| 
					        
					Küçük bir anımı anlatarak başlamak istiyorum. 1970 
					Haziran'ında , bir taşra kentinde,  Orhan Kemal'in Eskici 
					Dükkanı`nı okuyorum.  Öğlen üzeri, radyoda 13:00 haberleri. 
					Bir an duralıyorum. Onun ölüm haberi okunuyor.  Bir 
					rastlantı sonucu Halk Kütüphanesi'nde keşfettiğim;Gogol, 
					Gorki, Istrati, Steinbeck ile bir arada tüm kitaplarını 
					okumaya koyulduğum Orhan Kemal ölmüştü demek. bir yakınımı 
					kaybetmişcesine üzülmüş, günlerce kitaplarını elimden 
					bırakmamıştım.  Aradan 29 yıl geçti. Orhan Kemal üzerine 
					birçok yerde konuşma yaptım, yazılar yazdım. Benim için çok 
					duygulandırıcı bir şeydir bu.  Çünkü Orhan Kemal,  okuma 
					serüvenimin kapılarını açan, toplumsal bilinçlenmemi 
					başlatan biridir benim için. Onun bu etkileyici kimliğini 
					vareden neydi? Hangi koşulların insanıydı? 
  
					       
					Bu yazdıklarının kaynağı, coğrafyası, biçimleniş serüveni 
					nasıl oluşmuştu? İster istemez bunları merak ediyordunuz onu 
					okurken.  O yıllarda Orhan Kemal'i soluk soluğa okurken, 12 
					Mart'ın ayak sesleri geliyordu.  Nazım Hikmet'in kitaplarına 
					ulaşmamız mümkün değildi, ama şiirleri elden ele 
					dolaşıyordu.  Sanırım o günlerdeydi, Nazım Hikmet'le 3, 5Yıl 
					adlı anı kitabı elime geçmişti.  Diyebilirim ki, Orhan 
					Kemal'in bütün önemli kitaplarını okuduktan sonra böyle bir 
					kitapla karşılaşmış olmam, onu bana daha iyi anlatıyordu. 
					Çünkü bu kitapta onun yazarlık serüvenini, yetişme 
					/etkilenme koşullarını da görüyorduk. 1914 doğumlu 
					yazarımızın1939'a kadarki yaşantısı,  ayakta kalabilme, 
					kişiliğini ispat etme serüvenini içerir. Bu süreçte, 
					babasıyla ilişkileri onu birçok yönden etkiler. Bilirsiniz, 
					babası avukat Abdülkadir Kemali Bey Birinci Büyük Millet 
					Meclisi Kastamonu mebusu, politikacı yani. 1930'da Adana'da 
					Ahali Partisi'ni kurması sonrasında, yönetimle ters düşmesi 
					sonucu Suriye'ye kaçıyor. Orhan Kemal'in ilk gençlik yılları 
					burada, Suriye ve Lübnan'da geçiyor. Bu süreç onun yaşamının 
					önemli bir dönemecini oluşturur. Ona yaşam/insan ve ülke 
					gerçeğine bakışı kazandıracak siyasal ve toplumsal bilinç 
					yolunu aralayacak olaylar/tanıklıklar yaşar.  Bu, birazda, 
					babasının konumundan kaynaklanır. Onun sürgün yıllarında 
					Beyrut'a gider. Okulu bırakmıştır. Bohem günlerdir. 
					Sevgiler, dostluklar. . . Adana'da mensucat fabrikasında 
					çalışmaya başlar. Bu sürede yaşadığı, tanığı olduğu yığınca 
					şey onun roman ve öykücülüğünün ilk evresinin malzemelerini 
					oluşturur. Evlilik, askerlik. . . 1938'de Niğde'de askerken 
					Maksim Gorki ve Nazım Hikmet'in kitaplarını okuyor savıyla 
					tutuklanır. Yaşamında yeni bir dönem başlar. 1939'da, 25 
					yaşında 94.  Maddeden dolayı hüküm giyer. Cezası 5 yıldır 
					Kayseri, Adana, Bursa cezaevlerinde yatar. Bursa'da Nazım 
					Hikmet'le tanışması onun için bir dönüm noktasıdır. 1943'te 
					hapisten çıkar. Adana'ya döner, çeşitli işlerde çalışır. 
					Çocukluk ve ilk gençlik yıllarını konu edindiği Baba Evi 
					(1949), Avare yıllar (1950), Cemile (1952) bu yılların 
					ürünleridir. Ekmek Kavgası'ndaki (1949) ürünlerini de bu 
					sürede yazmıştır.  Yazın yaşamına şiirle başlamıştır. Bir 
					şiir tutkunudur. Özellikle Nazım Hikmet'in karşısına bir 
					şair olarak çıkıyor. Ama Nazım Hikmet onun şiirlerini 
					beğenmiyor.  Öyküler, romanlar yazmasını öneriyor. Bu süreç 
					edebiyatımızda aydınlanma dönemini kapsar. Cumhuriyet'in 
					kuruluşu sonrasında, özellikle 1940'lı yıllara gelinen 
					dönemde edebiyat ortamımızda topluma tanıklık etme düşüncesi 
					ön plandadır. Sadri Ertem'in öykücülüğü, Sabahattin Ali'nin 
					roman ve öykücü kimliği bu dönemde öne çıkar. Cumhuriyet 
					öncesi dönemde ürünler veren birçok yazarımız, ( Halide Edip 
					Adıvar, Reşat Nuri Güntekin, Yakup Kadri Karaosmanoğlu, 
					Refik Halit Karay. . . ) bu dönemde de, sözünü ettiğimiz 
					yönelimde ürünler vermekte. Özellikle bunun altını çizmek 
					istiyorum:bir gelenek var. Halka yöneliş, Anadolu insanının 
					sorunlarını dile getirme. Ömer Seyfettinler, Ziya 
					Gökalplerle başlayan halka doğru hareketi kurtuluş yani 
					milli mücadele dönemi aydın/yazarlarınca daha yoğun, etkin 
					biçimde edebiyatımızda yer etmiştir. Cumhuriyet'in 
					kuruluş/inşa döneminde ise başlı başına bir eğilim, hatta 
					ekol olmuştur. Büyük kent aydınlarının halkla yüzleşmesi, 
					Anadolu gerçeğini tanıması bu süreçte gerçekleşmiştir asıl. 
					Ama Orhan Kemal kuşağı olarak nitelendirebileceğimiz, yani 
					"1940 Kuşağı" hiçbir zaman halka dönüş değil, tam tersine 
					halkın içinden çıkan bir edebiyat birikimini oluşturmuştur. 
					Halkın içinden çıkan insanların topluma tanıklıklarının 
					ürünleri siyasal bilinçlenme, toplumsal bilinçlenme ışığı 
					altında ortaya konulur.  Konuyu daha geniş tutmadan, Orhan 
					Kemal'in edebiyatçı kimliğinde odaklaştırarak , onun 
					yazarlığının evrelerine değinmek istiyorum. Orhan Kemal'in 
					romancılığını, öykücülüğünü üç evrede değerlendirmek 
					gerektiğini düşünüyorum. Bunu da şundan dolayı yapmak 
					gerektiği kanısın dayım:toplumsal gerçekçi/eleştirel 
					gerçekçi bir edebiyatçının yaşamına baktığımızda , yaşamıyla 
					sanatı arasında müthiş bir örtüşme görüyoruz. 56 yaşında 
					aramızdan ayrıldığında ardında çok önemli bir birikimi 
					bırakmıştı OrhanKemal. Onun bu yazınsal birikimi Çukurova 
					(Adana) gerçeğinden büyük kent(İstanbul) gerçeğine uzanan 
					tarihsel toplumsal birsüreci , yani toplumumuzun yaklaşık 70 
					yıllık bir dönemini kapsar.  Birinci dönem ürünlerinde 
					çocukluk ve ilk gençlik yıllarını konu edinir. Yaşadığı 
					ortam, coğrafya, tanıklıkları bu ürünlerine ağar. (Baba Evi, 
					Avare Yıllar, Cemile, Ekmek Kavgası. . . ) Bu ürünlerinde 
					her ne kadar özyaşamsal öğeler ağır başmış da olsa, 
					özellikle Adana-Çukurova gerçeğinde küçük insanın macerasını 
					okuyoruz. Cemile romanı onun sonraki romanlarının epizodudur 
					adeta.  Hem izlekler, hem de bakış açısının sağlamlığı 
					açısından. İkinci dönem , onun yazarlığının nirengi 
					noktasıdır. Adana toprak ve fabrika işçilerinin, Çukurova 
					insanının gerçeklerini dile getirdiği Murtaza (1950), 
					Bereketli Topraklar Üzerinde (1954), Vukuat Var (1958), 
					Hanımın Çiftliği (1961)Kanlı Topraklar (1963) üçlüsü, Eskici 
					ve Oğulları (1962). . . Çukurova'nın ekonomik ve toplumsal 
					yapısındaki değişimin tarım ve sanayi kesimine etkisini, 
					kişi ve toplum gerçeklerinden hareketle yansıttı. 
					Romancılığının omurgasını oluşturan bu romanları, bir 
					anlamda, Türkiye'nin toplumsal değişim dönemine tanıklığı 
					getiriyor. Bu tanıklığın altını çizmek gerekiyor. Orhan 
					Kemal'in yazınsal birikimine baktığımızda Türkiye'nin 40-50 
					yıllık toplumsal değişiminin yansılarını bir bir buluruz. 
					Hem insanın serüvenini, hem toplumun siyasal, ekonomik 
					değişimi görürüz bu ürünlerinde. Orhan Kemal'in tanıklık 
					ettiği süreç Türkiye'de kapitalizmin filizlendiği bir 
					dönemdir. Bir yanıyla tarımda makinalaşma, öte yanıyla 
					köyden kente göç olgusunun başladığı bir dönemin tanıklığını 
					yapar Orhan Kemal. Onun yazınsal kimliği bu dönemeçte var 
					olur. O köyden, kırsal kesimden gelen bir yazar değildir 
					elbette. Ama taşra gerçeği içinde büyümüştür. Bir tarım ve 
					sanayi kentinden, 1950'lerde büyük kente (İstanbul'a) göçen 
					biridir. Tıpkı serüvenlerini anlattığı insanlar gibidir o 
					da. İstanbul'a gelip, Eyüp'e yerleşir. Varoşta yaşayan 
					insanların yakınındadır. Köyden gelip büyük kentte tutunmaya 
					çalışan küçük insanların dünyasına bakar bu dönemde de. 
					Suçlu (1957), Devlet Kuşu (1958), Gavurun Kızı (1959), 
					Küçücük (1960)Gurbet Kuşları (1962), Sokakların 
					Çocuğu(1963), Mahalle Kavgası (1963), Bir Filiz Vardı 
					(1965), Müfettişler Müfettişi(1966), Yalancı Dünya (1966), 
					Evlerden Biri (1966) ,  Arkadaş Işlıkları (1968), 
					Sokaklardan Bir Kız (1968), Kötü Yol (1969). . Genelde 
					İstanbul'u mekan olarak alır. Küçük insanların sorunlarını 
					dile getirir bu romanlarında. Büyük kent gerçeğini çarpıcı 
					biçimde yansıtır. İstanbul'un yıksul semtleri, kenar 
					mahalleleri ,  gecekondulaşma, fabrika yöreleri, taşradan 
					göçüp gelenler;kentin bu kesimini oluşturan insanların yaşam 
					kavgaları, büyük kentin alaborasına tutularak yerlerinden 
					edilmişlikleri, tedirginlikleri, yoksullukları, 
					sömürülmüşlükleri bu ürünlerinin başlıca örgüsünü oluşturdu. 
					Yazarlığının omurgasını var eden bir evredir bu. Tanıklık 
					sürecinin önemli bir dönemecinde varolur bu ürünler.  
					Kişisel serüvenine tanıklığından yola çıkarak yazdığı 
					ürünleriyle de topluma, toplumun insan-çevre gerçeğine 
					bakar. Ama asıl Türkiye'nin tarihsel-toplumsal değişim 
					sürecine tanıklığı yazınsal birikiminin ikinci evresiyle 
					başlar. Toprak kavgaları, feodalizmin can çekişmesi, tarımda 
					makinalaşma, kırsal kesem insanının Çukurova'ya göç edişi, 
					onların ekonomik serüvenleri, insan ilişkileri. . . 
					Sonrasında ise bu göç'ün büyük kente ulaşan sorunları. . . 
					 
					       
					Orhan Kemal'in bu toplumsal değişim süreçlerine tanıklığını 
					üç temel nokta üzerinde değerlendirmek gerektiği 
					kanısındayım. Bunun birincisi tarihsellik. Tarihsellik sınıf 
					bilincini de içeriyor. Yani onun romanına, öyküsüne dönüp 
					baktığımızda, Orhan Kemal'in sınıf bilincinden hareket eden 
					bir yazar olduğunu görüyoruz. Bir başka boyut ise 
					toplumsallıktır. Bu da tanıklık sürecini içeriyor. Diğer 
					boyut ise bireyselliktir. Bunda ise insan gerçekliğinin 
					bütün boyutlarını görüyoruz. Yani insanı dışsal 
					gerçekliğiyle değil, bütün gerçekliğiyle yansıtmayı amaçlar. 
					Burada örnek olarak 72. Koğuş'u verebilirim;bu romanda (uzunöykü) 
					görsellik yansıtılırken, insanın devinimi;insan 
					ilişkilerinin boyutlandığı durum gösterilirken içsel 
					gerçekliğe de önem verir, yazar Orhan Kemal müthiş bir 
					diyalog ustasıdır. Onun roman ve öykülerini okuduğunuzda, 
					birçok şey bir solukta akar gözlerinizin önündü. İnsanın 
					içsel gerçekliği, duygularının uçlandığı noktalar, yaşanılan 
					en olumsuz koşullardakin tepkisini de bu yoğunluk/yalınlıkta 
					anlatır bize.  
					       
					Orhan Kemal'in yazınsal oluşumundaki bu üç temel öğeden 
					hareketle onun roman ve öykücülüğüne baktığımızda ;böylesi 
					bir bileşimle hem eleştirel, hem de toplumsal gerçekçi 
					edebiyata bir tarz, bir bakış getirdiğini söyleyebiliriz. 
					Yazarın sınıfsal konumu, yaşama tanıklığı, donanımı bu 
					bileşimin mayasını oluşturur. Kuşkusuz dönemin siyasal 
					eğilimleri ve yetiştiği koşullar koşullar Orhan Kemal'in 
					düşünce yapısını etkilemiş, hatta biçimlemiştir.   
					       
					Onun edebiyatımıza getirdiği bir başka önemli yan:toplumun 
					alt tabakasındaki insanın varoluşsal gerçekliğidir. Zengin 
					bir insan malzemesi sunar. Burada daha çok Çehovvari bir 
					öykücü/anlatıcı tavrı egemendir onda. Romanlarıyla ise 
					Gorki'ye yakınlaşır.  Orhan Kemal , Sabahattin Alilerle 
					gelen bir çizginin süreğinde ürün verir. Sadri Ertem'le 
					başlayan bir yönelimdir bu. Ümmetçi bir toplumdan çağdaş bir 
					toplum olmaya geçişle yaşanan sorunların tanıklığını getirir 
					o ürünlerinde.  Bu geçişin sancılarının yaşandığı süreç 
					edebiyatımızda önemli bir dönemeçtir.  Anadolu, Anadolu 
					insanın gerçeği o güne değin edebiyatımıza doğru dürüst 
					girmemiştir. Refik Halit Karay sürgüne gitmemiş olsa, 
					Anadolu'yu tanımayacak, belki de Memleket Hikayeleri'ni 
					(1919) yazamayacaktı. Sabahattin Ali'ye bakıyoruz; 
					Edremit'te doğmuş. Orta halli bir aileden gelen birisi. Onun 
					da Anadolu'yu tanıma serüveni öğretmenliğiyle başlıyor. 
					Yozgat ilk duraktır. Yoksulluk, sefalet, bakımsızlık. . . Bu 
					görünüm onu çarpıyor. Almanya'ya gidip döndükten sonra 
					Konya, Aydın yöresindeki öğretmenliği tanıklığının ufkunu 
					açıyor. Bunlar bir bir ürünlerine yansıyor. Türkiye'de 
					aydının böylesi bir serüveni var. Tanıklıktan yazıya 
					yöneliş. Orhan Kemallerle bir şey daha giriyor edebiyatımıza 
					: yazınsal coğrafya zenginleşiyor. Anadolu'nun her hangi bir 
					yerinde okuma olanağı bulan insanların yazıya yönelişinde 
					önlerinde bir birikimi bulmaları. Bu kuşak işte böylesi bir 
					birikimi var etmiştir edebiyatımızda.  Orhan Kemal üzerine 
					çok şey anlatabiliriz,  çok şey konuşabiliriz. Beni 
					heyecanlandıran bir yanından söz etmeliyim sizlere. Benim 
					gibi birçok insanı da bu yanıyla etkilediğini 
					söyleyebilirim:Birçok bilimsel kitabı okumadan önce, kendi 
					ülkemizin tarihine, toplumsal gerçeğine onun romanlarının 
					penceresinden baktım.  Bunu yadsımamak gerekir. Yani bir 
					Reşat Nuri'yi, Halide Edip' i, Yakup Kadri'yi, Kemal Tahir'i 
					okuyup bu toplumu tanıma çabası gütmüşsek;Orhan Kemal'de 
					bunu birkaç kat daha fazlasını bulmuşuzdur. Çünkü Orhan 
					Kemal çalışan insanı, değişimi anlatıyordu. Kırda olsun, 
					kentte olsun savrulan, toplumun yaşadığı anaforda ayakta 
					kalmaya çalışan, ayakta kaldığı süre içinde de ancak 
					emeğiyle varolma bilincini yaşayabilen ya da yaşadığı 
					ortamda bu bilinci edinmeye çalışan insanın serüvenini 
					anlatıyordu. Tanıklık getiriyordu edebiyatımıza Ayrıca yeni 
					anlatım olanakları getirip, tematik olarak da zengin 
					kılıyordu edebiyatımızı. Yaşar Kemal'in yazarlık çizgisini 
					de etkileyen biridir Orhan Kemal. Çukurova'da, Ramazanoğlu 
					kitaplığında karşılaşma-ları. . . Yaşar Kemal onu 
					tanıdığında (1947/49), Orhan Kemal yazarlık çizgisinde 
					epeyce yol almış birisidir. Onun önünü açan bir romancıdır.  
					Orhan Kemal'i edebiyatımızın Gorki'si olarak adlandırmak 
					isterim. Yazdıklarıyla okura toplumunun insanını gösterir. 
					Yaşanılanlardan uzaklaşmaya, kopmaya değil; yakınlaşmaya,  
					anlamaya,  anlatmaya, ifade etmeye yöneltir.  Orhan Kemal 
					olumsuzu yansıtırken de toplumun bilincini, art alandaki 
					çözülmeyi/değişimi, anaforu gösterir. Toplumsal koşulların 
					biçimlediği/savurduğu insan gerçeğine bakarken şunu hiçbir 
					zaman gözardı etmez: insan sıcaklığı;iyi, güzel bir yaşam 
					dileği. . .   
					       
					Onun iki önemli romanı Bereketli Topraklar Üzerinde ve 
					Murtaza sözünü ettiğimiz gerçeklikleri bütün boyutlarıyla 
					yansıtan romanlarıdır. Her ikisinde de tragedya öğeleri 
					vardır. Toplumdaki değişim sürecinin tanıklığını yansıtmayı 
					amaçlar. Kırdan kente gelip ayakta kalmaya çalışan insanın 
					tragedyasını anlatır Bereketli Topraklar Üzerinde romanında. 
					Murtaza, etik yanı ağır basan bir roman. İnsanın ekonomik 
					koşullar içerisinde kişiliğinin nasıl biçimlendiğini 
					gösterir.  Her döneme,  her topluma dönük bir içerik üzerine 
					kurar romanını. Çözülme, yozlaşma, değişim süreçlerinde 
					birey;yaşadığı ekonomik-toplumsal koşullarla biçimlenen 
					dünyası. . .  Yergisel öğeler, ironik söylemle başarılı bir 
					roman evreni kuruyor Murtaza'da Orhan Kemal.  O, kısa bir 
					ömre sığdırdığı 30'un üzerinde romanı, yüzlerce öyküsüyle 
					edebiyatımızın aydınlanmacı bir yazarıdır.  O, aramızda. 
					Hayatın bütün alanlarında dolaşan bir edebiyat insanı.  
					Yeter ki biz dönüp bakalım,  bakmasını bilelim.  Onlardan 
					alacağımız pek çok şeyin olduğuna inanıyorum.   |