısa bir 
																		geçmişini 
																		anlatır. 
																		B: 3. 
																		cümle 
																		kahramanın 
																		geçmişini 
																		anımsaması 
																		ve 
																		geçmişi 
																		ile 
																		bütünleşmesi. 
																		C: 4. ve 
																		6. 
																		cümleler 
																		kahramanların 
																		aklından 
																		geçenlerin 
																		bir 
																		tırnak 
																		işareti 
																		içinde 
																		verilmesi. 
																		Bunlar 
																		aktörün 
																		kendi 
																		düşünceleri 
																		olmayıp 
																		ya da 
																		onların 
																		söyledikleri 
																		“duygu 
																		ve 
																		düşünceler” 
																		olmayıp, 
																		“anlatıcı”nın 
																		şahısların 
																		düşüncelerini 
																		okuması 
																		ve 
																		onların 
																		düşünceleriymiş 
																		gibi “iç 
																		monolog” 
																		tekniğiyle 
																		anlatması. 
																		Ayrıca 
																		metinde 
																		bu 
																		veriler 
																		dışında 
																		bize 
																		anlatıcıyı 
																		veren 
																		bir 
																		başka 
																		ipucu da 
																		“anlatıcı”nın 
																		tırnak 
																		içinde 
																		verdiği 
																		cümlelerin 
																		sonunda 
																		“diye” 
																		yüklemini 
																		kullanması, 
																		bize 
																		“anlatıcı” 
																		nın 
																		kimliğini 
																		veren 
																		önemli 
																		bir 
																		veridir. 
																		Yukarıda 
																		saydığımız 
																		özellikler 
																		ve bu 
																		özellikleri 
																		somutlaştıran 
																		örnekler 
																		anlatıcının 
																		“tanrıbilici, 
																		O , 
																		benzer 
																		olmayan, 
																		örtülü 
																		ya da 
																		üçüncü 
																		şahıs” 
																		gibi 
																		isimlerden 
																		herhangi 
																		birini 
																		alan bir 
																		üst 
																		anlatıcıdır. 
																		Anlatıcı, 
																		olayları 
																		dışarıdan 
																		gören, 
																		bilen, 
																		müdahalede 
																		bulunmayan 
																		bir 
																		bakış 
																		açısına 
																		sahiptir. 
																		Nitelikleri 
																		itibariyle 
																		anlatıcı 
																		hikayede; 
																		A: Kim 
																		anlatıyor?  
																		 = “ O” 
																		anlatıyor. 
																		B: Ne 
																		anlatıyor?  
																		    = 
																		Yusuf’un 
																		hapis 
																		hayatını. 
																		C: Kime 
																		anlatıyor?  
																		= 
																		Herkese 
																		anlatabiliyor. 
																		D: Nasıl 
																		anlatıyor?  
																		= 
																		Herşeyi 
																		bilen 
																		bir 
																		hakim 
																		bakış 
																		açısıyla, 
																		gibi 
																		sorulara 
																		açık 
																		cevapalr 
																		vermektedir. 
																		Bu 
																		açıdan 
																		metin, 
																		anlatıcısı 
																		kolay 
																		çözülebilen 
																		bir 
																		iletimdir. 
																		 
																		 
																		 
																		 
																		 
																		 
																		Anlatıcı, 
																		yukarıda 
																		anlatılarda 
																		da 
																		görüldüğü 
																		gibi 
																		olayların 
																		içine 
																		girmeyen, 
																		müdahale 
																		etmeyen,  
																		ancak 
																		herşeyi 
																		bilen, 
																		gören, 
																		duyan, 
																		insanların 
																		iç 
																		dünyasını 
																		okuyabilen 
																		ve 
																		bunları 
																		yer yer 
																		yorumlarla, 
																		açıklamalarla 
																		aktaran 
																		hakim, “ 
																		tanrıbilici 
																		anlatıcı”dır. 
																		Anlatıcı, 
																		metni 
																		aktarırken 
																		tasvirlerden 
																		(yavaşlatma), 
																		görüntüden 
																		(poz), 
																		yer yer 
																		özetlerden 
																		ve “ iç 
																		monolog” 
																		tekniklerinden, 
																		diyaloglardan 
																		yararlanmıştır. 
																		1.2. 
																		Anlatı 
																		Seviyesi 
																		Metinde 
																		anlatıcının 
																		bakış 
																		açısı ve 
																		konumunun 
																		tespit 
																		edilmesi 
																		bize 
																		anlatı 
																		seviyesini 
																		veren 
																		kendiliğinden 
																		(zincirleme) 
																		bir 
																		çözümleme 
																		yöntemidir. 
																		Buna 
																		göre 
																		hikayede; 
																		a: Temel 
																		anlatıcı 
																		( 
																		Çerçeve 
																		/ Üst 
																		anlatıcı) 
																		Anlatıcı 
																		metnidir. 
																		Hareket, 
																		olay, 
																		zaman, 
																		mekan, 
																		kahramanlar 
																		vardır. 
																		Anlatıcı, 
																		olanı, 
																		görüleni, 
																		olabilecekleri, 
																		aktörlerin 
																		duygu ve 
																		düşüncelerini, 
																		söylemek 
																		isteyip 
																		söyleyemediklerini 
																		müdahale 
																		etmeden 
																		aktardığı 
																		çerçeve 
																		iletim 
																		metnidir. 
																		b: Alt 
																		anlatıcı 
																		(lar): 
																		Aktörlerin 
																		diyalogları, 
																		içsel 
																		(iç 
																		monolog) 
																		konuşmalar 
																		gibi 
																		iletimler  
																		“ alt 
																		anlatılar”ı 
																		oluşturur. 
																		Metinde 
																		gözle 
																		ilk 
																		etapta 
																		görülen 
																		bu iki 
																		metin 
																		öbeğidir. 
																		Bu 
																		yapıyı, 
																		hikayenin 
																		dah ailk 
																		paragrafından 
																		ve onu 
																		takip 
																		eden 
																		aktörler 
																		arasındaki 
																		diyaloglardan 
																		tespit 
																		etmek 
																		mümkündür. 
																		 
																		 
																		 
																		 
																		 
																		 
																		“ Yusuf  
																		“Ulan ne 
																		boktan 
																		iş” diye 
																		aklından 
																		geçirdi. 
																		“ 
																		Çobanlıkta 
																		ne 
																		tahtakurusu 
																		olur, ne 
																		bir 
																		şey... 
																		Ah 
																		çobanlık 
																		şimdi 
																		olmalı 
																		ki... 
																		(S.6) 
																		“... 
																		Yatağı, 
																		yorganı, 
																		somyayı, 
																		yastıkları 
																		bir 
																		güzel 
																		filitlemeli, 
																		filitlemeli 
																		mutlaka... 
																		Su 
																		kaynatıp 
																		karyolayı 
																		tekmal 
																		haşlamalı...” 
																		(S.6) 
																		“ 
																		Yusuf’un 
																		“gene 
																		niçin 
																		işi 
																		bıraktığının” 
																		farkında 
																		değildi. 
																		Şimdi 
																		yanında 
																		bulunmayışına 
																		müthiş 
																		kızdı. 
																		“Ulan 
																		hey 
																		Allah 
																		belanı 
																		versin 
																		be!...Kovmalı 
																		bu 
																		deyyusoğlu 
																		deyyusu...Amma 
																		dalgacı 
																		yahu...” 
																		(S.9) 
																		Bu 
																		durumda 
																		“anlatı 
																		seviyesi”ni 
																		şöyle 
																		görselleştirebiliriz: 
																		 
																		 
																		 
																		 
																		 
																		 
																		 
																		 
																		1.3. 
																		Ritmik 
																		Oluşum ( 
																		Kırılmalar) 
																		“Revir 
																		Meydancısı 
																		Yusuf” 
																		hikayesi 
																		ritmik 
																		oluşum 
																		açısından 
																		kronolojik 
																		bir 
																		kurgu 
																		tekniği 
																		ile 
																		kaleme 
																		alınmıştır. 
																		Hikayede 
																		göze 
																		çarpan 
																		en 
																		önemli 
																		gösterge 
																		olayların 
																		sıradan, 
																		birbirini 
																		takip 
																		eden bir 
																		zaman 
																		dilimi 
																		içerisinde 
																		gerçekleşmesidir. 
																		Yusuf’un 
																		içeriye 
																		girmesi, 
																		köyünü 
																		düşünmesi, 
																		tahtakurusunun 
																		verdiği 
																		sıkıntılar 
																		ve 
																		onları 
																		temizleme 
																		planı, 
																		koğuştaki 
																		hastalarla 
																		ilgilenmesi, 
																		aşçıbaşı 
																		ile 
																		ilişkisi, 
																		gardiyanın 
																		gelip 
																		mahkumları 
																		teftiş 
																		etmesi,  
																		en 
																		nihayetinde 
																		Yusuf’un 
																		yerinin 
																		değiştirilmesi 
																		ve 
																		işinden 
																		atılması 
																		gibi 
																		olaylar 
																		hep bir 
																		kronoloji 
																		çerçevesinde 
																		dile 
																		dönüştürülmesi 
																		bu 
																		kanımızı 
																		açıklayan 
																		destek 
																		örneklerdir. 
																		Hikaye 
																		ritmik 
																		oluşum 
																		açısından 
																		oldukça 
																		basittir. 
																		İleri ve 
																		geri 
																		kırılmalar 
																		çok az 
																		yer bir 
																		yer 
																		tutmuştur. 
																		“Revir 
																		meydancısı 
																		Yusuf, 
																		Trakya’nın 
																		kıraç 
																		bir 
																		köyündendi. 
																		Bir gece 
																		koyun 
																		çalmağa 
																		gelen 
																		bir 
																		hırsızı 
																		öldürüp 
																		gömmekten 
																		on sekiz 
																		yıla 
																		hüküm 
																		giymişti...” 
																		(S.6) 
																		Bu 
																		cümlede 
																		“miş”li 
																		geçmiş 
																		zaman 
																		ekinin 
																		kullanılmasından 
																		dolayı 
																		bir geri 
																		kırılma 
																		mevcut. 
																		Çünkü 
																		olanlar 
																		geçmişte 
																		yapılmış 
																		ve 
																		etkisi 
																		halen 
																		devam 
																		etmektedir. 
																		Köyün 
																		coğrafi 
																		bir 
																		biteliğinin 
																		belirtilmesi, 
																		(kıraç 
																		bir köy) 
																		tasvir 
																		unsurunun 
																		kullanımına 
																		bir 
																		işarettir. 
																		Aynı 
																		zamanda 
																		“kıraç” 
																		sözcüğü 
																		anlamı 
																		genişletilmek 
																		istenirse 
																		bir 
																		“özet” 
																		in 
																		kendini 
																		gösterdiği 
																		açıkça 
																		görülür. 
																		Çünkü 
																		kıraç; 
																		yağmursuz, 
																		iklim 
																		zenginliği 
																		az olan, 
																		su, 
																		yeşilliğin 
																		olmadığı 
																		bir 
																		coğrafyayı 
																		temsil 
																		ettiğinden 
																		burada 
																		açık bir 
																		“özet” 
																		sözkonusudur. 
																		“Hapishaneye 
																		düştükten 
																		sonra 
																		sık sık 
																		memleketini 
																		hatırlar, 
																		iri 
																		çoban 
																		köpeklerinin 
																		gürler 
																		gibi 
																		havlayarak 
																		dolaştığı 
																		koyun 
																		sürülerini, 
																		tarlalara 
																		yiyecek 
																		götüren 
																		kadınları, 
																		mavi 
																		göklerde 
																		kıpkırmızı 
																		akan 
																		bulutları 
																		görür 
																		gibi 
																		olur, 
																		garip 
																		garip 
																		içini 
																		çekerdi.”(S.6) 
																		Aktörün 
																		hapishaneye 
																		düştükten 
																		sonra 
																		gür 
																		sesli 
																		köpeklerini, 
																		tarlalara 
																		yiyecek 
																		götüren 
																		kadınları, 
																		koyun 
																		sürülerini 
																		hatırlaması, 
																		mavi 
																		göklerdeki 
																		kırmızı 
																		bulutları 
																		gibi 
																		örnekler, 
																		ritmik 
																		açıdan 
																		geri 
																		kırılma 
																		metoduna 
																		örnek 
																		verilerdir. 
																		Geri 
																		kırılmanın 
																		verilerinde 
																		görülen 
																		en 
																		önemki 
																		nitelik, 
																		(gür 
																		sesli 
																		köpekler, 
																		yiyecek 
																		taşıyan 
																		kadınlar, 
																		koyun 
																		sürüleri, 
																		mavi 
																		göklerdeki 
																		kıpkırmızı 
																		bulutlar” 
																		açık bir 
																		poz 
																		(görüntüleme) 
																		dur. 
																		Aynı 
																		zamanda 
																		tasvir 
																		ve poz 
																		(görüntüleme) 
																		iç içe 
																		devam 
																		etmiştir. 
																		“Geceyi 
																		hatırladı: 
																		Ilık 
																		ılık 
																		kımıldayan 
																		havasıyla 
																		ağır 
																		gece. 
																		Taze 
																		buğday 
																		tanelerine 
																		benzeyen 
																		diri 
																		tahtakuruları, 
																		sanki 
																		avuç 
																		avuç 
																		serpilmişti...” 
																		“Ah 
																		çobancılık 
																		şimdi 
																		olmalı 
																		ki...” 
																		Yukarıdaki 
																		metinlerde 
																		de geri 
																		kırılma 
																		mevcuttur. 
																		Anlatıcı 
																		okurun 
																		dikkatini 
																		canlı 
																		tutmak 
																		için 
																		tasvirlerden 
																		(yavaşlatma) 
																		yararlanmıştır. 
																		“Avuç 
																		avuç” 
																		kelimeleri 
																		ise 
																		“özet” 
																		unsuruna 
																		örnektir. 
																		“Yatağı, 
																		yorganı, 
																		somyayı, 
																		yastıkları, 
																		bir 
																		güzel 
																		filitlemeli. 
																		Filitlemeli 
																		mutlaka... 
																		Su 
																		kaynatıp 
																		karyolayı 
																		tekmal 
																		haşlamalı...” 
																		(S.6) 
																		“Çabucak 
																		bu işi 
																		de görüp 
																		bir an 
																		evvel 
																		karyolasına 
																		gelen 
																		tahtakuruları 
																		dağılmadan 
																		pompalamak 
																		istiyordu.”(S.
																		  
																		Anlatıcı, 
																		cümlelerde 
																		şekilce 
																		olmasa 
																		bile 
																		anlamsal 
																		bir 
																		ileri 
																		sapma 
																		yapmıştır. 
																		Bu 
																		kurguya 
																		bir 
																		canlılık 
																		getiren 
																		önemli 
																		bir 
																		unsurdur. 
																		“...Ulan, 
																		ikindi 
																		olmuş 
																		be!” 
																		diye 
																		mırıldandı. 
																		“Nerdeyse 
																		hastalar 
																		akşam 
																		yemeğine 
																		oturacak... 
																		Ondan 
																		sonra 
																		sofa 
																		süpürülecek, 
																		ondan 
																		sonra 
																		bulaşıklar, 
																		ondan 
																		sonra su 
																		taşınacak, 
																		ondan 
																		sonra...” 
																		(S.  
																		Yazar 
																		tekrar 
																		sanatını 
																		(ondan 
																		sonra=4 
																		kez 
																		tekrar) 
																		çokça 
																		kullandığı 
																		bu 
																		alıntılarda 
																		şekilsel 
																		ve 
																		anlatımsal 
																		bir 
																		ileri 
																		sapma 
																		görülmektedir. 
																		Bazı 
																		kelimelerin 
																		sıkça 
																		kullanılması 
																		dilde, 
																		üsluptan 
																		yapaylığa 
																		neden 
																		olmuştur. 
																		Ritmik 
																		bir 
																		unsur 
																		olarak 
																		kabul 
																		gördüğümüz 
																		ileri 
																		sapmalarda 
																		geleceğe 
																		dönük 
																		tasarımlar 
																		öne 
																		çıkmaktadır. 
																		“Kovmalı 
																		bu 
																		deyyusoğlu 
																		deyyusu...”, 
																		“... Ya 
																		müdür 
																		filan 
																		gelse de 
																		görse 
																		bunları 
																		böyle? 
																		Ha? Ne 
																		olur 
																		sonra?...” 
																		(S.9) 
																		“...Başgardiyan...İçeri 
																		usulcacık 
																		girip, 
																		hastaları 
																		yataklarında 
																		bastırmak 
																		istiyordu...”(S.10) 
																		Bu 
																		cümlelerde 
																		ileri 
																		sapmaya 
																		örnek 
																		verilebilir. 
																		Hikayede 
																		ritmik 
																		unsur 
																		olarak 
																		sapma, 
																		çoğunlukla 
																		geçmişi 
																		düşünme 
																		ve 
																		geleceği 
																		tasarlamada 
																		başvurulmuştur. 
																		Bu 
																		açıdan 
																		hikaye 
																		ritim 
																		açısından 
																		pek 
																		zengin 
																		sayılmaz. 
																		Ancak 
																		ritmi az 
																		da olsa 
																		kurtaran 
																		önemli 
																		ögeler, 
																		tasvir 
																		(yavaşlatma), 
																		görüntüleme 
																		(poz) 
																		gibi 
																		unsurlardır. 
																		“Özet” 
																		unsuru 
																		da genel 
																		anlamda 
																		az da 
																		olsa 
																		kullanılmıştır. 
																		Hikayede 
																		“usullacık” 
																		–“helâllık” 
																		sözcüğünün 
																		ilk kez 
																		tekrar 
																		edilerek 
																		kullanılması 
																		bir 
																		biçimsel 
																		sapmadır. 
																		“Mahkum” 
																		kelimesinin 
																		sıkça 
																		kullanılması 
																		bir 
																		üslup 
																		hatası 
																		olarak 
																		düşünülebilir. 
																		 
																		 
																		 
																		 
																		 
																		 
																		 
																		 
																		 
																		IV. 
																		BÖLÜM 
																		EKMEK, 
																		SABUN VE 
																		AŞK 
																		1.1.Olay 
																		Örgüsü 
																		Galip 
																		bir 
																		hapishanede 
																		gardiyandır. 
																		Sebebi 
																		bilinmeyen 
																		bir 
																		nedenle 
																		hapse 
																		düşen 
																		anlatıcı 
																		ile 
																		ahbap 
																		olur. 
																		Kısa 
																		sürede 
																		sıcak 
																		bir 
																		arkadaşlık 
																		ve 
																		dostluk 
																		olur. 
																		Galip, 
																		hapisteki 
																		anlatıcının 
																		mahcup 
																		bir 
																		insan 
																		olması, 
																		hayatta 
																		en aşağı 
																		“dehlizlerde” 
																		yaşaması, 
																		bol bol 
																		kitap 
																		olması, 
																		vb. gibi 
																		durumlar 
																		gözlemlemesi 
																		ve 
																		kendinde 
																		sıcak 
																		bir 
																		insan 
																		sıcaklığını 
																		duymasından 
																		dolayı 
																		ahbap 
																		olur. 
																		Kısa 
																		sürede 
																		gelişen 
																		bu 
																		ahbaplık 
																		tatlı 
																		sohbetler, 
																		güncel 
																		sorunlarla 
																		(maaş 
																		vb.) 
																		ilgili 
																		kısa 
																		muhabbet 
																		aradaki 
																		sıcaklığı 
																		pekiştirir. 
																		Sonraki 
																		zaman 
																		dilimlerinde 
																		ise 
																		Galip’in 
																		okuma, 
																		aşk vb. 
																		meyilinden 
																		dolayı 
																		kendisine 
																		bazı 
																		kitaplar 
																		(Margaret’in 
																		La Dam O 
																		Kamelya, 
																		Maksim 
																		Gorki’nin 
																		Üniversitelerim) 
																		vb. 
																		gibi) 
																		verir. 
																		Anlatıcı, 
																		Galip’in 
																		aşk 
																		konusundaki 
																		görüşlerini 
																		de 
																		olgunlukla 
																		karşılar. 
																		Sonraki 
																		paylaşımla 
																		artan 
																		ilişkilerde 
																		ortaya 
																		çıkan 
																		bilgi 
																		alış 
																		verişi 
																		karakterin 
																		yaşamında 
																		bazı 
																		değişmelere 
																		neden 
																		olur. 
																		Ancak bu 
																		değişim 
																		zamanla 
																		olgunlaşır. 
																		Galip, 
																		hapishanedeki 
																		bir 
																		kadına 
																		aşık 
																		olmuştur. 
																		O, aşk 
																		konusunda 
																		biraz 
																		ilahi ve 
																		insanüstü 
																		düşünmektedir. 
																		Onun bu 
																		görüşü 
																		anlatıcıdan 
																		önce 
																		izlediği 
																		aşk 
																		filmlerinden 
																		almıştır. 
																		Yazarla 
																		tanıştıktan 
																		sonra 
																		ise bu 
																		görüşlerini 
																		ona da 
																		açıklar. 
																		Sevgiliye 
																		yazdığı 
																		bir 
																		mektubunu 
																		anlatıcı 
																		ile de 
																		paylaşır. 
																		Anlatıcı 
																		bir 
																		bayağı 
																		ve soyut 
																		aşk 
																		tasvirlerinin 
																		olduğu 
																		bu 
																		mektubu 
																		beğenmese 
																		de o’na 
																		belli 
																		etmez ve 
																		aksine 
																		çok iyi 
																		bir 
																		mektup 
																		olduğunu 
																		söyler. 
																		Galip’in 
																		gönderdiği 
																		soyut 
																		nitelikli 
																		aşk 
																		tasvirli 
																		mektup, 
																		sevgisinden 
																		ise 
																		bunun 
																		tam 
																		aksine 
																		yaşamın 
																		gerçekliğini 
																		anlatan 
																		(hapishane 
																		koşulları, 
																		açlığı, 
																		kirliliği, 
																		yoksulluğu,vb.) 
																		bir 
																		mektup 
																		alınca 
																		çok 
																		kızar ve 
																		kadına 
																		“ayı” 
																		diyerek 
																		onun 
																		aşktan 
																		anlamadığını 
																		ileri 
																		sürer. 
																		Bu 
																		durumda 
																		anlatıcı 
																		araya  
																		girer ve 
																		ona bazı 
																		gerçekleri 
																		söyleyince 
																		Galip 
																		fazla 
																		ısrarlı 
																		olmaz. 
																		Yazarın 
																		ve 
																		sevgilinin 
																		söylediklerinin 
																		gerçek 
																		oduğunu 
																		kabul 
																		eder. 
																		O’nun 
																		hapis 
																		hayatı 
																		bitene 
																		kadar 
																		ekmek, 
																		sabun ve 
																		para 
																		kendisine 
																		gönderir. 
																		Ve 
																		hapislik 
																		bitince 
																		iki aşık 
																		evlenir. 
																		Böylece 
																		yaşanan 
																		gerçekliği 
																		üzerine 
																		yazılmış 
																		olan 
																		“Ekmek, 
																		Sabun ve 
																		Aşk” 
																		hikayesi 
																		de 
																		bitmiş 
																		olur. 
																		Kazanan 
																		ekmek, 
																		sabun ve 
																		gerçek 
																		aşktır. 
																		 
																		ANLATICILAR 
																		TİPOLOJİSİ 
																		1.2. 
																		Anlatıcı 
																		Tipi 
																		Bir 
																		anlatı 
																		metni 
																		ile ilk 
																		karşılaşıldığında 
																		ilk 
																		tanışılan 
																		eleman 
																		hikayeyi 
																		nakledendir. 
																		Burada 
																		söylenilen 
																		hususun 
																		sadece 
																		kurgulu 
																		metinleri 
																		kapsamadığı 
																		açıktır. 
																		Kurgu 
																		metinlerin 
																		sistemli 
																		incelenmesi 
																		yapıldığında 
																		da 
																		anlatıcı 
																		ya da 
																		anlatı 
																		vasıtası 
																		olarak 
																		adlandırılan 
																		lengüistik 
																		figürün 
																		(linguistic 
																		subject) 
																		büyük 
																		bir önem 
																		ihtiva 
																		ettiğini 
																		söylemek 
																		mümkündür. 
																		Percy 
																		Lubbock’ 
																		ın 
																		ifadesiyle, 
																		roman 
																		sanatının 
																		temeli 
																		bakış 
																		açısı 
																		problemi 
																		üzerinde 
																		yükselir. 
																		Bunu 
																		görmemezlikten 
																		gelen 
																		yazar, 
																		üzerinde 
																		durduğu 
																		temayı 
																		ve 
																		anlamı 
																		aktarmada 
																		yeterince 
																		başarılı 
																		olamaz. 
																		Anlatı 
																		seviyesi 
																		tesbitinde 
																		karşılaştığımız 
																		yapıların 
																		içerisinde, 
																		kurgu 
																		anlatıların 
																		en temel 
																		unsuru 
																		olan 
																		anlatıcı(lar)yı 
																		hem dış 
																		anlatıcı 
																		(extradiegetic 
																		narrador) 
																		hem de 
																		iç 
																		anlatıcı 
																		(intradiegetic 
																		narrador) 
																		olarak 
																		görebiliriz. 
																		Bunların 
																		her 
																		ikisi de 
																		anlattıkları 
																		metin 
																		içerisinde, 
																		pozisyonlara 
																		göre iki 
																		başlık 
																		altında 
																		toplanırlar: 
																		Şayet 
																		bir 
																		anlatıcı 
																		anlattığı 
																		hikayenin 
																		katılımcılarından 
																		biri 
																		ise, 
																		“benzer 
																		anlatıcı” 
																		(homodiegetic); 
																		diğer 
																		taraftan 
																		anlatıcı 
																		anlattığı 
																		hikayenin 
																		dışında 
																		kalan, 
																		katılımcılarından 
																		biri 
																		olmadığı 
																		bir 
																		konumda 
																		ise, o 
																		taktirde 
																		benzer 
																		olmayan 
																		anlatıcı 
																		(heterodiegetic) 
																		olarak 
																		isimlendirilir. 
																		Micke 
																		Bal’in 
																		adlandırmasıyla  
																		A: dış 
																		anlatıcı 
																		B: 
																		Karakter 
																		sınırlı 
																		anlatıcı. 
																		Diğer 
																		bir 
																		benzer 
																		ayrımla 
																		da; “ben 
																		anlatıcı(lar) 
																		ve 
																		“üçüncü 
																		kişi 
																		anlatıcı(lar) 
																		olarak 
																		tesbit 
																		etmem 
																		mümkündür. 
																		(Demir 
																		95:55) 
																		Bu 
																		bilgiler 
																		ışığında 
																		hikayeye 
																		yaklaştığımızda 
																		anlatıcı, 
																		bu kurgu 
																		dünyasının 
																		varlıklarından 
																		biridir.  
																		I.tekil 
																		şahıs 
																		konumundaki 
																		anlatıcı 
																		hikaye 
																		kahramanlarından 
																		biridir. 
																		Olayları 
																		yaşayan 
																		ve 
																		anlatan 
																		aynı 
																		kişidir. 
																		“Benimle 
																		dostluğu, 
																		onu bir 
																		ahbap 
																		yakınlığıyla 
																		karşıladığım 
																		içindi. 
																		Sonra 
																		kitaplarım..Bilhassa 
																		bunlar 
																		dikkatini 
																		çekmiş, 
																		mahcup 
																		bir 
																		insan 
																		olduğum, 
																		hayatın 
																		en aşağı 
																		“dehlizlerinde” 
																		yaşamaya 
																		mecbur 
																		edildiğim 
																		halde, 
																		niçin 
																		hala 
																		ısrarla 
																		okuduğunu 
																		sormuştu.”(S.26) 
																		Metin 
																		aktarımında 
																		tekil 
																		I.şahıs’ın 
																		(m) 
																		kullanılması 
																		anlatıcı 
																		tipinin 
																		tesbiti 
																		için 
																		önemli 
																		bir 
																		ipucudur. 
																		Bu 
																		hikayede 
																		anlatıcı, 
																		“ben 
																		anlatıcı” 
																		yani 
																		“benzer 
																		anlatıcı” 
																		dır. 
																		Hikayede 
																		anlatıcı 
																		tipini 
																		ele 
																		veren 
																		önemli 
																		ipuçlarından 
																		biri de, 
																		anlatıcının 
																		hikaye 
																		kahramanı 
																		ile aynı 
																		ortamda 
																		(hapishane) 
																		olduğunu 
																		belirtmesi 
																		ve onun 
																		hal ve 
																		hareketlerini 
																		gözlemleyebilmesi 
																		ve 
																		onları 
																		aktarabilmesidir. 
																		“Hapishanede, 
																		Galip 
																		isminde, 
																		genç bir 
																		gardiyan 
																		vardı. 
																		Günün 
																		her 
																		saatinde 
																		, 
																		hapishanenin 
																		neresinde 
																		olursa 
																		olsun, 
																		elinde 
																		aynayla 
																		tarak, 
																		saçlarını 
																		tarardı. 
																		Biryantinden 
																		vıcık 
																		vıcık 
																		saçları 
																		dalgalıydı. 
																		Onda 
																		umumiyetle 
																		mahcup 
																		bir hal, 
																		bir 
																		konservatuvar 
																		talebesi 
																		hâli 
																		vardı.” 
																		(S.26) 
																		Alıntıda 
																		da 
																		görüldüğü 
																		gibi 
																		benöyküsel 
																		anlatıcı, 
																		karakterin 
																		fizyolojik 
																		özelliklerini 
																		(genç 
																		olması), 
																		giyim ve 
																		kuşamına 
																		öenm 
																		vermesini, 
																		eğilimlerini 
																		ve 
																		ismini 
																		vermiştir. 
																		Bunlar 
																		anlatıcıya 
																		verilen 
																		önemli 
																		unsurlardır. 
																		“Ekseriya 
																		meydan 
																		yeri 
																		nöbetini 
																		teslim 
																		ettikten 
																		sonra 
																		gelip 
																		yanıma 
																		oturur, 
																		gözlerini 
																		bir 
																		noktaya 
																		diker, 
																		dakikalarca 
																		öylece 
																		kalırdı. 
																		Neden 
																		sonra, 
																		Allah’a, 
																		aşka, 
																		saadete, 
																		cennete, 
																		cehenneme, 
																		ölüme 
																		dair 
																		sorular 
																		sorardı. 
																		Kafası 
																		adamakıllı 
																		işliyordu, 
																		muhakkak... 
																		Hiç 
																		kimsesi 
																		yoktu. 
																		Annesi 
																		on sene 
																		evvel 
																		ölmüş, 
																		veremden. 
																		Babasını 
																		hiç 
																		tanımıyor... 
																		Yazar, 
																		yani 
																		anlatıcı 
																		hikaye 
																		katılımcılarından 
																		biri 
																		olarak; 
																		a: 
																		Karakteri 
																		fizyolojik 
																		bakımından 
																		tanıtması, 
																		b: 
																		Kahramanın 
																		ismi ve 
																		ailesi 
																		hakkında 
																		az çok 
																		bilgi 
																		vermesi, 
																		c: 
																		Aktörün, 
																		öğrenmeye 
																		yani 
																		bilgi 
																		edinmeye 
																		açık 
																		olmasını 
																		söylemesi 
																		gibi 
																		unsurlar 
																		anlatıcının 
																		tipini 
																		veren 
																		önemli 
																		ipuçlarıdır. 
																		Anlatıcı 
																		hikaye 
																		kahramanının 
																		içsel 
																		duygularını 
																		anlatmak 
																		için 
																		onun iç 
																		dünyasına 
																		inmemiş, 
																		gizli 
																		duygu ve 
																		düşünceleri 
																		anlatma 
																		yoluna 
																		gitmemiştir. 
																		Bu 
																		açıdan 
																		anlatıcı; 
																		1- 
																		Bağımsız 
																		dolaysız 
																		konuşma 
																		aktarımını, 
																		2-Olay 
																		örgüsünde, 
																		karakter, 
																		tasvir 
																		vb. 
																		hususlarda, 
																		“otoriter 
																		bir 
																		anlatı 
																		söylemi”ni 
																		seçmemesi 
																		vb. 
																		durumlarda 
																		anlatıcı 
																		tipi 
																		“benöyküsey 
																		anlatıcı”dır. 
																		 
																		 
																		 
																		 
																		 
																		Birinci 
																		(Benöyküsel) 
																		kişi 
																		anlatıcı 
																		1.2.1. 
																		Anlatı 
																		Seviyesi 
																		Hikaye, 
																		anlatı 
																		seviyesi 
																		bakımından 
																		değişik 
																		bir 
																		konumlamadadır. 
																		Bu 
																		konumlama; 
																		anlatıcının 
																		kurgu 
																		metnin 
																		bir 
																		katılımcısı 
																		olması, 
																		dolaysız 
																		konuşma 
																		tekniğinin 
																		ön 
																		planda 
																		olması 
																		ve 
																		müdahale 
																		sınırının 
																		sıfır 
																		düzeyinde 
																		olması 
																		gibi 
																		unsurların 
																		niteliklerinden 
																		anlamak 
																		mümkündür. 
																		Hikaye; 
																		A: Temel 
																		metin 
																		B: Alt 
																		anlatılar 
																		(metinler) 
																		Temel 
																		metin / 
																		çerçeve 
																		metin, 
																		anlatıcının 
																		metnidir. 
																		Anlatıcı, 
																		hikaye 
																		kahramanı 
																		olmakla 
																		birlikte, 
																		olay 
																		örgüsünü, 
																		kurgu 
																		metni 
																		nakleden 
																		kişidir. 
																		Bu 
																		durum, 
																		anlatıcının 
																		konum ve 
																		bakış 
																		açısını 
																		mekan, 
																		zaman, 
																		ritmik 
																		oluşumların 
																		yapısında 
																		değişmelere, 
																		yapısal 
																		nitelikler 
																		kazanmasına, 
																		zengin 
																		kurgusal 
																		yapının 
																		ya da 
																		tersi 
																		durumun 
																		ortaya 
																		çıkmasına 
																		ve 
																		bunların 
																		belirginleşmesine 
																		neden 
																		olmaktadır. 
																		Olayın 
																		bir 
																		kahramanı 
																		olan 
																		anlatıcı, 
																		aktörün 
																		yaşamı, 
																		fiziksel 
																		yapısı, 
																		duygu 
																		dünyası 
																		(aşk 
																		dünyası), 
																		gelecek 
																		tasarımını 
																		kurgusal 
																		ve 
																		ritmik 
																		yaklaşımlarla 
																		anlatmıştır. 
																		Temel 
																		metnin 
																		anlatıcısı 
																		olan 
																		anlatıcı, 
																		zamanlarda 
																		yer yer 
																		sıçramalar 
																		yapmış, 
																		yer 
																		(mekan) 
																		tasvirlerinde 
																		ise 
																		başarılı 
																		değildir. 
																		Olayın 
																		geçtiği 
																		yer 
																		(hapishane), 
																		anlatıcının 
																		projektörüne 
																		hiç 
																		yansımamıştır. 
																		Tasvirler 
																		genellikle 
																		aktör 
																		üzerinde 
																		yoğunlaşmıştır. 
																		“Bağımsız 
																		dolaysız 
																		konuşma 
																		aktarımı 
																		“Free 
																		Direct 
																		Speech) 
																		ile 
																		anlatıcı 
																		direk 
																		aradan 
																		çekilerek 
																		aktör 
																		ile 
																		alıcı 
																		aktarıcının 
																		varlığına 
																		hiç 
																		ihtiyaç 
																		duymadan 
																		iletişim 
																		kurarlar. 
																		Diyaloglarda 
																		anlatıcı, 
																		muhatap 
																		konumundadır 
																		ancak 
																		müdahil 
																		ya da 
																		dolaylı 
																		bir 
																		aktarıcı 
																		konumunda 
																		değildir. 
																		Diyaloglarda 
																		belirginleşen 
																		en 
																		önemli 
																		noktalardan 
																		biri de 
																		anlatıcının 
																		“anlatıcı” 
																		konumundan 
																		çıkarak 
																		“birey”selleşmesidir. 
																		“-Biz de 
																		insan 
																		mıyız?dedi, 
																		otuzbeş 
																		lira 
																		maaş ve 
																		koca bir 
																		ay 
																		mapusluk! 
																		Sizinle 
																		aramızdaki 
																		fark ne? 
																		Bizim bu 
																		işin 
																		gönüllüsü 
																		olduğumuz 
																		mu?” 
																		(Aktör-S.26) 
																		“Aşk, 
																		derdi, 
																		ama 
																		ilahi 
																		aşktan 
																		bahsediyorum, 
																		sinemalarda 
																		gördüğümüz 
																		gibi... 
																		Öyle 
																		sevgilim 
																		olsun 
																		istiyorum 
																		ki, ne 
																		demek 
																		istediğimi 
																		bakışlarımdan 
																		anlasın. 
																		Sonra, 
																		küçük 
																		bir 
																		evimiz...Sonra 
																		bir 
																		çocuğumuz 
																		olsun, 
																		sarı, 
																		kıvırcık 
																		saçlı, 
																		mavi 
																		gözlü, 
																		tombul, 
																		oğlan, 
																		tıpkı 
																		sinemalardaki 
																		gibi...” 
																		(S.27) 
																		(Aktör) 
																		“Sonra? 
																		(anlatıcı) 
																		“Sonra...Sevgilim 
																		ölüversin, 
																		onu 
																		ellerimle 
																		kazdığım 
																		mezara 
																		gömdükten 
																		sonra, 
																		mezarına 
																		kapanıp 
																		bende 
																		ölsem! 
																		(-aktör) 
																		“Ne 
																		bu?” 
																		(anlatıcı) 
																		“Oku 
																		anlarsın” 
																		(aktör) 
																		 
																		 
																		Bu 
																		kurgusal 
																		yapıyı 
																		sembolize 
																		etmek 
																		gerekirse; 
																		 
																		 
																		 
																		 
																		 
																		 
																		 
																		 
																		 
																		 
																		 
																		 
																		Alt 
																		anlatı 
																		metninin 
																		anlatı 
																		sistemi 
																		Anlatı 
																		seviyesi 
																		kurgusal 
																		bir 
																		zenginlik 
																		taşıdığını 
																		söylemek 
																		mümkündür. 
																		Ana 
																		metin 
																		dışında, 
																		ancak 
																		yapı ve 
																		kurgu 
																		bakımından 
																		yine ana 
																		metine 
																		bağlı 
																		olan bir 
																		alt 
																		metin 
																		ortaya 
																		çıkmıştır. 
																		Bu 
																		metinde 
																		de bir 
																		anlatıcı 
																		ve bir 
																		dinleyici 
																		(muhatap) 
																		söz 
																		konusudur. 
																		Gönderici 
																		ve alıcı 
																		dışında 
																		bir 
																		alıcıdaha 
																		vardır 
																		ki, bu 
																		alıcı 
																		metin 
																		dışı 
																		muhattap 
																		olmakla 
																		birlikte 
																		temel 
																		metnin 
																		ve alt 
																		metnin 
																		temel 
																		anlatıcısı 
																		üst 
																		anlatıcı(ben)dir. 
																		 
																		 
																		 
																		 
																		Alt 
																		metin 
																		halkaları; 
																		Mektup 
																		A.A.1      A.A.2      A.A.3      A.A4      A.A.5 
																		Anlatıcı   Galip     
																		  
																		Galip’in 
																		sevgilisi   Sevgili      Galip 
																		 
																		 
																		 
																		 
																		 
																		 
																		 
																		 
																		 
																		 
																		1.2.2. 
																		Ritmik 
																		Oluşum 
																		Mevcut 
																		hikaye 
																		zamanı 
																		içinde 
																		devam 
																		eden 
																		olayların 
																		tasvir 
																		(sahneleme), 
																		tahlil, 
																		zamanı 
																		hızlandırma, 
																		özetleme 
																		ve 
																		yavaşlatma 
																		ve ileri 
																		– geri 
																		zaman 
																		kırılmalarının 
																		anlatıcı 
																		tarafından 
																		düzenlenişi 
																		anlamına 
																		gelen 
																		“ritmik 
																		oluşum”u 
																		“Ekmek, 
																		Sabun ve 
																		Aşk” 
																		hikayesinde 
																		görmek 
																		mümkündür. 
																		Olaylar, 
																		aktörler, 
																		zaman ve 
																		yer 
																		anlatının 
																		temel 
																		unsurlarıdır. 
																		Bu temel 
																		unsurlar 
																		ritim 
																		unsurları 
																		ile bir 
																		araya 
																		getirilip 
																		ustaca 
																		birleştirilirse 
																		ortaya 
																		iyi bir 
																		kurmaca 
																		metin 
																		çıkar. 
																		Tekil 
																		I.şahıs 
																		(ben, 
																		benzer) 
																		anlatıcının 
																		bakış 
																		açısı ve 
																		konumu 
																		ile 
																		aktarılan 
																		hikayede 
																		göze 
																		çarpan 
																		ilk 
																		ritmik 
																		oluşum, 
																		aktörün 
																		çok iyi 
																		anlatmasıdır. 
																		Ayrıca 
																		hikayede 
																		tek bir 
																		kelimeyle 
																		de olsa 
																		“mekan” 
																		belirtilmesidir. 
																		“Hapishanede 
																		Galip 
																		isminde, 
																		genç bir 
																		gardiyanımız 
																		vardı. 
																		Günün 
																		her 
																		saatinde, 
																		hapishanenin 
																		neresinde 
																		olursa 
																		olsun, 
																		elinde 
																		aynayla 
																		tarak, 
																		saçlarını 
																		tarardı. 
																		Biryantinden 
																		vıcık 
																		vıcık, 
																		kumral 
																		saçları 
																		dalgalıydı. 
																		Onda 
																		umumiyetle 
																		mahcup 
																		bir hal, 
																		bir 
																		konservatuvar 
																		talebesi 
																		hâli 
																		vardı... 
																		Aradan 
																		günler 
																		geçti, 
																		revirden 
																		taburcu 
																		edilip 
																		koğuşuma 
																		geldiğim 
																		bir gün, 
																		yanıma 
																		sokuldu, 
																		koyu 
																		yeşil 
																		gözleri 
																		hüzünle 
																		dolu, 
																		koluma 
																		girdi, 
																		beni 
																		tenha 
																		bir yere 
																		çekti.” 
																		(S.27 – 
																		28) 
																		Aktör, 
																		dış yapı 
																		bakımından 
																		oldukça 
																		iyi bir 
																		tasvirle 
																		akratılırken, 
																		banze de 
																		anlatıcı 
																		bağımsız 
																		dolaysız 
																		konuşma 
																		aktarımı 
																		ile 
																		anlatıcının 
																		aşk, 
																		sevgi ve 
																		Allah, 
																		saadet, 
																		cennet, 
																		cehennem, 
																		ölüm 
																		gibi 
																		konuları 
																		da 
																		öğrenmeye 
																		meraklı 
																		olduğu 
																		yani 
																		karakterin 
																		açık 
																		kimliği 
																		verilmiştir. 
																		“Aşk, 
																		derdi, 
																		ama 
																		ilahi 
																		aşktan 
																		bahsediyorum, 
																		sinemalarda 
																		gördüğümüz 
																		gibi... 
																		Öyle bir 
																		sevgilim 
																		olsun 
																		istiyorum 
																		ki, ne 
																		demek 
																		istediğimi 
																		bakışlarımdan 
																		anlasın.Sözle 
																		değil 
																		gözlerimizin 
																		bakışıyla 
																		anlaşalım. 
																		Aktör, 
																		Galip,  
																		anlatıcı 
																		ile 
																		tanışmadan 
																		önce 
																		alıntıda 
																		da 
																		görüldüğü 
																		gibi 
																		ilahi 
																		bir aşk 
																		düşlemektedir. 
																		Bu, 
																		gerçek 
																		hayattaki 
																		bir 
																		karşı 
																		cinse 
																		duyulan 
																		tanrısal 
																		nitelikteki 
																		bir aşk 
																		düşüncesidir. 
																		Ancak 
																		aktör, 
																		anlatıcı 
																		ile 
																		tanıştıktan 
																		sonra ve 
																		onun 
																		verdiği 
																		bazı 
																		kitapları 
																		okuduktan 
																		sonra 
																		ütopik 
																		nitelikli 
																		aşk 
																		düşüncesi 
																		daha 
																		gerçekçi 
																		ve 
																		toplumsal 
																		yaşamın 
																		çerçevesinde 
																		ve 
																		koşulların 
																		öngördüğü 
																		koşullarda 
																		yeşerebilen 
																		bir 
																		karşılıklı 
																		paylaşım, 
																		kendisi 
																		olduğunu 
																		algılar. 
																		Bu 
																		durum, 
																		bir 
																		kişilik 
																		değişminin 
																		işaretidir. 
																		Çünkü, 
																		izlediği 
																		filmlerden 
																		etkilenen 
																		Galip, 
																		bir 
																		hapishanede 
																		mahkum 
																		olan bir 
																		bayana 
																		aşk 
																		duyar. 
																		Ona bir 
																		mektup 
																		yazar. O 
																		mektup; 
																		“Kötü 
																		aşk 
																		tasvirleriyle 
																		dolu, 
																		bayağı 
																		bir 
																		ifade 
																		tarzıydı. 
																		Bir 
																		sevgiliye, 
																		ölüm 
																		denen 
																		muammadan, 
																		saadetten, 
																		edebi 
																		aşktan, 
																		aşkın 
																		derinliklerinden, 
																		kül 
																		kanatlı 
																		aşk 
																		perilerinden, 
																		kadının 
																		Cenab’ı 
																		Hak 
																		tarafından 
																		bir 
																		serap 
																		olarak 
																		yaratıldığından 
																		uzun 
																		uzun 
																		bahsediyordu.” 
																		(S. 28) 
																		Alıntıda 
																		da 
																		görüldüğü 
																		gibi 
																		aktör 
																		insanüstü 
																		bir aşk 
																		istemektedir. 
																		Sevgili 
																		de yine 
																		sıradan 
																		bir 
																		insan 
																		olarak 
																		düşünülmemektedir. 
																		Aktörün 
																		sevgiliye 
																		gönderdiği 
																		mektubun 
																		tersi 
																		bir 
																		mektup 
																		alınca 
																		sinirlenir, 
																		kızar ve 
																		hatta 
																		kendisine 
																		“ ayı” 
																		şeklinde 
																		bir 
																		küfür de 
																		savurur. 
																		“-Nasıl?dedi, 
																		beğendin 
																		mi? Biz 
																		ilahi 
																		aşktan 
																		bahsettik, 
																		o tuttu 
																		bize 
																		sabundan, 
																		somurdan..” 
																		“- Ayı, 
																		dedi, 
																		kadın mı 
																		bunlar?” 
																		Bu durum 
																		aktörün 
																		daha 
																		önce de 
																		söylediğim 
																		gibi 
																		seyrettiği 
																		filmlerin 
																		ve 
																		okuduğu 
																		kitapların 
																		( 
																		Margaret’in 
																		La Dam o 
																		Kamelya) 
																		etkisinde 
																		kalmasından 
																		kaynaklanmaktadır. 
																		Ancak, 
																		anlatıcının 
																		da 
																		yönlendirmesiyle 
																		aktör 
																		gerçeği 
																		anlar: 
																		“Ertesi 
																		sabah, 
																		neşe 
																		dolu 
																		yeşil 
																		gözlerle 
																		tekrar 
																		geldi.” 
																		“Usullucak:” 
																		“-Bir 
																		kalıp 
																		sabunla 
																		iki 
																		somun 
																		gönderdim!dedi.”(S.29) 
																		Anlatıcı 
																		karakter 
																		tahlilini 
																		kurgu 
																		metninde 
																		gerçekçi 
																		bir 
																		oluşumla 
																		aktarmada 
																		ve 
																		değim, 
																		dönüşümün 
																		alt 
																		yapısının 
																		neden 
																		sonuçları 
																		kendi 
																		gerçeklerinin 
																		içinde 
																		sunulmaktadır. 
																		Ritmik 
																		oluşum 
																		bakımından 
																		karakter 
																		ön 
																		plandadır. 
																		Tahlilin 
																		ana 
																		merkezi 
																		ve 
																		hikayenin 
																		ana 
																		merkezi 
																		yani 
																		bakış 
																		açısı 
																		karakterin 
																		üzerinde 
																		yoğunlaşmıştır. 
																		Ritmik 
																		oluşum 
																		unsurları 
																		olarak 
																		zaman 
																		kırılmaları, 
																		hikayede 
																		konum ve 
																		bakış 
																		açısı 
																		problemi 
																		çerçevesinde 
																		bakıldığında 
																		odak 
																		noktası 
																		karakterin 
																		kendisidir. 
																		Neredeyse 
																		bütün 
																		ileri ve 
																		geri 
																		kırılmaların 
																		merkezinde 
																		aktör 
																		vardır. 
																		“Sonra 
																		ahbap 
																		olmuştuk.” 
																		“...Kafası 
																		adamakıllı 
																		işliyordu, 
																		muhakkak. 
																		Bir gün; 
																		“-Biz de 
																		insan 
																		mıyız, 
																		dedi. 
																		Otuzbeş 
																		lira 
																		maaş ve 
																		koca bir 
																		ay 
																		mapusluk!” 
																		“Hiç 
																		kimsesi 
																		yoktu.Annesi 
																		on sene 
																		evvel 
																		ölmüş, 
																		veremden. 
																		Babasını 
																		hiç 
																		tanımıyor.” 
																		“Bir 
																		başka 
																		gün 
																		benden 
																		bir 
																		kitap 
																		istedi. 
																		Ertesi 
																		gün, 
																		gözleri 
																		kıpkırmızı 
																		geldi. 
																		Bütün 
																		gece 
																		uyumamış, 
																		kitabı 
																		yer gibi 
																		okumuş.” 
																		Aktör 
																		hikayenin 
																		merkezidir. 
																		Bütün 
																		olay 
																		örgüsü 
																		onun 
																		üzerinde 
																		kurgulanmıştır. 
																		Kurgu 
																		metnin 
																		işleyişi, 
																		mekan, 
																		zaman, 
																		görüntüleme, 
																		tasvir 
																		ve 
																		yavaşlatma, 
																		hızlandırma 
																		gibi 
																		unsurlar 
																		kronolojik 
																		bir 
																		sıralama 
																		arz 
																		etmekle 
																		birlikte, 
																		geri 
																		kırılmalar 
																		ve 
																		özellikle 
																		hayal 
																		unsurları 
																		bu 
																		sıradanlığı 
																		kırarak 
																		kurgu 
																		metnine 
																		estetik 
																		bir hal 
																		ve zevk 
																		kazandırmıştır. 
																		Revir’de 
																		yattığım 
																		günlerden 
																		bir gün, 
																		elinde 
																		bir 
																		mektup 
																		müsveddesiyle 
																		geldi. 
																		Heyecanlıydı...” 
																		“Kötü 
																		aşk 
																		tasvirleriyle 
																		dolu 
																		bayağı 
																		bir 
																		ifade 
																		tarzıydı...” 
																		“Aradan 
																		günler 
																		geçti. 
																		Revirden 
																		taburcu 
																		edilip, 
																		koğuşuma 
																		geldiğim 
																		bir gün, 
																		yanıma 
																		sokuldu, 
																		koyu 
																		yeşil 
																		gözleri 
																		hüzünle 
																		dolu, 
																		koluma 
																		girdi, 
																		beni 
																		tenha 
																		bir 
																		köşeye 
																		çekti. 
																		Sekize 
																		katlanmış 
																		birmektup 
																		çıkarıp 
																		uzattı.” 
																		(S.28) 
																		Alıntılarda 
																		da 
																		görüldüğü 
																		gibi 
																		kurgu 
																		metninde 
																		zaman 
																		kırılmaları 
																		hikaye 
																		boyunca 
																		aktör 
																		merkezli 
																		ilerler 
																		ve 
																		kronolojik 
																		bir 
																		tutum 
																		sergiler. 
																		Bu durum 
																		yani 
																		zamanın 
																		bu 
																		tarzda 
																		kullanışı 
																		metin 
																		boyunca 
																		devam 
																		eder. 
																		Hikaye, 
																		iç 
																		zenginliği 
																		tasvirlerden 
																		(sahnelemeden), 
																		yavaşlatma 
																		ve 
																		durdurma 
																		gibi 
																		unsurlarla 
																		sağlanır. 
																		Tasvir 
																		(sahneleme), 
																		kendini 
																		en güçlü 
																		hissettiği 
																		bölüm 
																		hayal 
																		unsurları 
																		olaral 
																		görmek 
																		mümkündür. 
																		İleri 
																		kırılma 
																		perspektifinde 
																		anlatılan 
																		bu 
																		bölümde 
																		anlatıcı, 
																		hayal 
																		unsurların 
																		zengin 
																		bir 
																		sahne 
																		yöntemi 
																		ile 
																		aktarır. 
																		“...Sonra, 
																		küçücük 
																		bir 
																		evimiz, 
																		çok 
																		değil 
																		iki oda 
																		bir 
																		salonlu. 
																		Amma, 
																		fitne 
																		fücur 
																		şehirlerden 
																		uzakta, 
																		engin 
																		bir 
																		denizin 
																		kenarındaki 
																		bir 
																		ormanın 
																		içinde. 
																		Kış 
																		gecelerinde, 
																		kuduran 
																		denizin 
																		azgın 
																		dalgalarının 
																		gümbürtüsünde 
																		titreşelim, 
																		sarılalım 
																		birbirimize... 
																		Sonra 
																		bir 
																		çocuğumuz 
																		olsun, 
																		sarı 
																		kıvırcık 
																		saçlı ve 
																		mavi 
																		gözlü, 
																		tombul, 
																		oğlan. 
																		Tıpkı 
																		sinemalardaki 
																		gibi...” 
																		(S.27) 
																		Metinde 
																		de 
																		görüldüğü 
																		gibi son 
																		cümleden 
																		bir 
																		önceki 
																		cümleye 
																		kadar, 
																		tasvir 
																		güçlü 
																		olmakla 
																		birlikte 
																		bir 
																		hayal, 
																		ya da 
																		oluş 
																		ileri 
																		zaman 
																		kırılma 
																		perspektifi 
																		ile 
																		akrarılırken, 
																		son 
																		cümlede 
																		aniden 
																		bir geri 
																		kırılma 
																		görülmektedir. 
																		Yani 
																		aktör 
																		geçmişe 
																		dönmektedir. 
																		Ve 
																		böylece 
																		zaman 
																		akışında 
																		geriye 
																		doğru 
																		hızlı 
																		bir akış 
																		görülmektedir. 
																		Hayal 
																		bitmesiyle 
																		birlikte 
																		zaman 
																		hızlı 
																		bir 
																		şekilde 
																		mevcut 
																		hikaye 
																		zamanına 
																		dönmeden 
																		ileri 
																		sıçrama 
																		yapmıştır. 
																		“- 
																		İnanır 
																		mısın, 
																		dedi, 
																		Margaret 
																		beni 
																		saatlerce 
																		ağlattı, 
																		uykumu 
																		kaçırdı 
																		sabaha 
																		kadar... 
																		Ne 
																		sihir, 
																		ne 
																		keramet 
																		var 
																		Yarabbi 
																		bu 
																		kargacık 
																		kurgacık 
																		harflerin 
																		içinde?...” 
																		(S.27) 
																		Bu 
																		alıntıda 
																		da 
																		görüldüğü 
																		gibi 
																		zamanda 
																		(saatlerce) 
																		bir 
																		özetleme 
																		olmuştur. 
																		“Kargacık, 
																		kurgacık” 
																		ikileminde 
																		ise 
																		durdurma 
																		yani 
																		yakın 
																		temas 
																		mevcuttur. 
																		Bu aynı 
																		zamanda 
																		bir 
																		tasvir 
																		ikilemidir. 
																		“Kötü 
																		aşk 
																		tasvirleriyle 
																		dolu, 
																		bayağı 
																		bir 
																		ifade 
																		tarzıydı.” 
																		Burada 
																		bir zıt 
																		anlatı 
																		durumu 
																		oluşmakla 
																		birlikte 
																		tasvir 
																		ve 
																		görme, 
																		gösterme 
																		unsurları 
																		ön plan 
																		çıkmıştır. 
																		 
																		 
																		 
																		 
																		EK : 
																		Galip’in 
																		kitap 
																		okuması 
																		da bir 
																		alt 
																		anlatıdır. 
																		 
																		 
																		 
																		 
																		 
																		 
																		 
																		 
																		 
																		 
																		 
																		 
																		 
																		 
																		 
																		 
																		 
																		 
																		 
																		V. BÖLÜM 
																		KÖPEK 
																		YAVRUSU 
																		1.1. 
																		Ritmik 
																		Oluşum 
																		Zaman 
																		kırılmalarının 
																		hiç 
																		görülmediği 
																		hikaye, 
																		bu 
																		yönüyle 
																		diğer 
																		hikayelerden 
																		ayrılır. 
																		İleri 
																		kırılmaların 
																		ve geri 
																		kırılmaların 
																		olmaması 
																		hikayenin 
																		kurgusal 
																		bakımdan 
																		hayal ve 
																		duygu 
																		unsurlarının 
																		geri 
																		plana 
																		düşmesine 
																		neden 
																		olmuştur. 
																		Hikaye, 
																		hayalden 
																		tamamıyla 
																		mahrumdur. 
																		Kronolojik 
																		bir 
																		kurgunun 
																		ön 
																		planda 
																		olması 
																		hikayenin 
																		diğer 
																		hikayelerle 
																		olan 
																		ortak 
																		özellikleridir. 
																		Kaza 
																		geçirip 
																		bir 
																		ayağı 
																		kırılan 
																		köpeğin 
																		başına 
																		toplanan 
																		çocukların 
																		ona 
																		yaptıkları 
																		işkence 
																		ve 
																		köpeğin 
																		bu 
																		acılar 
																		karşısındaki 
																		durumu 
																		trajedik 
																		bir 
																		kurgunun 
																		aşamalı 
																		gelişmesi 
																		ile 
																		işlenmiştir. 
																		“Köpek 
																		yavrusunun 
																		iki ard 
																		ayağını 
																		az evvel 
																		demir 
																		tekerlekli 
																		bir yük 
																		arabası 
																		ezmişti.” 
																		(S.22) 
																		Metin 
																		parçasında 
																		tasvir 
																		ön 
																		plandadır. 
																		Ve 
																		geriye 
																		doğru 
																		(az 
																		evvel) 
																		bir 
																		zaman 
																		kırılması 
																		vardır. 
																		Dönüşümde 
																		ayrıntıdan 
																		sakınılmıştır. 
																		Ayrıntıya 
																		girilmemiştir. 
																		“Şimdi” 
																		kelimesiyle 
																		yazar 
																		mevcut 
																		hikaye 
																		zamanına 
																		dönmüştür. 
																		“...Mafsallarından 
																		aşağısı 
																		pestile 
																		dönmüş, 
																		ayaklar 
																		yalnız 
																		bir 
																		deriye 
																		bağlı, 
																		sarkıyor, 
																		ezikten 
																		boyuna 
																		kan 
																		sızıyordu. 
																		Arada 
																		boynunu 
																		büküyor, 
																		sesini 
																		yükselterek 
																		birşeyler 
																		anlatmak 
																		istiyor, 
																		sesi 
																		ağırlaşıyor, 
																		yükseliyor, 
																		sonra 
																		yavaşça 
																		tükeniyordu.” 
																		(S. 22) 
																		Olayın 
																		bir 
																		trajediye 
																		dönüşmesi 
																		ya da 
																		trajik 
																		bir 
																		nitelik 
																		kazanması, 
																		yazarın 
																		olayı 
																		gözlem 
																		yöntemi 
																		ile 
																		sahnelemesi 
																		en 
																		önemli 
																		neden 
																		olarak 
																		kabul 
																		edebiliriz. 
																		Sahnelenme 
																		çok 
																		güçlü 
																		bir 
																		teknik 
																		özellik 
																		olarak 
																		karşımıza 
																		çıkar. 
																		“Çektiği 
																		acıyı 
																		İNSAN’ 
																		lara bir 
																		türlü 
																		anlatamayan 
																		köpek 
																		yavrusunun 
																		ezilmiş, 
																		kanlı 
																		etine 
																		dürttü. 
																		Köpek 
																		yavrusunun 
																		vücudu 
																		birden 
																		müthiş 
																		bir 
																		sarsıntı 
																		geçirdi 
																		ve acı 
																		acı 
																		bağırdı...” 
																		(S.22) 
																		Yazar 
																		yer yer 
																		özet 
																		yöntemini 
																		de 
																		kullanmıştır. 
																		“Değnek 
																		tekrar 
																		dürtüldü, 
																		sonra 
																		tekrar 
																		tekrar... 
																		Köpeğin 
																		çaresiz 
																		bir 
																		teslimlikle 
																		yan 
																		yatan, 
																		gözleri 
																		kapalı, 
																		elleri 
																		düşmüş, 
																		acı 
																		duyan, 
																		fakat 
																		artık 
																		izlemeye 
																		gücü 
																		kalmayan 
																		sükutu 
																		evvela 
																		çocukların, 
																		sonra 
																		onları 
																		çevreleyen 
																		daha 
																		büyük, 
																		daha 
																		daha 
																		büyüklerin 
																		neşesini 
																		kaçırdı...” 
																		(S.23) 
																		Örneklerde 
																		de 
																		görüldüğü 
																		yazar, 
																		anlatımın 
																		canlılığını 
																		özetlerin 
																		yer yer 
																		kullanımıyla 
																		da 
																		sağlamıştır. 
																		ANLATICILAR 
																		TİPOLOJİSİ 
																		1.1.Anlatıcı 
																		Tipolojisi 
																		Hikayede 
																		anlatıcı 
																		tipini 
																		veren en 
																		önemli 
																		veriler: 
																		“Şehrin 
																		ana 
																		caddesindeki 
																		kuyumcu 
																		dükkanlarından 
																		birisinin 
																		kaldırımı 
																		önünde 
																		bir 
																		köpek 
																		yavrusunu 
																		ön 
																		ayakları 
																		üzerine 
																		uzanmış, 
																		acı acı 
																		sızlanıyor, 
																		arada 
																		başını 
																		iki yana 
																		çevirip, 
																		etrafını 
																		alan 
																		mahalle 
																		çocuklarına 
																		bakıyordu.” 
																		(S.22) 
																		Bu 
																		metinde 
																		anlatıcı, 
																		gözlemci 
																		bir 
																		pozisyondadır. 
																		Hikayenin 
																		katılımcılarından 
																		biri 
																		değildir. 
																		Köpeğin 
																		bir 
																		yavru 
																		olması, 
																		iki 
																		ayağının 
																		üzerine 
																		uzanması, 
																		acı acı 
																		sızlanması 
																		gibi 
																		görme, 
																		izleme, 
																		duyma 
																		ile 
																		ilgili 
																		anlatımlar 
																		anlatıcının 
																		kimliğini 
																		veren 
																		önemli 
																		ipuçlarıdır. 
																		“Köpek 
																		yavrusunun 
																		iki ard 
																		ayağını 
																		az 
																		evvel, 
																		demir 
																		tekerlekli 
																		bir yük 
																		arabası 
																		ezmişti. 
																		Şimdi 
																		mafsallarından 
																		aşağısı 
																		pestile 
																		dönmüş, 
																		ayaklar 
																		yalnız 
																		bir 
																		deriye 
																		bağlı, 
																		sarkıyor, 
																		ezikten 
																		boyuna 
																		kan 
																		sızıyordu...” 
																		Anlatıcı 
																		zamana 
																		hakimdir. 
																		Bütün 
																		olaylar 
																		onun 
																		projektörü 
																		vasıtasıyla 
																		okuyucuya 
																		ulaşmıştır. 
																		Varlıkların 
																		nitelikleri, 
																		hareketleri, 
																		trajedik 
																		durumları,  
																		zamanı – 
																		belirsiz 
																		de olsa 
																		– 
																		mekanı, 
																		kronolojik 
																		bir 
																		kurguyla 
																		okuyucuya 
																		ulaştırmıştır. 
																		“ – 
																		Ağlıyor 
																		ha!dedi. 
																		Çok 
																		zayıf 
																		oğlan 
																		başını 
																		salladı. 
																		-   Heye, 
																		ver hele 
																		lan... 
																		Tatar’a 
																		benzeyen 
																		oğlanın 
																		elinden 
																		sopayı 
																		aldı: 
																		-   N’apacan?” 
																		(S.22) 
																		Metin 
																		parçalarında 
																		da 
																		görüldüğü 
																		gibi 
																		anlatıcıyı 
																		ele 
																		veren 
																		bazı 
																		ipuçları 
																		da: 
																		A: 
																		“dedi” 
																		yükleminin 
																		kullanılması, 
																		B: 
																		Diyaloglarda 
																		aktörlerin 
																		müdahalesizce 
																		konuşabilmeleri, 
																		C: İki 
																		nokta 
																		üst üste 
																		( : ) 
																		işeretinin 
																		kullanılması 
																		vb. gibi 
																		olgular 
																		hikaye 
																		anlatıcısı 
																		ele 
																		veren 
																		önemli 
																		ipuçlarıdır. 
																		Bu 
																		ipuçları 
																		aracılığı 
																		ile 
																		anlatıcının 
																		tanrıbilici, 
																		O ya da 
																		“benzer 
																		olmayan 
																		anlatıcı” 
																		olduğunu 
																		söylemek 
																		mümkündür. 
																		“... 
																		Bütün 
																		çocuklar, 
																		karga 
																		yüzlü 
																		oğlana 
																		kıskançlıkla 
																		baktılar. 
																		“Daha 
																		yeni bir 
																		şeyler 
																		bulup, 
																		kendileri 
																		de 
																		eferimi 
																		kazanmak” 
																		için 
																		arandılar. 
																		(1) 
																		“Bacağı 
																		kadar 
																		bir 
																		oğlanın 
																		karşısında, 
																		kulaklarına 
																		geçmiş 
																		soğuk 
																		kurşuni 
																		fütru, 
																		paçaları 
																		diz 
																		kapaklarına 
																		kadar 
																		çemirli 
																		kara 
																		donu, 
																		yalınayaklarıyla 
																		(2) 
																		“Hamal 
																		Mehmet 
																		Bey’i 
																		bir 
																		soytarıya 
																		benzeten 
																		karnı 
																		tok 
																		bezirgânlar, 
																		öteki 
																		çocukları 
																		da 
																		kışkırtmaya 
																		başladılar.(3) 
																		Derken 
																		iş 
																		azıttı... 
																		“Ehey” 
																		ler, 
																		“Zort”lar, 
																		karpuz 
																		kabukları 
																		ve avuç 
																		avuç 
																		taşa 
																		tutulan 
																		“Hamal 
																		Mehmet 
																		Bey” 
																		şaşkına 
																		çevrildi.(4) 
																		“Etraf 
																		gittikçe 
																		kalabalıklaşıyordu... 
																		Güneşin 
																		altında 
																		boyuna 
																		çoğalan 
																		bir 
																		kalabalık 
																		sesli 
																		sesli 
																		gülüyor, 
																		daha çok 
																		gülebilmek 
																		için 
																		kendilerini 
																		zorluyorlar.” 
																		(5) 
																		“Öteki 
																		çocukların 
																		“ana 
																		avrat” 
																		küfürleri 
																		arasında, 
																		dönmüş 
																		gözleri, 
																		gerilmiş 
																		sinirleriyle 
																		çocuğu 
																		tokatlamaya 
																		başladı.” 
																		(6)... 
																		“...Ve 
																		bir 
																		çocuğu 
																		cadde 
																		ortasında 
																		tokatlamak 
																		suçlusu” 
																		adam 
																		karakola 
																		sevkedildi. 
																		“Az 
																		sonra; 
																		ihtiyar 
																		çöpçü, 
																		güneşin 
																		altında 
																		büsbütün 
																		kurumuşa 
																		benzeyen 
																		ve 
																		dünyasından 
																		memnun 
																		olmadığını 
																		belli 
																		eden 
																		bezgin 
																		haliyle, 
																		hayvanının 
																		başını 
																		çekerek 
																		geldi.” 
																		(  
																		(S.25) 
																		 
																		Bu 
																		alıntılarda: 
																		1 – 
																		Anlatıcı 
																		1.,4.,7. 
																		cümlelerde 
																		müdahale 
																		sınırını 
																		sıfırlamak 
																		için 
																		aktörlere 
																		ait olan 
																		ya da 
																		başka 
																		bir 
																		kuruma, 
																		kişiye, 
																		kanuna 
																		ait 
																		söylemlerin 
																		kendisinin 
																		olmadığını 
																		belirtmek 
																		için 
																		tırnak 
																		işaretine 
																		başvurmuştur. 
																		Müdahale 
																		böylece 
																		sıfır 
																		derecesine 
																		inmiştir. 
																		Anlatıcı 
																		bu 
																		tutumu 
																		ile 
																		insanların 
																		iç 
																		dünyasına 
																		inme (ki 
																		özellikle 
																		1. 
																		cümlede 
																		olduğu 
																		gibi) 
																		denemesini 
																		yapmıştır. 
																		Bu 
																		yaklaşım 
																		gözlem 
																		gücü ile 
																		birlikte 
																		kullanılması 
																		son 
																		derece 
																		önemlidir. 
																		Anlatıcı 
																		7. 
																		cümlede 
																		yasalara 
																		bir 
																		gönderme 
																		yapmıştır. 
																		Anlatı 
																		özelliği 
																		taşıyan 
																		bu cümle 
																		anlatıcıya 
																		olmadığı 
																		için 
																		tırnak 
																		içinde 
																		verilmiştir. 
																		2 – 
																		Anlatıcı, 
																		özellikle 
																		2.,6., 
																		8. 
																		cümleler 
																		ve az da 
																		olsa 5. 
																		cümlede, 
																		karakterlerin 
																		canlı 
																		tasvirlerini 
																		yapmış 
																		(yalınayak, 
																		dönmüş  
																		gözler, 
																		gerilmiş 
																		sinirler, 
																		ihtiyar 
																		çöpçü, 
																		güneşin 
																		altında 
																		kurumuşa 
																		benzeyen 
																		ve 
																		dünyasından 
																		memnun 
																		olmadığını 
																		belli 
																		eden, 
																		bezgin 
																		hali.), 
																		bu 
																		tasvirler 
																		güçlü 
																		gözlem 
																		tekniğiyle 
																		bağlantılı 
																		olarak, 
																		aktörlerin 
																		ruh 
																		dünyasına, 
																		psikolojik 
																		tutum ve 
																		davranışlarına 
																		inilmiş, 
																		diğer 
																		hikayelerine 
																		göre 
																		başarılı 
																		denemelerdir. 
																		Bu 
																		açıdan 
																		gözlem, 
																		sahneleme 
																		ile 
																		içiçe 
																		geçmiş, 
																		olaylar 
																		yavaşlatılmış, 
																		devirgenlik 
																		zenginleştirilmiştir. 
																		3 – 
																		Anlatıcı 
																		1., 3., 
																		4., 5. 
																		cümlelerle 
																		müdahale 
																		sınırını 
																		sıfıra 
																		indirme 
																		çabasındadır. 
																		Kendisinin 
																		söylemediği 
																		sözler 
																		tırnak 
																		içinde 
																		verilmiştir. 
																		Sonuç 
																		olarak 
																		anlatıcı, 
																		gözlem, 
																		sahneleme, 
																		poz, 
																		kronolojik 
																		– trajik 
																		olay 
																		kurgusu 
																		ile ön 
																		plana 
																		çıkmıştır. 
																		Gizli, 
																		örtük 
																		bir 
																		anlatıcı 
																		tipidir. 
																		Hikayede 
																		ilk defa 
																		karakterler 
																		yavaş 
																		yavaş iç 
																		– dış 
																		portreleri 
																		ile 
																		okuyucuya 
																		ulaşmaları, 
																		yazarın 
																		zaman 
																		geçtikçe 
																		daha da 
																		güçlendiğini 
																		gösteren 
																		kanıtlardır. 
																		Ayrıca 
																		ilk 
																		psikolojik 
																		denemeler 
																		daha 
																		güçlü 
																		olarak 
																		burada 
																		ön 
																		plandadır. 
																		 
																		 
																		 
																		1.2. 
																		Anlatı 
																		Seviyesi 
																		Anlatıcı 
																		seviyesinde 
																		bir 
																		değişim 
																		yoktur. 
																		Metin 
																		(hikaye) 
																		a: Temel 
																		anlatı 
																		b: Üst 
																		anlatı 
																		olmak 
																		üzere 
																		ikiye 
																		ayrılır. 
																		Burada 
																		diyaloglarda 
																		ve 
																		alıntılarda 
																		da alt 
																		alıntıların 
																		oluşumu 
																		görülür. 
																		 
																		 
																		 
																		 
																		 
																		 
																		Bunları: 
																		A.A.4      A.A.3        
																		  
																		A.A.4      A.A.5        
																		A.A.6 
																		II. 
																		Çocuk   II. 
																		Çocuk   Mehmet 
																		Bey      
																		    
																		 Kalabalık 
																		Kitle    
																		  Çöpçü 
																		Şeklinde 
																		tasnif 
																		edilebilir. 
																		1.1.2.TİPLERİN 
																		TASNİFİ 
																		Yazar, 
																		hikaye 
																		kahramanlarının  
																		aktarımında 
																		yüzeysel 
																		bir 
																		duruş 
																		sergilemektedir. 
																		Karakterler, 
																		psikolojik, 
																		ruhsal 
																		bakımdan 
																		belirsiz 
																		bir 
																		tiplerdir. 
																		Örneğin 
																		Tatar’a 
																		benzeyen 
																		çocuk: 
																		“...basık 
																		burunlu 
																		birinin 
																		elinde 
																		bir 
																		değnek 
																		vardı. 
																		Sakıldaklı 
																		entarisinin 
																		parçalanmış 
																		sırtından 
																		eti 
																		görünüyordu.” 
																		(S.22) 
																		Aktarım 
																		metninde 
																		de 
																		görüldüğü 
																		gibi 
																		yazar, 
																		karakterleri 
																		tanıtırken 
																		fiziksel 
																		yapıyı 
																		ön 
																		planda 
																		tutmuş, 
																		ruhsal 
																		çözümlemeleri, 
																		davranışları 
																		bakımından 
																		ya çok 
																		eksik ya 
																		da hiç 
																		değinilmemiştir. 
																		Bir 
																		diğer 
																		aktörü 
																		aktarırken 
																		de; 
																		“Zayıf 
																		oğlan...Kısa, 
																		lacivert 
																		pantolonunun 
																		kıçı iri 
																		siyah 
																		bir 
																		bezle 
																		yamalı, 
																		yandan 
																		bir 
																		kargaya 
																		benzeyen, 
																		kesik 
																		benizli, 
																		bir 
																		başka..” 
																		    
																		9. TEBER 
																		ÇELİK’İN 
																		KARISI 
																		   1.1.Olay: 
																		   Bir 
																		inşaatın 
																		beton 
																		ameleliğini 
																		yapmakta 
																		olan 
																		Teber 
																		Çelik 
																		evli ve 
																		bir 
																		çocuk 
																		babasıdır. 
																		Zor bir 
																		işte 
																		çalışmakta 
																		olup 
																		evine 
																		bağlı 
																		bir 
																		insan 
																		değildir. 
																		Aldığı 
																		parayı 
																		ise evin 
																		geçimi 
																		için 
																		değil, 
																		günlük 
																		zevki 
																		(kadın, 
																		kumar) 
																		için 
																		harcamaktadır. 
																		Karısı 
																		Seyran 
																		ile oğlu 
																		Kasım 
																		ise 
																		açlık ve 
																		sefalet 
																		içinde 
																		yaşamaktadır. 
																		   Teber 
																		Çelik, 
																		işten 
																		eve 
																		dönerken 
																		eşi 
																		Seyran’ı 
																		da evin 
																		eşiğinde 
																		başını 
																		avurtları 
																		içinde, 
																		düşünceli 
																		düşünceli 
																		otururken 
																		görür. 
																		Karısına 
																		çok aç 
																		olduğunu 
																		söyler. 
																		Evde 
																		değil 
																		yemek, 
																		kuru 
																		ekmek 
																		bile 
																		bulunmadığı 
																		için 
																		kadın da 
																		çocuk da 
																		aynı 
																		durumu 
																		(açlığı) 
																		yaşamaktadır. 
																		Bu arada 
																		aile 
																		temel 
																		gıda 
																		ihtiyacını 
																		Temel’in 
																		kendi 
																		inşaatının 
																		yanındaki 
																		bakkaldan 
																		veresiye 
																		sağlamaktadırlar. 
																		Borç bir 
																		hayli 
																		artmıştır.
																		 
																		   Teber 
																		Çelik 
																		aldığı 
																		aylık 
																		maaşını 
																		karısından 
																		ve 
																		çocuğundan 
																		saklayarak 
																		çevredeki 
																		hayat 
																		kadınlarına 
																		ve 
																		kumara 
																		harcamaktadır. 
																		Seyran’ın 
																		bundan 
																		haberi 
																		yoktur. 
																		İnşaatta 
																		çalışan 
																		herkes 
																		parasını 
																		aldığı 
																		halde O, 
																		karısına 
																		yalanla 
																		henüz 
																		para 
																		almadığını 
																		söyler. 
																		Karısı 
																		Seyran 
																		üsteleyince 
																		kızar, 
																		bağırır, 
																		sinirlenerek 
																		evi terk 
																		eder.
																		 
																		   Seyran 
																		kocasının 
																		sinirli 
																		bir 
																		şekilde 
																		evi terk 
																		etmesinin 
																		ardından 
																		inşaat 
																		bakkalına 
																		gider. 
																		Bakkalcı, 
																		kocasının 
																		bu ay ki 
																		hesabı 
																		ödemediği 
																		için 
																		artık 
																		veresiye 
																		veremeyeceğini 
																		söyler. 
																		Bu arada 
																		bakkalcı 
																		Hamid 
																		Ağa ile 
																		Seyran’ın 
																		konuşmalarına 
																		tanık 
																		olan 
																		inşaat 
																		bekçisi 
																		Durmuş, 
																		durumu 
																		bilmektedir. 
																		Ve 
																		bundan 
																		istifade 
																		etmek 
																		ister. 
																		Çünkü 
																		onun 
																		Seyran 
																		da 
																		öteden 
																		beri 
																		gözü 
																		vardır. 
																		Bakkalcı 
																		gidince 
																		bekçi 
																		kadını 
																		yola 
																		getirmek 
																		için dil 
																		döker. 
																		Kocasının 
																		kirli 
																		işlerini 
																		anlatır. 
																		Seyran 
																		şaşkın 
																		ama zor 
																		durumdadır.
																		 
																		   Bekçi, 
																		zevki 
																		için 
																		kadını 
																		para 
																		karşılığı 
																		ilişkiye 
																		zorlar. 
																		Gençliği, 
																		gücü ile 
																		kadını 
																		elde 
																		eder. 
																		Kadın, 
																		utançla 
																		evine 
																		dönerken 
																		çaresiz 
																		ve 
																		isyankardır.
																		 
																		   1.2. 
																		ANLATICI(LAR) 
																		TİPOLOJİSİ: 
																		   Hikayenin 
																		anlatıcısı, 
																		olayları 
																		dışardan 
																		gören 
																		müdahalede 
																		bulunmayan, 
																		bir 
																		“üstanlatıcı”dır. 
																		Buna 
																		“tanrıbilici”, 
																		“O”, 
																		“dış”, 
																		“örtülü” 
																		ya da 
																		“benzer 
																		olmayan 
																		anlatıcı” 
																		gibi 
																		isimler 
																		de 
																		vermek 
																		mümkündür. 
																		Anlatıcının 
																		kimliğini:
																		 
																		a-   Müdehaleyi 
																		en aza 
																		(sıfıra) 
																		indirgemek 
																		için 
																		diyaloglarda 
																		“diye”, 
																		“dedi” 
																		gibi  
																		zarfların 
																		kullanılması,
																		 
																		b-   Yer 
																		yer 
																		karakterlerin 
																		/ 
																		aktörlerin 
																		(Durmuş 
																		gibi) iç 
																		duygularını 
																		bile 
																		bilmesi, 
																		c-   Anlatıcı, 
																		hikayenin 
																		herhangi 
																		bir 
																		karakteri 
																		olmadığı 
																		halde 
																		her şeyi 
																		görmesi, 
																		duyması, 
																		bilmesi... 
																		gibi 
																		özelliklerden 
																		çıkarmak 
																		mümkündür.
																		 
																		   “...Teber 
																		Çelik, 
																		karısının 
																		yanına 
																		gelince: 
																		   - Ne 
																		oturuyon 
																		kız? 
																		diye 
																		sordu. 
																		   Seyran 
																		omuz 
																		silkti: 
																		-   Heeç... 
																		Kalktı, 
																		kocasına 
																		yol 
																		verdi. 
																		Bastıkça 
																		gıcırdayan 
																		üç 
																		basamaklı 
																		merdiveni 
																		birbiri 
																		peşi 
																		sıra  
																		çıktılar. 
																		Teber 
																		Çelik 
																		odanın 
																		ortasında 
																		durdu,  
																		tembel 
																		tembel 
																		gerinirken, 
																		elini 
																		mintanın 
																		altına 
																		sokup 
																		kaşındı. 
																		-   Karım 
																		da bi aç 
																		ki... 
																		-   Seyran:
																		 
																		-   Benim 
																		de... 
																		dedi, 
																		burgul 
																		ne 
																		getirmedin 
																		ki a 
																		hey... 
																		-   Pere 
																		almadık 
																		daha... 
																		-   Heye 
																		almadınız...dedi. 
																		Herkes 
																		aldı 
																		da...” 
																		(S.43) 
																		 
																		Görüldüğü 
																		gibi 
																		diyaloglarda 
																		“dedi” 
																		zarfı 
																		sık sık 
																		kullanılarak 
																		müdahaleden 
																		kaçınmıştır.
																		 
																		“Vaka 
																		dışı 
																		üçüncü 
																		şahıs” 
																		olan 
																		anlatıcı, 
																		aktörlerin 
																		diyaloglardaki 
																		mimiklerini 
																		(omuz 
																		silkme, 
																		elini 
																		beline 
																		koyna, 
																		gerinmeleri 
																		vb.) 
																		görerek 
																		söz ile 
																		beden 
																		arasında 
																		bir bağ 
																		kurulmuştur. 
																		Bazı 
																		durumlarda 
																		ise 
																		anlatıcı 
																		aktörlerin 
																		psikolojik 
																		yapısını 
																		(tembel 
																		tembel 
																		gerinirken 
																		= T. 
																		Çelik) 
																		bile 
																		anlatabilmektedir.
																		 
																		    
																		............. 
																		   -“Hep 
																		yalan... 
																		   Teber 
																		Çelik 
																		sövdü: 
																		-   Almadık 
																		dedik 
																		kız! 
																		Aldık 
																		aldık, 
																		almadık 
																		almadık... 
  | 
																	 
																	
																		| 
																		
																		 | 
																	 
																 
																   | 
															 
														 
														 | 
													 
												 
												
												   | 
											 
										 
										 | 
									 
								 
								 | 
							 
						  | 
					 
				 
				 | 
			 
		 
		
		
		 |