| 
					             Geçen gün notlarımı 
					karıştırırken Adanalı hemşerimiz Turan Altuntaş’ın bir 
					mesajı elime geçti. 
					            
					“Halkı adına acı çekmiş, sağlığından, canından, 
					memleketinden olmuş insanları unutmak vefasızlıktır. 
					Çağından sorumluysan kadir kıymet bileceksin. ‘Kadir kıymet 
					bilmeyen toplumlarda, kıymeti bilinecek insan az yetişir’ 
					demiş Hasan Ali Yücel. Kendi değerlerini unutan toplumlar 
					‘Şizofrenik’ toplumlardır. Halkının daha mutlu yaşaması için 
					kavga veren insanları anmak görevimizdir. Bunlardan biri de 
					Orhan Kemal’dir. Bu dürüst yaşamın savaşçısını, ölüm 
					yıldönümünde anmak bir kadir bilirliliktir... 
					            
					Hey, Koca Adanalı Orhan Kemal! 
					            
					Şekerkamışı, turuncu, limonu, portakalı, bicibicisi, şalgamı 
					bol Adana’dan selam sana! 
					            
					‘Küçüksaat’teki işçiler,ırgatlar, patozcular, çırçır 
					fabrikaları, Yüreğir’in Bereketli Toprakları, 
					Arkasızlar-Hırkasızlar unutmadılar seni... Unutamazlar da, 
					onların tek ‘kıyakçısı’ sendin. 
					            
					‘Kara Sofu’da rakı içen akşamcılar, Hurmalı Mahallesi’ndeki 
					eski arkadaşların şerefine kadeh kaldırıyorlar.. Bir ‘fırt’ 
					da senin için çekiyorlar.” 
					            
					Babamın ölümünün 35.yılında bir evlat olarak onun 
					yaşatılması gelecek kuşaklara taşınması için verdiğim 
					uğraşlarda yalnız kalmamayı gönlüm istiyor. Ama gerçek 
					hayatta yaptığınız çalışmalarda maalesef yalnız 
					kalıyorsunuz. Oysa Orhan Kemal gibi bir sanatçımızın olması 
					en büyük hazinemizdir. Halkını yücelten, hor görmeyen, 
					onları seven ve dertlerini dert edinen, Türk ulusunun 
					başının dik olmasını isteyen kaç aydın ve sanatçı ismini 
					sayabilirsiniz günümüzde. 
					            
					1970 yılında ölümünden bir hafta önce Bulgar radyosunda 
					yaptığı röportajında sağduyusu olmayan, halkını hiçe sayan 
					günümüz aydın ve edebiyatçısına çok önemli tarihi mesajlar 
					vermektedir. Sanatçı duyarlılığıyla, uluslararası 
					ilişkilerde ne yapılması gerektiğinin altını çizmektedir: 
					            
					“Bulgaristan’la ilişkimiz bilindiği üzere Osmanlı 
					İmparatorluğu günlerinden başlar. İki millet halkları 
					yüzyıllar boyunca kardeşçe yaşadıkları gibi zaman zaman da 
					politik nedenlerle karşı karşıya gelip dövüşmüşlerdir. 
					Sevişmek ve dövüşmek milletleri birbirleri ile 
					kaynaştırır.(......) Düşmanlıklar tarihin karanlıkları 
					içinde unutulmalı, yerini temiz tertemiz dostluk ve 
					kardeşlik almalıdır kanısındayım...” 
					      
					       Bu ölüm yıldönümünde bireysel ve dış ilişkilerimizde 
					‘dostluk ve kardeşlik’ duygularının dünden daha fazla yer 
					almasını dilemek,her sorumlu aydının birinci görevi olduğuna 
					inanıyorum.Bunu her satırında ifade eden,bizler daha 
					uykudayken bu duyarlılığı taşıyarak bize yol gösteren öncü 
					sanatçıyı sevgili Nalan Karsan’ın bir sözüyle selamlamak 
					istiyorum:
					 
					             
					“Tarih, koynunda sadece sanata ve bilime hizmet edenleri 
					sonsuza kadar saklar.”  |