Mehmet Nuri GÜLTEKİN
						
						Orhan Kemal’in 
						edebiyattaki eleştirel gerçekçi yerini gösteren önemli 
						romanlarından biridir “Eskici Dükkânı”. Yazar, 
						Türkiye’de toplumun yaşadığı değişimlerin izlerini, bir 
						ailenin, bir bireyin yaşam çizgilerinden aktarırken 
						sosyolojik anlamlar barındıran güçlü bir olay ve 
						karakter örgüsü çizer. 19. yüzyılda giderek hız kazanan 
						Osmanlı’nın siyasal ve toplumsal çözülmesinden 1950’lere 
						kadar uzanan gelişmelerin roman diliyle anlatımına 
						rastlarız. Başarılı bir karakter olarak “Topal Eskici”nin 
						temsil ettiği geleneksel-feodal zihniyetin anlatımı, 
						toplumsal değişimlerle birlikte simgesel çözülmenin ve 
						‘düşüşün’ romanı vardır.
						
						Eskici, Trablus’ta 
						Osmanlı askeriyken kaybettiği bacağıyla Adana’ya 
						döndüğünde büyük çözülmenin gürültüsü hâkim olmaya 
						başlamıştır artık. Akla, eğitime, makineye ve en çok da 
						‘fabrika’ya karşı sınırsız bir hayranlığı ve öngörüsü 
						bulunan babasının yolundan gitmekten çok, dedesi büyük 
						toprak sahibi ve feodal değerlerin güçlü savunucusu 
						Resul Ağa’nın zihniyetini benimsemek daha kolay gelir 
						ona. Babasının Çukurova Ermenilerinden (“Gülbenkyanlar”)  
						öğrendiği yabancı dil, teknik bilgi ve ‘makineyle 
						dostluk’ (dede Resul Ağa gibi) ona da cazip gelmez. 
						Sadece, Ermeni bir ustanın yanında ayakkabıcılık 
						öğrenmekle yetinir. Ve her bakımdan düşüşü yaşarken 
						işine yarayacak yegâne nitelik de bu olur. 
						
						Ermeni tehciri, 
						gidenler, gelenler, modernleşme-makineleşme ve yeni 
						iktisadi ilişkiler, tüm Türkiye’de olduğu gibi 
						Çukurova’da da bütün hızıyla etkisini sürdürmektedir. 
						Eskici’nin yanında çalışan iki oğlunun, kendini iyice 
						dayatan kapitalist üretim tarzına geçiş için ısrarı pek 
						işe yaramaz, o bildiğini okumaya devam eder. Böyle 
						yaptıkça da sona biraz daha yaklaştığının farkında 
						olmasına rağmen geleneksel hafızanın toplumsal koşullar 
						kadar hızlı değişmeyen geçmiş takıntılarıyla kentten 
						pamuk tarlalarında ırgatlığa doğru düşerler. Pamuk 
						toplamadaki sefalet tablosu derinleştikçe kente, artık 
						sosyal statüsüne ‘razı’ ya da artık daha az ‘mezar 
						taşlarıyla övünür’ halde dönerler. Gelinen aşamada 
						toprak ağası bir dedenin her bakımdan gerilemiş, düşmüş, 
						yaşlı, sakat bir torunu vardır artık… 
						
						Orhan Kemal’in toplumsal 
						dönüşümü betimleyen diğer önemli eserleri gibi bu roman 
						da çöküşü, makinenin ya da aklın yolundan uzaklaşmanın 
						kaçınılmaz sonucu olarak görür. Çünkü Trablus’ta 
						bırakılan bacağın kimseyi ilgilendireceği dönemler, 
						artık çoktan geride kalmıştır. Geçmişte yaşamanın 
						kimseye kazandırdığı bir şey yoktur. Bin bir türlü 
						dalavereyle savaşlardan kaçıp servet edinenlerin daha 
						somut ve daha geçer akçe güçlerinin zamanı hüküm 
						sürmektedir. Dolayısıyla, Topal’ın uğrunda ölüme gittiği 
						nedenlerden geriye hiçbir eser kalmamıştır, 
						hatırladıkları dışında: 
						
						“Yıllar geldi geçti. 
						Yeni düzenin hâyi hûyu, devrilip giden imparatorlukla 
						birlikte Topal eskicinin sol bacağı da unutulmuştu. 
						Şimdi mal, mülk, iş, güç, takım, tezgâh devriydi. 
						Yağmurlar yağmış, yarıklar kapanmıştı. Trablus mırablus…Onlara 
						neydi Derne’den Bingazi’den, Yemen, Kafkasya, 
						Allahüekber’den? Hem neydi kılkuyruk Topalın suratı? 
						Gittiyse gitti, bacağını kızgın çöllerde bıraktıysa 
						bıraktı. Onlar mı göndermişlerdi? Bacağını orada 
						bırakmasını onlar mı söylemişlerdi? Açsın gözünü, mal, 
						mülk kapışma yarışına o da girsindi. Bu yarışa tahta 
						bacakla girilmez demiyordu ki kanun!” 
						
						Topal yoksulluğa paralel 
						olarak meyhanelerde bile katlanılması zor bir adam 
						haline gelmiştir. Aileyi bir arada tutma çabasına karşın 
						ekonomik gereksinimleri karşılamadaki zayıf çalışma 
						istekleri ve teknikleri, süreci giderek onların aleyhine 
						işletir. Feodal ilişkiler, toplumun nesnel ekonomik, 
						kültürel, siyasi dinamiklerine çarpıp parçalanırken, 
						biçim değiştirirken, eskicinin 19. yüzyıldan kalma 
						Çukurova toprak ağalığı zihniyetindeki ısrarı çöküşü 
						giderek hızlandırır. 
						
						Romanda üzerinde 
						durulması gereken başka bir nokta daha vardır: 
						Cumhuriyet’ten sonra sayıları artan mübadiller ya da 
						yerli-göçmen zıtlığı. Zayıflayan, yoksullaşan, 
						etkinliğini giderek kaybeden bütün insanlar gibi Topal 
						Eskici de, en yakınındakine, (kendince) daha zayıf olana 
						öfkesini yönelterek bu durumu bir nebze hafifletmek 
						ister. Bunu istediği vakit, ‘yerli’ olmayan göçmenler en 
						yakın hedef olur. Çünkü onun geleneksel hafızasında 
						zenginliğin toprağa dayanan bir tarafı mutlaka 
						olmalıdır. Topraktan yoksunluk, hemşeri olmama gibi 
						özellikler de göçmenlerde bulunmaktadır. Diğer (asıl) 
						neden de, öfkesinin hedeflerinden olan muhacirin, 
						Topal’dan daha gelişmiş makineler kullanıp daha ucuza iş 
						yapmasıdır. 
						
						Romanda, modernleşmeye 
						karşı zihinsel farklılık olarak Topal Eskici’nin 
						bireysel, sonu kaçınılmaz anomik karşı çıkışı söz 
						konusudur. Toplumdaki bütün ilişkiler kapitalist pazara 
						göre biçimlenirken, bu sürece uyum sağlamakta direnen 
						her toplumsal nüvenin, bu değişimin ivmesiyle, kenara 
						nasıl itildiğini okuruz. Yaşlı eskici, artık yaşanan 
						sürecin içinde bir “fazlalık”tır. Fazlalıklarından da 
						toplumsal ilişkilerin nasıl kurtulduğu, romanın diliyle 
						anlam kazanır. 
						
						Kısaca, “Eskici Dükkânı” 
						19. yüzyıldan 20. yüzyılın ilk yarısına kadar 
						Çukurova’daki feodal zihniyetin her bakımdan güçlü bir 
						simgesi olan Topal’ın modern yaşamın gerekleri 
						karşısındaki yenilgisinin romanıdır. Yaşamın bütün 
						alanlarına nüfuz eden ‘makinenin dilinden anlamamanın’ 
						zorunlu bir seyridir. Çöküşün, geleneksel değerlerin 
						çözülüşünün, yenilginin ve zayıflamanın romanın 
						perspektifinden yansıyan anlatımıdır.