Ana Sayfa

İnternette Orhan Kemal


Radikal Gazetesi

Ülkü Tamer
 

Benim Yazarlarım

Orhan Kemal

Sabahları İkbal Kahvesi'ne ilk gelen Orhan Kemal olurdu hep. Onu Matbaacı İhsan'la Bıyık Talat izlerdi. Bir yandan çaylarını içer, bir yandan Muzaffer Buyrukçu'yu nasıl kızdıracaklarını, ona ne oyunlar edeceklerini konuşurlardı. 
İkbal'e ne zaman girsem bu değişmez üçlüyü görürdüm. 
Derken Muzaffer gelirdi. Gelir gelmez de kızılca kıyamet kopardı. Bağırıp çağırmalar, kahkahalar bir süre sonra kesilir, herkes işine giderdi. 
Orhan Kemal de işine giderdi. Yan masaya. 
Bir şeyler yazardı boyuna. Notlar alırdı. Sonra kalkar, fötr şapkasını giyer, "Bir film hikâyesi var. Ben bir Yeşilçam'a uzanayım," derdi. 
Öğleden sonra kolu kanadı kırık dönerdi çoğunlukla. Kırk yılda bir gözlerinin içi parlardı. "150 kâğıda sattım hikâyeyi!" 
1960'larda onu yakından tanıma olanağını bulmuştum. Oturur, uzun uzun çene çalardık. Edebiyatın 'e'sinden bile konuşmazdık. Bir yaz birlikte gittiğimiz Avşa'da edebiyattan hiç söz etmedik. Matbaacı İhsan'la Bıyık Talat da bizimleydi. Sonradan Buyrukçu'nun gelmesi ise edebiyatı tümüyle kafalarımızdan atmamıza yol açtı. 
*** 
Orhan Kemal'in okuduğum ilk kitabı 'Baba Evi' olmuştu. 1950'lerin başlarında. Onu 'Avare Yıllar' izledi. Bu iki kitap, yazarını 'vazgeçemediklerim' arasına yerleştirdi hemen. Bugüne kadar da Orhan Kemal hep 'benim yazarlarım' arasında yer aldı. 'Bereketli Topraklar Üzerinde'yle, 'Murtaza'yla, '72. Koğuş'la, 'Eskici ve Oğulları'yla. Elbette öyküleriyle. 
Gösterişsiz, yalın edebiyatın doruklarında dolaşmıştır Orhan Kemal. Anlatacağını 'oyun'lara, 'numara'lara sığınmadan dosdoğru anlatmıştır. Gücünü, sıcaklığını 'insan'dan almıştır. Edebiyat aracılığıyla insana ulaşmamış, insan aracılığıyla kendi edebiyatını yaratmıştır. 
Orhan Kemal, Çukurova'dan geliyordu. 
İşsizliği, açlığı, acıyı, sömürüyü görmüş, yaşamıştı. Kitaplarda okumamıştı bunları. Toplumsal gerçekçilik denen şeyden haberi bile yoktu belki. Yazarlık içgüdüsü gözlemciliğiyle birleşip yeteneğiyle de beslenince, kendini Gorki'lerin, Steinbeck'lerin çizgisinde buldu. Öykünmeyle değil, kendiliğinden oluveren bir şeydi bu. 
Öykündüğü zamanlar olmadı mı? Oldu. Sözgelimi, 'Beş Romancı Tartışıyor'u hatırlıyorum. O ünlü tartışmada neredeyse kendi kişiliğinin dışına çıkmış, sanki başka bir kimliğe bürünerek derinlere inmeye özenmişti. 
Ama o kadarla kaldı. Kendi sesi, kendi yüreği yine doruklara taşıdı onu. 
*** 
Memet Fuat'ın bir yazısında okumuştum: Bir sanatçı, çamaşırcı bir kadının okuma meraklısı kızına Orhan Kemal'in 
'Çamaşırcının Kızı' kitabını vermiş. Kız 
ertesi gün kitabı geri getirmiş: 
"Ben bunları biliyorum." 
Orhan Kemal için en güzel övgü. 


Kare As/Sinema 
Hasan Bülent Kahraman 
Hasan Bülent Kahraman'la geçenlerde 2. Kitap Dünyası Fuarı'nda, 'Radikal' standında karşılaştım. İlk karşılaşmamızdı bu. Yazılarını severek okuyordum. Kişiliği de beni hayal kırıklığına uğratmadı. 'Kare As'ını ne zamandır istiyordum. Bu hafta dört yerine daha çok film adı veriyorum; çünkü Kahraman bazı filmleri birleştirip birlikte değerlendiriyor. 


Joseph Losey'in Randevu (The Appointment) ve Ingmar Bergman'ın Temas (The Touch) 

Alain Corneau'nun Dünyanın Bütün Sabahları (Tout les Matins de Monde) 

François Truffaut'nun Antoine Daniel filmleri ve Neşeli Pazar 

Alain Resnais'nin Savaş Bitti (La Guerre est Fini) ve Pierre Granier-Deferre'in Camdaki Kadın (Une Femme a sa Fenetre) 

Sinemada devlet adamları 
Beyazperdede görünen en ünlü politikacı kuşkusuz Ronald Reagan'dır. Hollywood'dan Beyaz Saray'a geçen Reagan, sinema serüveni yaşayan tek devlet adamı değildir. İşte başka örnekler: 


Uganda Devlet Başkanı Godfrey Binaisa, 'Hazreti Süleyman'ın Hazineleri' (King Solomon's Mines, 1950) ve 'Afrika Kraliçesi' (African Queen, 1951) filmlerinde küçük roller oynamıştı. 

Fidel Castro, bazı Hollywood yapımlarında kısa rollerde görünmüştü. En uzun rolü ise 'Meksika'da Tatil' (Holiday in Mexico, 1946) filmindeydi. 

Kenya Devlet Başkanı Jomo Kenyatta, 'Sanders of the River' filminde (1935), Afrikalı bir kabile şefini canlandırmıştı. 

Benito Mussolini, ABD yapımı 'The Eternal City'de (1914) figüranlık yapmıştı. 

Kamboçya Devlet Başkanı Prens Sihanuk, 'Alacakaranlık' ve 'Angkor'da Fırtına' adlı Kamboçya yapımlarında başrol oynamıştı. 

Leon Troçki, 'My Official Wife' (1914) ve 'The Battle Cry of Peace' (1915) adlı iki ABD filminde Rus nihilisti rollerinde görünmüştü. 

İsrail Savunma Bakanı Moshe Dayan, İsrail Başbakanı Yizhak Rabin, ABD Devlet Başkanı Theodor Roosevelt, Bulgaristan Başbakanı Georgi Dimitrov, 
İngiltere Kralı Edward VIII, Polonya Devlet Başkanı Ignace Paderewski çeşitli filmlerde kendilerini oynamışlardı. 

'İlk on bir'de yer alanlar 
Hafta başında 'Radikal'in 5. yıldönümünü kutlarken bu sayfaların sorumlusu Cem Erciyes'le 'Kare As' köşesinden söz açtık. Bugüne kadar 206 kişinin 'Kare As'ını yayımladığımızı fark edince, sevgili Cem şaşırdı. "Bir ara-değerlendirme'nin zamanıdır" dedik. 
'Kare As'larda ilk üç sıralaması hiç değişmedi: 'Amarcord', 'Kazablanka', 'Postacı'. 
'İlk on bir' ve aldıkları oylar şöyle: 
Amarcord: 47 
Kazablanka: 22 
Postacı: 19 
Yurttaş Kane: 14 
Baba: 13 
Rüzgâr Gibi Geçti: 12 
Bisiklet Hırsızları: 10 
Asri Zamanlar: 8 
Uzay Yolu Macerası: 8 
Spartaküs: 7 
Viva Zapata: 7 
Yedekler (altışar oyla): 'İyi, Kötü, Çirkin', 'Yedi Kardeşe Yedi Gelin', 'Arka Pencere'. 
Bu durumda, takımın teknik direktörü de Federico Fellini oluyor sanırım. 


'Dünyanın bittiği yerdi...' 
Birkaç haftadır dünyadan çeşitli savaş şiirleri yayımlıyorum. Bugünkü şiirimiz 1925 doğumlu Çek şair Miroslav Holub'dan: 
HAVA AKININDAN BEŞ DAKİKA SONRA 
Pilsen'de, İstasyon Caddesi, yirmi altı 
numarada, üçüncü kata tırmandı kadın, 
evden arta kalan basamakları çıktı, 
kapısını açtı odasının, gök karşısındaydı, 
göğün kenarında durdu. 
Dünyanın bittiği yerdi burası çünkü. 
Sonra 
dikkatle kilitledi kapıyı, 
biri gelir 
Sirius'u, 
Aldebaran'ı çalardı belki 
mutfaktan, 
inip aşağıya 
beklemeye başladı 
yeniden yükselmesini evin, 
kocasının küllerden yükselmesini, 
çocuklarının elleri vardı, ayakları vardı, 
yerlerini almasını beklemeye başladı onların. 
Sabahleyin 
taş gibi buldular onu, 
serçeler ellerini gagalıyordu.


info@orhankemal.org