| 
					   
					ORHAN 
					KEMAL 
					  
					            
					Değerli konuklar, sevgili edebiyat dostları, Orhan Kemal’in 
					değerbilir evlatları; 
					            Geçen yıl Orhan Kemal adına verilen bu önemli 
					ödülü aldığımda; son yıllarda yayın ve edebiyat dünyasının 
					karmaşası içinde ustam saydığım bu büyük yazarın adının ve 
					eserlerinin daha az konuşuluyor olmasından duyduğum üzüntüyü 
					dile getirmiştim. Sonraki günlerde bir gelişme oldu. Orhan 
					Kemal’in ailesi ile benim de bağlı olduğum yayınevi, 
					sevindirici bir işbirliğine gittiler. Epsilon Yayınevi, 
					aylardır, Orhan Kemal’i tanımayan genç okurlara ve onu 
					yeniden okumak isteyenlere yazarın kitaplarının yeni 
					baskılarını sunmayı sürdürüyor. Yazar, bu girişimle yeniden 
					gündeme geldi ve eski yeni bütün okurları tarafından sevgi 
					ve özlemle kucaklandı. 
					            
					Bu sıcak buluşmanın nedeni Orhan Kemal’in yazdıklarının hiç 
					eskimemiş oluşudur. Onu kaybettiğimiz 1970 yılından bu yana 
					hem dünyada hem de ülkemizde bir çok şey oldu. Değer 
					ölçüleri, hayatı kavrayış biçimleri, inançlar, yaşama 
					biçimleri değişti. Ama bir çok şey de değişmedi. Mevsimlik 
					işçilerin Ege’nin, Çukurova’nın bereketli toprakları 
					üzerindeki ekmek kavgaları sürüyor. İşsizlik, yoksulluk, 
					güvencesizlik bitmedi. Yokluk ve sıkıntılar içinde yaşamaya 
					çalışan, sigortasız ya da primlerinin yatırılmadığından 
					habersiz işçiler gelecek kaygısından kurtulmuş değil. 
					Özelleştirme nedeniyle kapatılacak fabrika kapılarında 
					direniyorlar. Büyük kentlerimizin varoşlarında Orhan 
					Kemal’in anlattığı insanlar daha da çoğaldı. Büyümeden 
					yaşlanmış sahipsiz çocuklar çeteler tarafından daha sistemli 
					bir biçimde suça itiliyor. Ailesini geçindirmek için 
					bedenini satmak zorunda kalan kadınların, cicili bicili 
					vitrinlerin büyüsüne kapılıp yoldan çıkan küçük kızların 
					sayısı çığ gibi büyüyor. Namus ve töre cinayetleri 
					acımasızca can alıyor. Orhan Kemal’in gününde henüz 
					bozulmamış olan hemşehrilik, komşuluk, aile ilişkileri hızla 
					bozulup çürüyor. Görülmemiş savrulmalar, kimlik kayıpları 
					yaşıyoruz. Gençlerimiz umutsuz. Toplumun kanı kirlendi, 
					toplumsal değerlerimizin en sağlam olanları bile savunmasız 
					kaldı. Kuşkusuz Orhan Kemal yaşasaydı bütün bunları, bu 
					eskisinden daha kötü durumları, zorda kalmış insanları 
					anlatmayı sürdürecekti. 
					            
					Orhan Kemal’in büyüklüğü; önemi, yakından tanıdığı, birlikte 
					olduğu, yalın, sıradan ‘küçük’ insanları güçlü bir dil ve 
					dolaysız bir içtenlikle anlatabilmiş olmasındadır. O, alt 
					sınıfın, sokağın dilini, sesini, duygusunu şiirli bir söylem 
					ve kısa, vurucu yeni bir biçemle edebiyatımıza taşımış, 
					halkın sesini yansıtmıştır. Kuşkusuz bu yalın kat, tarafsız 
					bir yansıtma değildir. Orhan Kemal, kendi dünya görüşünden 
					güç alan derin kavrayışıyla, insan olmanın hallerini en 
					yüksek yazarlık vicdanıyla yorumlamıştır. Gerçeği 
					abartmadan, kişilerini gereksiz yere yüceltmeden en önemlisi 
					yaşama sevincini karartmadan. Bu yanıyla, bir yazarın 
					anlattığı insanları oldukları gibi sevmeyi bilmesi 
					gerektiğini bana ve kuşağımdan bir çok yazara öğreten de 
					Orhan Kemal olmuştur. Hem okuruna kendini bu kadar sevdirmiş 
					hem de kendisinden sonra gelen bir yazar kuşağını etkilemiş 
					oluşu onu edebiyatımızın köşe taşlarından biri haline 
					getirmiştir. 
					
					Orhan Kemal, tarıma dayalı sanayileşmenin gerektirdiği insan 
					gücü ihtiyacının kentlere göçü hızlandırdığı sancılı bir 
					dönüşüm döneminde yaşamış ve daha çok bu çerçevede üretmiş 
					bir yazardır. Bu dönem aynı zamanda edebiyatımızda toplumcu 
					gerçekçi anlayışın yazınsal üretimi biçimlendirdiği bir 
					dönemdir. Alt yapısı oluşmamış ilkel sanayıleşme çabalarının 
					içinde ezilen insan bu nedenle yazdıklarının ana teması 
					oldu. Varlık yokluk savaşı veren ülke insanının gündelik 
					hayatına, kavrayışlarına, üretim ilişkilerine yansıyan 
					haksızlıklara, emeği hiçe sayan, kuralları oluşmamış bir 
					çalışma ortamının acımasızlığına eğildi. İnsanı ve onu 
					kuşatan olguları tam kararında ayrıntılarla yazıya dökme, 
					yaşananların bilincine vararak tanıklık etme ustalığını 
					gösterdi. Tanıklık düzeyinde de kalmadı. Yazdıkları gözü 
					kapalıları uyandırıcı bir niteliğe bürünmüş oldu. 
					            
					Başlangıçta Çukurovalı ırgatları, zanaatçıları, köyden kente 
					göçüp evsiz barksız, zor durumda kalmışları yazdı. Kendisi 
					ailesiyle birlikte İstanbul’a göçüp yerleştikten sonra ise 
					büyük kentte yaşayan işsiz, yoksul, ya da emeğiyle geçinmeye 
					çalışan insanları konu etti. Eserlerinde, dişe diş ekmek 
					kavgası veren işçileri, günde onsekiz saat çalıştırılan 
					uykusuz çocukları, üç kuruş için arkadaşlarının satan işçi 
					başlarını, namusuyla çalışıp kazanamadığı ya da açlık, aşk 
					gibi nedenlerle kötü yola düşen kadınları, toplumsal 
					çelişkilerin acıklı-gülünç yanlarını, insanın sabrını, 
					merhamet ve iyiliğini olduğu kadar bencillik ve kötülüğünü, 
					gücünü ve aczini, dayanışma ve sevme yeteneğini gözler önüne 
					serdi. 
					            
					Orhan Kemal hayatın zenginliğini, insan deneyimlerinin 
					çeşitliliğini önemsemiş ve yazının politik olduğunu 
					savunmuştur. Konularının çok farklı, tiplerinin unutulmaz 
					olduğu iki yüzden fazla öykü, otuza yakın roman yazmış 
					genellikle konuşmaların yoğun, betimlemelerin ölçülü olduğu 
					bir yazma yöntemini kullanmıştır. Kişileri, karşılıklı 
					konuşmalarla kendi benliklerini ve duygusal durumlarını 
					ortaya koyarlar. Kullandıkları sözcükler, kurdukları 
					cümleler ise toplumsal konumlarını belirleyen araçlardır. 
					Öte yandan diyaloglardaki doğallık ve gerçeğe uygunluk 
					anlatıma sürükleyicilik kazandırır. Bu yüzden Orhan Kemal’in 
					bir çok eseri sinemaya, tiyatroya, televizyona da 
					uyarlanmıştır. 
					            
					Orhan Kemal’in bir başka önemli yanı da kadın kahramanlarını 
					gerçek, canlı, yaşayan tipler halinde öykü ve romanımıza 
					taşımış olmasıdır. Hemen bütün yazdıklarında kadın 
					hayatlarına yakın durmuş, kenar mahallede yaşayanları, 
					toplumsal konumundan geriye düşmüşleri, sinema ve eğlence 
					dünyasında sömürülen, kötüye kullanılan kızları ve kadınları 
					büyük bir duyarlılıkla gözlemlemiştir. Yazarın kadınları 
					yazınsal yoğunluk içinde, önyargısız ve sevgiyle anlatabilme 
					özelliği sonraki kuşağın yazarlarını da etkilemiş, hem yazan 
					hem de yazılan kadınları cesur, açık ve inanılır kılmıştır. 
					            
					Orhan Kemal’in sorunları bireysel ya da kendi başına değil 
					tarihsel ve toplumsal temelde kavrayışı da eserlerine 
					evrensellik kazandırmıştır. Yazdıklarında, sorunlar, eşraf, 
					köylü, işçi, ağa, fabrikatör, aracı kim ve ne olursa olsun 
					sistemle ilgili gediklerin doğurduğu hayal kırıklıklarından 
					beslenir ve sağlam kalabilmiş değerlere yönelme arzusuyla 
					içe ya da dışa dönük bir çatışmayı ortaya serer... Yazarın 
					özellikle romanlarında karşılaştığımız dramatik yapıyı 
					besleyen öğe temeldeki bu çatışmadır. O, insanın yaşadığı 
					ülkenin, coğrafyanın, toplumsal yargıların kendine özgü 
					oluşum ve gelişim koşulları içinde biçimlendiğini kimsenin 
					doğuştan iyi ya da kötü olmadığına inanır. Anadolu’nun 
					bereket ve doğurganlığını birikimini ve ruhunu canlı, coşku 
					dolu bir söylemle öne çıkararak geleceğe inancını diri 
					tutar. 
					            
					Bugün, günümüzde, Orhan Kemal’in konu ettiği sorunlar ve 
					insanlar çoğunlukta olmalarına rağmen artık edebiyatımıza 
					konu olmuyor ya da güçlü bir biçimde yansımıyor. Gerçeği 
					yazmanın ve daha adil, gelişmiş bir dünya istemenin 
					modasının geçtiği düşünülüyor. Açıkcası öyle sanılıyor. 
					Kültür sanayinin insan imgesi yalnızca fizik güzelliği, 
					zenginliği ve eğlendirici olmayı önemsiyor. Bu ortamda Orhan 
					Kemal’in yazdıklarıyla hala yaşıyor olması büyük bir 
					zenginliktir. Kalemini karanlıkta kalmışlara, unutulmuşlara, 
					yaşadıkları bilinmeyenlere adamış bu soylu ustayı, saygıyla 
					sevgiyle selamlıyorum. 
					  
					
					                                                
					                                                İnci Aral 
					  
					 
  
					   |