Ana Sayfa

İnternette Orhan Kemal


Metafor Öykü


 

marilyn : orhan kemal : 05122001

Bu öykü ile ilgili metafor yazı bölümünde yayınlanan yazılar:

orhan kemal'den üç öykü - üç kadın - üç yaşam: sorunlarına ve çözümlerine dilbilimsel bir yaklaşım 
aysu erden : 05112001



Beli kocaman fiyonklu, bebe yakalı, karpuz kollu pembe elbisesi içnde dehşetli mağrurdu. Ağır ceza mahkemesinin kapı kenarına sırtıyla dayanmış, alnına dökülen bir tutam saçı, arada başının sinirli bir hareketiyle arkaya atıveriyordu.

Göğsü vaktinden önce gelişse bile, boyu, omuzları, ufacık ayaklarıyla, çocuktu. Yalnız gözleri...Yanıbaşında iki gözü iki çeşme annesini kayıtsızlıkla dinlerken, tatlı ela gözleri arada yanındaki arkadaşlarına dönüyor, gururlu gururlu gülümsüyordu. Üç arkadaşının üçü de hemen hemen onun gibi giyinmişti. Ona gıptayla bakıyorlardı. Oysa kahramanlığını müdrikti hani.

Bir ara annesine sertçe döndü: 

-Kafi! Nasihata ihtiyacım yok! O güzel fikirlerini kendine sakla! 

Otuzuna ya varmış, ya varmak üzere genç anne, siyah başortüsünün çerçevelediği boyasız yüzü, yaş yaş gözleriyle suspus, asi kızına bakakaldı. Ne söyleyeceğini şaşırmıştı. Genç kızsa, annesine sırtını çevirip arkadaşıyla kafa kafaya vermişti bile. Kadıncağız başörtüsünü sinirli sinirli çözüp, çenesinin altına bağlarken, yüzüme hazin hazin baktı. Karşısındakinin belki de fena niyetli biri olacağını düşünmedi. Derdini dinleyecek bir insan arıyordu besbelli. 

-Bu devirde, dedi, kız evladı mı... 

Genç kız şimşek gibi döndü: 

-Düşman başına değil mi? Ben de aynı kanaattayım. Bu devirde anlayışsız, cahil anneler sahiden düşman başına! 

Gözleri ateş saçıyordu. Arkadaşlarına dönmüştü bile.

Kadına sordum: 

-Kızınız okuyor mu?

Bu sefer bana döndü. Ateş saçan ela gözleri, inceltilmiş kumral kaşları, rujlu dudakları...Beni Marlon , yahut ötekilerden birine benzetememiş olacak ki, üzerimde durmağa luzum görmedi. Sadece dudak büktü. Arkadaşlarına döndü.

Annesi kızından çekinerek beni cevapladı:

-Besi bitirdi. -Burada isi ne? Kız gene hırsla döndü:

.-Kocaya kaçtım. Öğrenmek istediğiniz başka bir şey var mı? 

-Teşekkür ederim. Yaşınız?

Kızlar kahkahalarla güldüler. Beriki kıpkırmızı kesildi.

-Ben sizin oyuncağınız değilim. Anladınız mı? 

-Rica ederim...Beni yanlış anladınız galiba. Ben... 

Mübasirin sesi.

Genç kız, annesinin önü sıra mahkemeye girdi. Az sonra, bilekleri kelepçeli, on sekiz yaşlarında, tüysüz bir delikanlı, is karası dalga dalga saçlarıyla jandarmaların arasında göründü. Mahkemeye giren genç kızın arkadaşlarında heyecan. Birbirlerine sokularak delikanlıyı gözleriyle takip ettiler. Ettiler ya, o da bunun farkında, adamakıllı rol kesti.

Mahkeme gizli görülecek. Kapı kapandı. Kızlar küçücük mendilleriyle ağızlarını kapaya, terlerini sile hararetli hararetli konuşmaya başladılar. Ne konuştuklarını işitebilir miyim diye, az daha sokuldum. Kaabil mi? İstediğim kadar, yanlarındaki duvarda asılı listeyle meşgul görüneyim. Yutmtyorlar. Gözleri üzerimde savuşmamı bekliyorlar. Derken, kafamda şimşek çaktı. Gözleri sahiden güzel biriyle bakışlarımızın karşılaştığı bir an, içeriye giren arkadaşlarını kastederek: 

-Fevkalade gözleri vardı. 

Dedim, mahsustan. Çünkü, asıl fevkalade yeşil gözler berikindeydi. Nitekim isyan etti. 

-Hiç de bile. Asıl göğsü!

-Sahi. Göğsü Jane Russel’e benziyor değil mi?

-Ne münasebet? 

-Ya?

-Marylin’e. Mahallede Marilyn Melahat deriz. Marilyn’in hiçbir filmlni kaçırmaz.

-Siz? 

-Biz de tabi...Dördümüz sacayağıyız. Sinemaya beraber, her yere beraber gideriz.

-Plaja?

-Plaja da. Annesi öyle içerliyor ki bize.

Patlıcan moru japone elbiselileri:

-Çok anlayışsız kadın sahiden de dedi. Değil mi Neşe? 

Neşe’nin beyaz tafta bluzu pek yakışmıştı. Kulaklarında iri, siyah halkalar.

-A...Tabi. Öyle annem olsa... 

-Ne yaparsın?

-Boğarım.

Kahkahalar.

Gözleri güzel olan:

-Halbuki, dedi, Doğan gibi sükseli çocuk...

-Doğan kim? 

-Görmediniz mi?

-Demin kelepçeyle giren mi?

-Evet. 

-Lise dokuzda. Doğan’ın onunla konuşması, Melahat için büyük şans. Doğan’a bütün kızlar bayılır be...Nasıl tanıştılar biliyor musdunuz? Lisede basketbol maçından dönüyorlarmış Doğan’lar. Yanakları al aldı. Evladım. Melahat dedi ki, Gregori Pek’e benziyor, dedi. Duymuş. Durdu. Güldü. Siz de Marilyn’e dedi. Melahat’a Marilyn’e benzediğini söylesinler, canını verir.

-Sonra? 

Göz kırptı:

-Sonra ateş bacayı sardı! 

Marlyn’in üç arkadaşı içinde en çirkini, ciddileşerek:

-İşi buraya vardırmamasını çok söyledim ama, dinletemedim, dedi.

-Nasıl yani?

-Nasıl olacak, on üçünde daha. Çocuğun başını derde soktu.

Az sonra Mahkeme kapısı açıldı. Peşinde jandarmalarla bilekleri kelepçeli Doğan, arkasından, annesinin zorla zaptettiği Melahat göründüler.

Melahat zincirinden boşanmış gibiydi. Barbar bağırıyordu:

-Benim evim bundan sonra kocamın evidir. Babamın evini istemiyorum. İstemiyorum efendim. Vallahi öldürürüm kendimi, billahi öldürürüm! 

Koridor lahzada tıklım tıklım oluverdi. Genç kızın feryatları merdivenlere doğru sürüklendi.

ORHAN KEMAL (1996) "Marilyn" , Kirmizi Kupeler (Hikayeler), Ystanbul: Tekin Yayynevi, ss: 292-295


info@orhankemal.org