| 
                   
                  
                  
                   Öğle
                  zimmetine yetişecek. evrakı Cezaevi Müdürüne 
                  
                   
                  imzalatıyordum
                  ki, kapı vurulmadan açıldı. Kısa boylu, tıkız bir köylü
                  Çocuğu 
                  
                   
                  odaya
                  daldı. 
                  
                   
                  Al
                  beni sübyan koğuşundan be beyim! diye bağırdı, düğüyorlar
                  beni, el 
                  
                   
                  atıyorlar
                  uçkuruma, bıçak çekiyorlar, istiyorlar haraç! 
                  
                   
                  Dolu
                  dolu gözlerini şayak ceketinin koluyla sildi. 
                  
                   
                  Müdür:
                  
                  
                   
                  Kim
                  dövüyor? diye sordu. 
                  
                   
                  Çakır
                  Mustua, Aşim bubanın adamı. El atıyor uçkuruma... 
                  
                   
                  Sonra?
                  
                  
                   
                  Hem
                  sıkılır canım aylâk durmaktan, ver bana bir iş ceyiz! 
                  
                   
                  Müdür
                  güldü : 
                  
                   
                  İşceyiz
                  mi? Ne işceyizi? 
                  
                   
                  Çocuk
                  omuz silkti : 
                  
                   
                  Ne
                  işceyizi... Olasın koskoca bir müdür bey... Helbet
                  uydurursunuz zâtınız...
                  
                   
                   
                  
                   
                  Müdür
                  bir kahkaha attı : 
                  
                   
                  Ne
                  ömür şey bu böyle yahu... Nerelisin sen be? 
                  
                   
                  Yakın
                  köylerden birinin adını söyliyen çocuk, ellerini gocuğunun
                  ceplerine soktu 
                  
                   
                  :
                  
                  
                   
                  Asıl
                  maciriz biz... Gelmiş bubamlar Urumelinden ben, te bukağmışım...
                  
                  
                   
                  Hapse
                  neden düştün? Suçun ne? 
                  
                   
                  Kıtallik!
                  
                  
                   
                  Kimi
                  vurdun? 
                  
                   
                  Hiç
                  be beyim... İstemezdim ama oldu bir cayillik, doldurmazdı
                  incir çekirdeyini...
                  
                   
                   
                  
                   
                  Anlat
                  bakalım, nasıl oldu? 
                  
                   
                  Oldu
                  bir cayillik, taksirat... Beklerdim harman yerinde, geceydi,
                  vardı ay... 
                  
                   
                  Komşu
                  harmanda da uyurdu Üsüyn. Vardı Üsüyn'ün bir finosu,
                  beslerdi şekerle. hem 
                  
                   
                  de
                  fındık, fıstıkla.. Başladı ulumağa aya karşı meret
                  hayvan... Dikildi 
                  
                   
                  tüylerim,
                  korktum çok, var Allah, sülemem yalan... Dedim oşt bire uğursuz
                  
                  
                   
                  hayvan...
                  Susmaz. A be oşt! Nafile, susmaz. Nâz kavrarım çomağımı,
                  atlarım 
                  
                   
                  üzerine,
                  başlar çenilemeğe pis hayvan. Uyanır Üsüyn, der ne döversin
                  be finomu? 
                  
                   
                  Derim
                  ulur aya karşı be Üsüyn âbi! Kavrar yakamı, atar iki
                  tokat, iki tekme, 
                  
                   
                  yanar
                  canım, kararır gözlerim... Başlarım süvmiye, hem de kaçmıya
                  harmanlara, 
                  
                   
                  kovalar.
                  Sonra kapar bir taş, savurur arkamdan, yarılır kafam,
                  yuvarlanırım 
                  
                   
                  tozlara
                  tepe aşağı. koşar gelir piner sırtıma. başlar vurmıya
                  arkacığıma. 
                  
                   
                  Haykırırım
                  Bubaa, buba! Duymaz bubam, diyirmende, çeker iki saat. Hay
                  Allah... 
                  
                   
                  Yanar
                  canım, kalırım naçar, çıkarırım cepceğizimden sustalımı,
                  savururum 
                  
                   
                  karanlıklara,
                  görmez gözüm bubamı bilem... Der Yandım Allah! yıkılır
                  tepe üstü 
                  
                   
                  Üsüyn...
                  Hepsi bu beyim... Saklanırım ondan sonra koruluğa, gelir
                  candarmalar, 
                  
                   
                  olduk
                  mapis... 
                  
                   
                  Müdür
                  uzun uzun güldükten sonra : 
                  
                   
                  Demek
                  dedi oldun mapis? 
                  
                   
                  Ne
                  yaparsın be beyim, varmış kaderde... 
                  
                   
                  Nereye
                  vermeli seni, ne iş yapabilirsin bilmem ki? Kaç yaşındasın?
                  
                  
                   
                  Te
                  bu nisanda girdim on dörtçeyzime... İsterseniz Müdür Bey,
                  dedim 
                  
                   
                  revire
                  verin... Revire mi? Ne yapar revirde bu? 
                  
                   
                  Kiraz
                  Ali evvelki gün İmralı'ya gitti, aşçıya bir yamak lazım
                  nasıl olsa...
                  
                   
                   
                  
                   
                  Müdürün
                  aklına yatmıştı : 
                  
                   
                  Git
                  çağır bana aşçıyı... dedi. Cocuk Cıktı. 
                  
                   
                  O
                  günden sonra Recep'le dost olduk. 
                  
                   
                  Cezaevi
                  kaleminde yazı iştlerine bakan biz üç arkadaş revirde yatıp
                  kalktığımız 
                  
                   
                  için
                  Recep'i yakından izleyebiliyordum. Reviri çabucak eline aldı.
                  Asçının 
                  
                   
                  istediği
                  saatten çok erken kalkıyor, ortalığı birbiri ardı sıra
                  iki su siliyor, 
                  
                   
                  betonları
                  likrolliyor, akşamdan bulaşık kalmışsa yıkayıp kuruladıktan
                  sonra 
                  
                   
                  hastaların
                  çorba tenceresini ocağa oturtup altını tutuşturuyordu.
                  Uyandığı zaman 
                  
                   
                  her
                  işi görülmüş bulan aşçı keyifli keyifli gülerek : 
                  
                   
                  Ulan
                  Recep diyordu, at da sana, avrat da! Doldur şu çaydanlığı
                  anasını 
                  
                   
                  satayım...
                  
                  
                   
                  Bir
                  gün : 
                  
                   
                  Bir
                  fikir geçer aklımdan be abi... dedi Recep. Ne fikri be Recep?
                  
                  
                   
                  Var
                  daha iki senem çıkmıya mapustan... Bubom fıkara... Oldu yaşımız
                  on dört, 
                  
                   
                  ayıptır
                  bakayım bubo eline... 
                  
                   
                  Doğru.
                  Ne düşünüyorsun? 
                  
                   
                  Derim
                  bakayım üçün beşin yoluna, olmaz büle... 
                  
                   
                  Napacaksın?
                  
                  
                   
                  Satacağım
                  şeker, zarf kaat, kuru üzüm, hem de incir... 
                  
                   
                  Revirin
                  gedikli hastalarından bazıları bu işi yapıyorlardı zaten.
                  Aralarına 
                  
                   
                  Recep
                  de katılınca, sıkı bir çekişmedir başladı. Recep bu işde
                  olanca zekâsını 
                  
                   
                  kullanıyordu.
                  Cezaevi doktoriyle de arası iyiydi, ahbaptılar. Ne yaptı
                  yaptı 
                  
                   
                  doktoru
                  kafesledi, rakiplerini taburcu ettirip kurtuldu. 
                  
                   
                  Gardiyanlara
                  getirttiği kesme şekerlerini gece karyolasında teker teker
                  ayırır, 
                  
                   
                  sayar,
                  ince kağıtlara sarıp bavuluna istif eder, üzüm ve
                  incirlerin çöplerini 
                  
                   
                  ayıklar,
                  külâhlara doldurur, ertesi güne hazırladı. 
                  
                   
                   
                  
                   
                  Çok
                  geçmeden ikinci bir tahta bavul satın aldı. Sonra bir
                  pantalon, omuzları 
                  
                   
                  eprimiş
                  bir ipek gömlek, bir kravat, iskarpin... Daha sonra da diş fırçası,
                  
                  
                   
                  macun,
                  havlu ve kokulu sabun getirtti. Her sabah, öğle ve akşamları
                  dişlerini 
                  
                   
                  fırçalıyor,
                  kokulu sabunla elini yüzünü uzun uzun yıkıyor, ama ipek gömlekle
                  
                  
                   
                  pantalonu
                  giymiyordu. 
                  
                   
                  Bunları
                  diyordu giyeceğim taliye olduğum gün: 
                  
                   
                  Kaldı
                  şimdi bir ceketle bir kaskete itiyacım... 
                  
                   
                  Sonraları
                  onları da satın aldı. 
                  
                   
                  Gazetelerle
                  resimli dergilere karşı yüreği pek yufkaydı. Onlardan
                  birini eline 
                  
                   
                  alır,
                  evirir, çevirir, resimlerine bakar, bir şeyler mırıldanır,
                  içini çekerdi. 
                  
                   
                  Birinde,
                  niçin içini çektiğini sordum. 
                  
                   
                  Nâz
                  çekmezsin be abi... dedi. Kimbilir yazar ne güzel sözler?
                  Ama, nah 
                  
                   
                  kafa...
                  Sülemez bize... 
                  
                   
                  Bir
                  başka gün : . 
                  
                   
                  Abi
                  ben dedi, ben şimdi istesem ürenmek okuma hem de yazma, ürenebilir
                  
                  
                   
                  miyim?
                  
                  
                   
                  Öğrenebilirsin.
                  
                  
                   
                  Demek
                  ürenebilirim? Nâz be âbi? 
                  
                   
                  Ben
                  sana öğretirim be Recep... 
                  
                   
                  Gözleri
                  parladı. 
                  
                   
                  Sayı
                  mı sülersin be abi? 
                  
                   
                  Sahi
                  söylüyorum : Al bir alfabe, bir defter, bir kalem, karışma
                  gerisine.. 
                  
                   
                  Boynuma
                  sarıldı, iri başını göğsüme yasladı : Olurum kölen,
                  içerim ayaklarının 
                  
                   
                  sucağızını..
                  
                  
                   
                  Derslere'
                  başladık. Öyle taze ve obur bir iştahla sarıldı ki,
                  ticaret ve 
                  
                   
                  ötekiler
                  bir kenara atıldı. Gece yarılarına, bazan gece yarılarını
                  saatler 
                  
                   
                  geçene
                  kadar çalışıyor ..., be, e, be-be, a, bo-be, o, bo diye
                  hecelerken, 
                  
                   
                  uykuya
                  bayılıyor, elinde kitap, iki kat, hala abe, e, be-be, a, ba-be,
                  o, bo 
                  
                   
                  diye
                  sayıklıyordu. 
                  
                   
                  Nerde,
                  ne iş görürse görsün alfabesini yanından ayırmıyordu.
                  Bulaşıklarının 
                  
                   
                  başında,
                  elleri makine gibi işlerken, bulaşık suyunun sıcak
                  dumanları arasında 
                  
                   
                  ...
                  be, e, be-be, a ba-be, o, bolarla dünyayı unutuyordu. 
                  
                   
                  Az
                  zamanda harfleri okuyup yazmayı öğrendi. Gazetelerin iri
                  puntolu başlıklarını 
                  
                   
                  heceliyoe
                  heceliye söktükçe coşar, kabına sığmazdı. 
                  
                   
                  Bir
                  gün onu ecza odasında yakaladım. Arkası dönüktü, beni görmüyordu.
                  Omuzu 
                  
                   
                  üzerinden
                  baktım. İlaç şişelerinin etiketlerini heceliyor, sonra
                  bunları 
                  
                   
                  defterine
                  not ediyordu : 
                  
                   
                  Te,
                  e, ne ten-te. ü, re tür, tendür-de. i, di-ye, o, te,
                  yot-tendürdiyor. 
                  
                   
                  Naparsın
                  be Recep? 
                  
                   
                  Döndü
                  : 
                  
                   
                  Sen
                  misin be âbi? Çok meraklıyım... 
                  
                   
                  Neye
                  be Recep? 
                  
                   
                  Doktorluğa
                  be abi... 
                  
                   
                  Yazdıkların
                  ne? 
                  
                   
                  İlaçları
                  yazarım be... Çok meraklıyım.. 
                  
                   
                  Meraklısın
                  demek? Başka neye meraklısın? 
                  
                   
                  iki
                  şeye... 
                  
                   
                  Neyle
                  ney? 
                  
                   
                  Süliyecem
                  ama utanıyorum zatınızdan.. 
                  
                   
                  Niye
                  utanıyorsun be Recep? 
                  
                   
                  Bendenize
                  gülersiniz be abi... Maytap geçersiniz diye, çekinirim... 
                  
                   
                  Korkma,
                  geçmem, söyle... 
                  
                   
                  Demek
                  geçmezsiniz bendenizle maytap? 
                  
                   
                  Dalgayı
                  bırak da söyle şunu.. Neyle. ney? 
                  
                   
                  Yarın
                  sülesem be abi... 
                  
                   
                  ......
                  
                  
                   
                  Sağ
                  olsun canın be abi.. Kızma.. Sülicem, battı balık yan
                  gider... Harmanı 
                  
                   
                  yanıklardanız
                  azçok... 
                  
                   
                  Ulan
                  oğlum.. Bırak şu dalgayı... 
                  
                   
                  Çok
                  siyasisiniz maşallah.. Sezersiniz hile esen rügarlardan! 
                  
                   
                  Ulan...
                  
                  
                   
                  Valla
                  sülicem abi, dur... İki şeye meraklıyım abim: biri
                  evlenmek, öteki, 
                  
                   
                  kazanmak
                  onbaşılık askerde! Ama, unuttum şindi şindi evlenmeyi... 
                  
                   
                  Niye?
                  
                  
                   
                  İstemez
                  canım dönmek köye... 
                  
                   
                  Niye
                  be Recep? 
                  
                   
                  Var
                  bir gavur Ali, öldürdüğüm Üsüyn'ün olur, amca çocuğu...
                  Korkarım... 
                  
                   
                  Yaşatmam,
                  demiş onu... Gezdirmem köyde deyi salmış haber dirmencinin
                  Asan'la... 
                  
                   
                  Gidemem
                  köye... Peki abi. istesem kalamam mı ben bu şehirde? 
                  
                   
                  Zor...
                  
                  
                   
                  Peki
                  abi... Ben şimdi istesem olamam mı doktor? 
                  
                   
                  Olursun
                  be Reaep... 
                  
                   
                  Olabilirim
                  demek? Maşalah çok akıllısınız be abi... Demek
                  olabilirim? Ama 
                  
                   
                  inanmam
                  size. Geçersiniz bendenizle maytap! 
                  
                   
                  Vallaha
                  geçmem be Recep... Olabilirsin... 
                  
                   
                  Olabilirim
                  ha? Naz be abi? 
                  
                   
                  Dinle,
                  bak: Önce, ilkokul imtihanını verirsin, sonro ortaokul,
                  ondan sonra 
                  
                   
                  lise.
                  Liseden sonra doktor mektebine yazılırsın... Doktor
                  mektebinde de altı 
                  
                   
                  sene
                  okuduktan sonra. 
                  
                   
                  İçini
                  Cekti. 
                  
                   
                  Ne
                  çektin içini be Recep? Gözleri dalmıştı. 
                  
                   
                  Ha?
                  Ne çektin içini? Deryada gemilerin mi battı? 
                  
                   
                  Batmadı
                  şükür, yüzerler ama... Zor bu iş be... 
                  
                   
                  Hangi
                  iş be Recep? 
                  
                   
                  İmtihanlar
                  be abi... 
                  
                   
                  Kolay
                  iş var mı be Recep? Köy yerinde işin kolay mıydı? Çift
                  sürmek, düğen 
                  
                   
                  çekmek,
                  dağa oduna gitmek. 
                  
                   
                  Peynir
                  ekmek gibi gelirdi be abi... Peki abi ben şindi burada sıhhiyeliği
                  
                  
                   
                  pişirsem
                  iyice. askerde olamam mı sıhhiye onbaşısı? 
                  
                   
                  Olursun...
                  
                  
                   
                  Olabilirim
                  demek? 
                  
                   
                  Olabilir'sin...
                  
                  
                   
                  Kazanınca
                  onbaşılığı, çıkarttırıp tasvirimi, salacam fıkara
                  anama... Vardı 
                  
                   
                  bizim
                  köyde bir kızan, kazanmış onbaşılığı, salmıştı
                  tasvirini anasına... Bakar 
                  
                   
                  bakar
                  ağlardı fıkara kadın, ama sevincinden! Demek pişirirsem sıhhiyeliği,
                  
                  
                   
                  olabilirim
                  askerde onbaşı? 
                  
                   
                  Elbette...
                  
                  
                   
                  Benim
                  de sevinsin anacığım... Desin şükür Rabbime, kazandı
                  Receb'im 
                  
                   
                  onbaşılık...
                  
                  
                   
                  Cezasını
                  doldurup çıkacağı günün gecesi cezaevini koğuş koğuş
                  dolaşto. Küçük, 
                  
                   
                  büyük,
                  zengin, fakir, serseri bütün tutuklularla teker teker vedalaştı,
                  helallık 
                  
                   
                  aldı.
                  Adem babalara cıgara dağıttı Sonra, revirde çay kaynattı,
                  millete kolonya
                  
                   
                   
                  
                   
                  Serpti,harmandalı
                  oynadı, türkü çağırdı. 
                  
                   
                  Sabahleyin
                  elinde bavulları, zimmetçi gardiyanın ardında çıktı
                  gitti.  |