|   | 
			  | 
		 
		
			
			
				
					
					 
					       
					Beyazıt'ta, şimdi Simkeşhane'nin bulunduğu mahalde 60'lı 
					yılların sonunda üzeri hasırlar ile kaplı olduğu için "Hasıraltı"
					adıyla anılan bir kahvehane vardı. Beyazıt camisinin 
					avlusundaki "Çınaraltı"na polis ziyareti sıklaşınca 
					68 Kuşağı'nın öğrenci gençliği "Hasıraltı"nı mekan tutmuştu. 
					Zamanın "Ülkücüler"i de biraz ötedeki Marmara 
					Kıraathanesi'ni... 
       O yıllar nereden bilebilirdik kısa bir süre 
					sonra ecelin Orhan Kemal'in başına ölüm tacını 
					takacağını? 
       Orhan Abi, ikindiyin İstanbul Kız Lisesi 
					önünde kadim dostu Arap Talat ile volta attıktan 
					sonra, Hasıraltı'na gelirdi. Kahvehanenin sahibi Turgut 
					Abi (soyadını bir Orhan Çınar hatırlar şimdi, bir 
					de Bekir Sami Sertöz) Orhan Abi'yi rahatsız edilmesin 
					diye biz gençlerin arasına bırakmaz, çay ocağının bulunduğu 
					camlı bölmeye alırdı. Orhan Abi, daha sonra sanırım, "Bir 
					Filiz Vardı" romanında anlattığı genç kız ile çay 
					ocağında oturur, muhabbetini yaptıktan sonra akşamın 
					karanlığında kaybolurdu. 
					O sıralar "Yeni İstanbul"dan ayrılmış, musahhih 
					olarak "Cumhuriyet" gazetesine girmiştim. Fikret 
					Otyam'ın Moskova'dan bildirdiği haber de o sıralarda 
					(yıl 1969) çalışma masamın üzerine düşmüştü: 
       "Tanınmış Türk yazarı Orhan Kemal eşi 
					refakatinde Moskova'ya gelmiş ve tedavi edilmek üzere önceki 
					gün hastaneye yatırılmıştır. Uzun zamandan beri kist dermoid, 
					tüberküloz ve kalbinden rahatsız olan ünlü roman ve hikaye 
					yazarı Orhan Kemal buraya geldiği ilk günün gecesi önemli 
					bir kanama geçirmiş, davetlisi olduğu Sovyet Yazarlar 
					Birliği, yazarı ertesi gün yazarlar hastanesine 
					kaldırmıştır." 
					Fakat Orhan Kemal, vatan özlemine dayanamayarak birkaç gün 
					sonra ülkesine dönecektir. 
					Aklı yine roman ve hikayelerindedir. "Murtaza"nın 
					ikinci cildi ile "Bir Başka İnsan"ı yazmak zorunda 
					hissetmektedir kendisini. Cumhuriyet gazetesi için "Üç 
					Kağıtçı"nın sonrasını yazmak istemektedir. Bir de 
					"Kardeş Payı" ile "Vukuat Var"ı yeniden gözden 
					geçirme arzusunda... 
					Altmışıncı yaşına daha dört yıl vardır ve beyni ile yüreği 
					yeni yapıtlar yaratmanın heyecanı içindedir. Fakat hastalık 
					da yakasını bırakmamaktadır. Moskova'da yarım kalan tedavisi 
					Bulgaristan'da sürecektir ve eşi Nuriye Hanım ile 5 
					Mayıs 1970 sabahı Sofya'ya hareket ederler. 
       Bir ay kadar süre geçmeden de Bulgaristan 
					ve Romanya Yazarlar Birliği'nin çağrılısı olarak hayatında 
					ikinci kez yurt dışına çıkan Orhan Kemal'in Sofya'da çeşitli 
					hastalıklara eklenen kalp yetersizliğinden öldüğü haberi 
					gelecektir. 
       Tarih 2 Haziran 1970'dir... 
       Kurşun bir tabut içinde gelen bedenini 
					Kapıkule sınır kapısında Kemal Tahir, Yaşar Kemal, Çetin 
					Altan, Ercüment Behzat Lav, Orhon Murat Arıburnu, Kemal 
					Sülker, Yelfe İhsan, Arap Talat gibi dost ve arkadaşları 
					karşılar. Ölümünden bir gün önce, Sofya'da beyaz kağıt 
					üzerine mavi tükenmez kalemle şu satırları yazacaktır ki, 
					benim yazı hayatımda bir vasiyeti olarak o günden beri 
					hatırasını korumaktadır: 
					"İnandığım doğruların adamı olduğum, böyle yaşadığım, 
					karınca kararınca bu doğruların savaşını daha çok sanatımda 
					yapmaya çalıştığım kursağıma hakkım olmayan bir tek kuruş 
					dahi girmemiştir." 
       Orhan Abi'nin bugün 34. ölüm yılı... Adına 
					konulan ödülü bu yıl "Mor" romanıyla İnci Aral 
					kazandı. Aral, ödülünü bugün Beyazıt'ta Orhan Kemal 
					Kütüphanesi'nde yapılacak bir törenle alacak ve Orhan Kemal 
					bir kez daha anılacak...  
       Hatırasını saygıyla yad ediyorum | 
				 
			 
			
				 
			 | 
		 
		
			|   | 
		 
		 
		.  .   |